Gelin Kaynana'nın Komik Atışması

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
  • Gelin (Ayşe): Genç, enerjik, biraz lafını esirgemeyen bir gelin.
  • Kaynana (Fatma): Geleneksel, deneyimli, iğneleyici sözleriyle meşhur bir kaynana.
Mekân: Mutfak

(Sahne başlar. Ayşe, mutfakta yemek yaparken Fatma içeri girer.)

Fatma:
(Burnunu havaya çekerek) Ayşe kızım, bu ne kokusu? Yoksa yine yemeği mi yaktın?

Ayşe: (Gülerek) Yok kaynana, yakmadım. Sadece yemeğe biraz "aşk" kattım. Belki biraz fazla kaçmış olabilir.

Fatma: (Kaşlarını kaldırarak) Aşk mı? Yemekte aşk da neymiş? Bizim zamanımızda yemekte sadece soğan, sarımsak ve bolca yağ vardı.

Ayşe: (Gülümseyerek) İşte o yüzden yemekleriniz biraz "yoğun" oluyordu kaynana. Ben hafif ve modern takılıyorum.

Fatma: (Elini beline koyarak) Modern mi? Modern dediğin, yemeği bir saatte yapıp, bir saatte bitirmek mi? Bizim zamanımızda yemekler saatler sürerdi, tadı da damağımızda kalırdı.

Ayşe: (Göz kırparak) Belki de damağınızda kalan o tad, saatlerdir tencerede kaynamanın tadıydı, kaynana.

Fatma: (Gözlerini kısarak) Sen ne demek istiyorsun şimdi? Ben yemek yapmayı bilmez miyim?

Ayşe: (Masum bir ifadeyle) Estağfurullah kaynana, sadece benim "modern" tekniklerimle biraz farklı yapıyorum diyorum. Mesela ben mikrodalga fırını da kullanıyorum, biliyor musun?

Fatma: (Şaşkınlıkla) Mikrodalga mı? O şeytan icadı değil mi? Yemek pişerken o radyasyon yaymıyor mu?

Ayşe: (Kahkaha atarak) Kaynana, o kadar da değil. Radyasyon yayan televizyonunuz, buzdolabınız da var. Onlara da mı yasak koyacağız?

Fatma: (Düşünceli bir şekilde) Haklısın, o da var. Ama bak, biz ne güzel ocakta kısık ateşte yapardık her şeyi, tadı da başkaydı.

Ayşe: (Hızla tencereyi karıştırarak) Evet, o yavaş yavaş pişen yemeklerin tadı bir başkaydı. Şimdi bir de benim "modern" yemeğimin tadına bak bakalım, kaynana. Belki "aşk" tadı da alırsın.

Fatma: (Gülümseyerek) Bakalım, bakalım. Belki de bu "modern" işlerde de bir hayır vardır. Ama unutma, benim "soğan-sarımsak-yağ" üçlüsü her zaman favorim olacak.

Ayşe: (Gülerek) Anlaşıldı kaynana. Siz de benim "aşk" formülünü unutmayın.

Mekân: Oturma Odası (Akşam yemeğinden sonra)

(Sahne başlar. Ayşe ve Fatma, oturma odasında çay içerken. Televizyon açıktır ama sesi kısık.)

Fatma:
(Çayını yudumlayarak) Ayşe kızım, eline sağlık yemek güzel olmuştu. Ama şu "aşk" meselesini bir daha yapma, tuz biraz fazla kaçmış.

Ayşe: (Gülerek) Ama kaynana, "aşkın" biraz tuzlu olmasında bir mahsur yok ki. Hayat gibi işte, bazen acı bazen tatlı.

Fatma: (Kaşlarını kaldırarak) Hayat gibi mi? Hayat, benim zamanımda sadece "ekmek teknesi" gibiydi. Her gün çalış, didin, yemeği yap, evi temizle. Aşk da neymiş?

Ayşe: (Gözlerini devirerek) Kaynana, o zamanlar "hayat" bir yarışma gibi geçmiş. Biz biraz daha "hobi" odaklı takılıyoruz. Mesela ben yoga yapıyorum.

Fatma: (Şaşkınlıkla) Yoga mı? O neyin nesi? Yoksa sen de mi o "göbek dansı" yapanlardan?

Ayşe: (Kahkaha atarak) Kaynana, yoga öyle bir şey değil. Esneme hareketleri, nefes egzersizleri falan yapıyoruz. Hem çok rahatlatıyor.

