• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Görücü Usülüne U Dönüşü

  • Konuyu açan Konuyu açan dderya
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Facebook, Twitter ve diğer sosyal paylaşım siteleri… Artık bu kanallar üzerinden ilişki yürütmek, giderek popülerliğini yitirmeye başladı. Kazanan yine gerçekçi ilişki.

Çok uzak değil. Yakın bir zamana kadar büyüklerimiz genel olarak görücü usulüyle evleniyordu. Önceden hiç tanışmadıkları insanlarla, aile büyüklerinin uygun görmesiyle ya da arkadaşlarının aracılığıyla yaptıkları evlilikler yaygındı. Sonra birden hayatımıza internet girdi. Önce farklı kültürleri tanımaya başladık, sonra ansiklopedik bilgilere bir ‘tık’la ulaşabildik ve iş büyüdü, sosyal paylaşım sitelerine kadar geldi. Şimdi Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım siteleri üzerinden her şeyimizi ifşa ediyoruz. Hangi okuldan mezun olduğumuzdan tutun da yazın tatilde çekildiğimiz fotoğraflara kadar kendimizle ilgili her şeyi arkadaşlarımızla ve doğal olarak arkadaşlarımızın arkadaşlarıyla paylaşmış oluyoruz. Bir yandan elimizden Blackberry’ler, iPhone’lar düşmezken, sanal hayatın içerisine daha da saplanıyoruz. Bu da ister istemez bir süre sonra ilişkileri sanal ortama taşıdı. Günümüzde her ne kadar ilişkiler artık sanal dünya üzerinden yürütülüyor olsa da insanların beklentileri değişmeye başladı. Güvendiğimiz arkadaşlarımızın, bize uygun gördükleri, bildikleri arkadaşlarıyla tanıştırılmak istiyor ve bu tarz bir ilişkiye sıcak bakıyoruz. Samimi, eski ilişkilere dair bir özlem duyuyoruz. Belki bundan dolayı da televizyonlardaki izdivaç programları bu kadar artmaya başladı. Kısacası birilerinin aracılığıyla güvenebileceğimiz, reel ilişkilerin peşindeyiz. Reem Nöropsikiyatri Merkezi Yöneticisi Dr. Mehmet Yavuz’a günümüzde yaşanan ilişkileri sorduk ve kendisinden sanal ilişkilerin akıbetiyle ilgili ilginç bilgiler edindik.

İlişkilerde ne arıyoruz?
İlişkilerin olmazsa olmazı, karşılıklı sevgi ve saygıdır. İki bileşenden birisinin eksikliği durumunda ilişkinin temelinde sarsılmaların yaşanması kaçınılmazdır. İnsanlar tabiatları gereği etraflarındaki insanlarla bağ kurma eğilimindedir. Ancak modernizmin dayattığı kıstaslar yüzünden bağ kurmak bir hayli engelleniyor. Çiftler birbirlerine güvenmiyor ve olumlu şeylerden bile şüphe duyuyor. Kişilerin sürekli bir arayış içerisinde olmasından dolayı birliktelik yaşamak giderek zorlaşıyor. Belirledikleri kriterlere uygun birilerini bulmaya çalışırken de çoğu zaman kendilerine gerçekleşmesi imkânsız hedefler koyuyorlar. Daha sonra da bunların peşinden sürüklenmeye başlıyorlar. Aslında yapılması gereken tek şey, her şeyi doğal akışına bırakmak ve sevilebilecek kişilere şans vermek.

Sanal dünya üzerinden bir ilişkiye başlamak ilişkinin akıbetini nasıl etkiliyor?
Sanal dünyada yer alan ilişkilerde, kişiler gerçek hayatlarındaki kimliklerini gizleyebiliyor ya da kimlikleri doğru olsa da kendilerini olmadıkları fakat arzu ettikleri hallerde tanıtarak kendileri hakkında yanıltıcı bilgiler verebiliyor. İnternet ortamında başlayan ilişki, gerçek hayata bir dizi süreç sonrasında taşınabiliyor. Öncelikle tarafların birbirlerine cep telefonu numaralarını vermesiyle karşılıklı mesajlaşmalar başlıyor, sonrasında ise aramalar. Bundan bir ileriki aşama, yine internet üzerinden bazı programlar kullanarak ya da web-cam’le yaptıkları konuşmalar oluyor. Bir süre sonra taraflar bundan daha fazlasını isteyerek yüz yüze görüşmek istiyor. Yanıltıcı bilgiler üzerine kurulu bu düzende, ilişki gerçek dünyaya taşınınca sorunlar başlıyor. Genellikle kişilerin yetersizlik duygusuyla kendilerini olmadıkları birisi gibi tanıtma maceraları, karşı tarafın kandırılmışlık hissiyle çatışınca durum daha da kötüleşebiliyor. Sanal ortamda varlıklı, yakışıklı, güzel bulduğunuz birisi gerçekte işsiz, aylaklık ederek günlerini geçiren birisi olabiliyor. İnternet üzerinden yalan bilgilerle başlayan arkadaşlık ilişkilerinin gerçekler ortaya çıktıktan sonra bir tarafın görüşmeye devam etmek istemesi, diğer tarafın da bunu kabul etmemesiyle olumsuz bir şekilde sonuçlandığını medyadaki haberlerden biliyoruz.

