ALINTI
Yetişkinlerde çok görülen yanlış bir tavır: Kıyaslama
"Sen niye başkaları gibi değilsin?" Bu soruyu çok duymuşsunuzdur sanırım. Anne, babalar çocuklarına, karı-kocalar birbirlerine, öğretmenler öğrencilerine, çocuklar ebeveynine ve kişiler kendi kendilerine bu soruyu ya içlerinden ya da yüksek sesle sorarlar. Belirgin bir tatminsizliği ifade eden bu soru aynı zamanda karşısındakini de birilerine benzemediği için suçlar açıkçası.
Çocuğunun davranışında, giyinmesinde, oyunlarında, derslerinde, konuşmasında kendi beklediğini bulamayan anne-baba hoşnutsuzluğunu belli etmek için "sen de niye başkaları gibi değilsin?" derken tercih ettikleri bir örneği de gösterirler. Böylesi bir tavır çocuğu hem başkaları ile kıyaslarken, hem de kendisini davranışlarını, beğenilerini değiştirmesini istediğinizi, çünkü bunların "iyi" olmadığı; başka birilerine ait özellikleri edinmesini istediğinizi, çünkü bunların "iyi" olduğu iddiasını taşır. Nedir başkalarınıın özellikleriniin "iyi" yanı ki, çocuğumuzun da öyle olmasını tercih ederiz? Bu sorunun cevabı çokça "herkes öyle yapıyor, doğrusu budur, böyle başarılı olunur" türü daha da büyük iddialardır.
"Sen de niye başkaları gibi değilsin?" sorusunun ardında ister; kıyaslamaya dönük ve bunun sonucunda başkalarının daha "iyi" olduğuna inanan "mantık" olsun, ister "senin nasıl olduğun önemli değil, ben senin nasıl olduğun önemli değil, ben senin başka türlü olmanı istiyorum " türü arzu olsun, sonuç; kişiye farklı olma izni vermeyen, katı bir düşünce stilinin dışa vurumudur.
Başka birilerine benzemesini istediğimiz çocuğumuzun davranışları, beğenileri, konuşması bizi sadece farklı olduğu, bize ve yakın çevremize yabancı geldiği için bu denli rahatsız ediyor olabilir mi acaba? Çocuğumuzdaki bu tür farklılıklar, değişik ilgi alanları, değişik davranma stilleri, sıkça görülmeyen duyarlılıklar ille de törpülenmesi ve değiştirilmesi gereken "zararlı" şeyler midir? Yoksa bu tür farklılıkları çocuğun kendine has kişiliğinin oluşmasında gösterge niteliği taşıyan özellikleri olarak da düşünebilir miyiz? Bu olasılığı düşünmeden başka çocuklarla kıyaslayıp, onlara benzetmeye uğraşırsak, çocuğun kişisel gelişmesini sınırlamamız, onu kendi arzu ettiğimiz sınırlar içine hapsetmeye çalışmamız söz konusu olacaktır.
Böyle bir uğraş ve süreç hem çcuk hem de anne-baba adına zor ve yapratıcı olacaktır. Öncellikle anne-baba çocuklarının farklı özelliklerini "olmaması" gereken bir şey gibi görecekleri için kendilerini üzeceklerdir. Daha sonra çocuğu diğer çocuklarla kıyaslayıp, ona "sen iyi değilsin, o iyi" mesajı verip, çocuğun kendisi ile ilgili olumsuz düşünceler edinmesine vesile olacaklardır. Çocuk zaman içerisinde ya bu önerilere anne-babanın arzusunu yerine getirmek ve kendini "doğru-iyi" yapabilmek için uymaya gayret edecek ve kendi doğasına farklı gelen tavırları közümsemeye çalışıp, sinecektir. Ya da bu çaba onu kızgın, hırçın ve isyankar yapacak, kendi mutsuzluğunu ev içi yaşantısına da yansıtıp tüm aileyi huzursuz edebilecektir.
Duygusal olarak yaşanan bu olumsuzlukların yanı sıra, çocuk anne-babasının bu tutumundan "kıyaslamayı" öğrenecek ve bunu onlara kdönük de uygulayabilecektir. "Niye siz de başkalarının anne-babaları gibi değilsiniz? Neden onların aldıklarını almıyor, onların izin verdiği şeyleri kabul etmiyorsunuz" gibi sorularla gerçekleşmesi mümkün olmayan beklentilerinden ötürü anne-babaya kızgınlık duyabilecektir. Nasıl ki zamanında anne-baba çocuğun bireyselliğini, farklılığını ve bu farklılık içindeki güzelliklerini kabul etmeyip ondan başkalarının özelliklerini beklemişlerse, bir dönem sonra çocuk da anne-babasını ve kendi
Ailesini tüm farklı özellikleri ile bir bütün olarak kabul etmekte zorlanıp, "keşke başkalarının anne-babası gibi olsanız" hayaline kapılabilecektir. Böyle bir beklentinin ne çocuğu başka çocuklarla kıyaslaması bumerang gibi dönüp kendilerine çarpacaktır.
