Gazneliler

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Gazneli Devleti (Farsça: غزنویان Ghazneviyān), 961 - 1187 yılları arasında Maveraünnehir, Hindistan'ın kuzeyi ve Horasan'da hüküm süren, memlûk kökenli Türk-İslam devleti.

Adlarını başkent edindikleri şehirden alan Gaznelilerin başkenti şu an Afganistan sınırları içinde bulunan Gazne şehriydi. Gazne Devleti'nden önce bu topraklarda hüküm sürmüş olan Fars asıllı Samanîlerin siyasi ve kültürel etkisinden dolayı Gazneli Türkler, zaman içerisinde Farslaşmışlardır.

Gaznelilerin kurucusu sayılan Alp Tegin, Samanilerin ordu komutanlarındandı. Ancak, hanedanlığın tam anlamıyla kuruluşu, Sebük Tigin döneminde gerçekleşmiştir. Sebük Tigin, Gazne şehrini başkent yaparak, Samani sultanlarının egemenliğinden kurtulmuştur. Sebük Tegin'in oğlu Sultan Mahmut döneminde imparatorluğun sınırları; Ceyhun'dan İndus Nehri'ne, oradan da Hint Okyanusu'na kadar uzandı ve Rey ve Hamedan'ı da kapsadı. I. Mesut döneminde Gaznelilere ait, köklü ve büyük toprakların bir kısmı kaybedilmiştir. Batı bölgelerinin neredeyse tamamı, Dandanakan Savaşı sonrasında Selçuklu Devleti'ne kaptırılmıştır ve elde Afganistan, Belucistan ve Pencap bölgeleri kalmıştı. Selçukluların 1157'de dağılması, Gaznelilere pek yarar sağlamadı. Bu karışık ortamdan güçlenerek çıkan Gurlular, 1151'de Behramşah'ı yenilgiye uğratarak Gazne'yi ele geçirdiler. Bundan sonra hükümdarlıklarını Lahor'a çekilerek devam ettiren ve İslam dinini Hindistan'ın içlerine kadar yaymış olan Gaznelilerin son hükümdarı Hüsrev Melik'in Gurlular tarafından 1186'da esir alınmasından sonra, Gazneliler'e kesin olarak son verilir.
 
1.GAZNELİLERİN KÖKENİ

Gazneliler Devleti'nden önce de Afganistan'da Türk toplulukları bulunmaktaydı ve Gazneliler Devleti, büyük ölçüde bu topluluklara dayanarak kuruldu. Gazneli Devleti'nin kurucusu Sebük Tigin, köle olarak Samanilerin yurduna gelince Müslüman olmuştur. O dönemde bir devletin milli kimliği, idarecilerine göre isim almaktaydı. Sebük Tigin'in Pend-Nâme'sine göre Emir Sebük Tigin, Türkistan'da "Barsahlılar" denen kabiledendir. Sebük Tigin, "Türk Köle" olarak Samani Emiri Alp Tegin tarafından satın alınmıştır. Ebu'l Gazi Bahadır Han ise, Sultan Gazneli Mahmud'un babası Sebük Tegin'in kayı boyundan olduğunu belirtmiştir.
 
2.SİYASİ TARİH

A. Kuruluş Dönemi

Afganistan'da M.Ö. II. yüzyıldan itibaren çeşitli devletler kurulmuştur. Burada kurulan devletlerden biri olan Gazne Devleti, tarihi kaynaklarda, Yemînîler ve Sebükteginîler olarak da geçmektedir. Samani Devleti'nin en parlak devrinde çok sayıda Türk, gruplar hâlinde Maveraünnehir yoluyla İslam dünyasına getirilmekteydi. Samani Devleti'nin zayıflamaya başladığı sırada; Simcurîler, Kara Tegin İsficâbî ve Baytuz gibi Türk aile ve komutanlar bazı bölgelerde hâkimiyet kurmuşlardı.

İşte bu Türk komutanlarından biri de Gazne Devleti'ni kuracak olan Alp Tegin'dir. Tahminen 890-891 yıllarında doğan Alp Tegin, Samani emirine köle olarak satılmış ve onun hassa askerleri arasına dahil edilmiştir. Samanilerin takdir ettikleri vasıflara sahip olmasından ötürü azat edildi ve kendisine bazı Samani birliklerinin komutası verildi. Bundan sonra hâcibü'l-hüccâblığa (bütün saray idaresinin başı) yükselmiştir.
Sarayda nüfuzunu arttıran Alp Tegin, 10 Şubat 961 tarihinde Samani emiri tarafından en yüksek askeri makam olan "Horasan sipehsâlârlığı"na getirildi. Ayrıca, onun yerine hâcib olarak yine onun bir gulâmı getirilmesiyle saraydaki nüfuzunu devam ettirdi. Samani Devleti'nin başına kimin geçeceği konusunda Alp Tegin'in etkili olması sonucu, Samani sarayında Alp Tegin'in hâkimiyetinden ve her işe müdahale edişinden kurtulmak isteyen bir yeni bir grup ortaya çıktı. Samani hanedan üyeleriyle ordu, Mansur bin Nuh'a sadakat yemini ederek, onu tahta geçirdiler. Alp Tegin ise kendi adayını zorla tahta çıkarmak için çaba göstermeye çalışsa da, askerlerine güvenmediğinden Buhara üzerine yürümekten vazgeçerek kendi has gulâmlarıyla beraber Belh'e çekildi ve bu şehri aldı. Alp Tegin'e karşı olanlar I. Mansur'u onu yakalamak için ordu göndermeye ikna ettiler. Alp Tegin, kendisine doğru gelen 16.000 kişilik orduya karşı harekete geçerek Belh ile Hulm arasındaki, "Hulm Geçidi"nde yer tuttu ve 3.000 kişilik ordusuyla savaşı Nisan-Mayıs 962'de kazandı ve Gazne'ye doğru yürüyerek 4 aylık bir çaba sonucunda 12 Ocak 963'te Gazne'yi ele geçirip, Gazne Devleti'nin temelini attı.

Alp Tegin, Hindistan'a seferler düzenlemeye başladığı sırada (13 Eylül 963) hayatını kaybetti. Ölümünden sonra Gazne'de hâkimiyet kısa bir süre elden çıksa da yerine geçen oğlu Ebu İshak İbrahim, Samani emirinin de yardımıyla şehri yeniden ele geçirdi. Ebu İshak İbrahim'in oğlu olmadığından, 12 Kasım 966'daki ölümünden sonra onun yerine Türk komutanlarından Bilge Tegin seçilip, Samani Devleti'ne bağlılığını bildirdi. Buhara'daki Samani komutanlarından Fâik, bağımsız bırakılmış bu Türk topluluğunu egemenliği altına almak için bir ordu gönderse de, ordusu mağlup edildi ve bir daha Buhara'dan Gazne'ye ordu gönderilmedi.

