Aciyo Faiz Teorisi
Aciyo, İtalyanca’dan gelme bir sözcüktür. Aslı aggio’dur. Bankaların yaptıkları operasyonlar dolayısıyla müşterilerinden aldıkları ücreti ifade eder. Banka hizmetleri, zaman ve “mekan” boyutlarında olabilir.
“Mekan” boyutunda hizmete bir örnek transfer işlemleridir. Böhm – Bawerk’in Aciyo Faiz Teorisi’nde, aciyo terimi zaman boyutu açısından kullanılmıştır.
Aciyo Faiz Teorisi “zaman tercihi” kavramına dayanmaktadır. Bu teoriye göre, zaman sorunu faizin ağırlık merkezidir. İnsanlar, genellikle güncel gereksinmelerini ön planda tutarlar ve geleceği aynı ölçüde önemsemezler. Güncel gereksinmelerin ön plana alınmasının nedeni, iyimserliktir; ilerde her şeyin daha iyi olacağına beslenen inançtır. Önemli olan bugünün gereksinmesi, bugünün fırsatı olduğundan, elimizde bulunan para, yarı n elimize geçeceğini umduğumuzdan daha büyük değer taşır.
Şimdiki para, insanlara geleceğin parasından daha iyi görünür. Bugünün hazır parası ile yarının belirsiz parası arası nda, bir zaman tercihi vardır. Böhm-Bawerk de, Jean Baptiste Say gibi, paranın arz ve talep arasında bir saydam perde olduğunu düşünmüştür. Aslında malların parayla değil birbirleriyle değiştirildiklerini yazmıştır. Kredi, bugünkü malların yarınki mallarla mübadelesini sağlayan, mübadelelerle zaman boyutunu devreye sokan araçtır.
Elimizdeki paranın ya da bu parayla alacağımız malın yararı, yarının parasına ve malına üstündür. Başka bir deyişle, bugünkü malların yarınki mallarla, bugünün parası ile yarının parasını mübadele edebilmek için agio farkının giderilmesi gereklidir. Faiz, bu farkı gidermektedir.
Antagonizm Teorisi
Gelirlerin paylaşılmasında işverenle işçinin rakip durumda olduklarını iddia eden teoridir. Ricardo’ya göre, ücretle kârın kaynağı aynı olduğundan, bu gelirlerden birini artırmak diğerinin azalmasıyla mümkündür.
Paul Leroy-Beaulieu, bu teorinin statik karakterine dikkati çekerek hasılanın sabit olmayıp değiştiğini; üretimden işçi ve işverenden başka kimselerin de pay aldıklarını vurgulamış ve antagonizmin zannedildiği kadar katı olmadığını belirtmiştir.
Chicago Okulu
Chicago Üniversitesi’nde kurulan bir ekonomi okuludur. Bu okulun bir numaralı temsilcisi Milton Friedman’dır. Daha önce Chicago Okulu ifadesi üniversitenin siyaset bilimi ve sosyoloji konularında ün yapan öğretim üyeleri için kullanılıyordu.
Chicago Ekonomi Okulu’nda piyasa ekonomisinin en kuvvetli savunucuları toplanmıştır. Rekabet koşullarının muhafaza edilmesini ve monopolcü eğilimlerin önlenmesini savunmaktadır. Altın fiyatlarının serbest bırakılmasını, esnek kambiyo kurları uygulanmasını da savunmuştur. Para konusuna ağırlık veren bu okul, piyasa dengesini yalnız moneter tedbirlerle sağlamanın mümkün olduğunu savunmaktadır.
Chicago okulu ekonomik sistemin felsefesi, ekonomi siyaseti tercihleri ve kavramı ile ilgilenmiştir. Bu felsefenin en önemli özelliği, ana amaç olarak kişisel özgürlüğe ağırlık vermesidir. Bu bakımdan gelir dönüşümündeki eşitlik üzerinde duran bir çok ekonomistten ayrılmaktadır.
1928′den 1960′lı yılların sonlarına kadar Chicago Üniversitesi’nde profesörlük yapmış olan Frank Hü Knight kişisel özgürlüklere önem vermiştir. Chicago Okulu’nun ekonomi politikasını üç noktada toplamak mümkündür:
Ekonomik faaliyeti en iyi şekilde organize etmek için bu iş rekabetçi piyasalara terk edilmelidir.
