Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Giresun'un yemyeşil yaylalarına kurulmuş Görele köyünde, bir koyun sürüsü yaşarmış. Bu sürü, köyün en güzel çayırlarında otlar, berrak derelerden su içer, dağların serin rüzgârlarında özgürce dolaşırmış. Köyün çobanı, yaşlı ama tecrübeli Hasan Dede, sürüyü her sabah alır, yaylalara götürür, akşam olunca da geri getirirmiş. Ancak Hasan Dede'nin en büyük yardımcısı, sürünün sadık bekçisi Karabaş adında bir köpekmiş.
Karabaş, iri yarı, güçlü ve zeki bir köpekmiş. Siyah tüyleri güneşte parlar, gözleri ise etrafındaki her şeyi adeta okurmuş. Sürüyü korumak onun için bir görev değil, bir tutkuymuş. Koyunlar onu çok sever, her adımında ona güvenirmiş.
Görele köyü, yeşillikler içinde bir cennet gibiymiş. Ancak bu cennetin bir de karanlık tarafı varmış. Köyün biraz ilerisinde, sık ormanlarla kaplı bir dağ varmış. Bu dağda, aç kurtlar yaşarmış. Kurtlar, sürüyü gözlerine kestirmişler ve fırsat buldukça koyunlara saldırırlarmış. Hasan Dede ve Karabaş, her seferinde kurtları kovmayı başarsa da, kurtlar bir şekilde geri dönermiş.
Bir gün, Hasan Dede hastalanmış ve yataktan kalkamaz olmuş. Sürüyü yaylaya götürmek, Karabaş'ın üzerine kalmış. Karabaş, bu görevi büyük bir ciddiyetle üstlenmiş. O gün, sürüyü alıp yaylaya çıkmış. Koyunlar otlarken, Karabaş da etrafı gözlüyor, kurtların izini arıyormuş.
Öğle vakti, güneş tam tepedeyken, birden ormandan bir hışırtı gelmiş. Karabaş kulaklarını dikmiş ve gözlerini ormana çevirmiş. İki kurt, sürüye doğru yaklaşıyormuş. Karabaş hemen harekete geçmiş. Koyunları toplamış ve onları bir daire şeklinde dizmiş. En güçlü koyunlar dışarıda, zayıf ve genç olanlar içeride duruyormuş.
Kurtlar sürüye yaklaştığında, Karabaş büyük bir cesaretle onların karşısına çıkmış. Havlayarak, dişlerini göstererek kurtları korkutmaya çalışmış. Ancak kurtlar bu sefer daha kararlıymış. Biri Karabaş'a saldırırken, diğeri sürüye doğru ilerlemeye başlamış.
Tam o sırada, Karabaş'ın aklına bir fikir gelmiş. Hızla koşup, sürünün en yaşlı ve bilge koyunu olan Akkız'ın yanına gitmiş. Akkız, Karabaş'ın gözlerindeki kararlılığı görünce, ona şöyle demiş:
"Karabaş, kurtları yenmek için sadece güç yetmez. Akıl da gerekir. Şimdi beni dinle. Kurtlar, gürültüden ve ateşten korkarlar. Eğer onları şaşırtabilirsek, geri çekilmek zorunda kalırlar."
Karabaş, Akkız'ın sözlerini dinlemiş. Hemen sürüye doğru koşmuş ve koyunlara bağırmaya başlamış:
"Arkadaşlar! Hep birlikte bağıralım ve ayaklarımızı yere vuralım! Kurtlar gürültüden korkar!"
Koyunlar, Karabaş'ın dediğini yapmış. Hep birlikte yüksek sesle bağırmışlar ve ayaklarını yere vurmuşlar. Ortaya çıkan gürültü, ormanın her yerine yayılmış. Kurtlar bu gürültüyü duyunca şaşırmış ve geri çekilmeye başlamış.
Ancak Karabaş işi bitirmek istiyormuş. Hemen ormandan birkaç kuru dal toplamış ve çakmak taşlarıyla ateş yakmış. Ateşin alevleri yükselirken, duman ormana doğru yayılmış. Kurtlar, ateşi ve dumanı görünce tamamen paniğe kapılmış ve ormanın derinliklerine kaçmış.
O günden sonra, kurtlar bir daha Görele köyüne yaklaşmamış. Karabaş, sürüyü güvenle yaylaya götürüp getirmeye devam etmiş. Hasan Dede iyileştiğinde, Karabaş'ın kahramanlığını duymuş ve onu daha da çok sevmiş.