Bilge Tegin'in 975'te ölmesi üzerine tahta Alp Tegin'in diğer bir kölesi olan Böri Tegin geçti. Böri Tegin, halkla ters düşmesi üzerine 20 Nisan 977'de tahttan indirildi ve yerine Türk komutanları tarafından seçilen Sebük Tegin geldi. Sebük Tegin, görünüşte Samanilerin bir valisi olarak hareket etmesine rağmen, bağımsız bir Gazne Devleti'nin temeli onun zamanında atılmıştı. Çok geçmeden Türklerin nüfuzu, Gazne'den Doğu Afganistan'daki Zabulistan bölgesine kadar yayıldı. Topraklarını; Toharistan, Zemindaver ve Belucistan'daki Kusdar bölgesine kadar genişletti. Müslümanlığın yayılmasını engelleyen Hinduşahî Racası'nı mağlup etti ve Kabil Nehri boyunca Peşaver'e kadar ilerledi. Türk komutanlarından Ebu Ali Simcûrî ve Fâik ittifakına karşı Samani Emiri I. Mansur, 994'te Sebük Tegin'i yardıma çağırdı. Sebük Tegin ve oğlu Mahmut'un Horasan'a gelip isyancıları yenmesi üzerine Samani emiri, Mahmut'a Seyfü'd-devle unvanı ve Horasan ordu komutanlığı verdi. Gazneli hâkimiyetini; Toharistan, Zabulistan, Gur ve Belucistan'a kadar taşıyan Sebük Tegin, Ağustos 997'de öldü.

Sebük Tegin; ölmeden önce küçük oğlu İsmail'in tahta geçmesini vasiyet etmesinden dolayı İsmail, babasının ölüm haberini aldıktan sonra Belh'e gelerek hükümdarlığını ilan etti. Nişabur'da bulunan Mahmut ise kudret ve tecrübe bakımından İsmail'den üstündü. Mahmut, İsmail'e kendisinin yaşça büyük olduğunu ve tahta geçmesi gerektiğini, İsmail'e de Belh ve Horasan eyaletlerinin yönetimini bırakmayı teklif ettiyse de, İsmail bunu kabul etmedi. İki kardeş arasında Mart 998 tarihinde yapılan savaşı Mahmud'un ordusu kazandı.
 
B. Gazneli Mahmut Dönemi

Hint Seferleri

300px-T%C3%BCrk_Tarihi_1000.jpg

Gaznelilerin Hint Seferleri başlangıcındaki sınırı

Karahanlılar ile bir antlaşma yapıp kuzey cephesini emniyete aldıktan sonra, tahta çıkarken ettiği yemine ve verdiği söz doğrultusunda Hint seferlerine başlayan Gazneli Mahmut, 1001-1027 yılları arasında Hindistan üzerine toplamda 17 sefer düzenlenmiştir. Bu seferlerin başlıca amaçları; bu ülkede İslam dinini yaymak, kalabalık Gazne ordusunu hareket hâlinde tutmak ve birtakım ganimetler elde etmekti. Sultan Mahmut, yaklaşık Eylül 1000 tarihinde I. Hint Seferi'ne çıktı. Kabil'in doğusunda, Hintlilerin elinde bulunan birkaç kalesini zapt etti. Eylül 1001'deki II. Hint Seferi'nde; Vayhand Racası Caypal'ın üzerine 15.000 atlıyla beraber giden Mahmut, 27 Kasım 1001 tarihinde yapılan savaşı kazandı ve filler de olmak üzere eline oldukça fazla ganimet geçti. Mahmut III. Hint Seferi'ni, II. seferinde kendine destek olmayan Bhâtiya Racası Becî Rây'a karşı yapmıştır. Becî Rây mağlup edilince, Bhâtiya bölgesi de Gaznelilerin eline geçti. Mart-Nisan 1006'da IV. Hint Seferini; Ebu'l-Feth Dâvud'un Bâtıni hareketleri üzerine yapan Mahmut, Multan ve Pencap'ı ele geçirdi.

Sultanın kuzeyde Karahanlılar ile olan mücadelesinden yararlanan Multan Valisi Suphal, Mahmud'a itaati reddederek tekrar Hindu dinine döndü. Bunu Ocak 1008'de öğrenip V. Hint Seferi'ne çıkan Sultan Mahmut, Multan'ı tekrar idaresi altına aldı. Pencap çevresindeki Racaların İslam dinine karşı tavır sergilemesi üzerine 31 Aralık 1008'de VI. Hint Seferi'ne çıkan Mahmut, Ağustos-Eylül 1009'da seferini galibiyetle tamamladığında Kuzey Hindistan'daki Racaların egemenlik gücünü azaltmıştı. VII. Hint Seferi'ni ticari bir antlaşmayla sonlandıran Gazneli Mahmut, Ekim 1010 tarihinde VIII. Hint Seferi'ne çıktı. Bu seferinde hiçbir zorlukla karşılaşmayarak Multan'ı kesin olarak egemenliği altına aldı. Sultan Mahmut, IX. Hint Seferi'ni bugünkü Salt Range bölgesindeki Nandana'ya yaptı. Kendisine tâbi olmak istemeyen Nandana Racasını mağlup etti ve bu galibiyetinin yankıları sonucunda Kuzey Hindistan'da İslam dini yayılmaya başladı.

Gazneli Mahmut, Hindistan'daki en önemli seferlerinden birini Delhi'nin 150 km. kadar kuzeyinde bulunan Thanesar şehrine yapmıştır. Hintlilerce kutsal sayılan bu şehrin bulundurduğu birçok putun en büyüğü, "Çakrasvamî" adlı puttu. Sultan Mahmut, bu putu kırmak ve ganimet elde etmek için Ekim-Kasım 1014'te X. Hint Seferi'ni bu şehre yaptı ve galip geldikten sonra, putu Gazne'ye götürerek halka gösterdi. 1015 yılı sonlarına doğru XI. Hint Seferi'ne ve Eylül 1018'de de XII. Hint Seferi'ne çıkan Gazneli Mahmut, Türkistan'dan gelen 20.000 kişilik bir gönüllü grubun kendine katılmasıyla ordusunu biraz daha büyüttü ve bundan sonraki seferlerinde ordusuna karşı önemli direnişler olmadığı için Agra yakınlarına kadar topraklarını genişletti. Ekim 1021'de Mahmut, XIV. Hint Seferi'ni daha önce ele geçiremediği Keşmir bölgesine yaptı ancak, kışın şiddeti sebebiyle Lokhot Kalesi'ni zapt edemedi.

Daha önce Kalincar Racası Ganda mağlup edilmişse de, kesin olarak itaat altına alınmamıştı. Bunun üzerine XV. Hint Seferi'ne 1022 yılında çıkan Sultan Mahmut, Gvalior'u ve Kalincar'ı haraç karşılığında zapt etmeyerek Mart-Nisan 1023'te Gazne'ye döndü. Gazneli Mahmut, Hinsitan'a yaptığı en meşhur seferlerden biri olan XVI. Hint Seferi'ni Somnat'a yaptı. 8 Ocak 1026'da kuşattığı Somnat şehrini aldıktan sonra, Şiva'ya ait kutsal bir putu kırdırarak, tapınakta ezan okuttu. Gazneli Mahmut, son ve XVII. Hint Seferi'ni, Somnat dönüşünde ordusuna saldıran Catlara karşı yaptı ve Catları mağlup etti. Mahmut, bu seferlerle Ganj Nehri'ne kadar genişlemiş ve Hint ülkesinde yıllarca sürecek olan Türk hâkimiyetinin temellerini atmıştı.



