Gökyüzü, griye çalan mavi tonlarıyla, kasvetli bir günün perdesini aralamıştı. Yağmur, inatçı bir şekilde camlara vururken, Elif, kahve fincanını sıkıca kavrayıp pencereden dışarıya bakıyordu. İçinde, tarif etmesi zor bir boşluk, kalbinde ise yılların biriktirdiği özlemin ağırlığı vardı. O, hayatını sevgiye adamış, ancak kalbi hep bir adım geride durmuş bir kadındı.
Çocukluğunun geçtiği o küçük sahil kasabası, onun için huzurun ve dinginliğin sembolüydü. Ancak, o huzur, bir yaz akşamı, kalbine yıldırım gibi düşen bir aşkla sarsılmıştı. Deniz kıyısında, gitarıyla şarkılar söyleyen, gözlerinde sonsuz bir umut taşıyan genç adam, Ali, hayatının akışını değiştirmişti.
Ali, rüzgar gibiydi. Özgür, deli dolu, hayata meydan okuyan bir ruhu vardı. Elif, onun yanında kendini tam ve eksiksiz hissederdi. Birbirlerinin gözlerine baktıklarında, sanki zaman durur, dünya sadece ikisinden ibaret kalırdı. O yaz, her gün denize girip, geceleri yıldızları sayarak, birbirlerine fısıltılarla hayaller kurarak geçmişti.
Ancak, her güzel şey gibi, o yaz da sonsuza dek sürmedi. Ali'nin ailesi, onu büyük şehirdeki üniversiteye göndermeye karar vermişti. Elif, bu ayrılığa dayanamayacağını düşünürken, Ali ona gitmeden önce bir söz vermişti: "Gücüm yetene kadar, seni bekleyeceğim Elif. Ne olursa olsun, kalbim hep seninle olacak."
Yıllar, acımasız bir nehir gibi akıp geçti. Elif, kasabada kalmış, bir yandan ailesine destek olurken bir yandan da içindeki o tarifsiz aşkı yaşatmıştı. Ali'den zaman zaman mektuplar alıyor, onun başarılarını, hayata karşı duruşunu takip ediyordu. Ancak, zamanla mektuplar seyrekleşmiş, umutları da yavaş yavaş solmuştu.
Bir gün, Elif, kasabanın küçük gazetesinde bir haber gördü. Ali, büyük bir şirkette yöneticilik yapıyordu ve evleniyordu. Kalbi, bin parçaya ayrılmış gibi hissetti. Gözyaşları, yanaklarından süzülürken, bir zamanlar birbirlerine verdikleri sözler, birer hayalete dönüştü.
Aradan geçen yıllar, Elif'i daha güçlü bir kadın yapmıştı. Kalbindeki o yara, hala tazeliğini korusa da, hayat devam ediyordu. O da, kendi yolunu çizmiş, kasabada küçük bir butik açmış, kendi ayakları üzerinde duruyordu.
Bir gün, kasabaya bir adam geldi. Daha doğrusu, Elif'in hayatına yıllar sonra geri dönen bir adam. Ali, o kadar zaman sonra, karşısında duruyor, gözlerinin içine bakıyordu. Yüzünde, yılların yorgunluğu, kalbinde ise bitmemiş bir hikayenin özlemi vardı.
"Elif," dedi sesi titrek bir tonla. "Yıllar geçti, biliyorum. Ama ben, sana verdiğim sözü hiç unutmadım."
Elif, şaşkınlık ve karmaşık duygularla ona bakıyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışırken, Ali anlatmaya başladı. Evlenmek üzere olduğu kadının, aslında bir iş anlaşması olduğunu, bu evliliği kalbinin hiçbir zaman kabul etmediğini anlattı. Ve ne olursa olsun, kalbinin hep Elif'e ait olduğunu.
O an, Elif, yıllardır kalbinde sakladığı o ateşin hala yanmakta olduğunu hissetti. Ali'nin gözlerindeki o kayıp ve özlem, onun kalbindeki yaraları iyileştirmişti.
"Ali," dedi Elif, sesi titrek bir tonla. "O yaz, kalbime ektiğin o aşk, hala aynı tazeliğini koruyor."
O günden sonra, Elif ve Ali, yeniden başladılar. