Fransa antlaşmaları

Suskun

V.I.P
V.I.P
Fransa antlaşmaları



1675 Strasbourg Antlaşması

1814 Fontainebleau Antlaşması

Berlin Konferansı

III. Cenevre Sözleşmesi

Dunkirk Antlaşması

El-Ariş Sözleşmesi

Kellogg-Briand Paktı

Locarno Antlaşması

Münih Antlaşması (1938)

Paris Antlaşması (1303)

Paris Antlaşması (1763)

Paris Barış Senedi

Ryswick Antlaşması

Saint-Jean-de-Maurienne Anlaşması

Sykes-Picot Anlaşması

Tilsit Antlaşmaları

Utrecht Antlaşması

Vestfalya Antlaşması

Washington Denizcilik Antlaşması




1675 Strasbourg Antlaşması

Strasbourg Anlaşması, kimyasal silah kullanımının yasaklanmasına yönelik ilk uluslararası antlaşmadır. Fransa ve Kutsal Roma İmparatorluğu arasında imzalanan antlaşma savaşta zehirli mermi kullanımının yasaklanması ile ilgiliydi. Antlaşma 27 Ağustos 1675'te imzalandı ve 1925 Cenevre Protokolü'ne kadar kimyasal silahların kullanımını önlemeye yönelik başka bir girişim olmadı.



1814 Fontainebleau Antlaşması

Fontainebleau Antlaşması, Fransanın başkenti Paris yakınlarındaki Fontainebleau Sarayında 11 Nisan 1814 tarihinde Napolyon Bonapart ile Avusturya İmparatorluğu, Rusya İmparatorluğu ve Prusya Krallığı arasında imzalanan antlaşmadır. Napolyon Savaşlarının sonunda Parisin düşmesi ile yenik düşen Napolyon antlaşmayı imzalamak zorunda kalmışve iktidardan çekilerek Elba Adasına sürgüne gitmiştir. Antlaşma, Napolyonun Yüz Gün olarak bilinen ve sürgünden dönerek yeniden iktidara gelmesiyle geçersiz hale gelmiştir.

Öncesi


Napolyon Savaşlarının son döneminde Fransa, Rusya Seferinin başarısızlığının ardından Almanyadan atılmış, Yarımada Savaşı sonunda ise Portekiz ve İspanyayı terk etmek zorunda kalmıştı. Artık Fransa topraklarında verilen mücadelenin ardından Paris Muharebesi ile başkent de düşünce Fransız hükümeti müttefik devletlerle görüşmelere başlamıştı. Artık Napolyon Bonapartın tahtı bırakması isteniyordu.

31 Mart günü müttefik devletler adına açıklama yapan Rus Çarı I. Aleksandr, kesinlikle Napolyon veya ailesinden birisiyle barış görüşmeleri yapılmayacağını, Fransanın toprak bütünlüğünün gözetileceğini ve yeni bir anayasa hazırlayacak sorumlu bir geçici yönetim ile masaya oturmaya hazır olunduğunu bildirir. Ertesi gün olan 1 Nisanda bu sefer Fransa Seantosuna hitap eden Çar, iyi niyet göstergesi olarak Rusya Seferinde tutsak edilen 150 bin Fransız askerinin salıverildiğini açıklar. Toplanan Fransa Senatosu Napolyonun iktidarının sona erdiğini ilan eden bir karar yayınlar Bu sırada Fontainebleau Sarayında gelişmeleri izleyen Napolyon, barış için tek engel kendisi ise tahttan feragat etmeye hazır olduğunu ilan eder. İzleyen günlerde üzerinde tartışmalar yürütülen taslak antlaşma 11 Nisan günü Parisde imzalanacak ,13 Nisan günü ise Napolyon tarafından onaylanacaktır.

Antlaşma esasları


Antlaşma 21 maddeden oluşur. Antlaşmanın en önemli gündemi olan Napolyon iktidardan alınır ve imparatorluk çapında hiçbir yetkisi kalmaz. Buna rağmen o ve eşi imparator ve imparatoriçe ünvanlarını sembolik olarak koruyabilmektedir. Ayrıca onların soyundan gelen hiçbir kişinin Fransada iktidara gelmesi yasaklanır.

Antlaşmayla Elba Adası, Napolyon tarafından yönetilen özerk bir prenslik konumuna getirilir. Elba Adasının egemenliği ve bayrağı yabancı ülkelerce tanınacak, adaya karşı sadece Fransa silahlı kuvvet kullanabilecektir. Napolyon, imparatorluğa ait tüm mücevherleri hazineye devredecek, kişisel koruması için 400 silahlı muhafız bulundurmasına izin verilecektir.

İmzalanan antlaşmanın altında imzası bulunanlar şöyledir:


Fransız General Armand Augustin Louis de Caulaincourt
Fransız Mareşal Étienne Jacques Joseph Macdonald
Fransız Mareşal Michel Ney
Avusturyalı diplomat Klemens von Metternich
Rus diplomat Karl Nesselrode
Prusya Başbakanı Karl August von Hardenberg

Britanyanın konumu


Antlaşma görüşmelerinde Britanya temsilcisi olan Dışişleri Bakanı Robert Stewart Birleşik Krallık olarak antlaşmayı imzalamayacaklarını çünkü metni imzalamanın Napolyonu Fransa imparatoru olarak tanımak anlamına geleceğini, Napolyonun aslında isyan halinde bulunan Fransa halkından faydalanan bir gaspçı olduğunu belirtir. Ayrıca Napolyonun yoğun olarak desteklendiği ve Fransaya çok yakın bir adaya sürgün edilmesinin ileride sorun yaratacağını da öngörür.

Belgenin çalınması


2005 yılında iki ABD vatandaşı Fransa mahkemesi tarafından 1974-1988 yılları arasında Fransız Ulusal Arşivlerinden antlaşmanın kopyasını çalmakla suçlanırlar. Çalınan belgeyi açık artırmada satmaya çalışırken yakalanan şahıslar ABDde para cezasıyla çarptırılsalar da yargılanmak üzere Fransaya iade edilmezler. Çalınan belgeler Fransaya iade edilir.


Berlin Konferansı

Berlin Batı Afrika Konferansı, Afrika'nın Kongo Havzası'na ilişkin egemenlik haklarının tartışılması ve bir sonuca bağlanması için düzenlenen uluslararası bir konferanstır. Portekizin önerisi üzerine, 15 Kasım 1884-26 Şubat 1885 tarihlerinde düzenlenen konferansa İngiltere, Fransa, Avusturya, Almanya, İtalya, Rusya, Portekiz, İspanya, ABD, İsveç, Norveç, Danimarka, Belçika ve Osmanlı İmparatorluğu katılmıştır. Konferans başlanlığını Almanya şansölyesi (başbakan) Otto von Bismarck yapmıştır.

1870li yıllara gelindiğinde Afrikadaki sömürgecilik yayılması, kaşiflerin gezilerine dayanıyordu ve bir anlamda sözlü işgal ilkesi geçerliydi. Kaşiflerin keşfettikleri geniş araziler, adına çalıştıkları, tarafından finanse edildikleri hükümete ait sayılıyordu. Sömürge yönetimlerini kurmakta olan ülkeler, bu şekilde askeri-siyasi olmayan tarzda sömürge alanlarını genişletmekteydiler. Bu durumu, kendi sömürge bölgeleri açısından tehdit olarak algılayan Portekiz, sömürge yayılmacılığının kurallara bağlanmasını istemiştir. Konferans sonunda oluşan sonuç belgesi, fiili işgal ilkesini benimsemiştir. Bunun anlamı, herhangi bir bölge üzerinde hak iddia edebilmenin, o bölgede askeri bir hakimiyet kurmaya dayandırılmasıdır.

Konferans, sömürgeci yönetimlerin dünyanın değişik bölgelerini hızla işgal etmelerinin önünü açmıştır. Bu nedenle konferans, sömürgecilik tarihinin önemli kilometre taşlarından biridir.



III. Cenevre Sözleşmesi

1949 Cenevre Savaş Esirleri Sözleşmesi, (ingilizce : Geneva Convention Relative to the Treatment of Prisoners of War), 1949 yılında Cenevre'de, savaş sırasında insani değerler temelinde uyulması gereken devletlerarası hukuk kurallarını saptamak amacı ile bazı devletlerin 21 Nisan-12 Ağustos 1949 tarihleri arasında bir araya gelerek oluşturdukları uluslararası hukuk.

Bu konvansiyonun 2 maddesi, bu konvansiyonda sağlanan hakların hangi durumlarda uygulanacağına açıklık getirmektedir ve daha sonraki maddelerinde, kimlere savaş esiri (prisoner of war) deneceğini, bu kişilerin ele geçirilmesinden serbest bırakılmalarına kadar sahip oldukları hakları düzenlenmektedir.



Dunkirk Antlaşması


Dunkirk Antlaşması, Birleşik Krallık ve Fransa arasında 4 Mart 1947 tarihinde imzalanan bir antlaşmadır.

II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin hemen ardından Avrupa devletleri, savaş sürecinde 23 milyon nüfusun bulunduğu 180.000 metrekarelik bir alanı topraklarına katan Sovyetler Birliği'nin askeri gücünden endişe etmeye başladı. Bünyesinde 3 milyon asker barındıran Sovyetler Birliği, Avrupa'nın en büyük askeri gücü haline gelmişti. Birleşik Krallık, bu tehlikeye karşı Fransa ile askeri ittifak kurmak amacıyla Dunkirk Antlaşması'nı imzaladı. İmza merasiminde Fransa'yı temsilen Georges Bidault ve Birleşik Krallık'ı temsilen Ernest Bevin bulundu.


El-Ariş Sözleşmesi

El-Ariş Sözleşmesi, 24 Ocak 1800 tarihinde Fransa ve Osmanlı Devleti arasında imzalanmış ateşkes sözleşmesi. Fransa'nın Mısır Seferi çerçevesinde imzalanmış, Büyük Britanya'nın karşı çıkması nedeniyle uygulamaya konamamıştır.

Fransa'nın Mısır Seferi, 1798 yılı Ağustos ayında başlamıştı. Fransa, Büyük Britanya karşısında deniz muharebesinde yenik düşmesine rağmen karada ilerlemesine devam edebilmiş, Filistin'de ilerledikten sonra Akkâ Kalesi kuşatmasının Osmanlı savunmasınca kırılmasından sonra Mısır'a geri dönmüş ve 1 Ağustos 1799'da Mısır'da Osmanlı ordusuna karşı bir muharebesi kazanmıştı.

Fransa kuvvetlerine komuta eden General Napolyon Bonapart, Fransa'da meydana gelen siyasi bunalımı haber alarak Ağustos 1799'da Fransa'ya döndü. Bonapart'ın yerine geçen General Jean-Baptiste Kléber başkanlığındaki Fransız heyeti 1799 sonunda Osmanlı yetkilileriyle görüşmelere başladı. Taraflar arasında 24 Ocak 1799 tarihinde El-Ariş adlı liman kentinde bir sözleşme imzalandı. Fransa bu sözleşmenin hükümlerine göre, 1798 yılında işgal etmiş olduğu Mısır'ı boşaltacaktı. Sözleşme uyarınca Fransa ordusu mensuplarının ülkelerine dönmeleri için Büyük Britanya tarafından pasaport ve geçiş belgeleri verilmesi gerekiyordu. Bu durumda, bu dönemde Osmanlı Devleti'nin müttefiki konumunda olan İngiltere sözleşmeye taraf oluyordu. Başlangıçta Büyük Britanya'nın da desteklediği bu sözleşme, Şubat 1800'de Britanya donanması amirali George Elphinstone Keith'in sözleşmeyi imzalamayı reddetmesi nedeniyle yürürlüğe girmedi.

Fransa birliklerinin Mısır'dan geri çekilmesini düzenleyen yeni bir sözleşme 27 Haziran 1801 tarihinde imzalanacaktır. 9 Ekim 1801'de imzalanan Paris Barış Senedi ile Fransa ve Osmanlı Devleti arasındaki barışın şartları ortaya konacak, nihai barış ise 25 Haziran 1802'de Paris Antlaşması ile gerçekleşecektir.

Osmanlı Devleti, bu antlaşmadan sonra diğer ülkelerin Osmanlı Devleti üzerindeki amaç ve emellerine göre izledikleri yolu değerlendirerek denge politikası izlemeye başlamıştır.
 
Kellogg-Briand Paktı
Kellogg-Briand Paktı (ya da Paris Paktı) savaşın ulusal poltika olarak kullanılmasını yasaklayan bir uluslararası antlaşmadır.
Türkiye'nin Tutumu

Türkiyenin milletlerarası işbirliği ve kollektif barış çabalarına katılması, 1928 de silahsızlanma konferansının hazırlık komisyonu çalışmalarına davet edilmesiyle başlamıştır. Bu komisyon çalışmaları sırasında Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı Litvinov, Türkiye Cumhuriyetinin dünya siyasetinde oynamakta olduğu mühim rol ve coğrafya vaziyetine binaen, Türkiyenin de davet edilmesini istemiş ve bu teklif kabul edilerek, 1928 Mart'ında Türkiye'de komisyon çalışmalarına davet edilmiştir. Komisyonda Sovyetler bütün silahların ilgasını teklif ettiği zaman, bu teklifi destekleyenlerden biri de Türkiye olmuştur. 1932 Şubatında toplanan Silahsızlanma Konferansında da Sovyetler gene ve tam silahsızlanma üzerinde ısrar ettikleri zaman da, bu teklifi destekleyen tek devlet yine Türkiye olmuştur.

Briand-Kellogg Paktı meselesinde de aynı şey olmuştur. Savaşı kanun dışı ilan eden bu Paktın ilk imzasına davet edilmediklerinden ötürü Sovyetler bunu, kendilerini çember içine almak için Batılıların bir kombinezonu olarak görmekle beraber, sonradan Fransa tarafından katılmaya davet edilince, bir yandan bu daveti kabul etmişler ve öte yandan da, barışın korunmasıyla samimiyetle ilgilenen Türkiye, Afganistan ve Çin Cumhuriyetinin davet edilmemiş olmasından ötürü üzüntülerini bildirmişlerdir. Bunun üzerine 1928 Eylül ayında Türkiye de davet edilmiş ve 1929 Ocak ayında Türkiye de katılmıştır.



Locarno Antlaşması

5-16 Ekim 1925 tarihleri arasında İsviçrenin Locarno kentinde müzakere edilen ve 1 Aralık 1925te Londrada imzalanan antlaşma.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkileri normalleştirmeyi hedefleyen çabaların bir zinciri olan Locarno Antlaşması Batı Avrupadaki sınırların değişmezliğini teyid ederken, Doğu Avrupadaki sınırların revizyona tâbi tutulmasına imkân tanıdı


Sebepler


Fransa, Almanyanın Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalamak zorunda kaldığı Versailles Anlaşması ile 1871de kaybettiği Alsace-Lorraine bölgesini geri almıştı. Ancak, savaşın sonunda Almanyanın zamanlıca ateşkes teklif etmiş olması neticesinde, Alman ordusu örselenmeden kalmıştı.

Versailles Antlaşmasının kısıtlayıcı hükümleriyle tatmin olmayarak savaş sonrasında Almanya çevresinde bir ittifak zinciri kurmak isteyen Fransa, aynı zamanda Almanya'nın sınırlarının değişmeyeceği hakkında güvenceler istemekteydi.

Bu tarihlerde Almanya da, kötü giden ekonomisini tamirat ve tazminat sorununda Fransa ile iyi ilişkiler kurarak ferahlatmayı hedefliyordu. Bu nedenle Alman Hükümeti, Şubat 1925'te, Fransa'ya bir nota göndererek, bir karşılıklı güvenlik paktı kurulmasını önerdi. Böylece, Fransa ile Almanya arasındaki ilişkilerde, bir yumuşama başladı.

Anlaşma


Bunun üzerine Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Belçika, Polonya ve Çekoslovakya arasında, 5 Ekim 1925'te, Locarno'da bir konferans toplandı. Müzakereler sonunda, 16 Ekim 1925'te, Locarno Antlaşması imza için hazırlanmıştır ve 1 Aralık 1925'te Londra'da imzalanmıştır. Antlaşmaya göre, Almanya, Fransa ve Belçika sınırlarının kesin ve sürekli olduğunu kabul etmiştir. Bu konuda bir anlaşmazlık çıkması halinde kuvvete başvurulmaması ve sorunun Milletler Cemiyeti'ne götürmesi hususunda da mutabık kalınmıştır. Bundan dolayı, Antlaşmanın Almanyanın Milletler Cemiyeti'ne üye olduğunda yürürlüğe girmesi kabul edilmiştir.

Sonuçlar


Almanya, Locarno Antlaşması ile yeniden dışlanmış olduğu uluslararası sisteme dahil edilmiştir. Antlaşmalardan hemen sonra da, bu ülke 1926'da, Milletler Cemiyeti'ne üye olmuştur. Öte yandan, Almanya bu antlaşma ile batı sınırlarının değişmezliğini kabul etmiş, ancak aynı güvenceyi doğu sınırları için vermemiştir. Bu durumda Fransa kendi sınırlarını garanti almaya çalışırken, Polonya ve Çekoslovakyaya kefil olmak zorunda kalmış ve bu ülkelere güvenilirlikleri şüpheli ilave taahhütler vermek zorunda kalmıştır.

Antlaşma kırılgan diplomasinin örneklerinden biri olmaktan kurtulamadı. Antlaşmadan büyük düşkırıklığına uğrayan Polonyanın o dönemdeki Dışişleri Bakanı Józef Beck varılan mutabakatı "Almanyaya Batıdaki barışın korunmasını teminen Doğuya saldırması resmi olarak rica edilmiştir" şeklinde yorumladı

1922 yılında Almanya ile imzaladığı Rapallo Antlaşmasına rağmen bu ülkenin yeniden Batı Avrupa eksenine girmesi, Sovyetler Birliğinin de dışlanmışlık hissini pekiştirdi.

Buna rağmen, anlaşma Batı Avrupada bir diplomasi zaferi olarak kutlandı. Anlaşmanın müzakerecilerinden İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Austen Chamberlain 1925te, Fransız Dışişleri Bakanı Aristide Briand ve Alman Dışişleri Bakanı Gustav Stresemann 1926da Nobel Barış Ödülüne layık görüldüler.

Anlaşmanın anlamını yitirmesi


Barış ödüllerine rağmen barışın kendisi sağlanamadı. Weimar Cumhuriyetinin çöküşü ve Nazilerin iktidara gelişinden sonra Batılı devletlerin uyguladıkları Yatıştırma politikasının ilk kurbanı 1938de Çekoslovakya oldu ve İkinci Dünya Savaşı da 1939da Almanyanın Polonyaya taarruzu ile başladı. Bu iki devletten sonra da sıra Almanyanın batı sınırına geldi ve Belçika ile Fransa 1940ta Alman işgaline girdi.




Münih Antlaşması (1938)


Münih Antlaşması, İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya arasında Çekoslovakya'nın Südet bölgesinin Almanya'ya verilmesini öngören 29 Eylül 1938 tarihli antlaşmadır.

Avrupanın büyük devletleri arasında başgösteren Südet Krizi sonucu olarak 1938'de Münih'te toplanan Münih Konferansı, Hitler, Mussolini, İngiliz başbakanı Neville Chamberlain ve Fransız başbakanı Édouard Daladier arasında düzenlenmiştir. Konferansa Fransa'nın taraf olması, Çekoslovakya ile aralarındaki 1924 yılında yapılmış olan ve Çekoslovakya'nın toprak bütünlüğünün garantisi niteliğindeki antlaşmadır. İtalya ise konferansa, 7 Ocak 1935 tarihli Laval - Mussolini Antlaşması dolayısıyla taraf olmuştur. Sovyetler Birliği ile Çekoslovakya arasında, bu ülkenin toprak bütünlüğü konusunda bir antlaşma vardır. Bu antlaşma, Çekoslovakya'nın toprak bütünlüğünü tehdit edecek bir saldırı durumunda Sovyetler Birliği'nin askeri müdahalesini, Fransa'nın müdahalesi önşartına bağlamaktadır. Dönemin Sovyet Dışişleri Komiseri Maxim Litvinov, Sovyetler Birliği'nin bu antlaşmadan doğan yükümlülüğünü yerine getireceğini sıklıkla belirtmiştir. Bununla birlikte Sovyetler Birliği konferansta temsil edilmemiştir.

Konferans sırasında toplantı salonuna alınmamakla birlikte yan odada iki Çek temsilcisi bulunmaktadır. Berlindeki Çekoslovak elçisi Dr. Vojtek Matni ile Pragdaki Dışişleri Bakanlığı elemanı Dr. Hubert Masaryk.

Südetler, Çekoslavakya'nın stratejik öneme sahip bir bölgesiydi. Büyük bir silah fabrikası olan Skoda bu bölgedeydi. 2.5 miyon Almanca konuşan nüfusa sahip olan bölge, Versay Antlaşmasının Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı kuralına göre, Almanya'nın kontrolü altında olmalıydı. Konferansın amacı Südet Krizi nedeniyle bir Avrupa savaşını önlemekti ve bölgenin neredeyse tamamının Almanya'ya teslim edilmesiyle sonuçlandı. Bu, Yatıştırma Politikasının en bariz örneği oldu. Çekoslavakya konferansa çağrılmadığı için anlaşma Çekler tarafından Münih Diktesi olarak adlandırılmaktadır. Hatta çoğu zaman Münih İhaneti olarak da isimlendirirler zira Çekoslavakya'nın Fransa'yla, Fransa'nın da İngiltere'yle askeri ittifakı vardı ve bunlar konferansta hiç gündeme gelmedi.

Mart 1938'de Almanya Avusturya'yı ilhak etti (Anschluss). Nazi politikacı Konrad Henlein tarafından yönetilen ve nüfusunun çoğunluğu Alman kökenli olan Çekoslavakya'nın Südetlerinin, Hitler'in bir sonraki isteği olacağı beklenmeye başlamıştı. Hem Fransa'nın hem de Sovyetler Birliğinin Çekoslavakya ile askeri ittifakı vardı ama ne Fransa ne de Sovyetler bir savaşa hazır değildi. Gerçekte, Sovyet Rusya ve Stalin kapitalist anlaşmalardan oldukça rahatsızdı ve Fransa'nın başında ise yatıştırıcı bir dış politika izlemekten yana olan Edouard Daladier vardı. 1938'de Fransa'da yapılan genel seçimler de Fransa'nın askeri güç göndermesinin mümkün olmadığını göstermişti. Batı Avrupa'daki hiçbir devlet savaş istemiyordu. Nazi Almanyasının askeri harekat kabiliyetini fazla abartmışlardı. Öte yandan Hitler'in çeşitli kamuoyu açıklamalarında ısrarla vurguladığı barış çağrıları, Avrupa kamuoyunda son derece olumlu karşılanmaktaydı ve ikna ediciydi.


Diğer taraftan Hitler ise Batı'nın bu zaaflarını iyi değerlendiriyordu ve bir an Orta Avrupa'da hedeflerine ulaşacak bir dış siyaset izliyordu. Konferans yapılması için Benito Mussolini tarafından ikna edildi. Zira İtalya da henüz Avrupa çapında bir çatışmaya hazır değildi. Alman askeri liderliği de ordunun durumunun farkındaydı ve savaşı engelleyebilmek için ellerinden geleni yapıyorlardı.

Konferansa giden günlerde Avrupanın süper güçleri, I. Dünya Savaşından sonra ilk defa ordularını mobilize ettiler. Birçokları savaşın kaçınılmaz olduğunu ve herkesi memnun edecek bir barışın mümkün olmadığını düşünüyordu.

Fakat bir anlaşmaya varıldı ve 29 Eylülde Adolf Hitler, Neville Chamberlain, Édouard Daladier ve Benito Mussolini Münih Anlaşmasını karara bağladılar. Her ne kadar antlaşma 29 Eylül tarihini taşıyorsa da imzalanması 30 Eylül 1938 gününün ilk saatleridir.

Çek hükümeti anlaşmaya uymayı kabul etti. Anlaşma Südetlerin kontrolünü 10 Ekimden itibaren Almanya'ya veriyordu.