Sistan'ın zaptı
Seferî hanedanının yaşadığı taht kavgalarının uzun sürmesi üzerine emirler ve komutanlar, Mahmut'u kendi hükümdarları olması için Sistan'a davet ettiler. Kasım 1002'de yola çıkan Mahmut, 21 Aralık 1002'de Emir Halef'i yenilgiye uğrattı ve Sistan'ı itaati altına aldı. Halef'in torununun oluşturduğu bir grup âsi, Mahmut'a karşı ayaklandı. Bunun üzerine 1004'te harekete geçen Mahmut, isyanı bastırdı ve bölgeyi kardeşi Nasr'ın idaresine bıraktı.

Harezm'in zaptı
Her fırsatta Harezm'i itaat altına almak isteyen Mahmut, 1017'de Harezmşah'la bir barış yaparak onun kendisine tâbi olmasını sağladı. Harezm'de hutbenin Mahmut adına okutulması, Harezm ordusu kumandanları arasında anlaşmazlığa yol açtı ve 17 Mart 1017 tarihinde taht değişikliği yaşandı. Bu sırada Karahanlı tahtında da mücadele çıkması üzerine Mahmut, 3 Temmuz 1017 tarihinde Harezm'li isyancıları yendi ve Gürgenç'e girerek Harezm bölgesine hakim oldu. Karahanlılar ise bu durumu kabul etmek zorunda kaldılar.

Gur'un zaptı
Bazen "Mendiş" adı da verilen ve Sebük Tegin tarafından alınan Gur bölgesinin hakimi Gurlu Muhammet, Sebük Tegin'in ölümünden sonra Gaznelilerin itaati altından çıktı. Bunun üzerine Gazneli Mahmut, 1011 yılında harekete geçti. Bunu öğrenen Gurlular, dağlara çekilerek savunma yaptıysalar da, savaşı kaybettiler. Sonraki yıllarda Gur bölgesine birkaç sefer daha yapan Mahmut, 1020'de oğlu Mesut'u da Gur bölgesinde kalan kaleleri zapt etmek için yolladı ve Gur bölgesinde kesin hâkimiyeti sağladı.

Garcistan'ın zaptı
Gazneli Mahmut, 999 yılında Garcistan hâkimine elçi göndererek kendine itaat etmesini istedi. Bunu kabul eden ve Mahmut adına hutbe okutan Garcistan hâkiminin değişmesi üzerine, yeni hâkim tarafından Gazneli Mahmut'un üstünlüğü tanınmadı.Bu durumu haber alan ve yola çıkan Mahmut, komutanlarını ve valilerini Garcistan üzerine gönderdi. Başarılı bir harekât neticesinde 1012 yılında Garcistan'da Gazne egemenliği tam anlamıyla sağlandı ve hapsedilen emir de, 1015-1016 yıllarında öldü.
 
C. Gazneli Mahmut Dönemi Dış İlişkiler

Sultan Mahmut-Samani ilişkileri

998 yılında hükümdar olan Gazneli Mahmut'un kardeşiyle taht mücadelesi yaptığı sırada, Samaniler Horasan'ı işgal etmişti. Bu sırada tahta geçen II. Mansur, Mahmut'a işgal ettiği Horasan bölgesinin iade edilemeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine, Sultan Mahmut, Nişabur'a yürüdü. Bu arada Mahmut, Horasan valisi Beytüzün için yardıma gelen II. Mansur ve Fâik kuvvetlerine, Maveraünnehir'e yaklaşan Karahanlılara fırsat vermek istemediğinden dolayı saldırmadı ve beklemekle yetindi. II. Mansur'a güvenmeyen Beytüzün ve Fâik, 2 Şubat 999'da II. Mansur'un yerine küçük yaşta bulunan Abdülmelik bin Nûh'u çıkardılar.

Samani tahtında Beytüzün ve Fâik'in egemen olması üzerine harekete geçen Mahmut, Beytüzün-Fâik-Ebu'l-Kâsım Simcûrî birleşik kuvvetleriyle 16 Mayıs 999'da yaptığı savaşı kazandı ve Horasan'a hakim olup, kardeşi Nasr'ı buraya vali olarak atadı. Bu sırada Samanilerin zayıf durumundan yararlanan Karahanlı hükümdarı Samani Devleti'ni yıktı ve bunun üzerine Sultan Mahmud, tam anlamıyla bağımsız bir hükümdar niteliğine kavuştu.


Sultan Mahmut-Karahanlı ilişkileri
Karahanlı hükümdarı Nasr bin Ali zamanındaki dostane ilişkiler, Ceyhun Nehri'nin sınır kabul edilmesi ve Gazneli Mahmut'un 1001'de Nasr b. Ali'nin kızıyla evlenmesiyle devam etmiştir. Ancak bu dostluk, Nasr b. Ali'nin Samanilerin kalan tüm topraklarını ele geçirmek istemesi üzerine kısa sürede bozuldu. Nasr b. Ali, sultanın Hindistan'da bulunduğu bir zamanda Horasan'a kuvvet gönderdi. Bunu öğrenen ve ordusunu Halaç-Afgan kuvvetleriyle takviye eden Mahmut, Eylül-Ekim 1006'da Karahanlı kuvvetlerini Horasan'dan uzaklaştırdı. Ancak; vazgeçmeyen Nasr b. Ali, 5 Ocak 1008'de Belh'in 20 km. kadar uzağında yapılan savaşı Gazne ordusunun önünde bulunan fillerin de etkisiyle savaşı kaybetti. Bu aynı zamanda Karahanlıların Horasan'ı ele geçirmek için yaptıkları son büyük teşebbüs oldu.

Bundan sonra Karahanlı tahtında bir süre yaşanan mücadele sonucunda tahta geçen Ebu Mansur Arslan Han, Sultan Mahmut'la iyi geçinmeyi tercih etti. Ancak yeni bir taht kavgası başlatan Yusuf Kadir Han, taht üzerinde hak iddia edip Gazneli Mahmut'tan yardım istedi. Kendisi Hindistan'dayken Karahanlı Devleti'nde meydana gelen taht mücadelelerini uygun gören Mahmut'un bu tutumu karşısında ittifak yapan Yusuf Kadir Han'la Ebu Mansur, Horasan'a yürüdüler. Mahmut, "Birleşik Karahanlı Ordusu"nu 1019-1020 yıllarında yendi ve tekrar Hindistan'a döndü.

