Gezi Yazısı

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Gezi Yazısı Nedir?

Bir yazarın yurt içinde ve yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ilgi çekici özelliklerini anlattığı yazı türüdür. Gezi yazıları gezip görmenin iyi bir gözlemin ürünüdürler. Gezi yazılarının tarihi çok eskidir. İnsanlar hep uzak ülkeleri uzak ülkelerin doğasını insanlarını bu insanların yaşayış biçimlerini ve yarattıkları kültür eserlerini merak etmişlerdir. Bir nedenle başka ülkelere giden kişilerle karşılaştığımızda onları soru yağmuruna tutmamız bundandır. Günümüzde televizyon görüntüleri dünyanın birçok kültürünü yanıbaşımıza getirdiği halde hâlâ gezi anılarını dinlemenin ya da okumanın tadı başkadır.

Gezi yazılarının çok yönlü anlatım olanakları vardır. Uzunluğu çoğu zaman kitap olacak kadardır. Gazetenin iç sayfalarından birinde dizi halinde günlerce yayınlandığı da olur. Okuyucunun sıkılmadan merakla okuduğu bir yazı türüdür.

Gezi yazısı yazarken ilgiyi uyanık tutmak okuyucuda okuduğu yerleri görme isteği uyandırmak çok önemlidir. Gezi yazarlığı ayrı bir ustalığı gerektirir. Yazar gezdiği yerlerin ilginç özelliklerini hemen fark edecek kıvrak bir zekâya ve kültür birikimine sahip olmalıdır.

Gezi yazısı ile röportaj arasındaki ayrılıklar nelerdir?


Gezi yazılarıyla röportaj birbirine karıştırılmamalıdır. Gezi yazısında ilgi çekici yerler anlatılır. Röportajda olduğu gibi sorunları deşmek arkasındaki sorunları duyurmak kamuoyu oluşturmak amacı güdülmez. Gezi yazıları bir bakıma anıya ve günlüğe de benzer fakat onlardan ayrı bir yazı türüdür.

Gezi yazısının belirleyici özellikleri nelerdir?

• Gezi yazılarında çoğu kez kronolojik zamanlı plân uygulanır. Gezi için yapılan hazırlıklar; yolculuk yolculuk sırasında görülen ilgi çekici olaylar; varış varıştaki ilk izlenimler…
• Gezi yazılarında da kendinden önceki söylenmişlerden yazılmışlardan ayrı olmak önemlidir. Aynı yerler daha önce de başkaları tarafından görülmüş yazılmış olabilir. İkinci gidişte görülenlerle ilk gidişte görülenler arasındaki farklara bile değinmek gerekir. Bu da gezi yazılarının zamanla tarihsel belge olduğunu ortaya koymaktadır.
• Yazar anlattıklarının doğruluğunu; konuşma ile bilgi toplama ve fotoğraflarla desteklemeli anlattıklarını bir mantık çerçevesine oturtabilmelidir. Her anlattığı önceki anlattıklarıyla çelişmemelidir.
• Gezi yazılarında yazar; açıklayıcı anlatım öyküleyici anlatım betimleyici anlatım ve tartışmalı anlatım gibi bütün anlatım yollarından yararlanır. Ayrıca okuyucuya değişikliği gösterebilmek için örnekleme karşılaştırma tanık gösterme gibi nesnel verilerden de yararlanabilir.
• Resim kullanılmalıdır.

Eskiden gezi notlarının kaleme alındığı eserlere “seyahatname” deniyordu. Modern zamanlarda ise Türkçe bir sözcük olan “gezi” terimi tercih edildi.

Gezi yazısı bir kişinin ya da grubun yurdun değişik bölgelerine ya da başka ülkelere değişik amaçlarla yaptıkları gezilerde gözleyip izlediklerini tespitlerini ele geçirdikleri bilgi ve bulguları oralarla ilgili duygu ve düşüncelerini anlattıkları yayınlara denir.

Gezi yazarı gezip gördüğü yerlerin hem kendisi hem de okuyucular için tarihî ve coğrafî açıdan ilgi çeken yönlerini özelliklerini kültürel jeolojik güzelliklerini halkının gelenek görenek töre ve âdetlerini akıcı ilgi çekici ve etkili bir üslûpla kaleme döker.

Gezi yazıları genellikle mensur ise de manzum olanlar da vardır. Gezi yazarları gözlem ve izlenimlerini daha çok tasvîrî bir üslûpla kaleme alırlar. Bazı yazarlar olay ve olguları olduğu gibi aktarırken bazıları günlük mektup röportaj gibi türlere ait tekniklerle yazma yöntemini tercih ederler.

