• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Gazali Kimdir - El Gazali Kimdir

Suskun

V.I.P
V.I.P
Gazali Kimdir - El Gazali Kimdir

El Gazali (Arapça: أبو حامد محمد بن محمد الغزالي, Abū Hāmid Muhammad ibn Muhammad al-Ghazālī), Farslı İslam ilahiyatçı, felsefeci, düşünür ve sufi tasavvufcudur. Batı dillerinde ismi Algazel'dir. Künyesi Ebu Hâmid, lakabı Huccet-ül-İslam ve Zeyneddin’dir. Gazali mahlası ile meşhurdur.

Öz geçmişi

El-Gazali Hicri 450 veya Miladi 1058 yılında Tus şehrinde doğmuştur. İlk öğrenimini Tus şehrinde Ahmed İbn Muhammed er-Radegani’den, daha sonra Cürcan şehrine giderek Ebu Nasr el-İsmailiye’den eğitim görmüş daha sonra 28 yaşına kadar Nişabur Nizamiye Medresesi’nde ilim öğrenimi görmüş, Hocası İmam-ül Haremeyn el-Cüveyni 1085 yılında ölünce Nişabur’dan Büyük Selçuklu Devleti’nin ilk veziri Nizamül Mülk’ün yanına gider. Nizamül Mülk el-Gazali'yi 1091 yılında Bağdat’taki Nizamiye Medresesi'nin Baş Müderrisliği’ne getirir. Bu arada Nizamül Mülk 1092 yılında Horasan'da öldürülür. 1095 yılının Kasım ayında el-Gazali Nizamiye Medresesi'ni bırakır ve buradan 1096 yılında hac ibadeti için, önce Şam, Kudüs sonra Medine ve Mekke'yi ziyaret edmiştir. 1105 yılında tekrar Tus şehrine geri döner. Nizamül Mülk’ün oğlu Fahrül Mülk'ün ricası üzerine, 1106 yılında Nişabur Nizamiye Medresesinde eğitim verir daha sonra 1111 yılında doğum yeri olan Tus şehrine geri döner.

Ölümü

Gazali, Miladi 1111 (Hicri 505) yılının Cemaziyelevvel ayının 14. Pazartesi günü ölmüştür.
Ölümüne ilişkin anlatılan rivayetlerden bir tanesi şöyledir: İmam-ı Gazali, kendisini mezarın içine Şeyh Ebu Bekr en-Nessâc koysun, diye vasiyet etmişti. Şeyh bu vasiyeti yerine getirip mezardan çıktığında hâli değişmiş, yüzü kül gibi olmuş görüldü. Oradakiler “Size ne oldu?.. Niçin böyle sarardınız, soldunuz efendim?..” dediler. Cevap vermedi. Israr ettiler, gene cevap vermedi. Yemin vererek tekrar ısrarla sorulunca, mecbur kalarak şunları anlattı:
“İmamın nâşını mezara koyduğum zaman, Kıble tarafından nurlu bir sağ elin çıktığını gördüm. Hafiften bir ses bana şöyle seslendi. «Muhammed Gazali’nin elini, Seyyidü’l Mürselin Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellemin eline koy» Ben denileni yaptım. İşte mezardan çıktığımda benzimin sararmış, solmuş olmasının sebebi budur. Allah ona rahmet eylesin.” şeklinde
İmam-ı Gazali, zamanındaki devlet adamlarının ikram ve iltifatlarına kavuşmuştu.
Öz geçmişini içeren temel kaynak eserler Abdülğâfir el-Farisî (ö. 529/1135) – Gazalî’nin bir öğrencisi el-Siyâk li Tarihi Nîsâbur’unun el-Muntahab mine’s-Siyâk li Tarihi Nîsâbur başlıklı kısa yazısında,

* Ebu’l-Muzaffer Muhammed bin Ahmed el-Ebiverdî’nin (ö. 507/1113) Gazalî hakkındaki övgü şiirinde,
* Ebu Bekir bin el-Arabî (ö.543/1143) – Gazalî’nin diğer öğrencisi el-Avâsım mine’l-Kavâsım adlı kitabında,
* İbn Asâkir (ö. 581/1176) – Tebyinü Kâzibi’l-Müfterî ve Tarihu Dimeşk adlı kitaplarında,
* İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1201) el-Muntazam fi’t-Tarih adlı kitabında,
* Yâkut el-Hamevî (ö. 626/1228) Mu’cemü’l-Büldân adlı kitabında,
* Ibn al-ʾAthīr (ö. 636/1239) al-Kāmil fī al-tārīkh Cilt 10. sayfa 173.
* Sıbt ibnü’l-Cevzî (ö. 654/1257) Mir’âtü’z-Zaman adlı kitabında,
* İbn Kesir (ö. 774/1373) el-Bidâye ve’n-Nihâye adlı kitabında,
 
Gazali Sözleri - Gazalinin Sözleri - İmam Gazali Söleri

1. Dünya ahire tin tarlasi ve hidâyet konaklarindan bir koÂ*naktir. Kendisine, mahiyetine uygun bir ifade olarak dünya denmiştir.