Yusuf Kadir Han'ın kardeşlerinin Kağan Ebu Mansur'un tahttan çekilip yerini Yusuf Kadir Han'a bırakmasına karşı çıkması üzerine Mahmut'tan tekrar yardım isteyen Yusuf Kadir Han'ın bu seferki isteği kabul edildi ve Mart-Nisan 1025'te Semerkant'ta buluşarak rakiplerine karşı ittifak yaptılar. Bunu öğrenip kaçan Yusuf Kadir Han'ın kardeşinin işini bitirmeyen Mahmut, Karahanlı ülkesinde yaşanacak sürekli taht kavgasının önüne geçmemiştir.


Sultan Mahmut-Oğuz ilişkileri
Arslan Yabgu'ya bağlı 4.000 çadırlık bir Oğuz (Türkmen) grubunun ileri gelenleri, Sultan Mahmut'a, Maveraünnehir'de geçim darlığı çektiklerini belirttiler ve ondan bu yüzden Horasan'a geçmeleri için izin vermesini istediler. Sultan Mahmut, onlardan askeri kuvvet olarak faydalanabileceğini düşünerek Tus valisi Arslan Câzib'in muhalefetine rağmen, Oğuzların Ceyhun Nehri'ni geçmelerine izin verdi. Ancak Oğuzlar, gittikleri şehirlerdeki yerli halkı ekonomik yönden zor duruma düşürünce Mahmut'a 1028'de yerli halktan şikayet geldi. Bunun üzerine Arslan Câzib'i Oğuzların üzerine gönderen Mahmut, sorunu çözemedi. Başarısızlıkla suçlanan Arslan Câzib, Türkmenlerin bir eyalet ordusunun yeterli olamayacağı derecede kuvvetlendiğini bildirdi ve Mahmut'u bizzat onlarla mücadeleye çağırdı.

Gazneli Mahmut, hastalığına rağmen 1028'de Tus'a yürüdü ve Arslan Câzib'in orduyla birleşerek Türkmenleri yenilgiye uğrattı. Bu savaşta Türkmenlerin büyük bir kısmı öldürüldü, geri kalanların bir kısmı civar dağlara ve kalan kısmı da Kirman'a kaçtı. Sultan Mahmut, ölünceye kadar içte ve dışta Türkmenleri takip ettirerek ülkesini onlardan temizledi.


Sultan Mahmut-Ziyarî ilişkileri
Gaznelilerin Taberistan'a ve Cürcan'a hâkim olan Ziyarîler'le yakın ilişkileri vardı. 1012'de ordusunun isyanıyla karşılaşan ve tahttan uzaklaştırılan Kabûs bin Vuşmgîr'in yerine geçirilmiştir. Felekü'l-Meâlî unvanına sahip olan Kabûs bin Menuçehr'e karşı çıkan kardeşi Dârâ'yı Gazneli Mahmut desteklemiş ve yanına sığınmasınaizin vermişti. Dârâ'yı geçirmek için Cürcan'a yürüyen Mahmut'un geldiğini haber alan Kabûs bin Menuçehr, Sultan Mahmut'a tâbi olmak ve yıllık 50.000 dinar haraç ödemeyi vaat etmek suretiyle tahtında kalabildi ve zaman zaman Mahmut'un ordusuna asker gönderdi. Mahmut'un Rey şehrini ele geçirmesinden sonra, kendi bölgesinin tehlikede olduğunu düşünen ve topraklarını korumak için Gazne'ye giden yolları kesen Kabûs bin Menuçehr'in bu hareketini öğrenen Mahmut'u egelleyebilmek için 1029 yılında 500.000 dinar ödemiştir. 1030'da Kabûs bin Menuçehr'in ölümünden sonra yerine geçen oğlu Anûşirvan Menuçehr de Gaznelilere egemenliğini tanıtabimek için 500.000 dinar ödemiştir.

Sultan Mahmut-Büveyhî ilişkileri
1012'ye kadar Gazneli Mahmut-Büveyhî ilişkileri dostane yürümeside karşın, bu tarihten itibaren Büveyhî tahtında mücadele başlamış ve Mahmut'un eline bu mücadeleye karışma fırsatı geçmişti. Ebu'l-Fevâris, Mahmut'tan Büveyhî tahtını ele geçirebilmek için yardım istedi ve bu isteğe cevap veren Mahmut da onun yeniden Kirman'a hâkim olmasını sağladı. Bir süre sonra Şiraz'ı da ele geçiren Ebu'l-Fevâris'le Gazneli kumandan Ebu Sait'in arası açıldı ve Gazneli Mahmut, Ebu'l-Fevâris'e olan desteğini geri çekti. Yenilen Ebu'l-Fevâris, Kirman'ı Gazne ordusuna bırakarak kaçtı.

Öte yandan Büveyhîlerin 1028'de tahta çıkan Rey hâkimi, ordusunun kendinden memnun olmadığını görerek, Mahmut'tan yardım istedi. İsteği kabul eden Mahmut, 1029 yılında Rey hâkimini tekrar mevkiisine getirdi.


Sultan Mahmut-Afgan ilişkileri
İndus Nehri ile Gazne arasındaki dağlık bölgede yaşayan Afganlar, Gazneli Mahmut'un ülkesine zaman zaman akınlar yapmakta ve Horasan ile Hindistan arasındaki kervanları vurmaktaydılar. 1019'da Kabil'in doğusundaki putperest Afganlara harekât düzenleyen Mahmut, onları itaat altına alarak müslüman yaptı.

Sultan Mahmut-Abbasî ilişkileri
Gazneli Mahmut, Samaniler tarafından halife olarak tanınmamış Kadir Bihhah'ı tanıdı ve o da Mahmut'a birtakım hediyeler görderdi. Halife, Mahmut'un İslam dinini yaymak için putperest Hintlere karşı yaptığı gazâları izlemiş ve ona çeşitli unvanlar vermiştir.

Sultan Mahmut'la arası, Karahanlılara ait Semerkant şehrinin fermanının kendisine verilmesini istediği zaman açıldı. Kısa süre sonra düzelen araları, 1023-1024 yıllarında olası bir Gazneli-Fatımî yakınlaşmasından şüphelenmesiyle tekrar bozuldu. Bütün bu olaylara rağmen Sünniliğin tam bir koruyucusu olan Mahmut, Şii Büveyhoğullarına karşı halifeliği korumuş, daima halifenin ismini paralarının üzerine bastırmış, seferlerinden sonra elde ettiği ganimetlerden Bağdat'a hediyeler de göndermiştir.
 
