1. 1877-1897 DÖNEMİ
Osmanlı İmparatorluğu anavatanları Orta Asya' dan batıya göçeden Türk boylarının Anadolu'da kurdukları bir beyliğin Avrupa, Asya ve Afrika'da genişlemesiyle meydana gelmiştir. Çeşitli soy, dil ve dine mensup kavimler, İslamiyet’in gerektirdiği hoşgörülü idare sayesinde, İmparatorluk tebaası olarak asırlarca huzur içinde yaşamışlardır. Bilindiği gibi, Fransız İhtilali XVIII. asır sonunda milliyetçilik cereyanını dünyaya yaymıştır. Bu cereyan tesirini Osmanlı İmparatorluğu'nda da gösterdi. Nitekim, Balkanlardaki Hıristiyan topluluklardan Sırplar, Yunanlılar, Rumenler ve Bulgarlar, yabancı devletlerin de kışkırtmaları neticesinde, meşru hükümdara karşı ayaklandılar. Yunanlıların 1830'da ayrı devlet kurmaları, Sırplar, Rumenler ve Bulgarların muhtariyet yolunda ilerlemeleri Ermeniler için de özendirici oldu. Ancak Ermeniler Balkan kavimlerinin aksine, İmparatorluğun her tarafına dağılmış bulunuyorlardı. Daha yoğun olarak yaşadıkları Doğu Anadolu'da bile, Müslümanlara nispetle azınlıktaydılar. İstanbul ve diğer şehirlerde yerleşmiş Ermenilerin çoğu ticaretle uğraşırlar ve zengin bir zümre teşkil ederlerdi. Bunlar, XIX. asrın ikinci yarısına kadar, ''millet-i sadıka'' olarak tanınmışlardı.
1839'da Gülhane Hattı'nın ilanından sonra, Ermeni cemaatinde canlı bir ıslahat hareketi görüldü. Eğitim seferberliğine girişildiği gibi merkezde ve taşrada Ermenice gazeteler çıkarıldı. Ermeni Gregoryen cemaatinin dini reisi olan Patriğin danışma meclisi de yeniden düzenlendi. Böylece, 1847 yılında, on dört üyeli Ruhani Meclis ile yirmi üyeli yüksek Meclis kuruldu. Ticaret ve sanat erbabından teşekkül eden bu ikinci meclis zamanla cemaatin en nüfuzlu müessesesi haline geldi. Babıali'nin 1863 Martı'nda tasdik ettiği bir nizamname ile de Ermeniler umumi meclis tarafından seçilen ve din işleri yanında, eğitim, sağlık, evkaf, vergi ve kısmen adalet işlerinin daimi komisyonlarca yürütülmesini sağlayan bir Teşkilat Kanunu'na kavuştular.
Ermenilerin Osmanlı Devleti'nden ayrılma isteğinin ilk açık belirtisi 1878 Osmanlı-Rus Harbi sonunda ortaya çıktı. Gerçekten;-Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan, Türklerin kahramanca direnişini Plevne'de kırdıktan sonra Yeşilköy'e kadar ilerleyen Rus ordusunun başkumandanlık karargahına gitmiş ve Rus Çarı'nın himayesinde Doğu Anadolu'da bir Ermeni devleti kurulmasını teklif etmiştir. Patriğin teklifi Rusya'nın menfaatine uygundu. Bu sebepledir ki, 1878 Martı'nda imzalanan Ayastafanos Andlaşması'nın 16. maddesi Doğu Anadolu'da Ermenilerin oturduğu yerlerde ıslahat yapılmasını şart koşuyordu. Antlaşma yürürlüğe girmemiştir. Çünkü, Rusların Osmanlılara karşı kazandığı zafer Yakın Doğu'da devletlerarası dengeyi bozmuştu. İngiltere'nin müdahalesi neticesinde 1878 Haziran’ında toplanan Berlin Kongresi, bir ay süren çetin müzakereden sonra, 13 Temmuz 1878'de, Berlin Barış Antlaşması’nın imzalanmasıyla sona erdi. Osmanlı Devleti'ne daha az fedakarlık yükleyen bu antlaşmasının 61. maddesi;
''Babıali, ahalisi Ermeni bulunan eyalatda ihtiyacat-ı mahalliyenin icab ettirdiği islahatı bilatehir icra ve Ermenilerin... huzur ve emniyetlerini temin etmeği taahhüd eder ve arasıra bu babda ittihaz olunacak tedabiri devletlere tebliğ edeceğinden, düvel-i müşarunileyhin tedabir-i mezkurenin icrasına nezaret eyleyeceklerdir.'' hükmünü getiriyordu.1
Ermeniler, Doğu Anadolu' da müstakil bir devlet kurmak hayaliyle, Avrupa ve Amerika'da teşkilatlanarak yoğun propaganda faaliyetine giriştiler. Vanlı bir Ermeni olan Portakalyan'ın 1885'de Marsilya'da neşre başladığı Armenia gazetesi Ermeni davasını Batı halk efkarına tanıtmada tesirli oldu. Ermenilerin İngiliz taraftarlarıyla İngiltere’ de, 1888 yılında, kurdukları “Anglo-Armenian Comittee''de çalışmalar sürdürdü.
Bazı genç Ermeniler sırf propaganda ile hedefe varılamayacağı düşüncesindeydiler. Onlar, milliyetçiliğin yanısıra, o zamanlar Rusya'da moda olan şiddet taraftarları marksist ihtilalcilerin tesirinde kalmışlardı. Avetis Nazarbekyan'ın 1877'de Cenevre'de arkadaşlarıyla kurduğu Hınçak Derneği müstakil ve sosyalist Ermenistan'ın ancak tedhiş yoluyla gerçekleşeceğine inanıyordu. Benzeri bir dernek, Daşnaksutyun adı altında, 1890' da Tiflis'te teşekkül etti. Daşnaksutyun aslında bir ihtilalci federasyon olup, başlangıçta Hınçak Derneği de buna katılmıştı. Lakin az sonra Hınçak grubu, fikir uyuşmazlığı sebebiyle, federasyondan ayrıldı ve hemen fiiliyata geçti.
