• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Goethe’nin Faust’undan Alıntılar

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Lanet olsun, ruhun kendisine dair beslediği o yüksek düşünceye.

Lanet olsun, duygularımızı zorlayan görünüşlerin göz alıcılığına,

Lanet olsun, düşlerimizde bizi aldatan ve bir ömür boyunca da aldatacak olan onur hülyasına.

Lanet olsun, mal mülk kadın, çocuk,uşak ve hizmetçi biçiminde bizi okşayabilen şeyler.

Lanet olsun, bizi gömüleriyle korkusuz işlere yönelten ve anlamsız eğlenceler için altımıza yatak seren servete.

Lanet olsun, üzümlerde ki iksire.

Lanet olsun, aşkın o en yüce hazzına.

Lanet olsun ümide, lanet olsun imana ve lanet olsun,her şeyden önce sabra…

Lanet! bu olanlardan sonra artık nelerden vazgeçmeliyim? o arzuya boyun eğmeli miyim?

Bunları bana kim öğretebilir? Ah … Bizim eylemlerimiz de yaşadığımız büyük acılar gibi
hayatımızın yürüyüşüne engel oluyorlar.
Zekamızın tadabilece en büyük zevke , daima bir yabancı madde zarar vererek engel olmaya çalışıyor.
Bu dünyanın iyilikleriyle karşılaştığımızda bile onu, yalan ve şüpheli sanıyoruz.
Bize canlılık kazandıran duygularımız dünyanınn karmaşası içinde kaybolup gidiyor.
Hayal büyük bir ümitle sonsuzluğa doğru açıldığı vakit bütün mutluluklar, zamanın önemli sorunları içinde birbiri ardından söndükçe ona küçük bir saha bile yeterli geliyor.
Üzüntü ,her insanın kalbinin ta derinliklerine yerleşiyor ve orada gizli ızdıraplar oluşturuyor.
O, hayatın akışı içinde sürekli yeni maskeler takınarak bazen kadın, çoçuk , mal ve mülk ,bazen
ateş ,su ,hançerve zehir şeklinde görünüyor.
Senin de , kendine dokunmayan bu sorunlar karşısında ve hiçbir vakit kaybetmediğin şeyler için bile sürekli üzülüp ağlaman gerekiyor.
Ben , tanrılara benzemediğmi güçlü bir şekilde hissediyorum.Ben ancak ve ancak
toprağı eşerek beslenen ve yolcunun ayakları altında mahvolup giden bir solucana benzerim.
Beni, bulunduğum yere hapseden , bu yüksek duvarı bana daraltan , toz toprak değil midir?
Beni sıkıp rahatsız eden şu tahtakurusu yuvasındaki binlerce eski ve işe yaramaz eşya değil mi?
Demek aradığımı burada bulacağım!
İnsanların dünyanın her yerinde dert çektiklerini ve ancak sınırlı sayıda insanın mutlu olduğunu kendim yaşayarak değil de , binlerce kitap okuyarak mı öğreneceğim?
Ey boş kafa tası , karşımda niye öyle sırıtıyorsun? yoksa senin beynininde aynen benim ki gibi, bir zamanlar , günün aydınlığını aradığını ama akşam karanlığında, yine aynı heves içinde olmakla birlikte yolunu sapıttığını mı söylemek istiyorsun?
Ey tekerlekli ,dişli ve pistonlu aletler ! sanki sizde benimlr alay ediyorsunuz ! Oysa önümdeki kapıyı açaçak anahtarlar olmalı idiniz. Ama dişleriniz tam olduğu halde bir türlü o kapıyı açamıyorsunuz!
Gün ışığında bile esrarını koruyan tabiat sırlarını vermiyor.
 
Geri
Top