D. Gazneli I. Mesut Dönemi
Sultan Mahmut, ölmeden önce hâkim olduğu ülkeleri beş erkek çocuğundan büyük olan ikisi arasında bölüştürmüştü. Buna göre; Gazne, Horasan, Belh ve Hindistan'nın kuzeyi Muhammet'e, yeni zapt edilmiş ve geleceği meçhul olan Rey, İsfahan ve Cibal ise büyük oğlu Mesut'a verilmişti. Gazneli Mahmut 30 Nisan 1030 tarihinde öldükten sonra, hanedan üyeleri tarafından 33 yaşındaki Gazneli Muhammet tahta geçirildi. Muhammet tahta geçer geçmez sarayda bazı anlaşmazlıklar çıkmış ve bazı komutanlar ve köleler Mesut'un yanına kaçmıştı. Bu sırada İsfahan'da bulunan Mesut'a babasının ölüm haberi, 26 Mayıs 1030'da ulaşmıştı. Kardeşiyle yapacağı taht mücadelesi için ülkenin batı kısmını vekiline bırakarak Rey'e geldi.Kardeşine bir mektup yollayan Mesut, kardeşinin vekili olmak ve hutbelerle paralarda kendi adının da zikredilmesini istedi. Ancak, Muhammet bu istekleri kabul etmedi.

Abbasi halifesi El-Kadir ve Horasan orduları kumandanı gibi makam sahibi olan kişilerin de kendini hükümdar olarak tanıdığını haber alan Mesut, Karahanlı hükümdarının da desteğini almış ve babası Gazneli Mahmut devrinde ülkeden kovulan Türkmenlerin geri gelmesine izin vermiştir. Gazneli Muhammet, sultan oluşundan 4 ay sonra, kardeşinin üzerine yürüdü. Ordu komutanları Rey'e ulaşmadan, Muhammet'e artık Sultan Mesut'a tâbi olduklarını bildirdiler ve Muhammet'i yol üzerindeki bir kaleye hapsettiler.

Gazneli Muhammet'i hapseden komutanlar, Ekim 1030'da Gazneli I. Mesut'un adına hutbe okuttular ve bunun üzerine Mesut, hükümdar oldu. Gazneli Sultan Mesut, ilk iş olarak hapiste bulunan kardeşi Muhammet'in gözlerine mil çektirdi. Sonra, amcası Yusuf'u Kusdar valisi olarak görevlendirdi. Mesut'un Belh'te bulunduğu sırada Kirman'dan gelen casuslar, bu bölgenin karışıklık içerisinde olduğunu belirttiler. Sistan'a komşu olması yönüyle stratejik bir konuma sahip olan Kirman, 1031 yılında kesin olarak Gazneli hâkimiyetine alındı.

Casusları sayesinde amcası Yusuf'un Karahanlılar'la yazıştığını öğrenen Mesut, amcasını tutuklattırarak bir kalede hapsettirdi ve amcası da, 1032'de öldü. Sultan Mesut, 2 Haziran 1031'de gazne'ye geldi ve halk tarafından iyi karşılanarak çeşitli tayinler yaptı. Bunun sonucunda 17 Ağustos 1031'de Hindistan'a doğru sefere çıktı.


Debusiye Savaşı
Buhara'daki Gazneli casuslar Karahanlıların askeri hazırlıklar yaptığını haber vermişlerdi. Belh'teyken bu durumu haber alan Sultan Mesut, devletin ileri gelenleriyle görüştü ve Karahanlılar ile savaşma görevini Harezmşah Altuntaş'a vermeyi kararlaştırıp, 15.000 kişilik bir orduyu da Altuntaş'a yardımcı kuvvet olarak gönderdi. Buhara-Semerkant yolunun aşağı-yukarı ortasında bir yerde bulunan, Debusiye kasabasında meydana gelen savaşta, iki taraf da birbirine üstünlük sağlayamadı ve bir anlaşma yapıldı. Altuntaş, Sultan Mesut, Altuntaş'ın bu anlaşmadan hemen sonra ölen Altuntaş'ın yerine, Harezm'e onun oğlu Harun'u tayin etti.

Diğer Olaylar
1033'te ordusundaki Türkmenler'le arası yavaş yavaş bozulmaya başlayan devlete, 1034 yılı ilkbaharında Harezm hâkimi isyan etti. Görünürdeki sebep, Sultan Mesut'un sarayında rehine olarak bulunan kardeşinin ölümüydü. Gerçek sebepse, Horasan'da Türkmenlerin çıkardığı karışıklıklardan istifade ederek, bağımsız olma isteğiydi. Karahanlılar ve Selçuklular ile ittifak yapan ve Gazne yollarını kapatarak, hükümdarlığını ilan eden Harezm hâkimi'nin bu durumundan 29 Temmuz 1034'te haberdar oldu. Harezm hâkimi, Tuğrul ve Çağrı beyler, birçok asker, çadırlar ve sürüleriyle ona yardım için Harezm sınırına geldiler. Ancak; Gazneli bir vezirin satın aldığı adamlar, Harezm hâkimini yaraladılar ve 18 Nisan 1035'te öldü. Bu ölüm üzerine müttefikleri, saldırıdan vazgeçtiler. Bu olay üzerine Harezm'in merkezinde çıkan karışıklıklar, Harezmşah Altuntaş tarafından engellendi.

1032-1033 yıllarında Hindistan başkomutanı Ahmet Yınaltegin, Hindistan topraklarının yerel yöneticisi olan Kadı Ebu'l-Hasan Şirazî ile bir sürtüşme yaşadı. Bunun üzerine Ahmet Yınaltegin, Gazneli Mahmut'un oğlu olduğunu iddia etti. Bunu öğrenen Mesut, Eylül-Ekim 1034'te bir ordu göndererek Ahmet'i öldürttü. Dihistan'a bir sefer düzenleyen Mesut, 25 Ocak 1035'te Cürcan'a ulaştı. Selçukluların Horasan'dan birkaç vilayet istemesi üzerine harekete geçen Mesut, 29 Haziran 1035'teki savaşı ordusunda fil avantajı olmasına rağmen- kaybetti. Daha sonra iki taraf arasındaki görüşmelerde Selçuklular, Dihistan'ı ve Horasan'dan birkaç vilayeti aldılar. Selçukluların başarısından cesaret alan Irak'taki Türkmenler de harekete geçtiler ve Rey şehrine yürüdüler ve burayı ele geçirdiler. Şubat-Mart 1038'deyse Rey şehri ve civarı tamamen elden çıktı. Türkmenler, 1037 yılının başlarında tekrar saldırıya geçmesi üzerine birtakım tedbirler alan Mesut, Türkmenlere karşı Karahanlılar'la iyi ilişkiler kurdu.