Bu da ister istemez bir zamanlar çok kınanan görücü usulünü şimdi popüler kılıyor.
Modern dünyada çocuklarımızı yetiştirirken, farkında olmayarak onların rekabet duygularını harekete geçiriyoruz. Başkalarından daha iyi olmak için her yolun geçerli olduğunun mesajını veriyoruz. Özellikle daha bireyselleşmiş olan toplumlarda, bunun örneklerini kolaylıkla görmekteyiz. Çocukların zevk alacağı her şey bir koşula bağlanmış. “Derslerini çalışırsan televizyon izleyebilirsin. Sınavdan başarılı bir not alırsan arkadaşlarınla görüşebilirsin” gibi koşullar, çocuklarda başarılı olurlarsa sevilecekleri, aksi halde sevilmeyecekleri inancını geliştiriyor. İlişki odaklı yetiştirilmeyen çocuklarda, ileriki yıllarda romantik ilişkilerinde birtakım sorunlar görülebilir. Romantik ilişkiler, çiftlerin bazı konularda taviz vermeleriyle gelişebilir ama çiftlerden her ikisinin de bu becerilerden yoksun olmaları ya da taraflardan birisinde eksik olması, ilişkiyi çıkmaza sürükleyebilir. En azından ilişki kurabilmeye açık olmak, daha önce yapılmasa bile adım atma cesaretini göstermeye gönüllü olmak, ilişkileri geliştirir. Yetişkinlik yıllarında kişilerin romantik ilişki içerisinde bulunma arzuları ve bunu nasıl yapacaklarını bilememeleri, aile büyüklerini harekete geçiriyor. Gerek sanal ortamda yaşanan ilişkilerin kısa soluklu olması gerekse de yetiştirilme tarzından doğan iletişim becerilerindeki eksiklikler yüzünden, kadınların ve erkeklerin hayat mücadelesi içerisinde olmalarından, tarafların gerçek bir ilişkiye yeteri kadar emek veremediklerinden dolayı evlilik yaşı giderek artıyor. Hatta çiftler evlenmekten bile kaçıyor. Kişilerin yaşları ilerledikçe de evlenmek için belirledikleri kriterler giderek fazlalaşıyor. Bu durumda çocuklarını evlendirmek ailelere düşüyor. Her ne kadar çocukları bu durumu tercih etmiyor gibi görünse de ailelerinin isteklerine eskisi kadar karşı çıkmadıklarından görücü usulüne yine eskisi kadar tepkili olmadıkları anlaşılıyor. En azından bu sayede ilişkiyi başlatmak zorunda kalmayan taraflar, kısa süre içerisinde evlenerek aile kuruyor.

İnsanlar gerçekten Facebook, Twitter üzerinden aşk yaşamaktan bıktı mı?
İnsanların internet üzerinden sosyalleşmesi hâlâ çok popüler. Hatta çeşitli ülkelerde, bazı sosyal paylaşım siteleri için bağımlılık kliniklerinin açılması, durumun ne kadar yaygın bir patolojik vaka olduğunu destekliyor. İnternette kişiler, edindikleri bilgilerin doğru olup olmadığını asla anlayamıyor. Bir süre sonra bu sahtelikten daha fazlasını istemeye başlıyorlar ama internet sosyalleşmesi, kişilerin gerçek hayattan o kadar uzaklaştırmış oluyor ki nerede nasıl davranacaklarını bilemez hale geliyorlar. Her ne kadar internettekinden daha sahici bir şeyler yaşamak isteseler de nasıl yapacaklarını bilemediklerinden internet üzerinden aşkı yaşamaya devam ediyorlar.