Karşılaştırma (kıyaslama) tavrını çocuk eğitimi ve toplumsal gelişme açısından ele aldığımızda ise, böylesi bir tutumun bireyselliği kabul etmediğini, hoşgörüye yer vermediğini, çeşitliliğe imkan tanımadığını söylemek çok yanlış olmaz sanırım. Oysa, çocukların evde başlayıp, okulda devam eden eğitiminde çeşitliliğe ve farklı olmaya gösterilecek hassasiyetin, konun birey ve toplum üyesi olarak gelişmesinde çok olumlu rolü olduğuna inanıyorum. Çocuk eğitiminde "çeşitliliğin" öğretici yanı olduğu sıkça vurgulanan bir uygulama. Bebeklikten başlayarak görsel çevresi zenginleştirilen, farklı oyuncak, insan, etkinlik ile donatılan çocukların daha çok şey algılayabilip daha çabuk gelişebilecekleri biliniyor. Çocuğu değişik kişi ve etkinliklerle kuşatmamız onların birbirlerinden farklı özellik ve beceri alanlarının ortaya çıkma şansını arttıracak ve her çocuğa kendine has özellikleri geliştirme imkanı tanıyacaktır. Her çocuğun spor, sanat, el becerisi, müzik, okuma, matematik ve diğer birçok alanda eşit düzeyde başarılı olması beklenemeyeceği için amaç onları bu kalıplara ve hepsine sokmaya çalışmak değil, mümkün oldukça çok çeşitli alanlarda kendini denemesine yardımcı olmak olabilir.
Böylece çocuk kendini ifade edebileceği, beğendiği, kendine hoş gelen bir yol bulup onu geliştirebilir ve ille başkalarına benzeme gereği duymaz, kendini buna zorlamaz. Zaten toplumda böylesi farklı alanlarda beceri gösteren kişiler oluşmasına izin verilmezse, toplum yaşantısının nitelikli bir şekilde çeşitlenmesine olanak tanımamış olacaktır. Kişilerin benzer şeyler yapıp,benzer şekilde düşünmesi çoğulcu sistemlere ve düşünce gelişmesine geçişe izin vermeyecektir.
Tüm bu kaygılardan dolayı, çocuk eğitiminde anne-baba ve eğitimci olarak "senin neyin farklı?" sorusunu düşünmemiz ve çocuğa düşündürtmemiz yararlı olur kanısındayım.
Uzman Danışman Psikolog
Şeyma Doğramacı
Yetişkinlerde çok görülen yanlış bir tavır: Kıyaslama
"Sen niye başkaları gibi değilsin?" Bu soruyu çok duymuşsunuzdur sanırım. Anne, babalar çocuklarına, karı-kocalar birbirlerine, öğretmenler öğrencilerine, çocuklar ebeveynine ve kişiler kendi kendilerine bu soruyu ya içlerinden ya da yüksek sesle sorarlar. Belirgin bir tatminsizliği ifade eden bu soru aynı zamanda karşısındakini de birilerine benzemediği için suçlar açıkçası.
Çocuğunun davranışında, giyinmesinde, oyunlarında, derslerinde, konuşmasında kendi beklediğini bulamayan anne-baba hoşnutsuzluğunu belli etmek için "sen de niye başkaları gibi değilsin?" derken tercih ettikleri bir örneği de gösterirler. Böylesi bir tavır çocuğu hem başkaları ile kıyaslarken, hem de kendisini davranışlarını, beğenilerini değiştirmesini istediğinizi, çünkü bunların "iyi" olmadığı; başka birilerine ait özellikleri edinmesini istediğinizi, çünkü bunların "iyi" olduğu iddiasını taşır. Nedir başkalarınıın özellikleriniin "iyi" yanı ki, çocuğumuzun da öyle olmasını tercih ederiz? Bu sorunun cevabı çokça "herkes öyle yapıyor, doğrusu budur, böyle başarılı olunur" türü daha da büyük iddialardır.
"Sen de niye başkaları gibi değilsin?" sorusunun ardında ister; kıyaslamaya dönük ve bunun sonucunda başkalarının daha "iyi" olduğuna inanan "mantık" olsun, ister "senin nasıl olduğun önemli değil, ben senin nasıl olduğun önemli değil, ben senin başka türlü olmanı istiyorum " türü arzu olsun, sonuç; kişiye farklı olma izni vermeyen, katı bir düşünce stilinin dışa vurumudur.
Başka birilerine benzemesini istediğimiz çocuğumuzun davranışları, beğenileri, konuşması bizi sadece farklı olduğu, bize ve yakın çevremize yabancı geldiği için bu denli rahatsız ediyor olabilir mi acaba? Çocuğumuzdaki bu tür farklılıklar, değişik ilgi alanları, değişik davranma stilleri, sıkça görülmeyen duyarlılıklar ille de törpülenmesi ve değiştirilmesi gereken "zararlı" şeyler midir? Yoksa bu tür farklılıkları çocuğun kendine has kişiliğinin oluşmasında gösterge niteliği taşıyan özellikleri olarak da düşünebilir miyiz? Bu olasılığı düşünmeden başka çocuklarla kıyaslayıp, onlara benzetmeye uğraşırsak, çocuğun kişisel gelişmesini sınırlamamız, onu kendi arzu ettiğimiz sınırlar içine hapsetmeye çalışmamız söz konusu olacaktır.