Nazarbekyan'ın adamlarından Ruben Hanazad 1889 Temmuzu'nda İstanbul'a gelmiş ve oradan Anadolu'ya giderek çeşitli şekillerde Hınçak derneğine bağlı gizli ihtilal hücreleri kurmuştur. 1890 Haziranı'nda Erzurum'da patlak veren Ermeni ayaklanmasında Hınçak derneğinin her ne kadar tesiri olmamışsa da, Dernek hadiseyi Avrupa'da istismar etmiştir. Ermenilerin Kumkapı'da 15 Temmuz 1890 günü yaptıkları mümayiş doğrudan doğruya Hınçakların eseriydi. Ne var ki, İstanbul' da yabancı devlet temsilcilerinin gözü önünde cereyan eden bu kanlı vaka da büyük devletleri harekete geçirmedi.2
Avrupa'nın dikkatini üzerlerine çekmek için Ermeni ihtilalcilerin geniş çapta bir hadise yaratmaları gerekiyordu. Güneydoğu Anadolu'da Siirt'in Sasun kazasında 1894 Ağustosu sonunda çıkan isyan onlara bu fırsatı verdi. Hınçak derneğinin bölgeye gönderdiği tahrikçiler Ermenileri kışkırtmışlar ve asilere karşı müslüman halkın tepki göstermesini sağlamışlardır. Padişah II. Abdülhamid'in 1891 yılında yerli aşiretlerden teşkil ettiği Hamidiye süvari alayları isyanı kısa zamanda bastırdı. Fakat Avrupa'da hususiyle İngiltere'de Türkler aleyhine şiddetli bir kampanya başlatıldı. 25 kadar köyün tahrip edildiği ve 10-20.000 civarında Ermeni'nin öldüğü iddia olunuyordu.3
Sultan Abdülhamid, isyanın çıkış sebeplerini araştırmak ve suçluları tesbit etmek üzere, bir tahkik komisyonu kurulmasını kararlaştırmış, soruşturmanın adaletle yapıldığında şüphe bırakmamak maksadiyle de, bir konsolosun Komisyona katılmasını A.B.D.'den istemiştir. Amerikan hükümeti bu isteği kabul etmedi. Fakat, İngiltere'nin Erzurum'da konsolos bulunduran devletlerin Komisyona birer temsilci yollamasına dair teklifi Babıali'ce uygun görüldü. İngiliz, Fransız ve Rus temsilcilerin de katıldığı tahkik komisyonu 1895 Ocak ayından Temmuz'a kadar çalıştı. Komisyonun hazırladığı 20 Temmuz 1895 tarihli rapor Ermenilerin suçluluğunu açıklamakta ve katliama uğramadıklarını belirtmekteydi.İngiliz temsilcisinin bir muhtırasına göre de, isyanda Ermenilerden ölenlerin sayısı 900'ü aşmamaktaydı.4
Buna rağmen, büyük devletler işin peşini bırakmadılar. Daha Komisyon çalışmaları devam ederken, 1895 Nisanı ortasında, İngiltere Fransa ve Rusya'nın İstanbul'daki büyükelçileri, İngiliz hükümetinin teşebbüsüyle bir araya gelerek, Berlin Andlaşması'nın 61. maddesi gereğince Doğu Anadolu'nun altı vilayetinde, yani Erzurum, Bitlis, Van, Sivas, Harput ve Dıyarıbekir'de, yapılacak ıslahatın esaslarını tesbit çalışmalarına başladılar. Üzerinde anlaştıkları metni Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya elçilerine bildirip onların da muvafakatini aldıktan sonra, bir notaya ekli olarak, 11 Mayıs 1895' de, Babıali'ye sundular. Altı vilayette merkezin idari, askeri, mali ve adli yetkilerini sınırlandıran ve Ermenilere imtiyaz tanıyan kırk maddelik Islahat Projesine Babıali'nin cevabı gecikti. Padişah Rumeli'de Hıristiyanlara tanınan hakların kötüye kullanıldığı ve yabancı devletlerin müdahalesine vesile teşkil ettiğini unutmamıştı. Bu itibarla, Doğu Anadolu'yu ''balkanlaştıracak'' imtiyazların Ermenilere verilmesine razı olamazdı.
Babıali'nin 3 Haziran 1895 tarihli cevabi notasında, yapılacak ıslahatın Osmanlı tebaasının yalnız bir kısmı değil, fakat bütünü için geçerli olması gerektiği bildiriliyor, kanunların adaletle tatbik edileceği, göçebe aşiretlerin disiplin altında tutulacağı, idari makamlarla jandarma ve polis teşkilatına, Müslümanlardan başka, her vilayetin Müslüman ve Hıristiyan nüfusu nisbetinde Osmanlı tebaası Hıristiyanların da tayin olunacağı açıklanıyordu.5
İngiltere hükümeti Babıali'nin cevabından memnun kalmadı. Ermeni meselesi İngiltere, Rusya ve Fransa arasında Batılı tarihçilerin ''Ermeni Üçlü Andlaşması'' diye adlandırdıkları bir ittifakın meydana gelmesini sağlamıştı. İngiltere'de 1894 Martı'nda başbakan olan Lord Rosebery'nin gayretiyle kurulan bu ittifak devletlerarası dengeyi bozabilecek bir gelişmeydi. Zira, Alman Şansölyesi Bismarck'ın 1890 Martı'nda iktidardan düşmesinden sonra Avrupa'da önemli siyasi değişiklikler vukuu bulmuş, Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya'nın 1887'de teşkil ettikleri Üçlü İttifak 1891 yılında uzatılmışsa da, Fransa ile Rusya arasında 4 Ocak 1894'de İkili İttifak'ın imzalanması üzerine, Avrupa'da 1871'den beri hakim olan Bismarck sistemi yıkılmıştı. İkili İttifak Almanya'ya karşı yapılmış olmakla beraber İngiltere'yi de tehdit ediyordu. Çünkü, Kırım Harbi ertesinde hızla sanayileşen Avrupa kıta devletleri Asya ve Afrika'da sömürge edinmeye giriştiklerinde karşılarında İngiltere'yi bulmuşlardı. Bu husus Rusya ve Fransa için de geçerliydi. Büyük devletler arasında meydana gelen yeni bloklaşma İngiltere'yi müttefiksiz bırakmıştı. Her ne kadar İngiltere 1887'de İtalya ile, Akdeniz'de işbirliği yapmak maksadıyla bir anlaşma imzalamışsa da, Üçlü İttifak'a bağlı olan bu devlet müttefiki Almanya'nın sözünden dışarı çıkamıyordu. Rosebery'in Fransa ve Rusya ile ''Ermeni Üçlü Andlaşması''nı gerçekleştirmesi Ermeni davasını desteklemenin ötesinde İngiltere'yi yalnızlıktan kurtarmak ve İkili İttifak'a yanaşmak gayesi güdüyordu.
Babıali'nin büyük devletlere boyun eğmeyişi, halk efkarının ağır baskısı altında bulunan İngiliz hükümetini zor durumda bıraktı. Rosebery Babıali'nin Ermenilere daha çok imtiyaz tanıması için, Rusya'nın yardımını sağlamayı denedi. Londra'da aldığı talimat üzerine, İngiltere'nin Petersburg Büyükelçisi Sir Frank Lascelles, 4 Haziran 1895'de Rusya Hariciye Nazırı Prens Lobanov ile görüşerek, Ermeni meselesinde Babıali'ye baskı yapılmasını teklif etti. Lobanov ise Padişah'a sunulan ıslahat projesinin ültimatom mahiyetinde olmadığını, bu sebeple de Rusya'nın hiçbir zorlayıcı tedbirin tatbikine katılamayacağını bildirdi.6
Bu kesin cevap ''Ermeni Üçlü Anlaşması"nın güçsüzlüğünü ortaya koyuyordu. Rusya Osmanlı Devleti aleyhine girişilecek her teşebbüsün İngiltere'nin menfaatine olacağını idrak ediyor, şimdilik Yakın Doğu'da statusquo'nun devamını uygun görüyordu. Lobanov,1894 Sonbaharı'nda başlayan Çin-Japon Harbi'nin 1895 Nisanı'nda Japonya'nın zaferiyle neticelenmesinden sonra Uzak Doğu'da siyasi dengenin bozulmasından faydalanarak, Rusya'nın Mançurya'da genişlemesi siyasetine öncelik tanıyordu.