2. Bazi kimseler nefislerinde bir yakinlik hissederek ibâdetinde ve meclislerinde Allah'a yakin olduklarini zannederler. Böylece kendilerinden başka meclislerinde bulunan herkesin bağişlanacaği fikrine saplanirlar. Eğer bu tür kimseye, bu şekilde sû-i edebinden dolayi Allah Teâlâ, müstahak olduğu muameleyi yapmiş olsaydi, hemen o anda helâk olurdu.

3. Her sâlik, bulunduğu menzil ile gectiği makamlar hakkinda konuşabilir. Kendisinin ulaşamadiği makamlar, ihâta edemediği menziller hakkinda ise hicbir şekilde konuşamaz. Ancak onlara gaybi bir şekilde inanir.

4. Allah Teâlâ ilim nurlarini insanoğlundan esirgememiştir; Allah Teâlâ, cimrilik illetinden münezzehdir. İlim nurlarinin kalplere akmamasmm sebebi, o kalpleri doldurmuş bulunan buÂ*laniklik ve kötülüklerdir. Çünkü kalpler kaplara benzer; bir kap su ile dolu ise, havanin o kaba girmesine imkân yoktur. Kalp mâsivâ ile dolu oldukca Allah'in celâl marifeti oraya girmez.


5. İlimlerin icinde en şerefli olani Allah'in sifat ve fiillerini bilÂ*diren ilimdir. İnsan bu ilimle kemâle ulaşir. Kâmil olmanin saÂ*adetini duyar. İnsanoğlu, Allah'in celâl ve kemâl sifatlarinin komşuluğuna ulaştiği zaman, bu komşuluğun ona büyük saadetÂ*ler kazandiracaği muhakkaktir.


6. Kalplerin ve insan basiretinin cilasi zikirdir. Zikri ancak muttaki kullar yapabilir. Öyleyse takva zikrin kapisi; zikir keşfin kapisi, keşif ise büyük zafere acilan kapinin ta kendisidir.


7. Kalbiyle arasindaki perdeler aralanan bir kimseye, mülk ve melekûtun tecellisi görünür. Böyle bir kimse, genişliği yerle gökÂ*leri icine alan cenneti müşahede eder.


8. İbadetlerin esasi kalbin tezkiyesidir. Kalbin tasfiyesi de mâriÂ*fet nurunun orada doğmasi ile mümkündür.


9. İman üc mertebedir: a) Avam halkin imani olan mukallidle-rin imani, b) Birtakim kelâmi delillere dayanan kelâmcilarm imani, c) Yakin nuruyla görerek iman eden ariflerin imani.


10. Akli ilimlerin şer'i ilimlere zit olduğunu ve bu ilimlerin bir arada bulunamayacağini, bulunmalarinin mümkün olmadiğini zanneden bir kimsenin bu zanni, basiretsizliğinden ve körlüğünden ileri gelir. Basiretsizlikten Allah'a siğiniriz.
Aldi ilimler iki kisma ayrilir: a) Dünyevi, b) Uhrevi
Dünyevi olanlar, tip, matematik, kozmoğrafya, sanat ve fen ilimleridir. Uhrevi olanlar ise, kalbin hâllerini, amellerin âfetini, Allah'in sifat ve fiillerini bildiren ilimdir. İşte akli ilimlerin bu iki grubu birbirine zittir. Bütün gayretini bu iki kisimdan birisine sar-fedip o sahada derinleşen bir kimse, genellikle öbür kisimda eksik kalir.


11. Akilcilar tarafindan inkâr edilen dini ve gaybi birşey işittiğin zaman, onlarin bu inkârlari sakin seni şaşirtmasin; zira şarkta bulunan bir insanin garbdaki hakikati bilmesi imkansizdir.


12. Etrafta ilâhi rüzgârlar esiyor; kalp gözlerini örten perdeleri aciyor. İşte bu gözler Levh-i Mahfuz'da yazili olan birtakim hakiÂ*katleri görürler.


13. Ehl-i tasavvuf, calişmakla elde edilen ilimlerden ziyade ilÂ*hamla öğrenilen ilimlere meyleder. Onun icin musanniflerin yazdiklari ilimlere eğilmeye, oradaki sözleri ve delilleri araştirmaya önem vermemişlerdir.


