• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Eski uygarlıklar ve bu uygarlıklara ait semboller

  • Konuyu açan Konuyu açan Suskun
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

Suskun

V.I.P
V.I.P
Mezopotamya
Güneydoğu Anadolu'dan başlayarak, Basra Körfezi'ne kadar uzanan, Dicle ve Fırat Nehirleri arasındaki bölgeye Mezopotamya denir.

Mezopotamya, verimli topraklara sahip olması, iklim şartlarının uygun olması gibi nedenlerden dolayı, sık sık istila ve göçlere sahne olmuş, insanlar arasındaki kültür etkileşimi fazla olduğundan medeniyet bu bölgede gelişmiştir.


Sümerler
Birbirinden bağımsız, "site" denilen şehir devletleri halinde yaşadılar. En önemli şehirleri, Ur, Uruk, Lagaş'tır. Bu şehir devletleri, "ensi" veya "patesi" denilen rahip-krallar tarafından yönetiliyordu.
Çok tanrılı inanca sahip Sümerlerin, tapınaklarına ziggurat denirdi. Mezopotamya'da evler ve tapınaklar, taş az olduğundan kerpiç ve tuğladan yapılmıştır. Hem bu özelliğinden, hem de sık sık istilalara uğradığından bu yapılar, günümüze kadar ulaşmamıştır

Günümüz uygarlığının temeli olan yazıyı (çivi yazısı), ilk kez Sümerler bulmuştur (M.Ö. 3500). Tarihte ilk yazılı hukuk kuralları da Sümerler tarafından oluşturulmuştur. Bu özellikleri ile Sümerlere, dünyadaki ilk hukuk devleti diyebiliriz. Lagaş Kralı tarafından oluşturulan ilk yazılı kanunlar, "fidye ve bedel" sistemine dayanıyordu.

Sümerlerin en önemli edebiyat eserleri; Gılgamış Destanı, Yaradılış Destanı ve Tufan Hikayesi'dir.Sümerler aynı zamanda matematik ve geometrinin de temellerini atmışlardır. Dört işlemi bulmuşlar, dairenin alanını hesaplamışlar, çarpma ve bölme cetvelleri hazırlamışlardır.

Sümerler, astronomide de gelişmişlerdir. Burçları bulmuşlar, bir ayı 30, bir yılı 360 gün olarak hesaplamışlardır. İlk kez Aay yılı hesabına dayanan takvimi, Sümerler bulmuşlardır.

Örf, adet, gelenek ve dil yapılarına, kullandıkları aletlere bakılarak, Sümerlerin, Mezopotamya'ya Orta Asya'dan geldikleri, Türk olabilecekleri tahmin edilmektedir. Akkadlar tarafından yıkılmışlardır.


Akadlar
Arap Yarımadası'ndan Mezopotamya'ya gelen Sami kökenli bir kavimdir. İlk sürekli ve düzenli orduları kurmuşlardır. Bu sayede, kısa zamanda Mezopotamya'nın tamamına sahip olmuşlardır. Tarihte bilinen ilk büyük imparatorluğu kurdular. Kurucuları Sargon, başkentleri Agade'dir. Tapınaklarına da Agade denilirdi. En önemli mimari eserleri Zafer Anıtı'dır.


Elamlılar
Elam, Güneydoğu Mezopotamya'ya verilen addır. Başkentleri Sus'tur. Bilim ve teknikte ileri olmamalarına rağmen, güzel sanatlar ve süsleme alanında gelişmişlerdir.


Babilliler
İlk mutlak krallık anlayışı, Babil'de ortaya çıkmıştır. Ünlü kralları Hammurabi, ilk anayasa olarak bilinen "Hammurabi Kanunları" nı oluşturdu. Bu kanunlar, Sami geleneklerinden ve Urukagine Kanunları'ndan yararlanılarak hazırlanmıştır. "Babil Kulesi" ve "Babil'in Asma Bahçeleri" en önemli eserleridir.