Gazneli Sultan Mesut'un Hindistan'a sefer yapmak istediğini açıklaması üzerine vezirler ve devletin diğer ileri gelenleri bu sefere Horasan'da karışıklıkların bulunmasından ötürü karşı çıktılar. Onları dinlemeyen Mahmut, 6 Ekim 1037'de Gazne'den ayrıldı ve 1038 yılının kışına kadar Hindistan'da birçok kaleyi ele geçirdi. Mesut seferdeyken Türkmenler, Horasan'daki 2 Gazneli şehrini yağmalamışlardı. Bunun üzerine gönderilen Gazne ordusu, Mayıs 1038'de ağır bir yenilgiye uğradı ve Nişabur'u kaybetti.Karahanlılar'la arası tekrar bozulan Mesut, otuz filin de yer aldığı ordusuyla harekete geçerek 6 Nisan 1039'da yapılan savaşı kazandı ve Belh şehrine döndü. Haziran 1039'da Selçuklular ile Gazneliler arasında bir savaş daha çıksa da iki taraf da birbirine üstünlük sağlayamadı ve iki taraf arasında anlaşmaya varıldı. Türkmenlere güvenmeyen Mesut, hazırlık yaparak Nişabur üzerine yürüdü ve 16 Ocak 1040'ta şehre girdi. Ancak, aşırı tahribata uğramış Nişabur'da yiyecek sıkıntısı çekilmesi üzerine çevre vilayetlerden erzak getirten Mesut, Selçuklu topraklarında ilerlemeye başladı. Yine de erzak bulamayan Mesut, Merv şehrine yürümeye karar verdi. 22 Mayıs 1040'ta Gazne ordusundan Selçukluların tarafına geçen Türkmen atlılarıyla bir çatışma yaşansa da, Gazneli Mesut'un ordusu savaş düzenini aldı.


Dandanakan Savaşı
24 Mayıs 1040'ta başlayan savaşta, Gazne ordusu Dandanakan Kalesi'ne yürürken Selçuklu ordusu hücuma geçti. Gazneli ordusu bu hücuma rağmen öğleye doğru kaleye ulaşabildi. Gazneli Mesut'un verdiği bir karardan hemen sonra, 375 saray gulamının Gazne ordusundan ayrılarak Selçukluların tarafına geçmesi ve daha önce kaçmış olanlarla birleşmesi savaşın kaderini değiştirdi. Selçuklular tarafından yapılan bir hücum sonrası, yorgun ve moralsiz olan Gazne ordusu dağıldı.

Bu Muharebe Selçuklular'ın bölgede hakimiyetinin başlangıcı ve Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluşu olarak kabul edilir.

Dandanakan'daki yenilginin ardından, Selçuklulardan çekindiği için Hindistan'a gitmeye karar veren Mesut, oğlunu ve devlet hazinesini de yanına alarak 15 Kasım 1040 tarihinde Hindistan yoluna çıktı. Ancak, Türk ve Hint gulâmlarının yoldayken ayaklanması sonucu Mesut'un kardeşi Gazneli Muhammet, 21 Aralık 1040 tarihinde ikinci kez Gazne sultanı ilan edildi ve Mesut, hapse atıldı. Sonra da, 17 Ocak 1041'de bu kalede öldürüldü.
 
E. Selçuklular ile mücadele ve Yıkılış

Gazneli Muhammet, ikinci kez tahta geçtikten sonra hemen başkent Gazne'ye dönmemiş ve kışı Peşaver'de geçirmişti. Babasının ölüm ve amcasının tahta çıkış haberlerini alan Gazneli Mevdud, Gazne'ye geldi ve hükümdarlığını ilan etti. Bahar geldiği zaman da, amcası Gazneli Muhammet'in üzerine yürüdü. 8 Nisan 1041'de Celalabat'ta yapılan savaşı Mevdud kazandı ve Gazneli Muhammet'le taraftarları öldürüldü.

Gazneli Mevdud, Gazne Devleti'nde tam olarak hâkimiyet kuramamıştı. Çünkü kardeşi Mecdud, Hindistan ordusuyla tahtı ele geçirmek için Gazne'ye yürümekteydi. Ancak, 11 Ağustos 1041'de Lahor'daki çadırında ölü bulundu. Bu sayede hâkimiyetini tamamen ilah eden Mevdud, Sistan'da hâkimiyeti ele geçirmeye çalıştı. Ancak, tam anlamıyla başarılı olamadı. 1043-1044 yıllarında Hint racalar bir araya gelip isyan etse de, bu isyan bastırıldı ve racalarla devletin arasının düzeltilmesi yönünde somut adımlar atıldı.

Gaznelilerin Selçuklular karşısında kaybettikleri toprakları geri almak isteyen Mevdud, Çağrı Bey'in kızıyla evli olmasına rağmen, Çağrı Bey'in hastalanmasını fırsat bilerek Horasan'a bir ordu yolladı. Bunun üzerine Çağrı Bey'in görevlendirdiği Alp Arslan, Ağustos-Eylül 1043'te Gazne ordusuna saldırdı ve birçok ganimetle babası Çağrı Bey'in yanına döndü. Selçukluları tek başına yenemeyeceğini anlayan Gazneli Mevdud, bitakım ittifak arayışlarına girdiyse de, buna haslatalığı izin vermedi ve 18 Aralık 1049'da hayatını kaybetti.

Gazneli Mevdud'un ölümünden sonra yerine geçen Gazneli II. Mesut, Mevdud'un Çağrı Bey'in kızıyla olan evliliğinden doğmuştu. Onun küçük yaşından dolayı, kısa saltanatındaki devlet işleriyle annesi ilgilenmiş ve devletin ileri gelenleri bunun üzerine, II. Mesut'u 29 Aralık 1049'da tahttan indirerek yerine Sultan Ali'yi geçirdiler. Ali, tahta geçtikten sonra, amcası Abdürreşit'i hapsettirmiş ve vezirinin komuta ettiği bir orduyu orduyu Sistan'a göndermişti. Vezirse, hanedanın en yaşlı üyesi olan Abdürreşit bin Mahmut'u hapisten çıkarıp sultan ilan etti. Ordunun amcasının elinde olduğunu gören Sultan Ali kaçmaya çalışsa da, yakalanarak hapsedildi. 24 Ocak 1050'de Gazne tahtına oturan Abdürreşit, Gaznelilerin Hindistan'daki durumunu sağlamlaştırmaya çalıştı. Abdürreşit'in başkomutan tayin ettiği Tuğrul Bozan'a Selçukluları durdurma görevi vermişti. Bunun üzerine Tuğrul Bozan, 1051'de Selçukluları mağlup etti ve Sistan'ı ele geçirdi. Sonra Gazne'ye yürüyen Tuğrul Bozan, Sultan Abdürreşit ve on bir şehzadeyi öldürerek tahtı ele geçirdi. Bu katliamdan; Ferruhzad, İbrahim ve Şücâ adlı şehzadeler kurtulabildi.Gazneli Sultan Mesut'un gulâmlarından birinin Tuğrul Bozan'ı hançerlemesi sonucu, sağ kalan üç şehzade de kurtulmuş oldu. Bundan sonra Gazneli komutanlar bir araya geldiler ve sultanlık için Şehzade Ferruhzad'ı seçtiler. Ayrıca bir soruşturma açılarak, Sultan Abdürreşit'in öldürülmesinde rol oynayan kişiler bulundu ve öldürüldü.

200px-T%C3%BCrk_Tarihi-1071.jpg

1071'de Selçuklu-Gazneli sınırı

Sultan Ferruhzad, saltanat değişikliğini öğrenen ve Gazne'ye yürüyen Selçukluları bozguna uğrattı ve Çağrı Bey, Horasan'a çekildi. Daha sonra büyük bir Gazneli ordusunun Toharistan'da Selçuklu ordusunu mağlup etmesi sonucu babasından Gaznelilere saldırmak için süresiz izin alan Alp Arslan, 1053'te Gaznelileri yenilgiye uğrattı. Sultan Ferruhzad'ın 4 Nisan 1059'da ölmesi üzerine, yerine kardeşi İbrahim bin Mesut geçti.

