Gondolcu Gorgonzola ve Kayıp Lazanya Macerası
Vakti zamanında, İtalya'nın meşhur kanallar şehri Venedik’te, bir o kadar meşhur, bir o kadar da sakar bir gondolcu yaşarmış. Adı Gorgonzola’ymış. Evet, yanlış duymadınız, tıpkı o meşhur peynir gibi. Ama Gorgonzola peynir gibi küflü ve kokulu değil, aksine her daim muzip ve kahkahalarla dolu bir adamdı.
Gorgonzola’nın en büyük iki tutkusu vardı: birincisi, tabii ki gondoluyla kanalları gezmek, ikincisi ise annesinin özel tarifli lazanyasını yemek. Annesi, Mama Mia, bu lazanyaları öyle bir yapardı ki, sanki cennetten bir parça yiyormuş gibi hissederdiniz. Kat kat makarnalar, eriyen peynirler, mis kokulu soslar… Aman Allahım, ağzınızın suyu akardı!
Bir sabah, Gorgonzola her zamanki gibi enerjik bir şekilde uyandı. Annesi, onu harika bir lazanya ile karşıladı. Gorgonzola, "Mama Mia, bugün lazanya şöleni var!" diye sevinçle bağırırken, lazanyayı kucakladı ve gondoluna atladı. Bugün, turistlerle dolu bir gündü ve Gorgonzola, onlara en güzel Venedik turunu sunacaktı.
Gondol, kanallarda ilerlerken, Gorgonzola lazanyasına bir göz atıp, midesinin gurultusunu bastırmaya çalışıyordu. Turistler, "Vay canına, ne güzel bir gondol!" diye hayranlıkla bakarlarken, Gorgonzola, "Aman da ne güzel lazanya!" diye içten içe kendini yiyordu.
Derken, olanlar oldu! Gorgonzola, bir yandan türkü söyleyip bir yandan da gondolu sürmeye çalışırken, lazanyayı kucağından düşürdü. Şlap! Lazanya, kanala düştü! Gorgonzola, şaşkınlıkla kanala baktı. "Yok artık! Lazanyam! O benim en kıymetli lazanyamdı!" diye feryat etti.
Turistler, bu komik duruma gülmeye başladılar. Ama Gorgonzola için bu hiç de komik değildi. Lazanya, suda yüzerek gidiyordu. Gorgonzola, "Lazanyacııım! Gitmeee!" diye bağırarak suya atlamaya yeltendi. Ama sonra aklına geldi ki, o yüzme bilmiyordu!
Çaresiz kalan Gorgonzola, gondolu hızla lazanyanın peşine sürmeye başladı. "Lazanya, yakalayacağım seni! Kaçamazsın!" diye bağırarak kürekleri daha hızlı çeviriyordu. Turistler, bu komik kovalamacayı kahkahalarla izliyorlardı. Sanki gondol turu değil, lazanya yakalama yarışmasıydı!
Gorgonzola, kanallarda hızla ilerlerken, yanlışlıkla bir balıkçı teknesine çarptı. "Aman Tanrım!" diye bağırdı balıkçı. "Bu adam ne yapıyor?" Teknedeki balıklar, lazanyayı gördüler ve hep birlikte peşine düştüler. Balıkçı da, "Ben de mi lazanya avına katılsam?" diye düşünerek şaşkınlıkla onları izledi.
Kovalamaca, bir anda tam bir lazanya karnavalına dönüştü. Bir yandan Gorgonzola, bir yandan balıklar, bir yandan da turistler… Hepsi lazanyanın peşindeydi. Lazanya ise, sanki eğlenir gibi, suyun üzerinde keyifle yüzüyordu.
Gorgonzola, en sonunda lazanyaya yetişmeyi başardı. Kanala atlayıp, lazanyayı kucağına aldı. "Sen benimsin lazanya!" dedi. Ama o da ne? Lazanya, sudan sırılsıklam olmuş, peynirleri erimiş, sosları dağılmıştı. Gorgonzola, "Hayır! Lazanya böyle olmamalıydı!" diye hayıflandı.