Asurlular
Yukarı Mezopotamya'da (Güneydoğu Anadolu) kurulmuşlar, Toroslar ve Kapadokya'ya kadar yayılmışlardır. Anadolu'da ticaret kolonileri kurdular. Çivi yazısını Anadolu'ya öğreterek, Anadolu'da tarih devirlerini başlattılar. Tüm çivi yazılı eserleri, başkentleri Ninova'da toplayarak, ilk kütüphanecilik ve arşivcilik faaliyetini başlattılar.


Uygurlar
Uygurlar hakkındaki bilgiler, Çin yıllıkları ile Göktürk ve Uygur kitabelerinde bulunmaktadır. Uygur kelimesine çeşitli anlamlar verilmekle birlikte en kabul göreni; akraba, müttefik anlamında olanıdır.Uygurlar Çin kaynaklarında Hunların soyundan gösterilmekte-dir. V. yüzyılda Orta Asya’nın büyük bir kısmına yayılmış olan Töleslerin bir boyu olarak karşımıza çıkmaktadır. Uygurlar bu dönemde Kao-çı (yüksek tekerlekli arabalılar) adıyla bilinmekteydiler. Orhun Kitabeleri’nde ise Dokuz Oğuz adı ile anılıyorlardı.

Uygurlar, Orhun ve Selenga vadilerinin yerli kavimleri idiler. Bunlar Göktürk devleti kurulunca, onların hâkimiyetini tanıdılar. 630 yılında Göktürk devleti Çinliler tarafından yıkıldığında serbest kalmışlar ve bir siyasî birlik oluşturmuşlardır. Çin ise Göktürklere karşı bu Uygur birliğini destekliyordu. Bu çağda başlarında Alp İlteber ûnvanını taşıyan, Pusa isimli biri bulunuyordu.

Uygurlar, 681 yılından sonra, İl Teriş Kağan’ın ortaya çıkmasıyla, yine Göktürklere bağlanmak zorunda kaldılar. Bu süre içinde kendilerini toplamış olan Uygurlar, Göktürk devletinin zayıflaması ile yeni bir fırsat daha bulmuş oldular. Göktürklerin hâkimiyetinde bulunan Basmıl ve Karluk gibi Türk toplulukları ile birleşen Uygurlar, 742-43 yıllarında Göktürk Kağanı Ozamış’ı mağlûp ederek öldürdüler.


Uygur Devletinin Kuruluşu
Göktürk devleti ortadan kalkınca, 743 yılında Basmılların idaresinde yeni bir devlet kuruldu. Uygurlar bu Basmıl Kağanlığı’ nın Sol Yabgusu, yani doğu Yabgusu; Karluklar ise, Sağ Yabgusu, yani batı Yabgusu oldular. Bu yeni devlet, tam bir federal devlet biçimindeydi.

744 yılında Uygur Yabgusu, Basmıl Kağan’ını mağlûp ederek kendini kağan ilân etti. Kağanlık ûnvanı olarak da Kutluk Bilge Kül Kağan ûnvanını aldı. Böylece Uygur Kağanlığı kurulmuş oldu.

Bu kağanlık ûnvanından da anlaşılacağı üzere, Göktürk devletinin gelenek ve töreleri yeni Uygur Kağanlığı’nda da devam ediyordu. Ancak Uygurlar arasında Buda ve Mani dini gibi yabancı inanışlar yayıldıkça, Kağan unvanlarında da birtakım değişiklikler olmaya başlayacaktır. Uygur devletini kuranlar Orhun bölgesini yurt tuttukları için, bunlara Orhun Uygurları denilmektedir.

Kutluk Bilge Kül Kağan ölünce yerine oğlu Bayan Çur, kağan oldu. Uygurların en büyük kağanı olan Bayan Çur Kağan, unvan olarak da “Tengride bolmış, il itmiş Bilge Kağan” ûnvanını aldı. Bu ûnvanın anlamı ise, Gökte doğmuş, devlet yönetmiş, Bilge Kağan demekti.

Bayan Çur Kağan devri (747-759), Uygurların dört yönde genişledikleri bir devirdir. batıda Kara Türgeş devleti, Uygur hâkimiyetini tanımak zorunda kaldı. Kırgız, Çik, Sekiz Oğuz ve Dokuz Tatar gibi Türk boyları itaat altına alınarak, devlet otoritesi güçlendirildi. Öte yandan yine bu devirde, güneydeki Beş-balıg, Kuça ve Karaşar gibi zengin tarım ve ticaret şehirleri de Uygur etkisi altına alınmıştır. Turfan bölgesi ile Uygurlar arasındaki ilişkiler de, yine bu devirden itibaren başlamış oluyordu.

