Gökyüzüne Uzanan Hayaller

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Bir zamanlar, yemyeşil vadilerin ve mor dağların arasında, minik bir keklik yaşardı. Bu keklik, tüyleri kahverengi benekli, sesi ise cıvıl cıvıl şakıyan, sevimli mi sevimli bir kuştu. Adı da Cikcik'ti. Cikcik, her sabah güneşin ilk ışıklarıyla uyanır, dere kenarında, çiçeklerin arasında hoplayıp zıplayarak oyunlar oynardı. Onun en sevdiği şey ise gökyüzünde süzülen kuşları izlemekti.

Özellikle, o gökyüzünde uzun kanatlarıyla süzülen, bembeyaz tüyleriyle parıldayan leylekleri çok beğenirdi. Leylekler, gökyüzünün en zarif dansçıları gibiydi. Süzülerek, dağların, tepelerin üzerinden geçer, kim bilir nerelere giderlerdi. Cikcik, her seferinde iç geçirir ve kendi kendine fısıldardı: "Ah, keşke ben de onlar gibi uçabilseydim!"

Günlerden bir gün, Cikcik yine dere kenarında oyun oynarken, yukarıdan bir leylek süzülerek indi. Leyleğin uzun bacakları, kırmızı gagası ve bembeyaz tüyleri, Cikcik'i büyülemişti. Leylek, yere konar konmaz Cikcik heyecanla leyleğe doğru koştu.

"Merhaba," dedi Cikcik, sesi titreyerek. "Adım Cikcik. Sizin gibi uçabilmeyi ne kadar çok istediğimi bilemezsiniz."

Leylek, Cikcik'e gülümseyerek baktı. "Merhaba Cikcik. Ben de Leyla. Uçmak, gerçekten çok güzel bir şeydir. Ama her kuşun farklı yetenekleri vardır."

Cikcik, biraz üzülerek başını eğdi. "Ama ben de sizin gibi özgürce gökyüzünde süzülmek istiyorum."

Leyla, Cikcik'in halini anlamıştı. "Bak Cikcik," dedi, "Uçmak için uzun kanatlara ve güçlü kaslara sahip olmak gerekir. Sen henüz küçüksün ve kanatların kısa. Ama sen de çok güzel şarkılar söylüyor, toprağı çok iyi eşeliyorsun. Her canlının kendine özgü güzellikleri vardır."

Cikcik, Leyla'nın sözlerinden etkilenmişti ama yine de içinde bir burukluk vardı. O gün, aklına bir fikir geldi. "Belki de ben de uzun kanatlar yapabilirim!" diye düşündü.

Hemen işe koyuldu. Etraftan bulduğu kuru yaprakları, dalları ve çam iğnelerini bir araya getirerek kendine kocaman kanatlar yapmaya başladı. Günlerce uğraştı. Kanatları yaparken, Leyla'yı ve diğer leylekleri gözünün önüne getirmeye çalıştı. Onlar gibi uzun ve güçlü kanatlara sahip olmak için elinden geleni yaptı.

Sonunda, kanatları tamamlanmıştı. Cikcik, kanatlarını sırtına bağladı ve heyecanla bir tepenin kenarına çıktı. "Şimdi sıra geldi uçmaya!" diye kendi kendine mırıldandı.

Derin bir nefes aldı ve kendini boşluğa bıraktı. Ama ne oldu dersiniz? Cikcik'in yapma kanatları, onu taşımadı. Havada birkaç saniye çırpındıktan sonra, takla atarak yere düştü.

Cikcik, düştüğü yerden kalktı ve kanatlarının kırılmış olduğunu gördü. Gözleri doldu. O kadar uğraşmıştı. Ama olmamıştı. Yerde oturup üzülürken, dere kenarında oynayan diğer kekliklerin neşeyle cıvıldadığını duydu. Onlar, toprağı eşeleyip buldukları solucanlarla ziyafet çekiyorlardı. Cikcik, o an anladı. Leyla'nın sözleri doğruydu. Her canlının kendine özgü yetenekleri vardı. O da en iyi olduğu şeyi yapmalıydı.

O günden sonra Cikcik, uzun kanat yapma hayalinden vazgeçti. Bunun yerine, cıvıl cıvıl şarkılar söylemeye, toprağı eşeleyip yiyecekler bulmaya ve diğer kekliklerle birlikte oynamaya devam etti. Hatta, diğer kekliklere toprağı nasıl daha iyi eşeleyeceklerini ve daha lezzetli solucanları nasıl bulacaklarını öğretmeye başladı. Artık, gökyüzünde süzülen leyleklere imrenmiyor, kendi yeteneklerinin kıymetini biliyordu.

Cikcik, o gün anladı ki, başkalarına özenmek yerine, kendi sahip olduğumuz özelliklerin ve yeteneklerin değerini bilmek, bizi daha mutlu ve başarılı yapardı. Ve böylece, Cikcik, kendi dünyasında, mutlu ve neşeli bir keklik olarak yaşamaya devam etti.