Ekonominin devlet tarafından yönetiminin bir çok şekillerine karşıdırlar.
Bir ülkenin para sisteminin çok önemli olduğuna inanmaktadırlar.
Colbertizm
XVII. yüzyıl Fransa’sında, Colbert’in uyguladığı ulusal ekonomik politikaya verilen ad. Bu görüşe göre, maden kaynakları, Fransa’nın siyasal, ekonomik ve askeri gücünü etkileyecek bir öneme sahipti. Devletin elindeki maden varlığını arttırmak için, dışalıma yönelmek gerekirdi.
Dış ticaret dengesi, gerekirse savaşa ve zora başvurarak ele geçirilecek kaynaklarla kurulmalıydı. Bu görüş, devletin büyük şirketleri, yönetimi ve denetimi altında tutmasını savunuyordu. Deniz ticaretine, sömürgeciliğe önem veriyordu. Devlet, gümrük tarifelerini düzenlemeli, açtığı okullarda uzman ve teknisyen yetiştirmeliydi. Colbertizm, Fransa’da merkantilizmin özel bir uygulama biçimi olarak belirmiştir.
Doğal Ekonomi
Üretim faaliyeti sonunda ortaya çıkan ürünün, değişim konusu yapılmadan, doğrudan üretime katılanlar arasında paylaşıldığı ekonomik düzendir. Derebeylik düzeninin toprağı işleyen köleleri elde ettikleri ürünün bir kısmını toprak sahibine verir, kalanı da kendi aralarında bölüşürlerdi. Bu toplum düzeninde piyasa ve para yoktur. Dışa da kapalı olan doğal ekonomi düzeninin üç belirleyici özelliği vardır:
Tarıma dayalı bir ekonomik düzendir,
Paranın kullanılmadığı bir düzendir,
Sanayi öncesi bir toplum düzenidir.
Doğal ekonomi kavramıyla doğal düzen (natural order) kavramını karıştırmamak gerekir. “Doğal düzen”, 18. yy’ın ortalarında Fizyokratların geliştirdiği düşünce sistemi içinde yer alır. Fizyokratlara göre kaynağını Tanrı’dan alan doğal düzenin işleyişine devlet karışmamalıdır. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” özdeyişi ilk kez bu iktisatçılar tarafından ortaya atılmıştır.
Emperyalizm
Emperyalizm, imparatorluk kurma eğilimidir; bir devletin sınırlarını genişletme politikasına denir. Emperyalizm, aynı ekonomik ve sosyal bütün içinde etnik ve kültürel bakımdan farklı halkların, merkezi bir iktidarın otoriter yönetimi altında bir araya getirilmesi eğilimini ifade etmektedir.
Avrupa Ülkeleri 16. yüzyıldan itibaren özellikle merkantilist akımın etkisi ile yoğun bir sömürgecilik faaliyetine girişmişlerdir. Sanayi Devrimi, sömürgecilik ihtirasını artırmıştır.
Sömürgelerin ucuz ve devamlı hammadde temin etmeleri ve sanayi mamulleri için de sürüm alanı olması, ekonomik bakımdan emperyalist ülkelere büyük yararlar sağlamaktaydı. Bununla birlikte sömürgecilik yoluyla büyük kârların sağlanması ile Avrupalı işçilerin refah seviyesi artmakta, işsizlik ihtimalleri azalmaktaydı.
Modern çağların ürünü olan ekonomik emperyalizm, hammadde ve ticari sürüm alanlarının aranmasından doğmuş, merkantilist ve kapitalist çağla beraber ortaya çıkmıştır. Her imparatorluk ve her emperyalizm sömürgeci olmasa bile, imparatorluk yani emperyalizm olayı ile sömürgecilik arasında sık sık rastlanan bir bağ vardır. Nitekim 19. yüzyıldan beri Avrupa Ülkelerinin ekonomik gelişmesinde sömürgeciliğin önemli bir rol oynadığı gerçektir. Ancak kapitalist sistemin ayakta durmasını sağlayan tek unsur sömürgecilik olmamıştır. Bunu, daha çok bilim-teknoloji ve bu alanlardan yararlanma, sağlamıştır.