Böyle bir uğraş ve süreç hem çcuk hem de anne-baba adına zor ve yapratıcı olacaktır. Öncellikle anne-baba çocuklarının farklı özelliklerini "olmaması" gereken bir şey gibi görecekleri için kendilerini üzeceklerdir. Daha sonra çocuğu diğer çocuklarla kıyaslayıp, ona "sen iyi değilsin, o iyi" mesajı verip, çocuğun kendisi ile ilgili olumsuz düşünceler edinmesine vesile olacaklardır. Çocuk zaman içerisinde ya bu önerilere anne-babanın arzusunu yerine getirmek ve kendini "doğru-iyi" yapabilmek için uymaya gayret edecek ve kendi doğasına farklı gelen tavırları közümsemeye çalışıp, sinecektir. Ya da bu çaba onu kızgın, hırçın ve isyankar yapacak, kendi mutsuzluğunu ev içi yaşantısına da yansıtıp tüm aileyi huzursuz edebilecektir.
Duygusal olarak yaşanan bu olumsuzlukların yanı sıra, çocuk anne-babasının bu tutumundan "kıyaslamayı" öğrenecek ve bunu onlara kdönük de uygulayabilecektir. "Niye siz de başkalarının anne-babaları gibi değilsiniz? Neden onların aldıklarını almıyor, onların izin verdiği şeyleri kabul etmiyorsunuz" gibi sorularla gerçekleşmesi mümkün olmayan beklentilerinden ötürü anne-babaya kızgınlık duyabilecektir. Nasıl ki zamanında anne-baba çocuğun bireyselliğini, farklılığını ve bu farklılık içindeki güzelliklerini kabul etmeyip ondan başkalarının özelliklerini beklemişlerse, bir dönem sonra çocuk da anne-babasını ve kendi
Ailesini tüm farklı özellikleri ile bir bütün olarak kabul etmekte zorlanıp, "keşke başkalarının anne-babası gibi olsanız" hayaline kapılabilecektir. Böyle bir beklentinin ne çocuğu başka çocuklarla kıyaslaması bumerang gibi dönüp kendilerine çarpacaktır.
Karşılaştırma (kıyaslama) tavrını çocuk eğitimi ve toplumsal gelişme açısından ele aldığımızda ise, böylesi bir tutumun bireyselliği kabul etmediğini, hoşgörüye yer vermediğini, çeşitliliğe imkan tanımadığını söylemek çok yanlış olmaz sanırım. Oysa, çocukların evde başlayıp, okulda devam eden eğitiminde çeşitliliğe ve farklı olmaya gösterilecek hassasiyetin, konun birey ve toplum üyesi olarak gelişmesinde çok olumlu rolü olduğuna inanıyorum. Çocuk eğitiminde "çeşitliliğin" öğretici yanı olduğu sıkça vurgulanan bir uygulama. Bebeklikten başlayarak görsel çevresi zenginleştirilen, farklı oyuncak, insan, etkinlik ile donatılan çocukların daha çok şey algılayabilip daha çabuk gelişebilecekleri biliniyor. Çocuğu değişik kişi ve etkinliklerle kuşatmamız onların birbirlerinden farklı özellik ve beceri alanlarının ortaya çıkma şansını arttıracak ve her çocuğa kendine has özellikleri geliştirme imkanı tanıyacaktır. Her çocuğun spor, sanat, el becerisi, müzik, okuma, matematik ve diğer birçok alanda eşit düzeyde başarılı olması beklenemeyeceği için amaç onları bu kalıplara ve hepsine sokmaya çalışmak değil, mümkün oldukça çok çeşitli alanlarda kendini denemesine yardımcı olmak olabilir.
Böylece çocuk kendini ifade edebileceği, beğendiği, kendine hoş gelen bir yol bulup onu geliştirebilir ve ille başkalarına benzeme gereği duymaz, kendini buna zorlamaz. Zaten toplumda böylesi farklı alanlarda beceri gösteren kişiler oluşmasına izin verilmezse, toplum yaşantısının nitelikli bir şekilde çeşitlenmesine olanak tanımamış olacaktır. Kişilerin benzer şeyler yapıp,benzer şekilde düşünmesi çoğulcu sistemlere ve düşünce gelişmesine geçişe izin vermeyecektir.
Tüm bu kaygılardan dolayı, çocuk eğitiminde anne-baba ve eğitimci olarak "senin neyin farklı?" sorusunu düşünmemiz ve çocuğa düşündürtmemiz yararlı olur kanısındayım.
Uzman Danışman Psikolog
Şeyma Doğramacı