Gökyüzüne Uzanan Hayaller

Cikcik, o gün anladı ki, yapma kanatlarla uçmaya çalışmak yerine, kendi yeteneklerine odaklanmak çok daha iyiydi. Ama yine de, içten içe o gökyüzünde süzülme hayali, küçük bir kıpırtı olarak kalbinde duruyordu. Bir gün, Cikcik yine dere kenarında toprak eşelerken, diğer kekliklerden biraz uzaklaştı. O kadar dalmıştı ki, bir anda kendini bambaşka bir yerde buldu. Etrafında, daha önce hiç görmediği dev gibi mantarlar, kocaman çiçekler ve garip sesler çıkaran böcekler vardı.

Cikcik, etrafına şaşkınlıkla bakarken, bir de ne görsün? Karşısında, uzun bacakları ve kırmızı gagasıyla Leyla duruyordu! Leyla, bu sefer yanında birkaç arkadaşıyla birlikte gelmişti. Cikcik, hem şaşırmış hem de sevinmişti.

"Leyla, ne kadar da şanslıyım seni tekrar gördüğüme," dedi Cikcik. "Buralarda ne yapıyorsunuz?"

Leyla, gülerek cevap verdi: "Biz leylekler, bazen farklı yerlere keşif gezileri yaparız. Burada da farklı böcekler ve yiyecekler bulduk. Senin de hoşuna gitti mi?"

Cikcik, mantarları ve böcekleri göstererek, "Evet, çok farklılar! Ama ben, toprağı eşelemeyi ve solucanları daha çok seviyorum," dedi. Sonra aklına bir fikir geldi. "Acaba," dedi Cikcik, "Siz leylekler uçarken, aşağıya bakınca neler görüyorsunuz? Belki benim göremediğim şeyler görüyorsunuzdur!"

Leyla ve arkadaşları, birbirlerine baktılar ve kıkırdamaya başladılar. Sonra Leyla, "Peki," dedi, "Seni sırtımıza alıp bir tur attıralım. Böylece sen de gökyüzünü görebilirsin."

Cikcik'in gözleri parladı. "Gerçekten mi?" dedi heyecanla.

Leyla, Cikcik'i nazikçe sırtına aldı. Diğer leylekler de etrafına dizildiler. Cikcik, kendini bir anda havada buldu. Ama bu sefer, kendisi uçmuyordu. O kadar heyecanlıydı ki, tüyleri bile diken diken olmuştu. Leylekler, yavaşça yükselirken, Cikcik de aşağıya baktı.

İlk başta, her şey çok küçücük görünüyordu. Ağaçlar minicik fideler gibi, dere ise ince bir ip gibiydi. Ama yukarıdan bakınca, her şeyin bambaşka bir güzelliği olduğunu anladı. Daha önce hiç görmediği göletler, daha önce hiç fark etmediği renkli tarlalar vardı. Hatta, uzaktan, diğer kekliklerin toprağı eşelerken nasıl komik göründüklerini bile fark etti!

Birden, Cikcik kahkahalarla gülmeye başladı. "O kadar komik gözüküyoruz ki! Siz de aşağıdan komik mi duruyorsunuz?" dedi.

Leylekler de kahkahalarla güldüler. Cikcik'in bu kadar komik olacağını tahmin etmemişlerdi. Leyla, "Biz yukarıdan daha zarif görünüyoruz," dedi, "Ama sen de aşağıdan çok sevimlisin!"

Cikcik, gökyüzünde süzülürken, keyifle bağırarak şarkılar söylemeye başladı. "Cik cik cik! Gökyüzü ne kadar da güzelmiş! Ama toprağın kokusu da bir başka!" diye haykırdı.

Bir süre gökyüzünde süzüldükten sonra, leylekler Cikcik'i tekrar yere indirdiler. Cikcik, leyleklere teşekkür etti ve onlara bir sürpriz yapmak istedi.

"Siz de bizim gibi solucan yemek ister misiniz?" diye sordu. Leylekler, bu teklife şaşırdılar. Ama Cikcik'in ısrarıyla, leylekler de birer solucan denediler. Tabii, leyleklerin uzun gagalarıyla solucanları yemesi pek de kolay olmadı! Birkaç tanesi gagalarından düşürdü, bazıları da yiyemeden yere tükürdü. Cikcik, leyleklerin bu halini görünce kahkahalarla gülmeye başladı.

Leyla da gülerek, "Sanırım biz de en iyisi kendi yiyeceklerimizi yiyelim," dedi.

O gün Cikcik, hem gökyüzünü görmenin heyecanını yaşadı, hem de leyleklere farklı bir deneyim yaşattı. O günden sonra, Cikcik, kendi yeteneklerinin ve kendi dünyasının ne kadar değerli olduğunu daha iyi anladı. Artık leyleklere özenmiyor, kendi gibi olmanın en güzel şey olduğunu biliyordu. Ve bu komik macera, Cikcik'in hayatına unutulmaz bir anı olarak kazındı.
İyi uykular çocuklar
 
Geri
Top