Gökkuşağı Köyü'nün Saklı Sırrı
Gökkuşağı Köyü, adını gökyüzünde dans eden rengarenk şeritlerden almış, şirin mi şirin bir yerdi. Evler, şeker pembesinden çimen yeşiline, gök mavisinden güneş sarısına her renkteydi. Köyün kalbi, Kocaman Çınar Ağacı'nın gölgesinde toplanan, yirmi bir tane birbirinden sevimli çocuktu. Bu çocukların her birinin kalbi, gökkuşağı gibi renkli hayallerle doluydu.
En çok sevilenleri ise uzun boylu, sakin bakışlı, adı 'Umut' olan bir çocuktu. Umut, diğer çocukların aksine, sık sık gökyüzüne bakar, yıldızları seyrederdi. Sanki bir sırrı vardı, sakladığı, kalbinin derinliklerine gömdüğü...
Köyde her akşam, günün yorgunluğunu atmak için çocuklar, Çınar Ağacı'nın altında toplanır, masallar anlatır, şarkılar söylerlerdi. Masallar hep mutlu sonla biter, şarkılar neşeyle dolup taşardı. Ama bu gece, farklıydı. Bir hüzün vardı sanki havada. Çocukların en küçüğü, minik Ece, bir kenara çekilmiş, sessizce ağlıyordu.
"Neyin var Ece?" diye sordu Umut, o yumuşacık sesiyle.
Ece, gözyaşları içinde, "Kadehlerim kırıldı," dedi. "En sevdiğim, rengarenk kadehlerim... Onlarla su içerken gökkuşağını hayal ederdim..."
Diğer çocuklar da Ece'ye sarıldı. Her birinin gözünde bir parça üzüntü belirdi. Onların da kalbi kırılmıştı sanki. O gece, her zamanki gibi kahkahalar yerine sessizlik hakimdi. Sanki gökyüzündeki yıldızlar bile ağlıyordu.
Umut, o gece hiç konuşmadı. Çocuklar yavaş yavaş evlerine dağılırken, Umut, Kocaman Çınar Ağacı'nın altında kalakaldı. Gözleri yıldızlarda, kalbi bir tuhaftı. Ece'nin kırılan kadehleri, sanki kendi kalbinin kırık parçalarıydı.
O gece, Umut bir karar verdi. Sakladığı sırrı, paylaşmanın zamanı gelmişti. Ertesi sabah, bütün çocukları Çınar Ağacı'nın altında topladı. Ellerinde, renkli cam parçaları, bir de eski bir sandık vardı.
"Benim de bir sırrım var," dedi Umut, derin bir nefes alarak. "Benim dedem, Gökkuşağı Köyü'nün en eski cam ustasıydı. O, kırılan kadehlerden yeni güzellikler yaratırdı. Ona 'Yeniden Doğuş Ustası' derlerdi. İşte, bu sandık da onun sandığı. İçinde, kırık camlardan yeni kadehler yapmanın sırları var."
Çocuklar heyecanla sandığa baktılar. Umut, sandığı açtı. İçinden, çeşit çeşit renkli cam parçaları, parıltılı taşlar, garip aletler çıktı.
"Bugün," dedi Umut, "hep birlikte kırık kadehlerden yeni güzellikler yaratacağız. Ece'nin kadehleri, hepimizin kadehi olacak. Unutmayın, bazen kırılan şeyler bizi daha da güzelleştirir."
O gün, Gökkuşağı Köyü'nde harika bir gün yaşandı. Çocuklar, Umut'un rehberliğinde, kırık camları dikkatlice birleştirdiler, yeni desenler oluşturup, onlara yeni hayat verdiler. Ellerinde, rengarenk mozaikler, parıldayan kadehler belirdi. Her biri, kırık parçaların bir araya gelerek ne kadar güzel olabileceğini gösteriyordu.
Ece, yeni kadehini eline aldığında, gözyaşları mutluluğa dönüştü. "Teşekkürler Umut," dedi. "Artık biliyorum, kırılan şeyler bizi daha da güçlü yapar."
O akşam, yine Çınar Ağacı'nın altında toplandılar. Her çocuk, kendi yaptığı kadehi yanına almıştı. O gece, masallar yine mutlu sonla bitti, şarkılar neşeyle dolup taştı. Ama bu sefer, şarkılara kırık kadehlerden doğan umut ve yeni başlangıçlar da eşlik etti.
Umut, o gece, ilk defa kalbinin tam olarak huzur bulduğunu hissetti. Sırrını paylaşmış, çocuklara yeni bir bakış açısı kazandırmıştı. Gökkuşağı Köyü, bir kez daha, kırıkların bile güzel olabileceği gerçeğini öğrenmişti. O günden sonra, her kırılan kadeh, yeni umutlara, yeni başlangıçlara vesile oldu. Ve "Ah bu gece kırıldı kadehler" sözleri, artık hüzün yerine umutla anılmaya başlandı. Çünkü Gökkuşağı Köyü'nün çocukları biliyorlardı ki; yaramızda kalsın, ama kırıklarımızdan doğan güzellikleri de her zaman hatırlayalım.