Çoğu kişinin düşüncesine göre göçebelik insanlığın toplum terakkisinin en eski aşaması imiş gibidir.Bu yanlış düşünce o kadar yaygındır ki biz Türkler arasında dahi atalarını bu şekilde vahşi,iptidai ve barbar olarak gören hiç te az değildir.Oysa ki Tarihte insan topluluklarının yerleşik hayata geçişlerine bakıldığında ,insan topluluklarının yerleşik hayata çok daha eski zamanlarda geçip ,tarıma başladıklarını ,yerleşik hayatın ise bundan daha sonra başladığı görülür.
İnsanlık önce Avcılık ve toplayıcılık faaliyetleri ile hazır doğadan geçinmiş ,sonra yerleşik hayata geçerek tarımsal üretime en son olaraksa sa konar göçer üretim faaliyetlerine geçmiştir.Dolayısıyla yerleşik yaşam göçebe yaşama göre daha ilkeldir.(Burada ilkellik kültür ve uygarlık anlamında kullanılmıştır.Olaya günümüzün teknolojik gelişmişliği açısından bakılmamalıdır.)
Zira yerleşik yaşam tarzı (ilkel klan veya köy yaşantısı) tohumu atıp ,evinde oturup ,mahsülün bereketli geçmesini beklemekten başka bir şey değildir.Her halükarda insan eline geçenle yetinmek durumundadır.Hareketsiz ,tarla ve ev arasında geçen bir yaşam tarzıdır.Yerleşikler eski çağlarda başka kavimlerin hegamonyasını kabul etmeye de açıktır.
Süratli atları ve müthiş bir savaş teknolojisini,dinamik son derece hareketli ve disiplinli boy yapısını bünyesinde barındıran ,ele avuca sığmaz atalarımızın böyle bir yaşam tarzını benimsemeleri elbette az görülen bir olaydır.Yerleşik hayata geçen ilk Türk lerin elimizde ki bilgiler ışığında Uygurlar olduğunu biliyoruz.Ancak Uygurlardan öncede bu yerleşik Türk kavimlerinin olması gerekmektedir.Yani Türkler diğer insan toplulukları gibi yerleşik hayattan sonra göçebe yaşam tarzına geçmişlerdir.
Zaten Türklerde görülen göçebelik yarı göçebeliktir.Osmanlılar’ı kuran Kayı boyunun dahi yazın yaylaklara kışınsa kışlaklara geçerek hayvanlarına uygun koşulları sağlamaya çalıştıkları bilinmektedir.Yani yılda normal şartlarda 2 defa göçülürdü.(Söğüt-Domaniç)
Yani hiçbir yerde durmadan devamlı göç hadisesi Türklerde görülmez.Bu sadece hiçbir yerde tutunamayan ,zayıf kabileler için geçerlidir ki onlarda uygun koşulları bulup tutunabildikleri ilk yerde yerleşirlerdi.Bu olaylarda iklim ,bitki örtüsü ve su durumlarının etkisi büyüktür.
Göçebelik yerleşik hayatın bir ileri aşamasıdır dedik.İlk Çağlarda nerde gelişmiş kültür varsa ya göçebe kültürdür veya göçebelerle yakın bir münasebet söz konusudur.Sümerlerin dahi Türk kökenli oldukları bizce aşikardır fakat en azından Türklerle yakın ilişki içinde oldukları bilim adamlarınca artık kabul edilmektedir.
Şimdi açıklayalım.Göçebe toplum olabilmek için öncelikler diğer kavimlere gücünü kabul ettirebilecek ve bir coğrafyayı yurt edinip ele geçirebilecek bir savaş teknolojisi en önde gelen şarttır.Bu teknolojiye sahip olmayan kavimler tohumu atıp mahsülün bereketi için tanrılara kurban adamaya devam etmek zorundadırlar.
Türklerde savaş Teknolojisinin ne denli gelişmiş olduğunu sanırım açıklamaya gerek yok.Yer yüzünün en sağlam ,güçlü ve keskin kılıç,ok,yay,kalkan,miğfer,gürz gibi savaş aletlerinin demirciliğin piri Türkler tarafından yapıldığını biliyoruz.Yine at koşum takımları ,üzengi ,eyer gibi hızlı at kullanmak için gerekli olan mekanizmalarında Türk icadı olduğunuda biliyoruz.Rahat savaşmak ve hızlı at kullanmanın gereği olan ceket ve pantolon gibi giyim eşyalarınında Türkler tarafından bulunduğu ve Avrupalılara öğretildiği bir gerçektir.Kurt kapanı yada hilal taktiği denen savaş taktiklerini geliştirenlerde Türklerdir.On iki hayvanlı Türk takvimi gibi günümüzde dahi kullanılabilecek bir takvimi bulanlarda onlardır.Hayvan üslübu denen bir sanat anlayışı geliştirip tüm dünyayı hatta eski Yunan kültürünü dahi etkileyenler onlardır.
Bundan başka teknolojiyi kullanacak disiplinli ordulara ihtiyaç vardır.Türk ordusunda sadece Kağan’ın sözü geçer.Emre itaat şarttır.Töre kuralları kesindir.
İlk düzenli ordunun ve,bu günkü orduların dahi kullandığı 10’lu askeri sistemin Mete Han tarafından ilk kez kullanıldığı bilinmektedir.
Hayvan sürülerinin sevk ve idaresini sağlamakta sanıldığı gibi saldım çayıra mevlam kayıra şeklinde yapılamaz.Bazı Türk boylarının milyonlarca hayvana sahip olduğu biliniyor.Bunları sevk ve idare etme kabiliyeti aynı zamanda Türklerin insan topluluklarını yönetme ,teşkilatlanma,devlet kurma ve geliştirme yeteneklerinide geliştirmiştir.Yine sahip olunan yeri benimseme ,sevme ve canı pahasını koruma yani vatan sevgiside göçebeliğin getirdiği duygulardır.
Bir başka açıdansa göçebelik Türklerin doğa ile mücadele etmelerini gerekli kılmış,bunun yanında Coğrafi şartlar(kuralık,afetler vs.),iç çekişmeler ve dış baskılarla Türklerin karakterini şekillendirmiştir.Bu nedenle Türkler,sert,sabırlı,çalışkan,cesur karaktere bürünmüşlerdir.Hatta Türk’teki yeni yerler keşfetme ve cihan hakimiyeti düşünceside göçebeliğin getirdiği özelliklerdir.
Aynı dönemlerde Avrupa ve dünyanın bir çok yerinde insanlar evi ve tarlasının dışında bir yeri düşünemezken ,Türkler cihana hakim olmanın ,Kızıl Elma’nın hayalini kurmuşlar ve bunu bir dönem başarmışlardır.
Neticede Tarihin her döneminde muhakkak Türklerin en az bir(bazı dönemlerde onlarca) bağımsız ve güçlü devletle Milletler arenasında arz-ı endam etmeleri tesadüf sonucu değil bahsettiğimiz özelliklerin birleşimindendir.Göçebelik Türklerde kendine özgü Coğrafi ,sosyal ve siyasi şartların bir sonucudur.
Tarkan Suçıkar