Bayan Çur Kağan’ın önemli işlerinden birisi de, onun zamanında, Uygurlar arasında şehirleşme eğilimlerinin başlamasıdır. O, Ordu-balıg adında başkentleri olan bir şehir kurdurmuştur (757).

Diğer yandan aynı kağan, gittikçe güçlenmekte olan Tibet tehlikesini sezerek onlara karşı cephe aldı. İmparatorun isteği üzerine, Çin’de büyük bir tehlike yaratan An-luşan adlı Türk asıllı bir generalin isyanının bastırılmasına yardım etmiştir. Bu yardım sonunda yapılan anlaşma ile, Uygur tüccarlarına Çin kapıları da açılmış oldu.

Bayan Çur Kağan’ın Şine-usu gölü yakınında bulunmuş, Göktürk yazısı ile yazılmış olan, Türkçe bir kitabesi vardır. Bu kitabede kağan olarak yaptığı işler anlatılmaktadır.

Bayan Çur kağan’ın ölümünden sonra yerine oğlu Bögü Kağan oldu (759) . Bögü Kağan’ın faaliyetleri siyasî ve manevi olmak üzere başlıca iki alanda olmuştur. Siyasî faaliyetleri daha çok Çin üzerine olmuştur. Çin’de baş gösteren isyanların bastırılması sebebiyle sık sık Çin’e girilmiştir. Ancak Uygurların Çin’e girişlerinde Çin’in çeşitli bölgelerine yağma akınları da yapılıyordu. Çin’deki isyanların en önemlisi yabancı kavimlerin Tibetliler etrafında birleşmeleri sonucunda ortaya çıkan isyan olmuştur. Bu Tibet isyanı ancak Uygurlar yardımı ile önlenebilmiştir.

Bögü Kağan’ın manevî alandaki en büyük faaliyeti, Maniheizm dinini kabul etmesi olmuştur. Bögü Kağan, aynı zamanda bu dinin öncülüğünü de üstlenmişti. Bir tüccar ve şehirli dini olan Mani dininin kabulünün, Uygurların savaşçı ruhlarını gevşetmekle beraber, ilim, sanat ve edebiyatta ilerlemelerine katkısı olmuştur.

Eskiden beri Orta Asya Türk kavimleri arasında, çok geniş ve köklü bir kültüre sahip olan Çin’in zabtedilemeyeceği, bu mümkün olsa bile uzun süre elde tutulamayacağına dair yaygın bir inanış vardı. Bögü Kağan Çin’in zayıf bir anında Çin’i ele geçirmek istemişti. Ancak veziri Baga Tarkan, adı geçen inanış sebebiyle Kağan’ın bu girişimine karşı çıktı. Ancak sözünü dinletemeyince Bögü Kağan’ı öldürüp Alp Kutluk Bilge Kağan ûnvanıyla tahta geçti (779). Bundan sonraki kağanlar onun soyundan gelmiştir. Bu tarihten sonra Uygur devletini oluşturan kabileler arasında huzursuzluklar da başlamıştır.

Kültür ve ticaret bakımından gelişen Uygurların savaşçılık tarafları zayıflamıştı. 840 yılında, Uygurların kuzeybatı kısımlarında yaşayan Kırgızlar, 100 bin kişilik atlı kuvvetleri ile, Uygur başkentine baskın düzenleyerek kağanlarını öldürüp, halkı kılıçtan geçirdiler. Bu şekilde Bayan Çur ve Kutlug Bilge Kağan zamanında uğradıkları saldırıların intikamını korkunç bir şekilde almış oldular. Bu baskından kurtulan Uygurlar, canlarını kurtarmak için çeşitli yönlere dağılmak zorunda kaldılar.