14. Takva, cok secdeden ötürü alinda iz birakma veya oruc tutÂ*maktan sararma veya secde ve rükûdan belin bükülme hâli değildir. Eğilen boyunda veya sarkitilan eteklerde takva aranmaz. Takva, kalplerdeki verâ' hâlidir. Güler yüzle karşiladiğin kimse, seni asik bir yüzle karşilar ve bilgileriyle sana mihnet yüklerse, Allah böyle kimselerin sayilarini artirmasin!


15. Mü'minin kalbi ölmez, ilmi, ölüm aninda silinip gitmez. Kalbindeki berraklik kesinlikle sönmez.
Hasan Basri de bu mânâya şöyle işaret etmiştir: 'Toprak iman merkezini y ey ip bitiremez'.


16. Bâtin ilmi Allah'in sirlarindan bir sirdir. Allah Teâlâ o sirrini dilediği kulunun kalbine ilham eder.


17. Kur'ân takvanin, hidâyetin ve keşfin anahtari olduğunu acikca beyan eder. Takva ise, öğretmen olmadan elde edilen ilimÂ*dir.


18. Kalbe herhangi birşey geldiği zaman, ondan önceki hakikat-ler kacişir ve yerlerini son gelene birakir.


19. Muamele ilminin en yüksek zirvesi, nefsin hilelerine ve şeytanin desiselerine vâkif olmaktir. Boyle bir ilme vâkif olmak her insana farz-i ayn1 dir. Fakat ne kadar yazik ki halk bu farzi ter-ketmiş ve vesveselere sebep olan birtakim fuzuli ilimlerle uğraşir olmuştur. İşte bu ilimleri vesile ederek şeytan onlari yoldan cikarmaktadir.


20. Âlimlerin birbirlerine hücum ettiklerini, birbirlerine hased ettiklerini ve anlaşamadiklarini gördüğün zaman, onlarin dünya hayatina karşilik ahiretlerini sattiklarina hükmet! Acaba bu kişilerden daha fazla aldanan satici var midir?


21. Bir kimse herhangi bir imamin mezhebinde olduğunu söyÂ*ler, fakat o imamin yolundan gitmez ise, onun en büyük hasmi bağli olduğunu söylediği imamin ta kendisidir. O imam Allah'in huzurunda şöyle der: 'Benim mezhebim," istihrac ettiğim ahkâm ile amel etmektir. Dil ile 'Ben şu mezhebe bağliyim' demek değildir. Dil calişmak icindir, hezej/an icin değildir. O halde, maÂ*demki sen benim mezhebimden olduğunu iddia ediyorsun, öyleyse neden amel ve ahlâkta bana muhalefet ettin? Oysa ona uyarak Allah'a yaklaşmayi düşündüğün mezhebin esasi amel ve ahlâk idi. Bir de utanmadan benim mezhebimden olduğunu iddia ettin. Böyle bir iddia şeytanin kalbe girmesine yardim eden kapilardan biridir. Bircok âiirn bu kapinin acilmasi sebebiyle helâk olup gitmişlerdir'.


22. Ahmaklikta en ileri gitmiş olan kimse, nefsinin faziletine en cok inanan kimsedir. Akilda en ileri olan kimseler ise, nefsini en cok itham edenlerdir.


23. Halk tabakasindan biri zina eder veya hjrsjzlik yaparsa, onun bu sucu ilimle ilgili konuşmasindan daha hafiftir, Çünkü Allah'in dininin inceliklerini bilmeyen bir kimsenin, bu-konularda söz söylemesi zamanla kendisini küfre sülükler. Aynen yüzme bilmeyen kimsenin kendisini denize atmasi gibi... Boyle bir kimse muhakkak boğulur.


24. İnsanlarin en muttakisi ve en âlimi, insanlara ayni gözle bakmayandir. Çünkü bazi insanlara riza ve bazi kimselere de gaÂ*zab gözüyle bakmak gerekir. Eğer gazab gözüyle bakilmasi gereken kişiye, riza gözüyle bakarsan onun ayiplarini göremezsin; zirâ nza, insanin gözlerindeki görme hâssasini zayiflatir.


25. Allah hakkindaki zanni kötü olan ve insanlarin ayiplarini araştiran bir kimseyi gördüğün zaman, bil ki böyle bir insanin kalbi hastadir. Mü'min kişi ise, bütün halk nazarinda kalbi sağlam olan kimsedir.