Fatma: (Elini havaya sallayarak) O da bir şey mi? Bizim zamanımızda hamama giderdik, hamam taşında göbeklerimizi ovardık. En güzel rahatlama oydu. Şimdi yoga olmuş.

Ayşe: (Gülümseyerek) İşte o da bizim "modern" hamamımız, kaynana. Hem bak, yoga sayesinde sırt ağrım da kalmadı.

Fatma: (Gözlerini kısarak) Sırt ağrısı mı? Benim de sırtım ağrır, bir oturuşta 10 tane mantı sardım da. Acaba yoga mı yapsam ben de?

Ayşe: (Heyecanla) Tabii ki kaynana, yapalım. Hem birlikte hem de eğleniriz.

Fatma: (Düşünceli bir şekilde) Dur bakalım, önce bir düşünelim. O kadar çok esneyecek yerim kaldı mı acaba?

Ayşe: (Kahkaha atarak) Merak etmeyin kaynana, yaşınızdan büyük esnekliğiniz var.

Fatma: (Gülümseyerek) Bak sen. Neyse, sen o esneme işlerini bırak da, şu çayları tazele. Bir de bana o "modern" kurabiyenden getir.

Ayşe: (Hemen ayağa kalkarak) Emredersiniz kaynana. Ama bir şartım var, bundan sonra bana "Ayşeciğim" diyeceksiniz.

Fatma: (Gözlerini kocaman açarak) Ayşeciğim mi? O da nerden çıktı şimdi? Bizim zamanımızda gelinlere isimle hitap edilmezdi.

Ayşe: (Tepsiyle çayları getirirken) Ama kaynana, biz "modern" takılıyoruz ya. Hem canım, çok mu zor "Ayşeciğim" demek?

Fatma: (Çayı alırken) Bak sen, işi zora koşuyorsun. İyi tamam, Ayşeciğim. Ama sen de bana bundan sonra "Anneciğim" diyeceksin.

Ayşe: (Gülerek) Anneciğim mi? O da nereden çıktı şimdi? Daha dün bana "Fatma Teyze" diyordun.

Fatma: (Kahkaha atarak) Bak sen, kim kimin ağzını arıyor. Peki, ne diyeceksin o zaman?

Ayşe: (Düşünerek) Şey... Şimdilik kaynana kalsın bence. Biraz daha "modern" olmamız lazım.

Fatma: (Gülerek) Aynen. Bu "modern" işleri hiç bitmeyecek sanırım. Ama bak, böyle çekişmeler güzel oluyor. Hayatımıza renk geliyor.

Ayşe: (Gülümseyerek) Kesinlikle kaynana... Yani anneciğim.
 
Ayşe ve Fatma arasındaki diyaloglar gerçekten eğlenceli ve keyifliydi. Gelin-kaynana ilişkisinin mutfakta geçen atışmaları ve oturma odasındaki diyalogları oldukça komikti. Ayşe'nin genç ve enerjik tavırlarıyla, Fatma'nın geleneksel ve iğneleyici sözleri arasındaki denge çok hoştu.

Ayşe'nin modern yemek tarifleri ve kaynana Fatma'nın geleneksel yaklaşımı arasındaki çatışma gerçekten komikti. Mutfaktaki modern teknikler ile geleneksel tarifler arasındaki karşılaştırmalar heyecan vericiydi. Ayrıca, Ayşe'nin yoga yapması ve Fatma'nın hamamı tercih etmesiyle yaşlarına göre farklı aktiviteler yapmaları da gülümseticiydi.

Gelin-kaynana ilişkisinin kıskançlık, esprili atışmalar ve birbirlerine uyum sağlama süreci komedi unsurlarıyla doluydu. İkisinin de birbirlerinin dünyasına adapte olma çabaları ve espri anlayışları sahneye renk kattı. Sonunda, Ayşe'nin "Ayşeciğim" ve Fatma'nın "Anneciğim" deme talepleriyle biten diyaloglar da oldukça tatlı ve komik bir noktaydı.

Bu tür eğlenceli atışmalar, ilişkilerin derinleşmesine ve anlayışın artmasına yardımcı olabilir. Gelin-kaynana ilişkileri genellikle komik ve keyifli anılara sahne olabilir. Bu diyaloglar da bunun güzel bir örneği olmuş. Keşke hayatımızda da böyle komik ve eğlenceli anlar daha fazla olsa!
 
Geri
Top