Turistler, bu komik manzaraya daha çok gülüyorlardı. Gorgonzola, onlara baktı ve "Ne oldu canım, sizde hiç mi lazanya düşürmediniz?" dedi. Turistler, daha da gülmeye başladılar.
Gorgonzola, ıslanmış lazanyasıyla gondola geri döndü. O kadar acıkmıştı ki, bu halde bile lazanyayı yiyebilirdi. Ama bir yandan da annesinin ona güzel bir lazanya yapmasına çok sevinmişti. Sonuçta, bu lazanya macerası sayesinde bir sürü komik olay yaşamıştı.
Eve döndüğünde, annesi Mama Mia, durumu anladı ve ona kocaman bir lazanya daha yaptı. Gorgonzola, lazanyayı afiyetle yedi. Ama bu sefer, lazanyayı kucağına değil, midesine indirdi. Ve o gün, hem kahkahalarla dolu bir gün geçirdi, hem de bir lazanya düşürme rekoru kırmış oldu.
O günden sonra, Gorgonzola, gondol turlarına devam etti. Ama artık lazanyalarını yanında taşırken, daha dikkatli oluyordu. Ve her seferinde, turistlere o komik lazanya macerasını anlatarak onları kahkahaya boğuyordu. Venedik’in kanalları, sadece suyla değil, aynı zamanda Gorgonzola’nın kahkahalarıyla da çınlıyordu. Ve böylece, Venedik'in en sakar ama en komik gondolcusu olarak ün saldı!
Vaktiyle, İtalya’nın Venedik şehrinde, kanalların kıyısında küçük bir çocuk yaşarmış. Adı Leo’ydu. Leo, diğer çocuklardan biraz farklıydı. Onlar gibi sokaklarda koşup oynamak yerine, günlerini babasının eski, yıpranmış gondolunda geçirirdi. Babası, yaşlı ve yorgun bir gondolcu olan Signor Marco, ona her gün gondolun sırlarını, suyun ritmini, şehrin hikayelerini anlatırdı. Leo, bu hikayeleri dinlerken gözlerini kapatır, kendini o masalsı yolculukların içinde hayal ederdi.
Leo’nun en büyük hayali, bir gün kendi başına gondol sürmekti. Ama babası, "Leo," derdi, "gondol sürmek sadece bir tekne kullanmak değildir. O, suyla konuşmak, şehri hissetmek demektir. Önce ruhunu, sonra küreğini eğitmelisin." Leo, babasının bu sözlerini düşünür, her gün daha dikkatli izler, daha çok dinlerdi.
Bir gün, Signor Marco hastalandı. Öksürükleri şiddetliydi, ateşi yükselmişti. Leo, babasının yatağının başında endişeyle beklerken, babası ona fısıldadı: "Leo, bir tekne dolusu hayalim var. Onları denize açabilir misin?" Leo, babasının ne demek istediğini anladı. Babasının en büyük hayali, eski bir haritaya dayanarak, hiç keşfedilmemiş gizli bir kanala ulaşmaktı. Bu kanal, efsanelere göre Hayaller Şehri'ne çıkıyordu. Leo, babasına söz verdi: "Baba, hayallerini denize açacağım."
Ertesi sabah, Leo, babasının eski, yıpranmış gondoluna bindi. Kürekler, onun küçük ellerinde biraz ağırdı ama kalbi, bir maceraya atılmanın heyecanıyla doluydu. Gizli kanalı bulmak için, babasının eski haritasına baktı. Harita, sararmış ve yıpranmıştı ama üzerinde çizilmiş semboller, Leo'ya yol gösteriyordu.
Leo, gondolu kanallarda yavaşça ilerletti. Gündüz güneşinin ışıltısı, suyun üzerinde parlıyordu. Venedik’in renkli evleri, dar sokakları, gizemli köprüleri ona eşlik ediyordu. Ara sıra durup, babasının ona öğrettiği gibi suyu dinledi. Su, ona şarkılar söylüyor, gizemli fısıltılar veriyordu.
