- Gelin (Ayşe): Genç, enerjik, biraz lafını esirgemeyen bir gelin.
- Kaynana (Fatma): Geleneksel, deneyimli, iğneleyici sözleriyle meşhur bir kaynana.
(Sahne başlar. Ayşe, mutfakta yemek yaparken Fatma içeri girer.)
Fatma: (Burnunu havaya çekerek) Ayşe kızım, bu ne kokusu? Yoksa yine yemeği mi yaktın?
Ayşe: (Gülerek) Yok kaynana, yakmadım. Sadece yemeğe biraz "aşk" kattım. Belki biraz fazla kaçmış olabilir.
Fatma: (Kaşlarını kaldırarak) Aşk mı? Yemekte aşk da neymiş? Bizim zamanımızda yemekte sadece soğan, sarımsak ve bolca yağ vardı.
Ayşe: (Gülümseyerek) İşte o yüzden yemekleriniz biraz "yoğun" oluyordu kaynana. Ben hafif ve modern takılıyorum.
Fatma: (Elini beline koyarak) Modern mi? Modern dediğin, yemeği bir saatte yapıp, bir saatte bitirmek mi? Bizim zamanımızda yemekler saatler sürerdi, tadı da damağımızda kalırdı.
Ayşe: (Göz kırparak) Belki de damağınızda kalan o tad, saatlerdir tencerede kaynamanın tadıydı, kaynana.
Fatma: (Gözlerini kısarak) Sen ne demek istiyorsun şimdi? Ben yemek yapmayı bilmez miyim?
Ayşe: (Masum bir ifadeyle) Estağfurullah kaynana, sadece benim "modern" tekniklerimle biraz farklı yapıyorum diyorum. Mesela ben mikrodalga fırını da kullanıyorum, biliyor musun?
Fatma: (Şaşkınlıkla) Mikrodalga mı? O şeytan icadı değil mi? Yemek pişerken o radyasyon yaymıyor mu?
Ayşe: (Kahkaha atarak) Kaynana, o kadar da değil. Radyasyon yayan televizyonunuz, buzdolabınız da var. Onlara da mı yasak koyacağız?
Fatma: (Düşünceli bir şekilde) Haklısın, o da var. Ama bak, biz ne güzel ocakta kısık ateşte yapardık her şeyi, tadı da başkaydı.
Ayşe: (Hızla tencereyi karıştırarak) Evet, o yavaş yavaş pişen yemeklerin tadı bir başkaydı. Şimdi bir de benim "modern" yemeğimin tadına bak bakalım, kaynana. Belki "aşk" tadı da alırsın.
Fatma: (Gülümseyerek) Bakalım, bakalım. Belki de bu "modern" işlerde de bir hayır vardır. Ama unutma, benim "soğan-sarımsak-yağ" üçlüsü her zaman favorim olacak.
Ayşe: (Gülerek) Anlaşıldı kaynana. Siz de benim "aşk" formülünü unutmayın.
Mekân: Oturma Odası (Akşam yemeğinden sonra)
(Sahne başlar. Ayşe ve Fatma, oturma odasında çay içerken. Televizyon açıktır ama sesi kısık.)
Fatma: (Çayını yudumlayarak) Ayşe kızım, eline sağlık yemek güzel olmuştu. Ama şu "aşk" meselesini bir daha yapma, tuz biraz fazla kaçmış.
Ayşe: (Gülerek) Ama kaynana, "aşkın" biraz tuzlu olmasında bir mahsur yok ki. Hayat gibi işte, bazen acı bazen tatlı.
Fatma: (Kaşlarını kaldırarak) Hayat gibi mi? Hayat, benim zamanımda sadece "ekmek teknesi" gibiydi. Her gün çalış, didin, yemeği yap, evi temizle. Aşk da neymiş?
Ayşe: (Gözlerini devirerek) Kaynana, o zamanlar "hayat" bir yarışma gibi geçmiş. Biz biraz daha "hobi" odaklı takılıyoruz. Mesela ben yoga yapıyorum.
Fatma: (Şaşkınlıkla) Yoga mı? O neyin nesi? Yoksa sen de mi o "göbek dansı" yapanlardan?
Ayşe: (Kahkaha atarak) Kaynana, yoga öyle bir şey değil. Esneme hareketleri, nefes egzersizleri falan yapıyoruz. Hem çok rahatlatıyor.
Fatma: (Elini havaya sallayarak) O da bir şey mi? Bizim zamanımızda hamama giderdik, hamam taşında göbeklerimizi ovardık. En güzel rahatlama oydu. Şimdi yoga olmuş.
Ayşe: (Gülümseyerek) İşte o da bizim "modern" hamamımız, kaynana. Hem bak, yoga sayesinde sırt ağrım da kalmadı.
Fatma: (Gözlerini kısarak) Sırt ağrısı mı? Benim de sırtım ağrır, bir oturuşta 10 tane mantı sardım da. Acaba yoga mı yapsam ben de?
Ayşe: (Heyecanla) Tabii ki kaynana, yapalım. Hem birlikte hem de eğleniriz.
Fatma: (Düşünceli bir şekilde) Dur bakalım, önce bir düşünelim. O kadar çok esneyecek yerim kaldı mı acaba?
Ayşe: (Kahkaha atarak) Merak etmeyin kaynana, yaşınızdan büyük esnekliğiniz var.
Fatma: (Gülümseyerek) Bak sen. Neyse, sen o esneme işlerini bırak da, şu çayları tazele. Bir de bana o "modern" kurabiyenden getir.
Ayşe: (Hemen ayağa kalkarak) Emredersiniz kaynana. Ama bir şartım var, bundan sonra bana "Ayşeciğim" diyeceksiniz.
Fatma: (Gözlerini kocaman açarak) Ayşeciğim mi? O da nerden çıktı şimdi? Bizim zamanımızda gelinlere isimle hitap edilmezdi.
Ayşe: (Tepsiyle çayları getirirken) Ama kaynana, biz "modern" takılıyoruz ya. Hem canım, çok mu zor "Ayşeciğim" demek?
Fatma: (Çayı alırken) Bak sen, işi zora koşuyorsun. İyi tamam, Ayşeciğim. Ama sen de bana bundan sonra "Anneciğim" diyeceksin.
Ayşe: (Gülerek) Anneciğim mi? O da nereden çıktı şimdi? Daha dün bana "Fatma Teyze" diyordun.
Fatma: (Kahkaha atarak) Bak sen, kim kimin ağzını arıyor. Peki, ne diyeceksin o zaman?
Ayşe: (Düşünerek) Şey... Şimdilik kaynana kalsın bence. Biraz daha "modern" olmamız lazım.
Fatma: (Gülerek) Aynen. Bu "modern" işleri hiç bitmeyecek sanırım. Ama bak, böyle çekişmeler güzel oluyor. Hayatımıza renk geliyor.
Ayşe: (Gülümseyerek) Kesinlikle kaynana... Yani anneciğim.