Kimler internet üzerinden aşk yaşamaya daha yatkın?
Gazetelerde boşanmış olan çiftlerin daha sonra farklı isimlerle internetten tanışıp buluşma planları yaptıklarını biliyoruz. Evlilikleri çeşitli anlaşmazlıklar yüzünden bitmiş olan taraflar, sosyal paylaşım sitelerinde birbirlerinin uygun olduklarını düşünerek yazışmaya başlıyor. Bunun nedeni, çiftlerin internet ortamında kendilerini olmak istedikleri birisi gibi anlatmaları ya da sahip oldukları bazı olumsuz özelliklerinin farkında olmamaları da olabilir. Tarafların kendilerine olumsuz gelmeyen özellikleri fiziki olarak birbirlerine yakın olduklarında tespit edilebilecekken, internet ortamında bunu yapmak hiç kolay değil. Bunun içindir ki çiftler internetin büyülü haline kapılıyor. Özgüven eksikliği olan bireylerin internet aşkı yaşamalarının daha olası olması, sanal ilişkilerin kendilerini üzmeyecek olmasından kaynaklanıyor. Biten ilişkilerin yerini hemen bir başkası alabiliyor. Taraflar arasında bağ kurulmadığından, ilişkinin bitmesi yıkıma neden olmuyor. Bu da her ne kadar sahici bir şeyler yaşanmak istense de gerçek ilişkiye cesaret etmeyi güçleştiriyor.

Sanal dünya, ilişkiyi yürüten bireyleri birbirlerine daha mı bağımlı kılıyor?
İnternette yaşanan ilişkilerde, kişilerin birbirleriyle iletişime geçebildikleri saatler çok kısıtlı olabilir. Günün aktif olarak geçen saatlerinde tarafların birbirlerinden haber alamamaları sorun yaratabilen bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Bazı durumlarda taraflar, internette vakit geçirebilmek için çeşitli bahaneler ileri sürdüklerinden, günlük aktivitelerinde aksamalar yaşanmaya başlıyor. Kişiler bir süre sonra iyice kontrolden çıkarak, saatlerini internet başında geçirir hale gelebiliyor. Aslında bu durumda internetteki ilişkilerin bağımlılık yarattığını söylemek çok doğru olmaz. Bağımlılık yaratan nesne, internetteki sanallığın ta kendisidir. İnternette yaşanan ilişkilerde bazı durumlarda kişiler mesajlarına karşılık alamadıkları için kendilerini kötü hissedebilir. Beni umursamıyor, başkalarıyla görüşüyor gibi olumsuz durumları ve kötü senaryoları akıllarına getirerek kendilerini üzerler. Hâlbuki karşı taraf mesajı görmemiş, bu yüzden de mesaja cevap verememiş olabilir. İnternet bağımlısı olan kişilerin ailelerinin, yakınlarının, bu soruna duyarlı olmaları gerekiyor. Bağımlı kişilerin tedavisi için internetten farklı bir uğraşla meşgul olmaları şart. Bu kişilere, internetten farklı bir dünyanın var olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Gelecekte ilişkiler nasıl yaşanacak?
Yakın zamanda ortaya çıkan, sanal ortam eğlence sektörü var. Sanal ortamlarda insanlar kendilerine bir ‘avatar’ (profil resmi) seçerek kendilerini sanal ortamda yapılandırıyor. Kendi avatar’larında kaş, göz ve ten renklerini, kıyafetlerini belirleyebiliyorlar. Bu mekânlarda her şey sahte ancak gerçek dünyadaki gibi gerçek para kullanılıyor. Sanal ortamdaki karakter, bir mağazaya girerek kendisine kıyafetler satın alabilir, parfüm deneyebilir, satın aldıklarıyla gece kulübüne giderek sosyalleşebilir, kulüpte yemek yiyip içki içebilir. Yani kişiler, gerçek hayatta yapabilecekleri her şeyi sanal ortamda yapabilir. Korkarım ki gelecekte ilişkiler bu şekilde yaşanacak. Bu duruma örnek olarak ‘Wall-e’ filmini verebiliriz. Filmde insanlar dünyayı kirlettikleri için uzay gemisinde yaşamak zorunda kalıyordu. Uzay gemisine ilk yerleştiklerinde sağlıklı kilolarındayken, aradan geçen zamanda her şey teknolojik olduğu için obezleşmişlerdi. En son aşamada ise her şeyi makineler yapıyor ve kendileri hiç hareket etmiyordu. Umarım insanlar bu raddeye gelmeden tabiatlarını unutmaz.

alıntı
 
Geri
Top