İbrahim'in sultan olmasıyla uzun bir süre devam eden Gazneli-Selçuklu mücadelesine, 1059'da yapılan bir barış antlaşmasıyla son verildi. İki taraf arasındaki sınır da, Afganistan'ın kuzeyindeki Hindukuş Dağları olarak belirlendi. İbrahim, bu sakin devreden yararlandı ve ülkeyi düzene sokmaya çalıştı. Ancak; 24 Kasım 1072'de Alp Arslan'ın ölümünden sonra, yerine Melikşah geçti ve ilişkiler yeniden bozuldu. Sultan İbrahim de ataları gibi Hindistan'a seferler düzenledi. 1079-1080 yılları arasında bazı kaleleri alan İbrahim b. Mesut, Gurlular ile de mücadele ederek, onlar karşısında üstünlük sağladı. İbrahim, Eylül-Ekim 1099'da öldü ve yerine oğullarından Gazneli III. Mesut geçti. III. Mesut, Sultan Melikşah'ın kızıyla evliydi. Hindistan'da birtakım başarılar elde eden III. Mesut, Şubat-Mart 1115'te 54 yaşında öldü ve yerine oğlu Şirzad geçti. Kısa bir süre tahtta kalan Şirzad, kardeşi Arslanşah tarafından tahttan uzaklaştırıldı ve öldürüldü. Bu taht mücadelede Arslanşah'ın Şirzad dışındaki kardeşlerinden de bazıları öldürüldü, bazıları da tutuklandı. Bunlardan sadece Behramşah kurtulabilmişti.

300px-T%C3%BCrk_Tarihi_1100y%C4%B1l%C4%B1nda.jpg

1100 yılında Avrasya ve Gaznelilerin çöküşü.

Behramşah, Melik Sencer'le iyi ilişkiler kurarak onu, Arslanşah'a karşı savaşmaya ikna etti. Melik Sencer, 25 Şubat 1117'de Gazne'ye girdi ve Behramşah'ı tahta geçirdi. Daha sonra Melik Sencer'le Behramşah bir antlaşmaya vardılar. Buna göre; Behramşah hutbeyi sırasıyla önce Abbasi halifesi, Selçuklu sultanı Muhammet Tapar ve Melik Sencer adına, sonra da kendi ismine okutmayı, ayrıca Sencer'e yıllık vergi ödemeyi kabul etmişti. Arslanşah ise, Melik Sencer'in ayrılmasını fırsat bilerek saldırsa da, Melik Sencer'den yardım alan Behramşah'ı yenemedi ve Eylül-Ekim 1118'de öldürüldü. Hindistan valisinin 1119'da isyan etmesi üzerine harekete geçen Behramşah, onu ve 17 oğlunu öldürerek Hindistan'da egemenliğini sağlamlaştırdı. Sultan Sencer'in itaatinden çıkan Behramşah 1135'te Sultan Ahmet Sencer'in bunun üzerine Gazne'ye gelmesi nedeniyle Hindistan'a kaçtı ve Ahmet Sencer de, devlet hazinesine el koydu. Behramşah ise, ona tekrar itaatini bildirmesi üzerine tekrar tahta oturabildi. Gurlularda yaşanan bir taht mücadelesi sonrası, Gazne'ye sığınan Gurlu bir hükümdarın şaibeli bir şekilde ölmesi üzerine Gurlular, Gazneliler ile ilişkilerini bozdular ve Eylül-Ekim 1148'de Gazne'yi ele geçirdiler. Gazne halkının şehirden uzaklaşan Behramşah'a gizli mektuplar gönderip Gazne'yi alması yönünde isteklerde bulunması üzerine harekete geçen Behramşah, tekrar yenilgiye uğradı ve Hindistan'a kaçtı. 1151'de ise Gurlular, Gazne'de büyük bir tahribat yaptılar. 24 Haziran 1152'de Sultan Sencer tarafıdnan yenilgiye uğratılan Gurluların Gazne'den çekilmesi üzerine Behramşah şehre geldi ve 1157 yılı başlarında Gazne'de öldü. Yerineyse, oğlu Hüsrevşah geçti. Sultan Sencer, Oğuzlar tarafından esir edilince, Gurlular harekete geçtiler ve 1157'de bazı Gazne şehirlerini ele geçirdiler. Bundan sonra başkentlerini Lahor'da yaşatabilen Gaznelilerin son hükümdarı olan Hüsrevşah'ın oğlu Hüsrev Melik, Pencap çevresinde hüküm sürdü. Gurlular, 1186'da Hüsrev Melik'i ve oğullarını esir alarak, Gazne Devleti'ne son verdi.
 
3. GAZNELİ DEVLET TEŞKİLATI
Türklerdeki hâkimiyet telakkisi İslam halifesini veya onun adına hüküm süren hükümdarları "Allah'ın yeryüzündeki gölgesi" olarak telakki eden İslami anlayışla bağdaşan Gazneli devlet anlayışı; İrani, İslami ve Türki hâkimiyet anlayışlarının bir sentezi şeklinde gerçekleşmiştir. Samaniler gibi köklü ve esaslı devlet teşkilatına sahip bir İslam devletine bir süre hizmet eden ve bir süre de ona tâbi olarak varlığını sürdüren Gazneli Devleti, Orta Çağ İslam devletlerininözelliklerini, devlet, hükümet ve hâkimiyet anlayışlarını aynen yansıtmaktadır. Teşkilat olarak da, Abbasi, Samani ve eski Türk (Eftalit, Göktürk ve Uygur) gelenekleri görülmüştür.

Daha önceki Türk-İslam devletlerinde olduğu gibi Gaznelilerde de hükümdar adına hutbe okutnak ve para bastırmak, hükümdarlık belirtilerindendir. Ülkede emir veya sultan, devletin tam hâkimidir. Gazneli Mahmut'tan önceki hükümdarlar, emir unvanını kullanırken, Gazneli Mahmut ve sonrasındaki hükümdarlar "sultan" unvanını kullanmışlardır. Devlet dairelerine dîvân denilmektedir. Bu dîvânların en önemlileri, Dîvân-ı Vezâret, Dîvân-ı Arz, Dîvân-ı Risâlet ve Dîvân-ı İşrâf idi. Dîvân-ı Vezâret, maliye ve genel yönetim işlerine bakardı ve başkanı vezirdi. Dîvân-ı Arz, bugünkü Savunma Bakanlığının karşılığı olup, başındakine Arız veya Sâhib-i Dîvân-ı Arz denilirdi. Yüksek askeri rütbeliler genellikle hâcîb diye anılırken, sivil görevli olan vezirler ve divan sahipleri hâce-i bozorg ve hâce olarak adlandırılmıştır. Gazneli idaresindeki sivil bir görevlinin alabileceği en yüksek unvanlardan biri de amîd olup, vezirler, divan sahipleri ve bürokrasideki birkaç kişi için kullanılmıştır. Vilayetlere, özellikle de Irak yakınlarına tayin edilen görevliler (kethüdalar/eyalet vezirleri) amîd-i Irak olarak vasıflandırılmışken, özel statü arzeden Harezm bölgesi valilerine harezmşah unvanı verilmiştir.