Antlaşmada kabul edilen metin, Mussolininin teklif ettiği metindir. İtalyan Dışişleri Bakanı Galeazzo Cianonun yayımlanmış anılarında ve Erich Kordtun 4 Haziran 1948 tarihinde Nürnberg mahkemesindeki ifadesinde, sözkonusu belgenin aslında Alman teklifi olduğu belirtilmektedir. Her iki şahıs da Münih Konferansında onaylanan antlaşma metninin, gerçekte Alman planı olduğunu iddia etmektedirler.

Antlaşmanın hemen ardından, antlaşma şartlarına göre kurulan uluslararası komisyon, İngiliz, Fransız, Çek ve İtalyan elçileriyle Alman Dışişleri Bakanlığı Devlet Sekreteri Ernst von Weizsäckerden oluşmaktadır ve antlaşma metninde yeralmayan ama Hitlerin vazgeçmediği toprakların da Almanyaya verilmesini karara bağlamıştır.

İlaveten Hitler ve Chamberlain olası bütün anlaşmazlıkları barış yoluyla çözmek konusunda bir anlaşmaya vararak bunu da imzaya döktüler. Bu anlaşma ise çoğu zaman Münih Anlaşmasıyla karıştırılmaktadır zira Chamberlain'ın İngiltere'ye dönüşünü gösteren fotoğraflardaki kâğıt Münih Anlaşması değil Hitler ve Chamberlain'ın imzaladığı iyi niyet anlaşmasıdır.

İngiltere'ye dönüşünde Chamberlain için resepsiyon verildi ve yaptığı anlaşmayı sabırsız kalabalığa göstererek meşhur "zamanımızın barışı" konuşmasını yaptı. İngilizler ve Fransızlar mutluydu, Alman generaller de savaş çıkmadığı için rahatlamışlardı ama Hitler kızgındı. Diplomatlarının ve generallerinin kendisini bir burjuva politikacı olarak davranmaya zorladığını düşünüyordu.


Joseph Stalin de Münih Anlaşmasından memnun değildi. Sovyetler konferansta temsil edilmemişti ve büyük güçlerden biri olarak en azından bilgilendirilmeleri gerektiğini düşünüyordu. İngiltere ve Fransa ise Sovyetleri daha çok Almanya'ya karşı bir denge unsuru olarak kullanıyorlardı. Stalin, batının bir müttefiki bu kadar kolay satmasından da rahatsız olmuştu ve gelecekte aynı şeyi Sovyetlere de yapıp Nazilerle Komünistleri birbiriyle savaştırarak her şey bittiğinde onların gelip geride kalanları toplayacağını düşünmeye başlamaıştı. Bu endişe ve İngiltere ve Fransa'ya yaptığı, Almanya'ya karşı bir ittifak önerilerinin dikkate alınmayışı, Stalin'in 1939'da Nazi Almanyasıyla Molotov-Ribbentrop Paktını imzalamasına neden oldu.

Çekler de durumdan hiç hoşnut değildi. Südetleri Almanya'ya vermek zorunda kalan ve daha sonra da Cieszyn Silesya bölgesi de Polonya tarafından geri alınan Çekoslavakya Almanya'ya karşı savunma hatlarını tamamen kaybetmişti. Mart 1939'da Chamberlain'ın sözlerine inananlar yanıldıklarını anladılar. Almanlar, Bohemya ve Moravya'nın geri kalanını da işgal ettiler ve daha doğudaki topraklar da Slovakya adıyla Almanya'nın kontrolünde bir kukla devlet haline geldi.

Başbakan Chamberlain Nazilerin Çekoslavakya'yı işgal etmesiyle ihanete uğradığını ve artık Münih Anlaşmasının bir ehemmiyetinin kalmadığını düşünerek İngiliz İmparatorluk Kuvvetlerine savaş hazırlığı emri verdi. Fransa da aynısını yaptı ancak ikisi de herhangi bir girişimde bulunmadı. Ta ki Polonya'nın işgali savaşı artık kaçınılmaz hale getirene kadar.


Paris Antlaşması (1303)

Paris Antlaşması, 20 Mayıs 1303 tarihinde Fransa ile İngiltere arasında imzalanan ve her iki ülke arasındaki barışı 1337 yılına kadar tekrar sağlayan antlaşmadır.

Fransa Kralı IV. Filip'in, İngiltere Kralı I. Edward'a olan bağlılığını ve onun hakimiyetini yok sayması ile başlayan süreçte IV. Filip'in o dönemden sonraki izlediği politika daha sonraki dönemlerde Yüzyıl Savaşları olarak adlandırılan savaşın başlangıcı olduğu kabul edilmektedir.

Antlaşma öncesi yaşanan süreçte Filip, 1294 ile 1299 yılları arasında Guyenne'yi işgal ederek, Eduard'ın bu ülke üzerindeki hakimiyetini kaldırdığını beyan etti. Bunun üzerine Edward bu ülkeyi vergilerden arındırılmış kendi şahsi mülkü olarak tanımlayarak Fransa'ya karşı savaşmaya hazır olduğunu beyan etti.

Yaşanan bu olaylardan sonra herhangi bir çatışma yaşanmamasının nedeni, Fransa Kralı Filip'in, Edward'ın hakimiyetini tanıması ve bağlılığını ifade etmesi olmuştur. Tüm bunların sonucunda da her iki taraf söz konusu antlaşmayı imzalamışlardır.



Paris Antlaşması (1763)

Paris antlaşması, genellikle Paris Barış Antlaşması veya 1763 Antlaşması olarak bilinen, 10 Şubat 1763 yılında Büyük Britanya Krallığı, Fransa Krallığı ve İspanya Krallığı ile Portekiz Krallığı tarafından imzalanmış olan barış antlaşması. Bu antlaşma ile Fransız Hint Savaşı/Yedi Yıl Savaşı sona ermiştir. Antlaşma Büyük Britanya krallığının Fransa ve İspanya'da zafer kazanması sayesinde gerçekleşmiş ve Avrupa dışında Britanya egemenliğinin başlangıcı olmuştur



Paris Barış Senedi


Paris Barış Senedi, Fransa ve Osmanlı Devleti arasında yapılacak olan bir barış anlaşmasına hazırlık niteliğindeki görüşmelerin sonucunda 9 Ekim 1801'de Paris' te imzalanan anlaşmadır. Fransa'nın Mısır Seferi'ni sona erdiren hukuki metinlerden biridir. 1798 yılında başlayan Mısır seferi, 1801'de Fransa'nın yenik düşerek birliklerini geri çekmesiyle sonuçlanmıştı. 27 Haziran 1801 tarihinde Fransa birliklerinin Mısır'dan geri çekilmesini düzenleyen sözleşmenin imzalanmasından sonra, Osmanlı Devleti ve Fransa arasında nihai bir barış antlaşması imzalanması için görüşmelere başlandı. Paris Barış Senedi, bu bağlamda hazırlanmış, anlaşmanın imzalanmasında Fransa'yı temsilen Napolyon Bonapart ve dışişleri bakanı Charles Maurice de Talleyrand-Périgord, Osmanlı Devleti'ni temsilen elçi Seyid Ali Efendi hazır bulunmuştur.