Leo, haritanın gösterdiği gibi, daha önce hiç gitmediği bir kanala girdi. Kanal, dar ve karanlıktı. Ağaçların dalları, yukarıdan sarkıyordu ve su, derin bir sessizlikle akıyordu. Leo, biraz korksa da babasına verdiği sözü hatırladı ve küreğiyle gondolu itmeye devam etti.
Gün batımına doğru, kanal aniden genişledi. Leo, gözlerine inanamadı. Karşısında, bugüne kadar gördüğü hiçbir yere benzemeyen, ışıltılı bir şehir vardı. Gökkuşağının tüm renkleriyle parlayan evler, kanallarda yüzüyordu. Ağaçlar, altın yapraklarla süslenmişti. Havada, neşeli müzikler ve kahkahalar yankılanıyordu. Bu, efsanelerdeki Hayaller Şehri'ydi.
Leo, gondolu yavaşça şehre doğru sürdü. İnsanlar ona gülümsüyor, ona şekerlemeler, renkli balonlar ikram ediyorlardı. Hayaller Şehri, herkesin en güzel hayallerinin gerçekleştiği bir yerdi. Leo, kendini rüyada gibi hissediyordu. Bir köşede, minik periler uçuyordu. Başka bir köşede, çizgi romanlardan fırlamış gibi duran kahramanlar, çocuklarla oyun oynuyordu.
Leo, bir süre sonra, şehrin merkezine doğru ilerledi. Orada, büyük bir meydanda, yaşlı bir adam oturuyordu. Adamın gözleri, gökyüzü gibi maviydi ve etrafına huzur saçıyordu. Leo, onun yanına gitti. Yaşlı adam, gülümsedi ve Leo’ya seslendi: "Hoş geldin, hayalperest çocuk. Ben, Hayaller Şehri’nin bekçisiyim. Burası, kalbinde hayaller taşıyan herkesi kucaklar."
Leo, bekçiyle uzun uzun sohbet etti. Ona, babasını ve hayallerini anlattı. Yaşlı bekçi, onu dinledi ve Leo’ya şöyle dedi: "Hayaller, tıpkı çiçekler gibidir. Onlara özen gösterir, onları beslersen, büyürler ve güzelleşirler. Babana verdiğin sözü tutarak çok iyi bir iş yaptın."
Leo, Hayaller Şehri'nde geçirdiği zaman boyunca, birçok macera yaşadı. Uçan balonlarla gökyüzünde süzüldü, sihirli kanatlarla denizde yüzdü, gizemli ormanlarda keşiflere çıktı. Ama her zaman aklında babası vardı.
Sonunda, Leo, Venedik’e geri dönme zamanının geldiğini anladı. Yaşlı bekçiye veda etti ve gondoluna binerek, Hayaller Şehri'nin gizli kanalından geri döndü. Güneş doğarken, Venedik’e ulaştı.
Leo, eve döndüğünde, babası yatağında oturmuş, onu bekliyordu. Leo, babasına Hayaller Şehri'ni, yaşadığı maceraları bir bir anlattı. Babası, Leo’nun gözlerindeki ışıltıyı gördü ve gülümsedi. "Leo," dedi, "hayallerini denize açtın. Artık sen de bir gondolcusun, hem de bir hayal yolcusu."
O günden sonra, Leo, babası iyileşene kadar gondolu kullanmaya devam etti. Her yolculuğunda, Hayaller Şehri'ni ve orada yaşadığı maceraları hatırladı. Babasıyla birlikte, kanallarda şarkılar söyledi, suların fısıltılarını dinledi. Ve Leo, küçücük bir çocukken girdiği bu yolculukta, hem hayallerini hem de ruhunu büyütmeyi öğrenmişti. Venedik’in kanalları, artık sadece suyla değil, aynı zamanda hayallerle de akıyordu.
