Pembe tüylü bir tavşan olan Pip, oldukça sıradan bir hayata sahipti. Havuç yemek, çimenlerde hoplamak ve komşusu, aşırı şişman bir karınca olan Archibald’la kavga etmek günlük rutininin temel taşlarıydı. Pip, macera özlemiyle yanıp tutuşuyordu, ancak macera, Pip’in yaşadığı düz, sıkıcı çayırda pek bulunmazdı.
Bir gün, Pip, çayırın ucunda parıldayan bir şey gördü. Gökkuşağının tüm renkleriyle bezenmiş, görkemli bir köprü! Köprü, gökyüzüne doğru yükseliyor, bulutların arasında kayboluyordu. Pip, daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. Merakı onu ele geçirmişti.
“Archibald!” diye bağırdı Pip, şişman karıncanın evinin önünden geçerken. “Bak! Gökkuşağı köprüsü!”
Archibald, bir kırıntıyı ağzından silkeleyerek, “Of, Pip, o köprü her zaman oradadır. Eskiden beri orada. Senin dikkatin yeni mi?” dedi tembelce.
Pip, Archibald’ın umursamazlığına aldırış etmedi. O, gökkuşağı köprüsünün ötesini görmek istiyordu. Hızla köprüye doğru koştu. Köprü, beklenmedik bir şekilde esnek ve zıplayan bir yapıydı. Pip, her adımda zıplayıp sekerek, köprü üzerinde ilerliyordu.
Köprünün ortalarına doğru geldiğinde, bir anda köprü sallanmaya başladı. Pip, korkuyla bağırırken, köprüden aşağı doğru bir salıncak gibi sallanmaya başladı. Sonunda, köprünün diğer ucunda, yumuşak ve tüylü bir buluta düştü.
Bulutun üzerinde, küçük, tüylü bir ejderha oturuyordu. Ejderha, mor renkteydi ve burnundan dumanlar değil, pembe baloncuklar çıkarıyordu.
“Merhaba!” dedi ejderha, sevimli bir sesle. “Ben Fizz’im. Bu köprü, biraz… eh… salıncak gibi çalışıyor.”
Pip, hala şaşkınlıkla, “Burası… burası neresi?” diye sordu.
Fizz güldü. “Bu, Baloncuklar Ülkesi! Her şey baloncuk ve şekerden yapılmış!”
Baloncuklar Ülkesi, Pip’in hayal edebileceğinden daha muhteşemdi. Evler baloncuklardan yapılmıştı, ağaçlar şekerlemelerden oluşuyordu ve nehir, akışkan baldan ibaretti. Pip, Fizz ile birlikte baloncuk oyunları oynadı, şekerleme ağaçlarına tırmandı ve bal nehrinde yüzdü. Ama en eğlenceli şey, uçan şekerleme kekleriydi. Pip ve Fizz, bu keklerin peşinden koşturup, bol bol şekerleme yediler.
Akşam yaklaşırken, Pip, evine dönmesi gerektiğini hatırladı. Fizz, Pip’i gökkuşağı köprüsüne geri götürdü. Köprü yine sallanıyordu, bu sefer Pip, hazırlanmıştı. Sallanmayı bir oyun gibi algılayarak ve kahkaha atarak, tekrar zıp zıp sekerek diğer tarafa ulaştı.
Pip, çayırına vardığında, Archibald, bir başka kırıntı ararken onu gördü.
“Eh, Pip,” dedi Archibald. “Gökkuşağı köprüsünün ötesi nasılmış?”
Pip, gülerek, “Muhteşem! Baloncuklar Ülkesi! Uçan şekerleme kekleri!” diye bağırdı. Ve sonra, gözleri parıldayarak, “Şimdi, bir yarış yapalım mı, Archibald? En çok havucu kim yer?” diye ekledi.