Aciyo, İtalyanca’dan gelme bir sözcüktür. Aslı aggio’dur. Bankaların yaptıkları operasyonlar dolayısıyla müşterilerinden aldıkları ücreti ifade eder. Banka hizmetleri, zaman ve “mekan” boyutlarında olabilir.
“Mekan” boyutunda hizmete bir örnek transfer işlemleridir. Böhm – Bawerk’in Aciyo Faiz Teorisi’nde, aciyo terimi zaman boyutu açısından kullanılmıştır.
Aciyo Faiz Teorisi “zaman tercihi” kavramına dayanmaktadır. Bu teoriye göre, zaman sorunu faizin ağırlık merkezidir. İnsanlar, genellikle güncel gereksinmelerini ön planda tutarlar ve geleceği aynı ölçüde önemsemezler. Güncel gereksinmelerin ön plana alınmasının nedeni, iyimserliktir; ilerde her şeyin daha iyi olacağına beslenen inançtır. Önemli olan bugünün gereksinmesi, bugünün fırsatı olduğundan, elimizde bulunan para, yarı n elimize geçeceğini umduğumuzdan daha büyük değer taşır.
Şimdiki para, insanlara geleceğin parasından daha iyi görünür. Bugünün hazır parası ile yarının belirsiz parası arası nda, bir zaman tercihi vardır. Böhm-Bawerk de, Jean Baptiste Say gibi, paranın arz ve talep arasında bir saydam perde olduğunu düşünmüştür. Aslında malların parayla değil birbirleriyle değiştirildiklerini yazmıştır. Kredi, bugünkü malların yarınki mallarla mübadelesini sağlayan, mübadelelerle zaman boyutunu devreye sokan araçtır.
Elimizdeki paranın ya da bu parayla alacağımız malın yararı, yarının parasına ve malına üstündür. Başka bir deyişle, bugünkü malların yarınki mallarla, bugünün parası ile yarının parasını mübadele edebilmek için agio farkının giderilmesi gereklidir. Faiz, bu farkı gidermektedir.
Antagonizm Teorisi
Gelirlerin paylaşılmasında işverenle işçinin rakip durumda olduklarını iddia eden teoridir. Ricardo’ya göre, ücretle kârın kaynağı aynı olduğundan, bu gelirlerden birini artırmak diğerinin azalmasıyla mümkündür.
Paul Leroy-Beaulieu, bu teorinin statik karakterine dikkati çekerek hasılanın sabit olmayıp değiştiğini; üretimden işçi ve işverenden başka kimselerin de pay aldıklarını vurgulamış ve antagonizmin zannedildiği kadar katı olmadığını belirtmiştir.
Chicago Okulu
Chicago Üniversitesi’nde kurulan bir ekonomi okuludur. Bu okulun bir numaralı temsilcisi Milton Friedman’dır. Daha önce Chicago Okulu ifadesi üniversitenin siyaset bilimi ve sosyoloji konularında ün yapan öğretim üyeleri için kullanılıyordu.
Chicago Ekonomi Okulu’nda piyasa ekonomisinin en kuvvetli savunucuları toplanmıştır. Rekabet koşullarının muhafaza edilmesini ve monopolcü eğilimlerin önlenmesini savunmaktadır. Altın fiyatlarının serbest bırakılmasını, esnek kambiyo kurları uygulanmasını da savunmuştur. Para konusuna ağırlık veren bu okul, piyasa dengesini yalnız moneter tedbirlerle sağlamanın mümkün olduğunu savunmaktadır.
Chicago okulu ekonomik sistemin felsefesi, ekonomi siyaseti tercihleri ve kavramı ile ilgilenmiştir. Bu felsefenin en önemli özelliği, ana amaç olarak kişisel özgürlüğe ağırlık vermesidir. Bu bakımdan gelir dönüşümündeki eşitlik üzerinde duran bir çok ekonomistten ayrılmaktadır.
1928′den 1960′lı yılların sonlarına kadar Chicago Üniversitesi’nde profesörlük yapmış olan Frank Hü Knight kişisel özgürlüklere önem vermiştir. Chicago Okulu’nun ekonomi politikasını üç noktada toplamak mümkündür:
Ekonomik faaliyeti en iyi şekilde organize etmek için bu iş rekabetçi piyasalara terk edilmelidir.