Vakti zamanında, İtalya'nın meşhur kanallar şehri Venedik’te, bir o kadar meşhur, bir o kadar da sakar bir gondolcu yaşarmış. Adı Gorgonzola’ymış. Evet, yanlış duymadınız, tıpkı o meşhur peynir gibi. Ama Gorgonzola peynir gibi küflü ve kokulu değil, aksine her daim muzip ve kahkahalarla dolu bir adamdı.
Gorgonzola’nın en büyük iki tutkusu vardı: birincisi, tabii ki gondoluyla kanalları gezmek, ikincisi ise annesinin özel tarifli lazanyasını yemek. Annesi, Mama Mia, bu lazanyaları öyle bir yapardı ki, sanki cennetten bir parça yiyormuş gibi hissederdiniz. Kat kat makarnalar, eriyen peynirler, mis kokulu soslar… Aman Allahım, ağzınızın suyu akardı!
Bir sabah, Gorgonzola her zamanki gibi enerjik bir şekilde uyandı. Annesi, onu harika bir lazanya ile karşıladı. Gorgonzola, "Mama Mia, bugün lazanya şöleni var!" diye sevinçle bağırırken, lazanyayı kucakladı ve gondoluna atladı. Bugün, turistlerle dolu bir gündü ve Gorgonzola, onlara en güzel Venedik turunu sunacaktı.
Gondol, kanallarda ilerlerken, Gorgonzola lazanyasına bir göz atıp, midesinin gurultusunu bastırmaya çalışıyordu. Turistler, "Vay canına, ne güzel bir gondol!" diye hayranlıkla bakarlarken, Gorgonzola, "Aman da ne güzel lazanya!" diye içten içe kendini yiyordu.
Derken, olanlar oldu! Gorgonzola, bir yandan türkü söyleyip bir yandan da gondolu sürmeye çalışırken, lazanyayı kucağından düşürdü. Şlap! Lazanya, kanala düştü! Gorgonzola, şaşkınlıkla kanala baktı. "Yok artık! Lazanyam! O benim en kıymetli lazanyamdı!" diye feryat etti.
Turistler, bu komik duruma gülmeye başladılar. Ama Gorgonzola için bu hiç de komik değildi. Lazanya, suda yüzerek gidiyordu. Gorgonzola, "Lazanyacııım! Gitmeee!" diye bağırarak suya atlamaya yeltendi. Ama sonra aklına geldi ki, o yüzme bilmiyordu!
Çaresiz kalan Gorgonzola, gondolu hızla lazanyanın peşine sürmeye başladı. "Lazanya, yakalayacağım seni! Kaçamazsın!" diye bağırarak kürekleri daha hızlı çeviriyordu. Turistler, bu komik kovalamacayı kahkahalarla izliyorlardı. Sanki gondol turu değil, lazanya yakalama yarışmasıydı!
Gorgonzola, kanallarda hızla ilerlerken, yanlışlıkla bir balıkçı teknesine çarptı. "Aman Tanrım!" diye bağırdı balıkçı. "Bu adam ne yapıyor?" Teknedeki balıklar, lazanyayı gördüler ve hep birlikte peşine düştüler. Balıkçı da, "Ben de mi lazanya avına katılsam?" diye düşünerek şaşkınlıkla onları izledi.
Kovalamaca, bir anda tam bir lazanya karnavalına dönüştü. Bir yandan Gorgonzola, bir yandan balıklar, bir yandan da turistler… Hepsi lazanyanın peşindeydi. Lazanya ise, sanki eğlenir gibi, suyun üzerinde keyifle yüzüyordu.
Gorgonzola, en sonunda lazanyaya yetişmeyi başardı. Kanala atlayıp, lazanyayı kucağına aldı. "Sen benimsin lazanya!" dedi. Ama o da ne? Lazanya, sudan sırılsıklam olmuş, peynirleri erimiş, sosları dağılmıştı. Gorgonzola, "Hayır! Lazanya böyle olmamalıydı!" diye hayıflandı.