İngiltere Ermeni meselesinde Fransa'nın yardımına da güvenemezdi. Çünkü, bu devlet hayati menfaatlerine zarar verecek konular dışında, müttefiki Rusya'nın görüşüne aykırı bir davranıştan dikkatle kaçınmaktaydı.
Ermeni ihtilalciler Sasun isyanını düzenleyerek Ermeni davasına milletlerarası boyut kazandırmaya çalışmışlar, fakat umdukları neticeyi elde edememişlerdi. Büyük Devletlerin fiili desteğini sağlamak için yeni bir hadise yaratmalıydılar. Bu maksatla Ermeniler, 30 Eylül 1895 günü, İstanbul’da Babıali'ye bir yürüyüş yaptılar. Yürüyüşü Hınçak Derneği düzenlemiş ve silahlı militanlar Güvenlik Kuvvetlerine karşı koyarak kan dökülmesine sebep olmuşlardır.
Avrupa devletleri Ermenilerin bu hareketi üzerine tekrar teşebbüse geçtiler. Nitekim İngiltere, Fransa ve Rusya'nın İstanbul’daki Büyükelçileri Osmanlı Hariciye Nazırı Küçük Said Paşa'yı Ermeniler lehine yapılacak ıslahatı görüşmeye davet ettiler. Tarabya'da Fransız sefaretinin yazlık binasında 13 Ekim 1895'de başlayan görüşmeler, 20 Ekim 1895 tarihli Islahat Nizamnamesi'nin ilanıyla sona erdi. Otuz iki maddelik nizamname Ermenilerin Doğu Anadolu' da yaşadığı altı vilayette vali, mutasarrıf ve kaza kaymakamları yanına Hıristiyan muavinler tayin edileceği, her vilayette memurların nüfus nisbetine göre Müslüman ve Hıristiyanlardan seçileceği, halkı Hıristiyan olan nahiyelerde Meclis azalarının da Hıristiyanlardan teşekkül edeceği, polis ve jandarmanın halkın nüfusu nisbetinde müslüman ve Hıristiyan tebaadan olacağı, göçebe aşiretlerin disiplin altında tutularak iskana teşvik edileceği ve aşarın vergi müteahhitleri aracılığıyla toplanacağını karara bağlıyordu. Nizamnamenin sonuncu maddesi, bir Müslümanın reisliğinde eşit sayıda Müslüman ve Hıristiyan azadan teşekkül edecek bir Daimi Teftiş Komisyonu'nun Babıali'de kurulması ve yapılacak ıslahatı kontrol etmesini gerekli görüyordu.
İngiltere, Fransa ve Rusya Büyükelçileri 24 Ekim 1895'de Hariciye Nezaretine sundukları müşterek nota ile, Islahat Nizamnamesi'ni memnunlukla karşıladıklarını bildirmişlerdir .7
20 Ekim 1895 tarihli nizamname Babıali'nin 3 Haziran 1895'de büyük devletlere verdiği cevabı notada vaadedilen ıslahatı epeyce genişletmiş olduğu halde, Ermeni ihtilalciler bunu yeterli bulmadılar ve müstakil Ermenistan kurulması için, propaganda ve tahrik faaliyetini sürdürdüler. İngiltere'de Liberal Rosebery 1895 Haziranı'nda iktidardan düşmüş, yerine Muhafazakar Salisbury gelmişti. Salisbury 1876 Aralık ayında İstanbul'da toplanan Tersane Konferansı'na İngiltere temsilcisi olarak katılmış ve Osmanlı Devleti'ni Rusya'ya karşı desteklemişti. O bu devletin çökmeye mahkum olduğuna inanıyor, yakında vukuunu muhtemel gördüğü parçalamada İngiltere'nin azami pay almasını tasarlıyordu. 1878'de Kıbrıs'ı, 1882' de Mısır'ı işgal eden İngiltere Fırat nehri vadisini ele geçirdiği takdirde Hind yolunun emniyetini sağlamış olacaktı. Bu durumda Rusya'nın İstanbul Boğazı'na yerleşmesi, İngiltere bakımından mahzurlu değildi. Doğu Anadolu' da İngiltere himayesinde Ermenistan devletinin kurulması ve Çanakkale Boğazı'nın İngiliz hakimiyetine girmesi Rusya'nın güneye yayılmasını önlerdi. Bölüşmede Fransa Suriye'yi, İtalya Arnavutluk'u alabilirlerdi.
Bir İngiliz Filosu, 1895 Kasım’ında, Limni Adası'na gönderildi. Daha önce, İngiliz hükümeti Avrupa devletlerine başvurarak, bu filoya katılmak üzere, belli sayıda harp gemisi yollamalarını teklif etmişti. Müşterek donanma Çanakkale Boğazı'ndan geçip İstanbul önüne gelecek ve Sultan Abdülhamid'i Ermeni Islahat Nizamnamesi'ni tatbike zorlayacaktı. İtalya ve Avusturya-Macaristan İngiltere'nin teklifini kabul ettiler. Lakin Rusya ve Fransa İstanbul'a donanma gönderilmesine şiddetle karşı koydular. Görüldüğü gibi, Ermeni davası doğu meselesinin yeniden alevlenmesine sebep olacak bir mahiyet kazanıyordu.
Bu sırada dikkate değer bir gelişme, Hınçak derneğinin çalışmalarını yeterli bulmayan Daşnaksutyun'un tedhiş faaliyetinde teşebbüsü ele almasıdır. Nitekim, 1896 Haziranı'nda Van'da çıkan Ermeni isyanını Daşnaksutyun düzenlemişti. Daşnakların 26 Ağustos 1896' da İstanbul' da gerçekleştirdikleri bir baskın bundan da cüretliydi. Osmanlı Bankası'nın Galata'daki binasını işgal eden tedhişçiler Ermeniler lehine yapılması kararlaştırılan ıslahatı Avrupa devletleri büyükelçilerinin garanti etmesini istemişler, aksi halde binayı içindekilerle birlikte havaya uçuracaklarını bildirmişlerdi. Tedhişçiler elçilerin aracılığı sonunda işgalden vazgeçtiler ve Banka Müdürü Sir Edward Vincent'in limanda demirli bulunan yatına götürülerek yurt dışına çıkarıldılar .Ermeni ihtilalcilerin baskınına Müslüman halk sert tepki göstermiştir.
İstanbul' da asayiş, yabancı devlet elçilerinin 28 Ağustos 1896 günü öğleden sonra Babıali'ye nota vermeleri üzerine, yeniden teessüs etmişti.
Ermeni ihtilalcilerin sebep oldukları hadise Avrupa'da ve en çok İngiltere' de derin akis uyandırdı. Halk heyecan içindeydi. Olanlardan sadece Padişah suçlu görülüyor ve tahttan indirilmek suretiyle cezalandırılması isteniyordu. İngiltere'de düzenlenen toplantılarda ve gazetelerde hükümetin Osmanlı Devleti'ne harp ilan etmesinden bile söz ediliyordu. Muhalefet lideri ihtiyar Gladstone, 24 Eylül 1896'da Liverpool'da söylediği bir nutukta, bu devletle siyasi münasebetlerin kesilmesini ve Padişah üzerinde baskı yapılmasını teklif etmişti.
Salisbury memleketinde halk efkarını yatıştırmak zorundaydı. Ancak İngiltere'nin Yakın Doğu'da tek başına hareket etmesi beklenemezdi. Böylece bu davranış Avrupa'da harp çıkmasına sebep olabilirdi.8 Üçlü İttifak Devletleri, yani Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya, Padişahın mevkiinde kalmasına taraftardır. İkili İttifak'ın İngiltere ile işbirliğine yanaşması, Rusya'nın İstanbul'u, Fransa'nın da Suriye'yi işgal etmesine razı olmak şartiyle sağlanabilirdi. Bu aralık durum pek müsaitti: Rusya Hariciye Nazırı Lobanov 30 Ağustos 1896'da öldürülmüştü; Çar II. Nikola'da Eylül sonunda İskoçya'da Kraliçe Victoria'yı ziyaret edecekti. Salisbury ziyaret esnasında Çar ile görüştü ve ona, Padişaha karşı İngiltere ile anlaşırsa, hükümetinin Rusya'ya Boğazlarda taviz verebileceğini söyledi. Çarın cevabı oldukça belirsizdir: Boğazlar için ''zamanı gelince'' uygun bir hal çaresi bulunmasını istediğini, Padişahın tahttan indirilmesini ise düşünmediğini bildirdi. Bununla beraber, Çar Ermenilerle ilgili ıslahat tekliflerinin reddi halinde, büyük devletlerin Babıali'ye baskı yapmasını makul görmekteydi.9
Bu görüşmeden cesaret alan Salisbury büyük devletlerin Hariciye Nazırlarına, 20 Ekim 1896' da, birer nota gönderdi. Notada Ermeni meselesine kısaca dokunulduktan sonra, Osmanlı Devleti'nin varlığını sürdürmesi için ne gibi ıslahat tedbirlerine ihtiyaç bulunduğunu büyük devlet temsilcilerinin İstanbul'da toplanarak kararlaştırması teklif olunuyor, söz konusu kararların gerçekleşmesini Babıali engellediği takdirde büyük devletlerin ''oybirliğiyle alman kararın nihai olduğu ve karan emirleri altındaki her türlü kuvveti kullanarak tatbik edecekleri hususunda aralarında önceden kesin anlaşmaya varmaları'' isteniyordu.10
İngiltere'nin notasını Avusturya-Macaristan ve İtalya hükümetleri müsbet karşıladılar. Almanya da müştereken alınacak kararlara uyacağını bildirdi. Üçlü İttifak devletlerinin Sultan Abdülhamid'e karşı İngiltere ile işbirliğine yatkın 01dukları anlaşılıyordu. Salisbury'nın giriştiği teşebbüsün akıbeti İkili İttifak devletlerinin tutumuna bağlıydı. Fransa Hariciye Nazırı Hanotaux 3 Kasım 1896' da Millet Meclisi'nde yaptığı bir konuşmada Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğünü korumasını istediğini açıklamış, fakat Rusya'nın görüşünü öğrenmeden önce İngiliz notasını cevaplandırmaya yanaşmamıştı. Rusya'nın kararı ise gecikmekteydi. Çar Nikola başlangıçta İngiltere'nin teklifini müsait karşılamış, daha sonra Rusya'nın İstanbul büyükelçisi Nelidov'un hazırladığı bir planın tesiri altında kalarak fikir değiştirmişti. Petersburg'a izinli gelen Nelidov planını 30 Kasım 1896 tarihli bir muhtırada teferruatlı şekilde kaleme almış, 5 Aralık'ta toplanan Çarlık Meclisi de bu planı kabul etmişti.
Nelidov'a göre, Osmanlı Devleti yakında çökecekti. Milletlerarası yapılacak bir müdahale Rusya'nın menfaatlerini koruyamazdı. En uygun hal tarzı, Karadeniz'den bir Rus filosu göndererek İstanbul Boğazı' nın üst kısmını işgal etmekti. Ancak, Rusya'nın elini çabuk tutması ve İngiliz donanması İstanbul'a varmadan önce askeri harekatın tamamlanması gerekliydi. İşgalin gerçekleşmesi ardından, Akdeniz'deki Rus gemileri diğer devletlerin filolarıyla birlikte Çanakkale Boğazı'nı geçebilir ve karaya asker çıkarabilirdi. Rusya, Osmanlı topraklarının bölüşülmesine ancak bundan sonra katılmalıydı.11
Nelidov , planının tatbikini başlatmak talimatıyla, İstanbul' a döndü. Fakat, Fransa'nın bir teşebbüsü her şeyi aksattı. Gerçekten Hanotaux, Rus hükümetine verdiği 12 Aralık 1896 tarihli bir notada, büyük devletlerin Osmanlı İmparatorluğu'nun mukadderatı hakkında alacakları kararlarda şu üç şarta uymaları gerektiğini bildirmişti: 1-Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğü korunmalıdır; 2- Hiç bir devlet tek başına hareket etmemelidir; 3- ''Condominium'' olmamalı, yani iki veya daha çok devlet hakimiyet kurmamalıdır.12
Rus görüşünü Fransız hükümetine kabul ettirmek maksadıyla, 1897 Ocak sonunda Paris'e gelen yeni Hariciye Nazırı Kont Muraviev Fransız meslektaşını bu hususta ikna edemedi. Hanotaux Rusya'nın İstanbul Boğazı'nı ele geçirmesi karşısında İngiltere'nin hareketsiz kalmayacağını ileri sürmüş ve böyle bir durumda Fransa'nın tarafsızlıktan ayrılmamasının mümkün olmayacağını açıklamıştı. Paris'ten sonra Berlin'i ziyaret eden Muraviev Alman İmparatoru II. Wilhelm ile yaptığı görüşmede, Almanya'nın Yakın Doğu'da statusquo'nun korunmasına taraftar bulunduğunu öğrenmiştir. Ayrıca İmparator, İngiltere'nin Çanakkale Boğazını işgal etmeyeceğini Rus Hariciye Nazırına gizli istihbarat haberi olarak bildirmiştir .
Rusya, müttefiki Fransa'nın desteğini sağlamadan, askeri bir harekata girişemezdi, Çar Nikola Rus milli ülküsünü gerçekleştirecek Nelidov planı'ndan mecburen vazgeçti. Bunun üzerine, Rusya'nın İstanbul Boğazı'nı zaptetmek niyetinde olmadığı, 19 Şubat 1897'de, Novoie Vremüa Gazetesi'nde neşredilen bir makalede belirtildi.13
Salisbury'nin notasında sözü geçen büyükelçiler Konferansı, 1897 Şubat başında, İstanbul'da toplanarak Doğu Anadolu islahat için altmış dört sayfalık bir program hazırlamıştı. Bu program Babıali'ye verilmedi. Zira, Rumların Girit' de çıkardıkları yeni bir isyan Avrupa'nın dikkatini üzerine çekmiş ve Ermeni meselesi milletlerarası önemini kaybetmişti. Büyük devletler Babıali'nin Islahat Nizamnamesi'ni tatbike koymasına razı olmuşlardır. Ermeni meselesi geçici olarak yatışmış olup ileride tekrar patlak verecekti. İngiltere'nin Van muavin konsolosu Williams'ın 24 Ocak 1897'de yazdığı gibi, ''Ermeni ihtilalcilerin aptalca suçlu davranışları devam ettiği müddetçe kargaşalıkların sona ermesi beklenemezdi''.14
Osmanlı İmparatorluğu anavatanları Orta Asya' dan batıya göçeden Türk boylarının Anadolu'da kurdukları bir beyliğin Avrupa, Asya ve Afrika'da genişlemesiyle meydana gelmiştir. Çeşitli soy, dil ve dine mensup kavimler, İslamiyet’in gerektirdiği hoşgörülü idare sayesinde, İmparatorluk tebaası olarak asırlarca huzur içinde yaşamışlardır. Bilindiği gibi, Fransız İhtilali XVIII. asır sonunda milliyetçilik cereyanını dünyaya yaymıştır. Bu cereyan tesirini Osmanlı İmparatorluğu'nda da gösterdi. Nitekim, Balkanlardaki Hıristiyan topluluklardan Sırplar, Yunanlılar, Rumenler ve Bulgarlar, yabancı devletlerin de kışkırtmaları neticesinde, meşru hükümdara karşı ayaklandılar. Yunanlıların 1830'da ayrı devlet kurmaları, Sırplar, Rumenler ve Bulgarların muhtariyet yolunda ilerlemeleri Ermeniler için de özendirici oldu. Ancak Ermeniler Balkan kavimlerinin aksine, İmparatorluğun her tarafına dağılmış bulunuyorlardı. Daha yoğun olarak yaşadıkları Doğu Anadolu'da bile, Müslümanlara nispetle azınlıktaydılar. İstanbul ve diğer şehirlerde yerleşmiş Ermenilerin çoğu ticaretle uğraşırlar ve zengin bir zümre teşkil ederlerdi. Bunlar, XIX. asrın ikinci yarısına kadar, ''millet-i sadıka'' olarak tanınmışlardı.
1839'da Gülhane Hattı'nın ilanından sonra, Ermeni cemaatinde canlı bir ıslahat hareketi görüldü. Eğitim seferberliğine girişildiği gibi merkezde ve taşrada Ermenice gazeteler çıkarıldı. Ermeni Gregoryen cemaatinin dini reisi olan Patriğin danışma meclisi de yeniden düzenlendi. Böylece, 1847 yılında, on dört üyeli Ruhani Meclis ile yirmi üyeli yüksek Meclis kuruldu. Ticaret ve sanat erbabından teşekkül eden bu ikinci meclis zamanla cemaatin en nüfuzlu müessesesi haline geldi. Babıali'nin 1863 Martı'nda tasdik ettiği bir nizamname ile de Ermeniler umumi meclis tarafından seçilen ve din işleri yanında, eğitim, sağlık, evkaf, vergi ve kısmen adalet işlerinin daimi komisyonlarca yürütülmesini sağlayan bir Teşkilat Kanunu'na kavuştular.
Ermenilerin Osmanlı Devleti'nden ayrılma isteğinin ilk açık belirtisi 1878 Osmanlı-Rus Harbi sonunda ortaya çıktı. Gerçekten;-Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan, Türklerin kahramanca direnişini Plevne'de kırdıktan sonra Yeşilköy'e kadar ilerleyen Rus ordusunun başkumandanlık karargahına gitmiş ve Rus Çarı'nın himayesinde Doğu Anadolu'da bir Ermeni devleti kurulmasını teklif etmiştir. Patriğin teklifi Rusya'nın menfaatine uygundu. Bu sebepledir ki, 1878 Martı'nda imzalanan Ayastafanos Andlaşması'nın 16. maddesi Doğu Anadolu'da Ermenilerin oturduğu yerlerde ıslahat yapılmasını şart koşuyordu. Antlaşma yürürlüğe girmemiştir. Çünkü, Rusların Osmanlılara karşı kazandığı zafer Yakın Doğu'da devletlerarası dengeyi bozmuştu. İngiltere'nin müdahalesi neticesinde 1878 Haziran’ında toplanan Berlin Kongresi, bir ay süren çetin müzakereden sonra, 13 Temmuz 1878'de, Berlin Barış Antlaşması’nın imzalanmasıyla sona erdi. Osmanlı Devleti'ne daha az fedakarlık yükleyen bu antlaşmasının 61. maddesi;
''Babıali, ahalisi Ermeni bulunan eyalatda ihtiyacat-ı mahalliyenin icab ettirdiği islahatı bilatehir icra ve Ermenilerin... huzur ve emniyetlerini temin etmeği taahhüd eder ve arasıra bu babda ittihaz olunacak tedabiri devletlere tebliğ edeceğinden, düvel-i müşarunileyhin tedabir-i mezkurenin icrasına nezaret eyleyeceklerdir.'' hükmünü getiriyordu.1
Ermeniler, Doğu Anadolu' da müstakil bir devlet kurmak hayaliyle, Avrupa ve Amerika'da teşkilatlanarak yoğun propaganda faaliyetine giriştiler. Vanlı bir Ermeni olan Portakalyan'ın 1885'de Marsilya'da neşre başladığı Armenia gazetesi Ermeni davasını Batı halk efkarına tanıtmada tesirli oldu. Ermenilerin İngiliz taraftarlarıyla İngiltere’ de, 1888 yılında, kurdukları “Anglo-Armenian Comittee''de çalışmalar sürdürdü.
Bazı genç Ermeniler sırf propaganda ile hedefe varılamayacağı düşüncesindeydiler. Onlar, milliyetçiliğin yanısıra, o zamanlar Rusya'da moda olan şiddet taraftarları marksist ihtilalcilerin tesirinde kalmışlardı. Avetis Nazarbekyan'ın 1877'de Cenevre'de arkadaşlarıyla kurduğu Hınçak Derneği müstakil ve sosyalist Ermenistan'ın ancak tedhiş yoluyla gerçekleşeceğine inanıyordu. Benzeri bir dernek, Daşnaksutyun adı altında, 1890' da Tiflis'te teşekkül etti. Daşnaksutyun aslında bir ihtilalci federasyon olup, başlangıçta Hınçak Derneği de buna katılmıştı. Lakin az sonra Hınçak grubu, fikir uyuşmazlığı sebebiyle, federasyondan ayrıldı ve hemen fiiliyata geçti.