Gaznelilerde askeri teşkilatı: gulâmlar, vassal devlet askerleri, Türkmenler ve bölge kuvvetleri ve fillerden oluşurdu. Ancak, ordunun temel gücünü gulâmlar oluştururdu. Orduda en küçük rütbe hayltaş (ya da ser-i visak) olup 10 süvarinin kumandanıdır. 100 kişilik süvari kumandanı kâid, 500 süvarinin kumandanı serhenk, en az 1000 kişinin kumandanı sâlâr ya da sipehsâlâr ve ordu kumandanı da hâcib olarak verilir.

Gaznelilerde adalet mekanizması, şer'i ve örfi olmak üzere iki temal esasa oturtulmuştur. Şer'i kanunları (evlenme, boşanma, miras, v.s) kadılar yürütür, onlara neredeyse sultan dahi müdahale edemezdi. Her vilayetin ya da eyaletin merkezinde kâdiyyü'l-kudât diye adlandırılan bir baş kadı buludurdu. Kâdiyyü'l-kudât'ın zaman zaman yetkilerini taşıyan şahıslara da nâib denilirdi.



4.GAZNELİ KÜLTÜR VE SANATI
III. Mesut minaresi (12. yüzyıl) Gazneliler sayesinde bölgede kurulan siyasi birlik, kültürel açıdan bir İran devleti değil fakat, İranlaşmış bir Türk devleti olduğu görülür. Gazneliler dönemi, kültür ve sanat bakımından da daha sonraki İslam devletlerini etkilemiştir. Mimarlık alanındaki başarıların, yeniliklerin izleri Anadolu beyliklerinde bile görülmüştür.

Gazneliler döneminde Nişabur yakınlarında inşa edilmiş pek çok medrese mevcuttu. Gazneliler zamanında pek çok kütüphane tesis edilmiştir. Sultan Mahmud Gazne Camiinin civarına geniş bir medrese yaptırdı. Bu, hem medrese hem kütüphane idi. İlaveten Dâru'l-'Ulûm adlı bir medrese ile birlikte, kapının yanındaiçinde antika eşyalar, nadir ve eşi bulunmayan eserlerin toplandığı adeta bir müze de tesis etmişti.

İslam ve Hint sanatının karşılaşma yeri olan Gazne, mimarisi, resmi ve süslemesi bir yandan Büyük Selçuklu, öte yandan da Babürlü sanatını etkilemiştir. Gazneli Mahmut, kendi devrinde bir kültür merkezi hâline gelen Gazne'de; medreseler, kütüphaneler, hastaneler, bahçeler, saraylar, köpüler ve camiler yaptırmıştı. Gaznelilerden günümüze kalan en önemli sanat eseri, Afganistan'ın Büst kentindeki "Leşgeri Bazar Sarayı"dır. Son yıllarda, gene aynı çevrede cami kalıntıları da bulunmuştur. Mimarlık yanında süsleme sanatları da Gaznelilerde önem kazanmıştı. Buna yazı sanatına duyulan ilgiyi de eklemek gerekir: kûfi yazı en olgun biçimini Gazneli Sultan İbrahim (1059-1099) döneminde almıştır. Gazneli sanatı Selçuklu ve Hint sanatlarını etkilemiştir.


5. GAZNELİ DİL VE EDEBİYATI
Gaznelilerde resmî dil Farsça olmasına rağmen orduda Türkçe kullanılmaktaydı. Buna örnek olarak, Gaznelilere ait Fârisî metinlerde bir takım memuriyet isimlerinin başına geçen Farsça "buzurg" kelimesi, Türk unvanlarda geçen "ulug" tabirinin karşılığı olması verilebilir. Gazneliler Samanoğulları gibi Farsçaya ve İran kültürüne adapte olmuşlar ve farsça edebiyatı desteklemişlerdi. Gaznelilerin sarayında ünlü Farsi yazarları büyük edebiyat eserleri yazmışlar. Bunların arasında Şehname' nin yazarı Firdevsi ve İslam tarihi bilginlerinden Biruni de vardır. Gazneliler dönemi, Fars edebiyatının en parlak olduğu devirlerden biridir. Gazneli hükümdarları, Farsça şiir yazan şairleri korumakta ve fikri alanda Samanoğullarının bıraktıkları mirasa sahip çıkıyordu. İran destanını ihya ettiren Gazneli Mahmut, aynı zamanda Türk geleneklerine de önem vermiş ve ilk İslami Türk şiiri onun zamanında görülmüştür. Fars kültürünü ve Farsça'yı yeniden canlandıran ünlü şair Firdevsî, Fars edebiyatı tarihinde bütün devirlerin şaheser yapıtı olarak kabul edilen Şâhnâme'yi bu dönemde kaleme almıştır. Bu dönemde başkent Gazne, bir edebî merkez özelliği kazanmış ve çeşitli bölgelerden çok sayıda şair ve yazarın Gazneli sarayına yönelmesi sağlanmıştır.

Bu dönemde şairler, kendilerinden önceki şairlerin eserlerine yansıtmış oldukları milli duygulardan, geleneklere olan bağlılıklardan uzaklaşmaya başladılar. Dönem şairlerinin çok azının eserlerinde milli duygulardan, geleneklerden ve İran halkının adetlerinden bahseden şiirlere rastlanır. Sultan Mahmut'un İslam'ı Hindistan'da yayma çabaları da Gazneli edebiyatını etkilemiştir. Gazneliler, siyasî alanda oldukça güçlü bir saltanat sürmekle birlikte ilim ve edebiyat alanında da çok değerli ürünlerin ortaya konmasına vesile olmuşlardır. Yazılan mensur eserlerin çoğunluğunun Arapça olmasına karşın, bunlar içerisinde Farsça eserler de mevcuttur.


GAZNELİLERİN TARİHE ETKİLERİ
Gaznelilerin tarihte oynadıkları en önemli rol, İslam dinini Hindistan'ın içlerine kadar yayabilmeleridir. Bu yüzden bazı tarihçiler, bugünkü Hindistan-Pakistan ayrılığının temelinin Gazneliler tarafından atıldığını savunur.

Mehmet Fuat Köprülü'ye göre, tamamıyle askeri bir teşkilattan ibaret olup, milli bir esasa dayanmayan bu Türk saltanatının Türk ve İslam tarihindeki başlıca rolü, Kuzey Hint fütuhatına yol açarak İslamiyet'e Pencap'ta kuvvetli bir dayanak noktası vücuda getirmesi ve sonraki Türk ya da müslüman devletleri için sağlam bir zemin hazırlamış olmasıdır.
 
Geri
Top