Archibald, gözlerini devirirken, Pip'in neşesine katılmak zorunda kaldı. Çünkü Pip, gökkuşağı köprüsünün ötesinden, sadece tatlı anılar değil, aynı zamanda maceranın tadını ve neşeyi de getirmişti. Ve Pip biliyordu ki, bu, onun son macerası değildi.
Bir gün, Pip, çayırın ucunda parıldayan bir şey gördü. Gökkuşağının tüm renkleriyle bezenmiş, görkemli bir köprü! Köprü, gökyüzüne doğru yükseliyor, bulutların arasında kayboluyordu. Pip, daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. Merakı onu ele geçirmişti.
“Archibald!” diye bağırdı Pip, şişman karıncanın evinin önünden geçerken. “Bak! Gökkuşağı köprüsü!”
Archibald, bir kırıntıyı ağzından silkeleyerek, “Of, Pip, o köprü her zaman oradadır. Eskiden beri orada. Senin dikkatin yeni mi?” dedi tembelce.
Pip, Archibald’ın umursamazlığına aldırış etmedi. O, gökkuşağı köprüsünün ötesini görmek istiyordu. Hızla köprüye doğru koştu. Köprü, beklenmedik bir şekilde esnek ve zıplayan bir yapıydı. Pip, her adımda zıplayıp sekerek, köprü üzerinde ilerliyordu.
Köprünün ortalarına doğru geldiğinde, bir anda köprü sallanmaya başladı. Pip, korkuyla bağırırken, köprüden aşağı doğru bir salıncak gibi sallanmaya başladı. Sonunda, köprünün diğer ucunda, yumuşak ve tüylü bir buluta düştü.
Bulutun üzerinde, küçük, tüylü bir ejderha oturuyordu. Ejderha, mor renkteydi ve burnundan dumanlar değil, pembe baloncuklar çıkarıyordu.
“Merhaba!” dedi ejderha, sevimli bir sesle. “Ben Fizz’im. Bu köprü, biraz… eh… salıncak gibi çalışıyor.”
Pip, hala şaşkınlıkla, “Burası… burası neresi?” diye sordu.
Fizz güldü. “Bu, Baloncuklar Ülkesi! Her şey baloncuk ve şekerden yapılmış!”
Baloncuklar Ülkesi, Pip’in hayal edebileceğinden daha muhteşemdi. Evler baloncuklardan yapılmıştı, ağaçlar şekerlemelerden oluşuyordu ve nehir, akışkan baldan ibaretti. Pip, Fizz ile birlikte baloncuk oyunları oynadı, şekerleme ağaçlarına tırmandı ve bal nehrinde yüzdü. Ama en eğlenceli şey, uçan şekerleme kekleriydi. Pip ve Fizz, bu keklerin peşinden koşturup, bol bol şekerleme yediler.
Akşam yaklaşırken, Pip, evine dönmesi gerektiğini hatırladı. Fizz, Pip’i gökkuşağı köprüsüne geri götürdü. Köprü yine sallanıyordu, bu sefer Pip, hazırlanmıştı. Sallanmayı bir oyun gibi algılayarak ve kahkaha atarak, tekrar zıp zıp sekerek diğer tarafa ulaştı.
Pip, çayırına vardığında, Archibald, bir başka kırıntı ararken onu gördü.
“Eh, Pip,” dedi Archibald. “Gökkuşağı köprüsünün ötesi nasılmış?”
Pip, gülerek, “Muhteşem! Baloncuklar Ülkesi! Uçan şekerleme kekleri!” diye bağırdı. Ve sonra, gözleri parıldayarak, “Şimdi, bir yarış yapalım mı, Archibald? En çok havucu kim yer?” diye ekledi.
Archibald, gözlerini devirirken, Pip'in neşesine katılmak zorunda kaldı. Çünkü Pip, gökkuşağı köprüsünün ötesinden, sadece tatlı anılar değil, aynı zamanda maceranın tadını ve neşeyi de getirmişti. Ve Pip biliyordu ki, bu, onun son macerası değildi.