Dünya edebiyatının en önemli seyahatnameleri arasında 13. yüzyılda yayımlanmış Marko Polo’nun Uzak Doğu izlenimlerini içeren Seyahatnamesi ve 14. yüzyılda yaşamış Arap gezgin İbni Batuta’nın İslâm dünyası gezilerini konu edinen Seyahatnamesi yer alır.

Türk edebiyatının ilk seyahatname eserleri arasında Farsça yazılan Hoca Gıyaseddin Nakkaş’ın Acâibü’lLetâif adlı eseriyle Ali Ekber Hatâî’nin 1515′te yazdığı Hıtâînâme adlı eseri sayılabilir.
Seydî Ali Reis (ö.1562) Mir’atü’lMemâlik (1557) adlı seyahatnamesinde Belücistan Hindistan Afganistan Buhara Maveraünnehir’le ilgili gözlemlerini ve yaşadığı olayları anlatmıştır. III. Sultan Murat (15751575) döneminde Tokatlı İbrahim oğlu Ahmet Acâibnamei Hindistan adlı eserinde Kabil Hindistan Basra Yemen Hicaz izlenimlerini aktarır.

Trabzonlu Mehmet Aşık’ın (1555?) Menâzıru’lAvâlim adındaki eseri de gezi edebiyatının önemli eserlerindendir.
Türk edebiyatının en önemli seyahatname eserlerinden biri Evliya Çelebi’nin (16111682) 10 ciltlik seyahatnamesidir. Evliya Çelebi 40 yıllık gezilerinden elde ettiği coğrafî etnografik tarihî kültürel pek çok bilgiyi akıcı ve mübalâğalı bir üslûpla kaleme almıştır.

Türk edebiyatında “seyahatname” adıyla birçok eser yazıldığı gibi adı “seyahatname” olmadığı hâlde bu türe özgü özellikler gösteren başka eserler de vardır. Pirî Reis’in Bahriye adlı eseri buna bir örnektir.
İlk seyahatnameler genellikle başka ülkelerde elçi olarak gönderilen devlet memurlarının gittikleri ülkenin yaşama biçimi kültürel özellikleri sosyal ilişkileri giyim kuşamları sokakları şehircilikleri bürokrasileri ve başka özellikleri hakkında Türk okuyucusu için aktardıkları ilgi çekici bilgilerden oluşmaktadır.

Kimi yazarlar gittikleri ülkelerden gönderdikleri mektuplarda bulundukları ülke ile ilgili bazı bilgiler de vermişlerdir.
Sultanların sefer sırasında konaklar arası mesafeleri gösteren menâzil kitapları her gün yapılan işleri anlatan rûznâmeler de gezi türüne ilişkin bilgiler içermektedirler. Haydar Çelebi Rûznâmesi buna örnek olarak gösterilebilir.
Keçecizade İzzet Molla (17851829) sürgüne gönderildiği Keşan ve İstanbul’a dönüş izlenimlerini MihnetKeşan (1269) adlı eserinde anlatır.
Ömer Lütfi Ümit Burnu Seyahatnamesi’nde dört yıl din bilgisi hocası olarak kaldığı Ümit Burnu ve havalisini değişik yönleriyle tanıtır.
Türk edebiyatında modern zamanlarda da yurt içine İslâm dünyasına Batıya ve başka ülkelere yapılmış pek çok gezinin notları yayımlanmıştır.
 
Gezi Yazısı (Seyahatname)

Yazarların yurt içinde ya da yurt dışında yaptıkları gezilerde, gördüklerini anlattıkları edebî eserlerin ortak adıdır. Bu eserlerde yazarlar; gezip gördükleri yerlerdeki insanların bütününün ya da belli bir kesiminin yaşayışını, gelenek ve göreneklerini, dikkatlerini çeken ve okuyucuların da ilgi duyacaklarına inandıkları özelliklerini anlatmaya çalışırlar.

Gezi yazılarında ilginç bir anlatım vardır. Yazılarda anlatım, yeri gelir hikâyeye dayanır; yeri gelir bir portre çizilir, tasvir yapılır. Konuşmalar da bulunabilir. Yani anlatım, yer yer değişiklikler gösterir. (S. SARICA - M. GÜNDÜZ, Güzel Konuşma ve Yazma, s. 400)



Gezi; hayale değil, yazarının gözlemine ve doğru olarak duyduklarına dayandığı için tarih, coğrafya, toplum bilim, hukuk vb. bilim dallarına kaynaklık eder. Gezi; gazete ve dergilerde yayımlanacak ölçüde yazılabileceği gibi, kitap hâlinde de yazılabilir.

Gezi türü, edebiyatımızda yeni değildir. Divan edebiyatı zamanından beri "Seyahatname" adı altında türlü eserler bulunmaktadır. (K. GARİPOĞLU, Kompozisyon Bilgileri, s. 255/256)

Bazı sefaretnameler ile tarihî, coğrafî konularda yazılmış pek çok eser, bütünü ile olmasa da gezi yazısı özelliği gösteren bölümler taşırlar.


