Anlatan: Cemal Granda
Yalova'daydık. Atatürk'ün sofrası akşamları yine konuklarla dolup taşıyor, bir çok yurt sorunları da sofrada konuşuluyordu.
Bir akşam, yerli malı kullanılması üstüne bir konuşma oldu. Herkes düşüncesini söylüyor, yurtta yerli endüstrinin gelişmesi için büyük bir kampanya açılması, herkesin yerli malı yemesi, yerli malı giymesi isteniyordu.
Yerli Malı Haftası’nın açıklanışı da bu günlere rastlar.
Atatürk, herkesin öne sürdüğü düşünceleri, her zamanki dikkatiyle dinledikten sonra :
"Bundan sonra, önder olarak benim de yerli malı kullanmam gerek. Gardıroptaki elbiselerimi getirin. Köşkün önünde yakın", buyruğunu verdi.
Herkeste bir sessizlik...
O gürültülü sofra, sanki bir anda mezar sessizliğine bürünmüştü.
Herkes birbirinin yüzüne bakıyordu.
Sessizliği ilk önce, konuklar arasında bulunan Ulus Gazetesi Başyazarı Falih Rıfkı Atay bozmaya cesaret edebildi.
-Paşam, elbiselerinizi yakmayın, birer tanesini bizlere verin.Biz de hatıra olarak saklayalım.
Atatürk, hafifçe gülümsedi :
- Peki, dedi.
Orada bulunan herkese birer kat elbise verildi.
Bunların artık o elbiseleri hatıra olarak mı sakladıklarını, yoksa giyerek mi eskittiklerini bilemem.
Bir gün sonra, Beyoğlu’nun tanınmış terzilerinden Arman, Yalova’ya getirildi.
Atatürk, köşktekilerin gözleri önünde yerli kumaştan elbiselerini kestirdi ve diktirdi.
O olaydan sonra Atatürk, elbiselerini hep yerli kumaştan seçip Arman’a diktirmiştir.
Bir daha da İsviçre’den kumaş gelmedi.
KAYNAK:
(Ahmet Akyol, Atatürk’ün Kenti Yalova, Yalova, 2003, Sayfa 261)
Yalova'daydık. Atatürk'ün sofrası akşamları yine konuklarla dolup taşıyor, bir çok yurt sorunları da sofrada konuşuluyordu.
Bir akşam, yerli malı kullanılması üstüne bir konuşma oldu. Herkes düşüncesini söylüyor, yurtta yerli endüstrinin gelişmesi için büyük bir kampanya açılması, herkesin yerli malı yemesi, yerli malı giymesi isteniyordu.
Yerli Malı Haftası’nın açıklanışı da bu günlere rastlar.
Atatürk, herkesin öne sürdüğü düşünceleri, her zamanki dikkatiyle dinledikten sonra :
"Bundan sonra, önder olarak benim de yerli malı kullanmam gerek. Gardıroptaki elbiselerimi getirin. Köşkün önünde yakın", buyruğunu verdi.
Herkeste bir sessizlik...
O gürültülü sofra, sanki bir anda mezar sessizliğine bürünmüştü.
Herkes birbirinin yüzüne bakıyordu.
Sessizliği ilk önce, konuklar arasında bulunan Ulus Gazetesi Başyazarı Falih Rıfkı Atay bozmaya cesaret edebildi.
-Paşam, elbiselerinizi yakmayın, birer tanesini bizlere verin.Biz de hatıra olarak saklayalım.
Atatürk, hafifçe gülümsedi :
- Peki, dedi.
Orada bulunan herkese birer kat elbise verildi.
Bunların artık o elbiseleri hatıra olarak mı sakladıklarını, yoksa giyerek mi eskittiklerini bilemem.
Bir gün sonra, Beyoğlu’nun tanınmış terzilerinden Arman, Yalova’ya getirildi.
Atatürk, köşktekilerin gözleri önünde yerli kumaştan elbiselerini kestirdi ve diktirdi.
O olaydan sonra Atatürk, elbiselerini hep yerli kumaştan seçip Arman’a diktirmiştir.
Bir daha da İsviçre’den kumaş gelmedi.
KAYNAK:
(Ahmet Akyol, Atatürk’ün Kenti Yalova, Yalova, 2003, Sayfa 261)