Köyde herkes Karabaş'ı konuşuyormuş. Artık o, sadece bir köpek değil, köyün kahramanıymış. Koyunlar ise her akşam yıldızlar altında uyurken, Karabaş'ın onları nasıl koruduğunu anlatırlarmış.
Ve böylece, Karabaş köpeği ile Görele köyünün koyun sürüsü, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamlarına devam etmişler.
Karabaş, iri yarı, güçlü ve zeki bir köpekmiş. Siyah tüyleri güneşte parlar, gözleri ise etrafındaki her şeyi adeta okurmuş. Sürüyü korumak onun için bir görev değil, bir tutkuymuş. Koyunlar onu çok sever, her adımında ona güvenirmiş.
Görele köyü, yeşillikler içinde bir cennet gibiymiş. Ancak bu cennetin bir de karanlık tarafı varmış. Köyün biraz ilerisinde, sık ormanlarla kaplı bir dağ varmış. Bu dağda, aç kurtlar yaşarmış. Kurtlar, sürüyü gözlerine kestirmişler ve fırsat buldukça koyunlara saldırırlarmış. Hasan Dede ve Karabaş, her seferinde kurtları kovmayı başarsa da, kurtlar bir şekilde geri dönermiş.
Bir gün, Hasan Dede hastalanmış ve yataktan kalkamaz olmuş. Sürüyü yaylaya götürmek, Karabaş'ın üzerine kalmış. Karabaş, bu görevi büyük bir ciddiyetle üstlenmiş. O gün, sürüyü alıp yaylaya çıkmış. Koyunlar otlarken, Karabaş da etrafı gözlüyor, kurtların izini arıyormuş.
Öğle vakti, güneş tam tepedeyken, birden ormandan bir hışırtı gelmiş. Karabaş kulaklarını dikmiş ve gözlerini ormana çevirmiş. İki kurt, sürüye doğru yaklaşıyormuş. Karabaş hemen harekete geçmiş. Koyunları toplamış ve onları bir daire şeklinde dizmiş. En güçlü koyunlar dışarıda, zayıf ve genç olanlar içeride duruyormuş.
Kurtlar sürüye yaklaştığında, Karabaş büyük bir cesaretle onların karşısına çıkmış. Havlayarak, dişlerini göstererek kurtları korkutmaya çalışmış. Ancak kurtlar bu sefer daha kararlıymış. Biri Karabaş'a saldırırken, diğeri sürüye doğru ilerlemeye başlamış.
Tam o sırada, Karabaş'ın aklına bir fikir gelmiş. Hızla koşup, sürünün en yaşlı ve bilge koyunu olan Akkız'ın yanına gitmiş. Akkız, Karabaş'ın gözlerindeki kararlılığı görünce, ona şöyle demiş:
"Karabaş, kurtları yenmek için sadece güç yetmez. Akıl da gerekir. Şimdi beni dinle. Kurtlar, gürültüden ve ateşten korkarlar. Eğer onları şaşırtabilirsek, geri çekilmek zorunda kalırlar."
Karabaş, Akkız'ın sözlerini dinlemiş. Hemen sürüye doğru koşmuş ve koyunlara bağırmaya başlamış:
"Arkadaşlar! Hep birlikte bağıralım ve ayaklarımızı yere vuralım! Kurtlar gürültüden korkar!"
Koyunlar, Karabaş'ın dediğini yapmış. Hep birlikte yüksek sesle bağırmışlar ve ayaklarını yere vurmuşlar. Ortaya çıkan gürültü, ormanın her yerine yayılmış. Kurtlar bu gürültüyü duyunca şaşırmış ve geri çekilmeye başlamış.
Ancak Karabaş işi bitirmek istiyormuş. Hemen ormandan birkaç kuru dal toplamış ve çakmak taşlarıyla ateş yakmış. Ateşin alevleri yükselirken, duman ormana doğru yayılmış. Kurtlar, ateşi ve dumanı görünce tamamen paniğe kapılmış ve ormanın derinliklerine kaçmış.
O günden sonra, kurtlar bir daha Görele köyüne yaklaşmamış. Karabaş, sürüyü güvenle yaylaya götürüp getirmeye devam etmiş. Hasan Dede iyileştiğinde, Karabaş'ın kahramanlığını duymuş ve onu daha da çok sevmiş.
Köyde herkes Karabaş'ı konuşuyormuş. Artık o, sadece bir köpek değil, köyün kahramanıymış. Koyunlar ise her akşam yıldızlar altında uyurken, Karabaş'ın onları nasıl koruduğunu anlatırlarmış.
Ve böylece, Karabaş köpeği ile Görele köyünün koyun sürüsü, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamlarına devam etmişler.