Türk edebiyatında gezi türünde kaleme alınmış en büyük eser, Evliya Çelebi'nin (1611-1685) on cilt olarak yazdığı Seyahatname'dir. Evliya Çelebi, bu eserinde gezip gördüğü memleketlerin tarihi, insanları, âdetleri, yaşayış tarzları ve her türlü özellikleri hakkında geniş ölçüde bilgi vermiştir. (H. F. GÖZLER, Örnekleriyle Türkçe ve Edebiyat Bilgileri, s. 531/532)

Ayrıca, Seydi Ali Reis'in Mir'âtü'l-Memâlik (Ülkelerden Manzaralar),
İzzet Molla'nın MihnetKeşan adlı eserlerini, Tanzimat'tan önceki dönemde yazılmış gezi eserleri (seyahatnameler) arasında sayabiliriz.

Gezi yazısı yazarken şu özelliklere dikkat etmek gerekir:


(1) Gezilen yerlerin, hiç bir yere benzemeyen özelliklerini dile getirmek.

(2) Gezilen yerlerde yaşayan insanların kültürel özelliklerini (ırk, dil, hayat tarzı, folklorik özellikleri vb.) belirtmek.

(3) Gezilen yerlerin tarihî, mimarî ve uygarlık özelliklerini belirtmek.

(4) Gezilen yerlerin teknolojik ve ekonomik alandaki gelişmelerini belirtmek.


Evliya Çelebi Darüşşifayı Anlatıyor
1682 yılında Edirne'yi ziyaret eden Evliya Çelebi, külliyeden; “Orada bir Darüşşifa vardır ki dil ile tarif edilmez, kalemler ile yazılmaz “ diye bahseder. Ünlü seyyah, ayrıca külliye için şu ilginç tanımlamaları kullanmıştır:
“Adı geçen bağın ortasında, göğe baş uzatmış bir yüksek kubbedir ki güya aydınlık hamam camekanı gibi tepesi açıktır. Bu açık yerde altı adet ince mermer sütunlar üzerinde Kiyanıyan tacı gibi bir kubbecik vardır. San'atkar iş üstadı, bu küçük kubbenin ta tepesine halis altın ile yaldızlanmış bir çeşit demir mil üzerine bir bayrak yapmış, ne taraftan rüzgar eserse, o bayrak o tarafa döner. Garip görünüşlüdür. Ama aşağı büyük kubbe sekiz köşelidir. Bu kemerli kubbe içinde dahi sekiz kemer vardır. Her kemerin altında bir kış odası vardır. Bu odaların her birinde ikişer pencere vardır. Bir penceresi odanın dışında olan gülistanlı ağaçlığa bakar, diğeri de bu büyük kubbenin ortasındaki büyük havuz ve şadırvana bakar. Bu sekiz adet kış odalarının önünde , yine büyük kubbe içinde sekiz adet yazlık odalar vardır.
Üç tarafı kafesli mermerler ile yapılmış bu büyük kubbe altındaki büyük havuzun çevresindeki sel sebillerden berrak su çağlayıp havuza girince , fıskiyelerden berrak su, kemerli kubbenin göbeğinde nihayet bulur.
Böyle dikkat ve özenle yapılmış şifa yurdunun anlatılan odalarında çeşitli hastalıklara tutulmuş zengin ve fakir, ihtiyar ve genç doludur.
Bazı odalarda ilkbaharda delilik mevsiminde Edirne'nin aşk denizi derinliğine düşmüş sevdalı aşıklar çoğalıp, hekimin emriyle bu tımarhaneye getirilerek altun ve gümüş yaldızlı zincirlerle kerevetlerine takılıp, her biri aslan yatağında yatar gibi kükreyip yatarlar... Kimisi havuz ve şadırvanlara bakıp kalender hülyası kabilinden sözler eder, nicesi dahi o kemerli kubbenin etrafında olan gülistan ve bağ ve bostan içindeki binlerce kuşların cıvıltılarını dinleyip, delilerin perdesiz ve ölçüsüz sesleriyle feryada başlarlar.
Bahar mevsiminde çiçek kısmından sim ve zerrin, deveboynu, müşkü rumi, yasemin, gülnesrin, şebboy, karanfil, reyhan, lale, sümbül gibi çiçekler hastalara verilip güzel kokuları ile hastalar iyileştirilirler. Fakat delilere bu çiçekleri verince kimini yerler, kimini ayakları altında çiğnerler. Bazıları dahi meyveli ağaçları seyredip, ah daha hel hope pe pohe pelo deyip, çimenlik temaşası ederler...”
 
Geri
Top