Turistler, bu komik manzaraya daha çok gülüyorlardı. Gorgonzola, onlara baktı ve "Ne oldu canım, sizde hiç mi lazanya düşürmediniz?" dedi. Turistler, daha da gülmeye başladılar.
Gorgonzola, ıslanmış lazanyasıyla gondola geri döndü. O kadar acıkmıştı ki, bu halde bile lazanyayı yiyebilirdi. Ama bir yandan da annesinin ona güzel bir lazanya yapmasına çok sevinmişti. Sonuçta, bu lazanya macerası sayesinde bir sürü komik olay yaşamıştı.
Eve döndüğünde, annesi Mama Mia, durumu anladı ve ona kocaman bir lazanya daha yaptı. Gorgonzola, lazanyayı afiyetle yedi. Ama bu sefer, lazanyayı kucağına değil, midesine indirdi. Ve o gün, hem kahkahalarla dolu bir gün geçirdi, hem de bir lazanya düşürme rekoru kırmış oldu.
O günden sonra, Gorgonzola, gondol turlarına devam etti. Ama artık lazanyalarını yanında taşırken, daha dikkatli oluyordu. Ve her seferinde, turistlere o komik lazanya macerasını anlatarak onları kahkahaya boğuyordu. Venedik’in kanalları, sadece suyla değil, aynı zamanda Gorgonzola’nın kahkahalarıyla da çınlıyordu. Ve böylece, Venedik'in en sakar ama en komik gondolcusu olarak ün saldı!
Vaktiyle, İtalya’nın Venedik şehrinde, kanalların kıyısında küçük bir çocuk yaşarmış. Adı Leo’ydu. Leo, diğer çocuklardan biraz farklıydı. Onlar gibi sokaklarda koşup oynamak yerine, günlerini babasının eski, yıpranmış gondolunda geçirirdi. Babası, yaşlı ve yorgun bir gondolcu olan Signor Marco, ona her gün gondolun sırlarını, suyun ritmini, şehrin hikayelerini anlatırdı. Leo, bu hikayeleri dinlerken gözlerini kapatır, kendini o masalsı yolculukların içinde hayal ederdi.
Leo’nun en büyük hayali, bir gün kendi başına gondol sürmekti. Ama babası, "Leo," derdi, "gondol sürmek sadece bir tekne kullanmak değildir. O, suyla konuşmak, şehri hissetmek demektir. Önce ruhunu, sonra küreğini eğitmelisin." Leo, babasının bu sözlerini düşünür, her gün daha dikkatli izler, daha çok dinlerdi.
Bir gün, Signor Marco hastalandı. Öksürükleri şiddetliydi, ateşi yükselmişti. Leo, babasının yatağının başında endişeyle beklerken, babası ona fısıldadı: "Leo, bir tekne dolusu hayalim var. Onları denize açabilir misin?" Leo, babasının ne demek istediğini anladı. Babasının en büyük hayali, eski bir haritaya dayanarak, hiç keşfedilmemiş gizli bir kanala ulaşmaktı. Bu kanal, efsanelere göre Hayaller Şehri'ne çıkıyordu. Leo, babasına söz verdi: "Baba, hayallerini denize açacağım."
Ertesi sabah, Leo, babasının eski, yıpranmış gondoluna bindi. Kürekler, onun küçük ellerinde biraz ağırdı ama kalbi, bir maceraya atılmanın heyecanıyla doluydu. Gizli kanalı bulmak için, babasının eski haritasına baktı. Harita, sararmış ve yıpranmıştı ama üzerinde çizilmiş semboller, Leo'ya yol gösteriyordu.
Leo, gondolu kanallarda yavaşça ilerletti. Gündüz güneşinin ışıltısı, suyun üzerinde parlıyordu. Venedik’in renkli evleri, dar sokakları, gizemli köprüleri ona eşlik ediyordu. Ara sıra durup, babasının ona öğrettiği gibi suyu dinledi. Su, ona şarkılar söylüyor, gizemli fısıltılar veriyordu.