TURFAN UYGURLARI
Kırgız baskınından kaçan Uygur boylarının önemli bir kısmı Doğu Türkistan’a göçmüşlerdir. Burada Turfan ve Karaşar şehirlerinin civarında yerleşen Uygurlar, Türk medeniyet tarihî açısından büyük değer taşırlar. Daha Orhun Uygurları zamanında, tarım ve ticaret merkezleri olan Türkistan’ın bu büyük şehirleri, Uygurların etkisi altına girmişlerdi. Bu nedenle Uygur devletinin yıkılmasından sonra, Turfan dolaylarına kaçan Uygurlar için, bu bölge güvenilir bir yer olmuştur.848 yılından sonra, kendilerini toparlayıp, varlıklarını komşularına kabul ettiren Uygurlar, 856 yılında ise kağanlıklarını ilân etmişlerdir. Bu dönemde başlarında Mengli Kağan bulunuyordu. Mengli Kağan, Uluğ Tengride Kut Bulmış Alp Külük Bilge Kağan, (bugünkü Türkçe ile; Ulu Tanrı da güç ve saadet bulmuş, kahraman, çalışkan Bilge Kağan) ûnvanını taşıyordu.

Kağanlık merkezî olarak Turfan şehrini seçtikleri için, kendilerine Turfan Uygurları denilmiştir. Ayrıca yazlık başkentleri olarak Beş-balıg şehrini kullandıkları için, kaynaklarda Beş-balıg Uygurları adı da kullanılıyordu.

Çin yönetimi, bu Uygur devletini Tibet tehlikesine karşı desteklemiştir. Uygurlar da Doğu Türkistan’da etkinliklerini artırmış olan Tibetlileri bu bölgeden çıkarmışlardır. Böylece batıdaki sınırlarını Urumçi şehrine kadar uzatmışlardır.

Turfan Uygurları Mani dinine inanıyorlardı . Bu dini, siyasî amaçları için de kullanan Uygurlar, dinlerini himaye bahanesiyle Çin üzerinde baskı kurmuşlardır.

Kültür ve medeniyet bakımından büyük gelişmeler gösterecek olan Uygurlar, 1335 yılına kadar devletlerini yaşatacaklardır. Gerek X. yüzyılda Çin’in kuzeyinde Hıtay devletinin kuruluşunda, gerekse Cengiz Han devletinin gelişmesinde, bu Uygurların, öncülük, bilgi ve tecrübelerinin çok büyük payı olmuştur. Uygurlara devlet teşkilâtında çok önemli görevler veren Moğollar, yazı olarak da Uygur yazısını kullanıyorlardı. Moğollar’ın XVI. yüzyıla gelindiğinde büyük oranda Türkleşmesinde Uygurlar, önemli rol oynamışlardır.


SARI UYGURLAR
840 yılındaki Kırgız baskınından sonra, dört bir yana dağılan Uygurların bir kısmı, güney kesimlere, yani Çin ile Doğu Türkistan arasındaki Kansu bölgesine indiler. Önemli bir ticaret merkezî olan bu bölge, meşhur İpek yolu üzerinde idi. Bu bölgede yerleşen Uygurlar, büyük bir şehir olan Kan-Cov’da yeni bir devlet kurmuşlardır. Sonradan, Sarı Uygurlar adı ile anılacak olan bu Uygurlar, bu bölgenin yerli halkı ile karışmadan kalmışlardır. Türk dili ve kültürünü uzun yıllar yaşatan bu Uygur Türklerinin torunlarına bugün bile rastlamak mümkündür.

Din olarak Budizm’i kabul etmiş olan Sarı Uygurlar, ticaret ve medeniyet bakımından çok gelişmişlerdir. Budislerin en kıymetli eserlerinin bulunduğu Bin Buda Mağaraları, Sarı Uygurların yaşadığı bölgede idi. Daha sonraki yıllarda İslâmiyet’i seçen ve Karahanlılar Çağında Türk-İslâm medeniyetine önemli katkılar sağlayan Uygur Türkleri, bugün de varlıklarını aynı adla, devam ettirmektedirler. Ancak bugün sayıları 20 milyonu aşan bu Türk toplulukları, Çin Halk Cumhuriyeti, Sincan Özerk Uygur Bölgesi’nde, ağır insan hakları ihlâlleri altında yaşamaktadırlar.
 
Geri
Top