20. Kalp, takva ve iyi amellerle süslenip, kötü sifatlardan armm.adikca, o kalpte zikrin hakikati bulunmaz. Aksi takdirde, ziÂ*kirden dem vurmak nefsin konuşmasi olup, bu konuşmada kalbin dahli yoktur. Böyle olunca da şeytanin kalpten sürülmesi mümkün
değildir.


27. Ruh rabbani bir emirdir. Rabbâni demek, onun mükâşefe, ilimlerinin sirlarindan birisi olmasi demektir. Bu sirri ifşa etmek salahiyeti hic kimseye verilmemiştir. Çünkü Allah'in en sevgili kulu olan Allah'in Râsülü dahi hu sirri aciklamamiştir.


28. Şehvet kalbe galip geldiği zaman, kalbin en derin hücreleÂ*rine nüfuz edemese dahi, şeytan orada istikrar bulur. Kötü sifatlardan uzak olan kalplere gelince, o kalplerde şehvet olduğu icin değil, zikirden gaflet edildiği zaman şeytan o kalplerin
kapisini calar, Paka t o kalpler zikre sarildikca şeytan geri cekilir.


29. Duanin şartlari yerine getirilmediği zaman nasil geri cevri-lirse, zikrin şartlan da yerine getirilmediği takdirde böyle bir zikir
şeytani kacirtmaz.


30. Şeytanlar tek tek bir araya gelerek toplanmiş ordulardir. (Jnnahlann her ceşidinin bir şeytani vardir. Her günah kendi şeytaninin davetiyle işlenir.


31. Melekût aleminde sûretler sifata tabidir. Öyleyse kötü mana, kötü surette görünür. Demek ki Şeytan, köpek, kurbağa ve (limmi suretinde görünür. Bu sûretler mânâlarin etiketidirler ve mânâlarin doğruluğunu aksettirirler. Bu sirra1 binaen rüyada maymun ve domuz görmek, kötü insana işaret ettiği gibi, koyun da ic âlemi geniş insana işaret eder. Her rüya bu ölcüye göre tefsir edilir.


32. Uyku kalbi öldürür ve kurutur. Ancak bundan zaruri olan miktar harictir. Yetecek kadar uyumak, gayb sirlarinin keşfine veÂ*sile olur.


34. Allah yolunun yolcusuna gereken şey, hassalarini kontrol altina almaktir. Bu kontrol karanlik bir yere cekilip düşünmekle ve başini önüne eğmekle, herhangi bir örtüye bürünmekle elde edilir. Bu vaziyetler hakkin sesini dinlemek ve rubûbiyet huzurunun azametine işaret etmek icin alinir. Görmez misin, Allah'in Râsûlü'ne bu vaziyetteyken nidâ gelmiş ve o nidâ 'Ey örtülere büÂ*rünen! Kalk ve uyar' demiştir?


35. Mide ile ferc, ateşe acilan kapilardan birer kapidir. Çünkü onun asli tatmin olup doymaktir. Zillet ve inkisar ise cennetin kapilarindan birer kapidir. Çünkü onun asli acimaktir. Cehennem kapilarindan birini kilitleyen, cennet kapilarindan birini acmiş sayilir. Çünkü bu ikisi, birbirinin ziddidir. Birisine yaklaşmak öbüründen uzaklaşmaktir.


36. Kişinin kendi nefsine hâkim olmasi, saadetin tamami; şehvetin ve nefsin kişiye hâkim olmasi, şekavetin tamamidir.


37. Fazla doymak ibâdetten alikoyar, ibâdeti, kalbin parlakliğini ve düşünceyi kararttiği gibi bunlara bağli olan hayati da dumura uğratir. Ac kalmak ise, bütün bu menfi hâlleri müsbete cevirir. Çünkü az yemek bedenin sağliğini koruduğu gibi, cok yemek ve mideyi karişik yiyeceklerle doldurmak damarlarda karişiklik meydana getirir.


38. Dinen yasaklanmiş olan cidal ve tartişmanin sonucu, başkasindan dinlediklerine yanliştir diyerek itiraz etmektir. Mücadelenin sonucu ise, başkasini susturmak, aciz birakmak, konuşmasini cürütmek ve kendisine cehalet nisbet etmektir.


39. Nefsini Allah'in celâl ve azametini, yer ve gökteki saltaÂ*natini düşünmeye aliştiran bir kimse icin bu şekilde melekûtun garip ve acaip sanatina bakmaktan duyulan lezzet; zahiri gözle cennetin bağlarina ve meyvalarma bakmaktan duyulan lezzetten daha üstündür, işte düşünürlerin dünyadaki hâlleri budur...
Acaba âhirette bütün perdeler kalktiği zaman durumlari ne olaÂ*caktir?