Ekonominin devlet tarafından yönetiminin bir çok şekillerine karşıdırlar.
Bir ülkenin para sisteminin çok önemli olduğuna inanmaktadırlar.
Colbertizm
XVII. yüzyıl Fransa’sında, Colbert’in uyguladığı ulusal ekonomik politikaya verilen ad. Bu görüşe göre, maden kaynakları, Fransa’nın siyasal, ekonomik ve askeri gücünü etkileyecek bir öneme sahipti. Devletin elindeki maden varlığını arttırmak için, dışalıma yönelmek gerekirdi.
Dış ticaret dengesi, gerekirse savaşa ve zora başvurarak ele geçirilecek kaynaklarla kurulmalıydı. Bu görüş, devletin büyük şirketleri, yönetimi ve denetimi altında tutmasını savunuyordu. Deniz ticaretine, sömürgeciliğe önem veriyordu. Devlet, gümrük tarifelerini düzenlemeli, açtığı okullarda uzman ve teknisyen yetiştirmeliydi. Colbertizm, Fransa’da merkantilizmin özel bir uygulama biçimi olarak belirmiştir.
Doğal Ekonomi
Üretim faaliyeti sonunda ortaya çıkan ürünün, değişim konusu yapılmadan, doğrudan üretime katılanlar arasında paylaşıldığı ekonomik düzendir. Derebeylik düzeninin toprağı işleyen köleleri elde ettikleri ürünün bir kısmını toprak sahibine verir, kalanı da kendi aralarında bölüşürlerdi. Bu toplum düzeninde piyasa ve para yoktur. Dışa da kapalı olan doğal ekonomi düzeninin üç belirleyici özelliği vardır:
Tarıma dayalı bir ekonomik düzendir,
Paranın kullanılmadığı bir düzendir,
Sanayi öncesi bir toplum düzenidir.
Doğal ekonomi kavramıyla doğal düzen (natural order) kavramını karıştırmamak gerekir. “Doğal düzen”, 18. yy’ın ortalarında Fizyokratların geliştirdiği düşünce sistemi içinde yer alır. Fizyokratlara göre kaynağını Tanrı’dan alan doğal düzenin işleyişine devlet karışmamalıdır. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” özdeyişi ilk kez bu iktisatçılar tarafından ortaya atılmıştır.
Emperyalizm
Emperyalizm, imparatorluk kurma eğilimidir; bir devletin sınırlarını genişletme politikasına denir. Emperyalizm, aynı ekonomik ve sosyal bütün içinde etnik ve kültürel bakımdan farklı halkların, merkezi bir iktidarın otoriter yönetimi altında bir araya getirilmesi eğilimini ifade etmektedir.
Avrupa Ülkeleri 16. yüzyıldan itibaren özellikle merkantilist akımın etkisi ile yoğun bir sömürgecilik faaliyetine girişmişlerdir. Sanayi Devrimi, sömürgecilik ihtirasını artırmıştır.
Sömürgelerin ucuz ve devamlı hammadde temin etmeleri ve sanayi mamulleri için de sürüm alanı olması, ekonomik bakımdan emperyalist ülkelere büyük yararlar sağlamaktaydı. Bununla birlikte sömürgecilik yoluyla büyük kârların sağlanması ile Avrupalı işçilerin refah seviyesi artmakta, işsizlik ihtimalleri azalmaktaydı.
Modern çağların ürünü olan ekonomik emperyalizm, hammadde ve ticari sürüm alanlarının aranmasından doğmuş, merkantilist ve kapitalist çağla beraber ortaya çıkmıştır. Her imparatorluk ve her emperyalizm sömürgeci olmasa bile, imparatorluk yani emperyalizm olayı ile sömürgecilik arasında sık sık rastlanan bir bağ vardır. Nitekim 19. yüzyıldan beri Avrupa Ülkelerinin ekonomik gelişmesinde sömürgeciliğin önemli bir rol oynadığı gerçektir. Ancak kapitalist sistemin ayakta durmasını sağlayan tek unsur sömürgecilik olmamıştır. Bunu, daha çok bilim-teknoloji ve bu alanlardan yararlanma, sağlamıştır.