Leo, haritanın gösterdiği gibi, daha önce hiç gitmediği bir kanala girdi. Kanal, dar ve karanlıktı. Ağaçların dalları, yukarıdan sarkıyordu ve su, derin bir sessizlikle akıyordu. Leo, biraz korksa da babasına verdiği sözü hatırladı ve küreğiyle gondolu itmeye devam etti.
Gün batımına doğru, kanal aniden genişledi. Leo, gözlerine inanamadı. Karşısında, bugüne kadar gördüğü hiçbir yere benzemeyen, ışıltılı bir şehir vardı. Gökkuşağının tüm renkleriyle parlayan evler, kanallarda yüzüyordu. Ağaçlar, altın yapraklarla süslenmişti. Havada, neşeli müzikler ve kahkahalar yankılanıyordu. Bu, efsanelerdeki Hayaller Şehri'ydi.
Leo, gondolu yavaşça şehre doğru sürdü. İnsanlar ona gülümsüyor, ona şekerlemeler, renkli balonlar ikram ediyorlardı. Hayaller Şehri, herkesin en güzel hayallerinin gerçekleştiği bir yerdi. Leo, kendini rüyada gibi hissediyordu. Bir köşede, minik periler uçuyordu. Başka bir köşede, çizgi romanlardan fırlamış gibi duran kahramanlar, çocuklarla oyun oynuyordu.
Leo, bir süre sonra, şehrin merkezine doğru ilerledi. Orada, büyük bir meydanda, yaşlı bir adam oturuyordu. Adamın gözleri, gökyüzü gibi maviydi ve etrafına huzur saçıyordu. Leo, onun yanına gitti. Yaşlı adam, gülümsedi ve Leo’ya seslendi: "Hoş geldin, hayalperest çocuk. Ben, Hayaller Şehri’nin bekçisiyim. Burası, kalbinde hayaller taşıyan herkesi kucaklar."
Leo, bekçiyle uzun uzun sohbet etti. Ona, babasını ve hayallerini anlattı. Yaşlı bekçi, onu dinledi ve Leo’ya şöyle dedi: "Hayaller, tıpkı çiçekler gibidir. Onlara özen gösterir, onları beslersen, büyürler ve güzelleşirler. Babana verdiğin sözü tutarak çok iyi bir iş yaptın."
Leo, Hayaller Şehri'nde geçirdiği zaman boyunca, birçok macera yaşadı. Uçan balonlarla gökyüzünde süzüldü, sihirli kanatlarla denizde yüzdü, gizemli ormanlarda keşiflere çıktı. Ama her zaman aklında babası vardı.
Sonunda, Leo, Venedik’e geri dönme zamanının geldiğini anladı. Yaşlı bekçiye veda etti ve gondoluna binerek, Hayaller Şehri'nin gizli kanalından geri döndü. Güneş doğarken, Venedik’e ulaştı.
Leo, eve döndüğünde, babası yatağında oturmuş, onu bekliyordu. Leo, babasına Hayaller Şehri'ni, yaşadığı maceraları bir bir anlattı. Babası, Leo’nun gözlerindeki ışıltıyı gördü ve gülümsedi. "Leo," dedi, "hayallerini denize açtın. Artık sen de bir gondolcusun, hem de bir hayal yolcusu."
O günden sonra, Leo, babası iyileşene kadar gondolu kullanmaya devam etti. Her yolculuğunda, Hayaller Şehri'ni ve orada yaşadığı maceraları hatırladı. Babasıyla birlikte, kanallarda şarkılar söyledi, suların fısıltılarını dinledi. Ve Leo, küçücük bir çocukken girdiği bu yolculukta, hem hayallerini hem de ruhunu büyütmeyi öğrenmişti. Venedik’in kanalları, artık sadece suyla değil, aynı zamanda hayallerle de akıyordu.