Anlaşma dört maddeden oluşmaktadır. İlk maddede iki devlet arasındaki düşmanlığın sona ereceği bildirilmekte, Mısır'ın Osmanlı Devleti'ne geri verileceği, Osmanlı Devleti'nin sınırlarının Mısır Seferi öncesindeki duruma döneceği belirtilmektedir. İkinci maddede Fransa 1800 yılında Osmanlı Devleti ve Rusya arasındaki bir anlaşmayla kurulan Yedi Adalar Cumhuriyeti'ni tanımakta, Osmanlı Devleti ise sözkonusu cumhuriyet üzerinde Fransa ve Rusya'nın garantörlüğünü kabul etmektedir. Üçüncü maddede, sefer sırasında el konulan malların taraflara geri verilmesi ve savaş esirlerinin serbest bırakılması düzenlenmektedir. Son madde ise Fransa'nın daha önce Osmanlı Devleti ile imzalamış olduğu ticari anlaşmaların yenilendiğini bildirmektedir.

Fransa ve Osmanlı Devleti arasında nihai barış antlaşması 25 Haziran 1802'de Paris'te imzalandı.




Ryswick Antlaşması

Ryswick Antlaşması 20 Eylül 1697 tarihinde Hollanda'nın Ryswick kentinde imzalandı. Antlaşma, Fransa'nın Kutsal İttifak, İngiltere, İspanya ve Kutsal Roma İmparatorluğu'na karşı savaştığı Dokuz Yıl Savaşı'na son vermiştir.

Fransız temsilciler Lahey'de, İttifak güçleri temsilcileri Delft'te toplanmışlardı. Barış görüşmeleri Mayıs ayında Ryswick'in Huis ter Nieuwburg bölgesinde başlamıştır.

Görüşmelerin ilk birkaç haftası sonuç vermeyince iki tarafın öne çıkan liderleri III. William ve XIV. Louis gizli görüşmeler yapmak üzere birer temsilci seçmişlerdir. Seçilen kişiler William Bentinck ve Louis François'ti. Bu temsilcilerin yardımıyla çözüme kısa sürede ulaşıldı ancak I. Leopold ve II. Charles anlaşma hükümlerine sıcak bakmıyordu. Ancak, İspanya uzun süre direnemedi ve Fransa, İngiltere ve İspanya barış koşulları üzerinde tümüyle anlaştılar. William ise I. Leopold'ü ikna ederek Fransa ile Kutsal Roma İmparatorluğu arasında bir antlaşma imzalanmasını sağladı (30 Ekim).

Barış, Nijmegen Antlaşması'ndan bu yana elde edilen yerlerin geri verilmesine dayanıyordu. Bu antlaşma uyarınca Fransa, Freiburg, Breisach ve Philippsburg'ü Kutsal Roma İmparatorluğu'na geri verdi ancak Strasbourg Fransızlarda kaldı. Fransa ayrıca Saint-Domingue (daha sonra Haiti adını almıştır), Pondicherry ve Nova Scotia'yı almaya hak kazandı. İspanya ise Katalonya ve sınır kalelerinden Mons, Lüksemburg ve Kortrijk'i geri aldı. Yıllardır Fransa egemenliği altında bulunan Lorraine Düşesi Leopold Joseph'a bırakıldı. Hollanda'ya bırakılan yerler ise İspanyol Hollandası'ndaki Namur ve Ypres kaleleriydi. Louis, III. William'ı İngiltere'nin kralı olarak tanıdı ve II. James'e olan desteğini geri çekti.
 
Saint-Jean-de-Maurienne Anlaşması
Saint-Jean-de-Maurienne Anlaşması I. Dünya Savaşı sırasında yapılan gizli anlaşmalardandır. Bu anlaşmaya göre İtalya'ya Mersin dışında Antalya, Konya, Aydın ve İzmir verilmek istenmiştir. Rusya, savaştan çekilmek zorunda kaldığından imzalayamamıştır. İngiltere'nin İzmir'i Yunanistan'a bırakma isteğine İtalya'nın karşı çıkması nedeniyle bu antlaşmanın geçersizliği İngiltere tarafından ilan edilmiştir.


Sykes-Picot Anlaşması

I. Dünya Savaşı sırasında, 29 Nisan 1916'da Kut'ül Ammare Kuşatması sonrasında İngiliz kuvvetlerinin Osmanlı 6. Ordusu karşısında bozguna uğramasından 17 gün sonra 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan[1] ve Türkiye'nin Orta Doğu topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşmadır.

1915'te Arabistan Yarımadası'nı ele geçiren İngiltere, Osmanlı'ya karşı ayaklanan Mekke'li Şerif Hüseyin'i destekleyerek Irak ve Filistin toprakları üzerinde kendisine bağımlı bir Arap devleti kuracaktı. Mekke Şerifi Hüseyin ile Mısır'daki İngiliz Yüksek Komutanı McMahon arasında böyle bir antlaşma gizli olarak imzalanmıştır. Fransa böyle bir plana karşı çıkıp İngiltere'ye baskı yaparak yeni bir antlaşma yapılmasını istedi. Rusya'nın onayı ile imzalanan bu antlaşmaya göre;


Rusya'ya, Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmı,
Fransa'ya, Doğu Akdeniz bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları,
İngiltere'ye Hayfa ve Akka limanları, Bağdat ile Basra ve Güney Mezopotamya verilecektir.
Fransa ile İngiltere'nin elde ettiği topraklarda Arap devletleri konfederasyonu veya Fransız ve İngiliz denetiminde tek bir Arap devleti kurulacak,
İskenderun serbest liman olacak,
Filistin'de, kutsal yerleşim yeri olması nedeniyle bir uluslararası yönetim kurulacaktır.

1917 devriminden sonra Rusya antlaşmadan vazgeçmiş, Lenin gizli olan bu anlaşmayı dünya kamuoyuna açıklamıştır.




Tilsit Antlaşmaları

Tilsit Antlaşması, 1807 yılında Fransa ile Rusya arasında imzalanan antlaşmadır. Bu antlaşmaya göre Rusya, Avrupa'da Fransa'nın yanında yer alacak (İngiltere ye karşı kıta ablukası) buna karşılık Fransa da Rusya ile Osmanlı Devleti arasında arabuluculuk yapacaktı. Eğer Osmanlı Devleti bunu kabul etmezse, Fransa Rusya'nın yanında Osmanlı Devleti'ne karşı savaş açacak ve onu aralarında paylaşacaklardı. Sadece İstanbul ve Rumeli'ye dokunulmayacaktı.




Utrecht Antlaşması

Utrecht Anlaşması, 1713 yılında Fransa, İspanya, Büyük Britanya, Savoya Dükalığı, ve Hollanda arasında imzalanmış ve İspanya Veraset Savaşı'nı son erdiren barış antlaşmasıdır. Hollanda'nın Utrecht kentinde imzalanmıştır.

İspanya kralı II. Carlos öldükten sonra tahtını bırakacağı bir veliahtının olmaması taht kavgalarına yol açarak İspanya Veraset Savaşının tetikleyicisi olmuştur. Bu savaşta Büyük Britanya'nın yanında normal şartlarda biraraya gelemeyecek Avrupa devletleri ittifak kurmuştur. Amaç Fransa'nın Avrupa'daki yükselişini engellemekti. İspanya Veraset Savaşları bir dünya savaşı olarak da nitelendirilebilir. Savaş sonunda Utrecht anlaşmasıyla Fransa'nın yükselişine son verildi ve Fransa dizginlenmeye başlandı.




Vestfalya Antlaşması

Birkaç antlaşmayı da içine alan (Münster Antlaşması ve Osnabrück Antlaşması) Westphalia Barışı, Otuz Yıl Savaşları ve Seksen Yıl Savaşları'nın sonunda Ekim ve Mayıs 1648 tarihlerinde imzalanmıştır. Antlaşma 24 Ekim ve 15 Mayıs 1648'de Kutsal Roma İmparatorluğu, diğer Alman prensleri, İspanya, Fransa, İsveç ve Hollanda Cumhuriyeti temsilcileri arasında imzalanmıştır. Fransa ve İspanya arasında 1659 yılında imzalanan Pyrenees Antlaşması'nı da bu antlaşmanın içine dahil edebiliriz. Bu barış tarihçiler tarafından modern çağın başlangıcı olarak gösterilmektedir.

İki antlaşmanın metni de hemen hemen aynıdır ve Kutsal Roma İmparatorluğu kod[1]'nun iç meselelerinden bahsetmektedir. Barış bugün bile önemini yitirmemiştir, akademisyenler bugün var olan uluslararası sistemin Westphalia ile başladığını belirtmektedirler. Bu temel ve ortaya çıkan duruma revizyonist akademisyenler ve benzer düşüncedeki politikacılar tarafından karşı çıkılmaktadır. İmzalanan barışa revizyonistler kuşku ile bakmaktadır ve bunu söyleyenlerle ve politikacılar "Westphalia Sistemi"'nin bir sonucu olan egemen ulus-devlet sistemine karşı çıkmaktadırlar.

Barışın Yapıldığı Bölge


Barış Alman Kuzey Ren-Vestfalya ve Aşağı Saksonya eyaletlerinin 50 km uzağında bulunan Münster ve Osnabrück şehirlerinde yapılmıştır. İsveç, Münster ve Osnabrück'i önermiştir, Fransa ise Hamburg ve Köln'ü. Her iki durumda da iki bölge gerekmektedir çünkü Protestan ve Katolik liderler birbirleriyle görüşmeyi reddetmektedir. Katolikler Münster'de, Protestanlar ise Osnabrück'te bulundular.


Sonuçları


Dahili Siyasi Sınırlar

Ferdinand III, Kutsal Roma İmparatorluğu yasalarına karşı gelerek tüm yetkileri kendinde toplamıştır. Alman eyalet yöneticileri de kendi bölgelerinde dini inançları ile ilgili gerekli kararları kendileri verecektir. Protestan ve Katolikler daha önceki gibi tekrar eşit haklara sahip olacaktı ve Kalvinizm yasal olarak tanındı.

Verilen Kararlar



Westphalia barışının ana kararları:

Bütün gruplar 1555 yılındaki Augsburg Barışı 'nı tekrar tanıyacaklar. Her prens kendi bölgelerinde dini inançlar ile ilgili doğru kararlar verecek, seçenekleri Katoliklik, Lutheryanizm, ve şimdi Kalvinizm.
Hıristiyanlar bulunduğu prensliklerde kabul görmeyen mezheplerin, kilise güvencesi altında kamusal alanlarda kendilerine ayrılan saatler içerisinde ve özel olarak ibadetlerini yapabilecekler.