Nazarbekyan'ın adamlarından Ruben Hanazad 1889 Temmuzu'nda İstanbul'a gelmiş ve oradan Anadolu'ya giderek çeşitli şekillerde Hınçak derneğine bağlı gizli ihtilal hücreleri kurmuştur. 1890 Haziranı'nda Erzurum'da patlak veren Ermeni ayaklanmasında Hınçak derneğinin her ne kadar tesiri olmamışsa da, Dernek hadiseyi Avrupa'da istismar etmiştir. Ermenilerin Kumkapı'da 15 Temmuz 1890 günü yaptıkları mümayiş doğrudan doğruya Hınçakların eseriydi. Ne var ki, İstanbul' da yabancı devlet temsilcilerinin gözü önünde cereyan eden bu kanlı vaka da büyük devletleri harekete geçirmedi.2
Avrupa'nın dikkatini üzerlerine çekmek için Ermeni ihtilalcilerin geniş çapta bir hadise yaratmaları gerekiyordu. Güneydoğu Anadolu'da Siirt'in Sasun kazasında 1894 Ağustosu sonunda çıkan isyan onlara bu fırsatı verdi. Hınçak derneğinin bölgeye gönderdiği tahrikçiler Ermenileri kışkırtmışlar ve asilere karşı müslüman halkın tepki göstermesini sağlamışlardır. Padişah II. Abdülhamid'in 1891 yılında yerli aşiretlerden teşkil ettiği Hamidiye süvari alayları isyanı kısa zamanda bastırdı. Fakat Avrupa'da hususiyle İngiltere'de Türkler aleyhine şiddetli bir kampanya başlatıldı. 25 kadar köyün tahrip edildiği ve 10-20.000 civarında Ermeni'nin öldüğü iddia olunuyordu.3
Sultan Abdülhamid, isyanın çıkış sebeplerini araştırmak ve suçluları tesbit etmek üzere, bir tahkik komisyonu kurulmasını kararlaştırmış, soruşturmanın adaletle yapıldığında şüphe bırakmamak maksadiyle de, bir konsolosun Komisyona katılmasını A.B.D.'den istemiştir. Amerikan hükümeti bu isteği kabul etmedi. Fakat, İngiltere'nin Erzurum'da konsolos bulunduran devletlerin Komisyona birer temsilci yollamasına dair teklifi Babıali'ce uygun görüldü. İngiliz, Fransız ve Rus temsilcilerin de katıldığı tahkik komisyonu 1895 Ocak ayından Temmuz'a kadar çalıştı. Komisyonun hazırladığı 20 Temmuz 1895 tarihli rapor Ermenilerin suçluluğunu açıklamakta ve katliama uğramadıklarını belirtmekteydi.İngiliz temsilcisinin bir muhtırasına göre de, isyanda Ermenilerden ölenlerin sayısı 900'ü aşmamaktaydı.4
Buna rağmen, büyük devletler işin peşini bırakmadılar. Daha Komisyon çalışmaları devam ederken, 1895 Nisanı ortasında, İngiltere Fransa ve Rusya'nın İstanbul'daki büyükelçileri, İngiliz hükümetinin teşebbüsüyle bir araya gelerek, Berlin Andlaşması'nın 61. maddesi gereğince Doğu Anadolu'nun altı vilayetinde, yani Erzurum, Bitlis, Van, Sivas, Harput ve Dıyarıbekir'de, yapılacak ıslahatın esaslarını tesbit çalışmalarına başladılar. Üzerinde anlaştıkları metni Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya elçilerine bildirip onların da muvafakatini aldıktan sonra, bir notaya ekli olarak, 11 Mayıs 1895' de, Babıali'ye sundular. Altı vilayette merkezin idari, askeri, mali ve adli yetkilerini sınırlandıran ve Ermenilere imtiyaz tanıyan kırk maddelik Islahat Projesine Babıali'nin cevabı gecikti. Padişah Rumeli'de Hıristiyanlara tanınan hakların kötüye kullanıldığı ve yabancı devletlerin müdahalesine vesile teşkil ettiğini unutmamıştı. Bu itibarla, Doğu Anadolu'yu ''balkanlaştıracak'' imtiyazların Ermenilere verilmesine razı olamazdı.
Babıali'nin 3 Haziran 1895 tarihli cevabi notasında, yapılacak ıslahatın Osmanlı tebaasının yalnız bir kısmı değil, fakat bütünü için geçerli olması gerektiği bildiriliyor, kanunların adaletle tatbik edileceği, göçebe aşiretlerin disiplin altında tutulacağı, idari makamlarla jandarma ve polis teşkilatına, Müslümanlardan başka, her vilayetin Müslüman ve Hıristiyan nüfusu nisbetinde Osmanlı tebaası Hıristiyanların da tayin olunacağı açıklanıyordu.5
İngiltere hükümeti Babıali'nin cevabından memnun kalmadı. Ermeni meselesi İngiltere, Rusya ve Fransa arasında Batılı tarihçilerin ''Ermeni Üçlü Andlaşması'' diye adlandırdıkları bir ittifakın meydana gelmesini sağlamıştı. İngiltere'de 1894 Martı'nda başbakan olan Lord Rosebery'nin gayretiyle kurulan bu ittifak devletlerarası dengeyi bozabilecek bir gelişmeydi. Zira, Alman Şansölyesi Bismarck'ın 1890 Martı'nda iktidardan düşmesinden sonra Avrupa'da önemli siyasi değişiklikler vukuu bulmuş, Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya'nın 1887'de teşkil ettikleri Üçlü İttifak 1891 yılında uzatılmışsa da, Fransa ile Rusya arasında 4 Ocak 1894'de İkili İttifak'ın imzalanması üzerine, Avrupa'da 1871'den beri hakim olan Bismarck sistemi yıkılmıştı. İkili İttifak Almanya'ya karşı yapılmış olmakla beraber İngiltere'yi de tehdit ediyordu. Çünkü, Kırım Harbi ertesinde hızla sanayileşen Avrupa kıta devletleri Asya ve Afrika'da sömürge edinmeye giriştiklerinde karşılarında İngiltere'yi bulmuşlardı. Bu husus Rusya ve Fransa için de geçerliydi. Büyük devletler arasında meydana gelen yeni bloklaşma İngiltere'yi müttefiksiz bırakmıştı. Her ne kadar İngiltere 1887'de İtalya ile, Akdeniz'de işbirliği yapmak maksadıyla bir anlaşma imzalamışsa da, Üçlü İttifak'a bağlı olan bu devlet müttefiki Almanya'nın sözünden dışarı çıkamıyordu. Rosebery'in Fransa ve Rusya ile ''Ermeni Üçlü Andlaşması''nı gerçekleştirmesi Ermeni davasını desteklemenin ötesinde İngiltere'yi yalnızlıktan kurtarmak ve İkili İttifak'a yanaşmak gayesi güdüyordu.
Babıali'nin büyük devletlere boyun eğmeyişi, halk efkarının ağır baskısı altında bulunan İngiliz hükümetini zor durumda bıraktı. Rosebery Babıali'nin Ermenilere daha çok imtiyaz tanıması için, Rusya'nın yardımını sağlamayı denedi. Londra'da aldığı talimat üzerine, İngiltere'nin Petersburg Büyükelçisi Sir Frank Lascelles, 4 Haziran 1895'de Rusya Hariciye Nazırı Prens Lobanov ile görüşerek, Ermeni meselesinde Babıali'ye baskı yapılmasını teklif etti. Lobanov ise Padişah'a sunulan ıslahat projesinin ültimatom mahiyetinde olmadığını, bu sebeple de Rusya'nın hiçbir zorlayıcı tedbirin tatbikine katılamayacağını bildirdi.6
Bu kesin cevap ''Ermeni Üçlü Anlaşması"nın güçsüzlüğünü ortaya koyuyordu. Rusya Osmanlı Devleti aleyhine girişilecek her teşebbüsün İngiltere'nin menfaatine olacağını idrak ediyor, şimdilik Yakın Doğu'da statusquo'nun devamını uygun görüyordu. Lobanov,1894 Sonbaharı'nda başlayan Çin-Japon Harbi'nin 1895 Nisanı'nda Japonya'nın zaferiyle neticelenmesinden sonra Uzak Doğu'da siyasi dengenin bozulmasından faydalanarak, Rusya'nın Mançurya'da genişlemesi siyasetine öncelik tanıyordu.