40. Şayet sen Allah'in marifetine aşik değil isen mazursun! Çünkü cimâ yapmaya iktidari olmayan bir kimse evlenmeye, coÂ*cuklar da saltanat tahtina ve tacina hevesli değildirler. Şevk ancak zevkten sonra hâsil olacak olan bir hâldir. Zevk almayan bunu anÂ*lamaz. Anlamayan da aşik olmaz. Aşik olmayan ise istemez. İstemeyen ise idrâk edemez ve idrâk etmeyen ise esfel-i sâfilin'de bulunan mahrumlardan olur.


41. Dinde, yücelmişlerin mertebesine erişmeyen kimselerin elinden onlari sevmenin sevabi alinmiş değildir. İstediği zaman onlari sever ve bu sevgilerinden ötürü büyük sevaplara nail olurl*lar.


42. Hased, helâllik istenecek bir zulüm değildir. Seninle Allah arasindaki bir günahkârliktir. Helâllik ancak azalardan cikip başkasina zarar veren fiillerde vâcibdir.


43. Dünya ve ahiret, kalbin durumlarindan iki durumdur. O durumlarin ölümden önce ve gecici olanina dünya, ondan sonraki kisma ahiret deniliyor. Ahiret ölümden sonra olandir. Ölümden evvel acil bir şehvet veya bir payin icinde bulunduğu herşey senin icin bir dünyadir.


44. Ölüm aninda insanda şu üc.sifattan başka hicbir şey kalÂ*maz:
1. Kalbin dünya kirinden temizlenmesi
2. Kalbin Allah'in zikriyle yakinlik kurmasi
3. Kalbin Allah sevgisiyle neşeye garkolmasi
Kalbin temizlenmesi, ancak dünya şehvetlerinden kacinmakla mümkün olur. Zikre yakin olmak ise, ancak cok zikir yapmakla mümkün olur. Allah sevgisi ise, ancak marifetle elde edilir. Allah'in marifeti ise daima zikir yapilmadikca bilinemez.


45. Ölüm, dünyaya bağli olanlarin zannettiği gibi yokluk değildir. Ölüm, sevgilinin huzuruna varman icin gecmek zorunda olduğun engelden kurtulmaktar.

46. Kibirlilik kulun Allah'in azabindan emin olduğunu gösteÂ*rir. Azaptan emin olmak ise felâketlerin en büyüğüdür. Tevâzu ise Allah'tan korkmayi ifade eder. Bu korku ise, saadetin rehberi ve âletidir.
Kibrin ilaclarindan biri, emsâliyle toplantilarda bulunduğu zaman onlari öne gecirmek ve onlarin aşağisinda oturmaktir. Fakat burada şeytanin bir kurnazliği vardir, Şöyle ki: Kişinin ayakkabilarinin yaninda oturmasi veya emsalleriyle arasinda ne idüğü belirsiz kimselerin oturtulmasi ve böylece kendini mütevazi zannetmesidir. Oysa böylesi, kibrin ta kendisidir. Çünkü kalbine 'lâyik olduğum yeri başkasina terkettira ve tevâzu gösterdim' gibi vesveseler gelir ki; işte bu vehim, kibrin ta kendisidir. Kendisine düşen vazife akranini öne alip, onlarin altinda oturup ayakkabiliğa düşmemektir.

47. Saadetlerin esasi akil, anlayiş ve zekâdir. Akil nimetinin sihhatli olmasi, Allah'in fitrat dünyasinda büyük bir nimettir. Bu bakimdan eğer akil, hamakat ve belâdetle ölüp dumura uğrarsa, o zaman herşeyden önce onu şlde etmeye calişman gerekir.

48. Cin şeytanlarindan emin olabilirsin. Fakat, insan şeytanlarindan şiddetle korun! Çünkü insan şeytanlari, cin şeytanlarindan iğva ve idlal vazifesini almişlar ve böylece cin şeytanlarini istirahate göndermişlerdir.

49. Allah'in, kendilerine verdiği akildan razi olmayan kimse yoktur. Fakat akilsizlarin en aşağiliği akliyla övünen kişidir.

50. Ahiret âlimleri, yüzlerindeki sükûnet, Allah'a karşi zillet ve tevâzu ile bilinirler. Huni gibi acilip kapanan ve gülerken kulakÂ*lara kadar yayilan ağizlarin sahipleri, hareketlerinde ve konuşmalarinda hiddetli olan kimseler ise, onlarin bu şiddet ve hiddetleri gafletlerinden ileri gelmektedir. Böyle hareketler dünya-perestlerin âdetidir.
 
Geri
Top