Bölgesel düzenlemeler:


Barış koşullarının çoğunluğu zamanın Fransa'sını uygulamadaki (de facto) lideri Kardinal Mazarin'e atfedilebilir (Kral XIV. Louis çocuktur). Fransa savaştan biraz uzak durmasına rağmen, savaşa daha çok katılan diğerleriyle aynı konuma gelmesi şaşırtıcı değildir. Fransa, Lorraine bölgesinde bulunan Metz, Toul, Verdun piskoposluk bölgelerini, Alsace (Sundgau) bölgesinde ki Habsburg, ve Alsace'nin Décapole şehrinin (fakat Strazburg'un tamamı değil, Strazburg piskoposluk bölgesi ve Mulhouse) kontrolünü ele geçirdi.
İsveç, Bremen ve Verden prensliği ve piskoposluk bölgesi ile Western Pomerania'nın kontrolünün yanı sıra bir de tazminat aldı. Böylece Oder, Elbe ve Weser nehirlerinin geçtiği dağların kontrolünü eline aldı ve Alman Reichstag Prensler Meclisinde üç oy hakkı elde etti.
Bavyera Palatinate'nin İmparatoluk Seçiciler Konseyi 'nde ki (Kutsal Roma İmparatoru seçmenleri) oylarına sahip oldu, bu haklar 1623 yılında Elector Palatine Frederick V tarafından elinden alınmıştı. Frederick'in oğlu Prens Palatine (Charles I Louis, Elector Palatine) sekizinci seçici olarak belirlendi.
Brandenburg (daha sonraları Prusya) Farther Pomerania'yı ve Magdeburg, Halberstadt, Kammin ve Minden psikoposluk bölgelerini aldı.
1609 yılında ölen birinin yerine Jülich-Cleves-Berg Dükleri birbirlerinin yerine geçeceği açıklandı. Jülich, Berg ve Ravenstein şehirleri Palatinate-Neuburg'a (Count Palatine of Neuburg) bağlandı, Cleves, Mark ve Ravensberg şehirleri ise Brandenburg'a bağlandı.
Osnabrück prensliği-psikoposluk bölgesi Protestanlar ve Katolikler arasında dönüşümlü olarak yönetilmesi kabul edildi, Protestan piskoposlar öğrenciler için Brunswick-Lüneburg'dan bir ev seçti.
Bremen bağımsız bir şehir olarak ilan edildi.
Yüzlerce Alman prensliğine, Kutsal Roma İmparatorluğu'nun aleyhine olmayacak şekilde, başka ülkelerle bağımsız bir şekilde antlaşma imzalaya bilme izin verildi.
Palatinate, Elector Palatine Charles Louis (Frederick V'in oğlu ve varisi) ve Bavyera'lı Elector-Duke Maximilian arasında tekrar bölündü ve böylelikle Protestanlar ve Katolikler arasında da bölünmüş oldu. Rhine yakınlarına kadar Aşağı Palatinate'nin kontrolü Charles Louis'e, Kuzey Bavyera'da Yukarı Palatinate'nin kontorlü ise Maximilian'a verildi.
Ticari sınırlar ve ticaret savaş durduktan sonra tekrar canlandı ve Rhine'de serbest deniz seferleri "bir derece" garanti altına alındı.westfalya uluslararası bir öneme sahiptir.

Uluslararası İlşkiler Teorisindeki Önemi


Geleneksel Realist Görüşler

Westphalia Barışı modern uluslararası ilişkiler kuramında çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu Barış'ın varlığı başlangıç olarak uluslararası sistemi bir miktar kontrol altında tutmakta olduğu belirtilir.

Uluslararası ilişkiler kuramcıları Westphalia Barışı'nın çok önemli birkaç ilkesinin olduğunu belirtir, bugün dünyada bu Barış'ın önemli etkilerinden bazıları:


Devletlerin egemenliği ve siyasal Self Determinasyon (Geleceklik Hakkı) esasları prensibi,
Devletler arası (yasal) eşitlik prensibi,
Bir devletin iç işlerine başka bir devletin karışmaması prensibi,

Bu prensipler bugünkü uluslararası sistemde baskın uluslararası ilişkiler paradigması (siyasi realizm) yaygın bir görüştür, ve bu devletler sisteminde neden "Westphalia Sistemine" başvurulduğunu açıklar.

Revizyonist Görüşler


Yukarıda tartışılan Westphalia Barışının eleştirmenleri değildirler. Revizyonist tarihçiler ve uluslararası ilişkiler kuramcıları bazı noktaları tekrar tartışmaktadırlar:

Hiçbir antlaşma egemenlikten bahsetmez. Üç ana katılımcıda daha önce (Fransa, İsveç, Kutsal Roma İmparatorluğu) zaten bağımsızdırlar, bu duruma açıklık getirmeye ihtiyaç yoktur. Bazı durumlarda Alman prenslikleri, Kutsal Roma İmparatoru'nun yasalarına göre ast olarak kalır.
Herbir Alman prensliği kendi yasal sistemi kurdu, Temyiz Mahkemesi olarak Kutsal Roma İmparatorluğu kabul edildi, son kararı imparator kendisi verecektir. Ona getirilen dosyalar sonuçları son karadır ve alt mahkemeyi bağlamaktadır. İmparator, mahkeme kararlarında eğer prenslerin hatasını görürse onları azledebilecektir ve azletmiştir.
Her iki antlaşma özel durumlarda bozulabiliyordu, Fransa ve İsveç iç işlerine imparatoru karıştırmamaktadır.

Daha doğrusu egemenlik birleşiktir, Revizyonistler, antlaşmanın statükoyu sürdürmeye hizmet ettiğini savunur. Bunun yerine antlaşmaya Landeshoheit teorisini dahil ederler, herhangi birinde belirli aktörler vardır bu da (genellikle yüksek) derecede bir özerklik olarak görülür. Fakat egemen değildirler, onların yasakları, yargıçları ve anayasası imparatora bağlıdır.




Washington Denizcilik Antlaşması

Washington Deniz Antlaşması veya Beş Güç Antlaşması, Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri, Japon İmparatorluğu, Üçüncü Fransa Cumhuriyeti ve İtalya Krallığı devletleri arasında donanma hakkında Washington Konferansı'nda imzalanmış bir antlaşmadır. İmza tarihi 6 Şubat 1922'dir. Silahlanma yarışını I. Dünya Savaşı'ndan sonra durdurmak amacını taşımaktadır.

1930 ve 1936 yıllarında Londra'da yapılan konferanslar ile antlaşmanın bazı şartları değiştirilmiştir. Antlaşmayı II. Dünya Savaşı öncesinde bozan ilk devlet Japon İmparatorluğu olmuştur, İtalya ise gizli bir şekilde bozmuştur. Nazi Almanyası, bu donanma antlaşmalarında yer almamıştı ve donanması Versay Antlaşması ile kısıtlanmıştı. Fakat II. Dünya Savaşı öncesinde o da kısıtlamayı çiğnedi. Böylece Washington Denizcilik Antlaşması'nın geçerliliği kalmadı.
 


Mesajınızı yazın...
Geri
Top