İngiltere Ermeni meselesinde Fransa'nın yardımına da güvenemezdi. Çünkü, bu devlet hayati menfaatlerine zarar verecek konular dışında, müttefiki Rusya'nın görüşüne aykırı bir davranıştan dikkatle kaçınmaktaydı.
Ermeni ihtilalciler Sasun isyanını düzenleyerek Ermeni davasına milletlerarası boyut kazandırmaya çalışmışlar, fakat umdukları neticeyi elde edememişlerdi. Büyük Devletlerin fiili desteğini sağlamak için yeni bir hadise yaratmalıydılar. Bu maksatla Ermeniler, 30 Eylül 1895 günü, İstanbul’da Babıali'ye bir yürüyüş yaptılar. Yürüyüşü Hınçak Derneği düzenlemiş ve silahlı militanlar Güvenlik Kuvvetlerine karşı koyarak kan dökülmesine sebep olmuşlardır.
Avrupa devletleri Ermenilerin bu hareketi üzerine tekrar teşebbüse geçtiler. Nitekim İngiltere, Fransa ve Rusya'nın İstanbul’daki Büyükelçileri Osmanlı Hariciye Nazırı Küçük Said Paşa'yı Ermeniler lehine yapılacak ıslahatı görüşmeye davet ettiler. Tarabya'da Fransız sefaretinin yazlık binasında 13 Ekim 1895'de başlayan görüşmeler, 20 Ekim 1895 tarihli Islahat Nizamnamesi'nin ilanıyla sona erdi. Otuz iki maddelik nizamname Ermenilerin Doğu Anadolu' da yaşadığı altı vilayette vali, mutasarrıf ve kaza kaymakamları yanına Hıristiyan muavinler tayin edileceği, her vilayette memurların nüfus nisbetine göre Müslüman ve Hıristiyanlardan seçileceği, halkı Hıristiyan olan nahiyelerde Meclis azalarının da Hıristiyanlardan teşekkül edeceği, polis ve jandarmanın halkın nüfusu nisbetinde müslüman ve Hıristiyan tebaadan olacağı, göçebe aşiretlerin disiplin altında tutularak iskana teşvik edileceği ve aşarın vergi müteahhitleri aracılığıyla toplanacağını karara bağlıyordu. Nizamnamenin sonuncu maddesi, bir Müslümanın reisliğinde eşit sayıda Müslüman ve Hıristiyan azadan teşekkül edecek bir Daimi Teftiş Komisyonu'nun Babıali'de kurulması ve yapılacak ıslahatı kontrol etmesini gerekli görüyordu.
İngiltere, Fransa ve Rusya Büyükelçileri 24 Ekim 1895'de Hariciye Nezaretine sundukları müşterek nota ile, Islahat Nizamnamesi'ni memnunlukla karşıladıklarını bildirmişlerdir .7
20 Ekim 1895 tarihli nizamname Babıali'nin 3 Haziran 1895'de büyük devletlere verdiği cevabı notada vaadedilen ıslahatı epeyce genişletmiş olduğu halde, Ermeni ihtilalciler bunu yeterli bulmadılar ve müstakil Ermenistan kurulması için, propaganda ve tahrik faaliyetini sürdürdüler. İngiltere'de Liberal Rosebery 1895 Haziranı'nda iktidardan düşmüş, yerine Muhafazakar Salisbury gelmişti. Salisbury 1876 Aralık ayında İstanbul'da toplanan Tersane Konferansı'na İngiltere temsilcisi olarak katılmış ve Osmanlı Devleti'ni Rusya'ya karşı desteklemişti. O bu devletin çökmeye mahkum olduğuna inanıyor, yakında vukuunu muhtemel gördüğü parçalamada İngiltere'nin azami pay almasını tasarlıyordu. 1878'de Kıbrıs'ı, 1882' de Mısır'ı işgal eden İngiltere Fırat nehri vadisini ele geçirdiği takdirde Hind yolunun emniyetini sağlamış olacaktı. Bu durumda Rusya'nın İstanbul Boğazı'na yerleşmesi, İngiltere bakımından mahzurlu değildi. Doğu Anadolu' da İngiltere himayesinde Ermenistan devletinin kurulması ve Çanakkale Boğazı'nın İngiliz hakimiyetine girmesi Rusya'nın güneye yayılmasını önlerdi. Bölüşmede Fransa Suriye'yi, İtalya Arnavutluk'u alabilirlerdi.
Bir İngiliz Filosu, 1895 Kasım’ında, Limni Adası'na gönderildi. Daha önce, İngiliz hükümeti Avrupa devletlerine başvurarak, bu filoya katılmak üzere, belli sayıda harp gemisi yollamalarını teklif etmişti. Müşterek donanma Çanakkale Boğazı'ndan geçip İstanbul önüne gelecek ve Sultan Abdülhamid'i Ermeni Islahat Nizamnamesi'ni tatbike zorlayacaktı. İtalya ve Avusturya-Macaristan İngiltere'nin teklifini kabul ettiler. Lakin Rusya ve Fransa İstanbul'a donanma gönderilmesine şiddetle karşı koydular. Görüldüğü gibi, Ermeni davası doğu meselesinin yeniden alevlenmesine sebep olacak bir mahiyet kazanıyordu.
Bu sırada dikkate değer bir gelişme, Hınçak derneğinin çalışmalarını yeterli bulmayan Daşnaksutyun'un tedhiş faaliyetinde teşebbüsü ele almasıdır. Nitekim, 1896 Haziranı'nda Van'da çıkan Ermeni isyanını Daşnaksutyun düzenlemişti. Daşnakların 26 Ağustos 1896' da İstanbul' da gerçekleştirdikleri bir baskın bundan da cüretliydi. Osmanlı Bankası'nın Galata'daki binasını işgal eden tedhişçiler Ermeniler lehine yapılması kararlaştırılan ıslahatı Avrupa devletleri büyükelçilerinin garanti etmesini istemişler, aksi halde binayı içindekilerle birlikte havaya uçuracaklarını bildirmişlerdi. Tedhişçiler elçilerin aracılığı sonunda işgalden vazgeçtiler ve Banka Müdürü Sir Edward Vincent'in limanda demirli bulunan yatına götürülerek yurt dışına çıkarıldılar .Ermeni ihtilalcilerin baskınına Müslüman halk sert tepki göstermiştir.
İstanbul' da asayiş, yabancı devlet elçilerinin 28 Ağustos 1896 günü öğleden sonra Babıali'ye nota vermeleri üzerine, yeniden teessüs etmişti.
Ermeni ihtilalcilerin sebep oldukları hadise Avrupa'da ve en çok İngiltere' de derin akis uyandırdı. Halk heyecan içindeydi. Olanlardan sadece Padişah suçlu görülüyor ve tahttan indirilmek suretiyle cezalandırılması isteniyordu. İngiltere'de düzenlenen toplantılarda ve gazetelerde hükümetin Osmanlı Devleti'ne harp ilan etmesinden bile söz ediliyordu. Muhalefet lideri ihtiyar Gladstone, 24 Eylül 1896'da Liverpool'da söylediği bir nutukta, bu devletle siyasi münasebetlerin kesilmesini ve Padişah üzerinde baskı yapılmasını teklif etmişti.
Salisbury memleketinde halk efkarını yatıştırmak zorundaydı. Ancak İngiltere'nin Yakın Doğu'da tek başına hareket etmesi beklenemezdi. Böylece bu davranış Avrupa'da harp çıkmasına sebep olabilirdi.8 Üçlü İttifak Devletleri, yani Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya, Padişahın mevkiinde kalmasına taraftardır. İkili İttifak'ın İngiltere ile işbirliğine yanaşması, Rusya'nın İstanbul'u, Fransa'nın da Suriye'yi işgal etmesine razı olmak şartiyle sağlanabilirdi. Bu aralık durum pek müsaitti: Rusya Hariciye Nazırı Lobanov 30 Ağustos 1896'da öldürülmüştü; Çar II. Nikola'da Eylül sonunda İskoçya'da Kraliçe Victoria'yı ziyaret edecekti. Salisbury ziyaret esnasında Çar ile görüştü ve ona, Padişaha karşı İngiltere ile anlaşırsa, hükümetinin Rusya'ya Boğazlarda taviz verebileceğini söyledi. Çarın cevabı oldukça belirsizdir: Boğazlar için ''zamanı gelince'' uygun bir hal çaresi bulunmasını istediğini, Padişahın tahttan indirilmesini ise düşünmediğini bildirdi. Bununla beraber, Çar Ermenilerle ilgili ıslahat tekliflerinin reddi halinde, büyük devletlerin Babıali'ye baskı yapmasını makul görmekteydi.9
Bu görüşmeden cesaret alan Salisbury büyük devletlerin Hariciye Nazırlarına, 20 Ekim 1896' da, birer nota gönderdi. Notada Ermeni meselesine kısaca dokunulduktan sonra, Osmanlı Devleti'nin varlığını sürdürmesi için ne gibi ıslahat tedbirlerine ihtiyaç bulunduğunu büyük devlet temsilcilerinin İstanbul'da toplanarak kararlaştırması teklif olunuyor, söz konusu kararların gerçekleşmesini Babıali engellediği takdirde büyük devletlerin ''oybirliğiyle alman kararın nihai olduğu ve karan emirleri altındaki her türlü kuvveti kullanarak tatbik edecekleri hususunda aralarında önceden kesin anlaşmaya varmaları'' isteniyordu.10
İngiltere'nin notasını Avusturya-Macaristan ve İtalya hükümetleri müsbet karşıladılar. Almanya da müştereken alınacak kararlara uyacağını bildirdi. Üçlü İttifak devletlerinin Sultan Abdülhamid'e karşı İngiltere ile işbirliğine yatkın 01dukları anlaşılıyordu. Salisbury'nın giriştiği teşebbüsün akıbeti İkili İttifak devletlerinin tutumuna bağlıydı. Fransa Hariciye Nazırı Hanotaux 3 Kasım 1896' da Millet Meclisi'nde yaptığı bir konuşmada Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğünü korumasını istediğini açıklamış, fakat Rusya'nın görüşünü öğrenmeden önce İngiliz notasını cevaplandırmaya yanaşmamıştı. Rusya'nın kararı ise gecikmekteydi. Çar Nikola başlangıçta İngiltere'nin teklifini müsait karşılamış, daha sonra Rusya'nın İstanbul büyükelçisi Nelidov'un hazırladığı bir planın tesiri altında kalarak fikir değiştirmişti. Petersburg'a izinli gelen Nelidov planını 30 Kasım 1896 tarihli bir muhtırada teferruatlı şekilde kaleme almış, 5 Aralık'ta toplanan Çarlık Meclisi de bu planı kabul etmişti.
Nelidov'a göre, Osmanlı Devleti yakında çökecekti. Milletlerarası yapılacak bir müdahale Rusya'nın menfaatlerini koruyamazdı. En uygun hal tarzı, Karadeniz'den bir Rus filosu göndererek İstanbul Boğazı' nın üst kısmını işgal etmekti. Ancak, Rusya'nın elini çabuk tutması ve İngiliz donanması İstanbul'a varmadan önce askeri harekatın tamamlanması gerekliydi. İşgalin gerçekleşmesi ardından, Akdeniz'deki Rus gemileri diğer devletlerin filolarıyla birlikte Çanakkale Boğazı'nı geçebilir ve karaya asker çıkarabilirdi. Rusya, Osmanlı topraklarının bölüşülmesine ancak bundan sonra katılmalıydı.11
Nelidov , planının tatbikini başlatmak talimatıyla, İstanbul' a döndü. Fakat, Fransa'nın bir teşebbüsü her şeyi aksattı. Gerçekten Hanotaux, Rus hükümetine verdiği 12 Aralık 1896 tarihli bir notada, büyük devletlerin Osmanlı İmparatorluğu'nun mukadderatı hakkında alacakları kararlarda şu üç şarta uymaları gerektiğini bildirmişti: 1-Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğü korunmalıdır; 2- Hiç bir devlet tek başına hareket etmemelidir; 3- ''Condominium'' olmamalı, yani iki veya daha çok devlet hakimiyet kurmamalıdır.12
Rus görüşünü Fransız hükümetine kabul ettirmek maksadıyla, 1897 Ocak sonunda Paris'e gelen yeni Hariciye Nazırı Kont Muraviev Fransız meslektaşını bu hususta ikna edemedi. Hanotaux Rusya'nın İstanbul Boğazı'nı ele geçirmesi karşısında İngiltere'nin hareketsiz kalmayacağını ileri sürmüş ve böyle bir durumda Fransa'nın tarafsızlıktan ayrılmamasının mümkün olmayacağını açıklamıştı. Paris'ten sonra Berlin'i ziyaret eden Muraviev Alman İmparatoru II. Wilhelm ile yaptığı görüşmede, Almanya'nın Yakın Doğu'da statusquo'nun korunmasına taraftar bulunduğunu öğrenmiştir. Ayrıca İmparator, İngiltere'nin Çanakkale Boğazını işgal etmeyeceğini Rus Hariciye Nazırına gizli istihbarat haberi olarak bildirmiştir .
Rusya, müttefiki Fransa'nın desteğini sağlamadan, askeri bir harekata girişemezdi, Çar Nikola Rus milli ülküsünü gerçekleştirecek Nelidov planı'ndan mecburen vazgeçti. Bunun üzerine, Rusya'nın İstanbul Boğazı'nı zaptetmek niyetinde olmadığı, 19 Şubat 1897'de, Novoie Vremüa Gazetesi'nde neşredilen bir makalede belirtildi.13
Salisbury'nin notasında sözü geçen büyükelçiler Konferansı, 1897 Şubat başında, İstanbul'da toplanarak Doğu Anadolu islahat için altmış dört sayfalık bir program hazırlamıştı. Bu program Babıali'ye verilmedi. Zira, Rumların Girit' de çıkardıkları yeni bir isyan Avrupa'nın dikkatini üzerine çekmiş ve Ermeni meselesi milletlerarası önemini kaybetmişti. Büyük devletler Babıali'nin Islahat Nizamnamesi'ni tatbike koymasına razı olmuşlardır. Ermeni meselesi geçici olarak yatışmış olup ileride tekrar patlak verecekti. İngiltere'nin Van muavin konsolosu Williams'ın 24 Ocak 1897'de yazdığı gibi, ''Ermeni ihtilalcilerin aptalca suçlu davranışları devam ettiği müddetçe kargaşalıkların sona ermesi beklenemezdi''.14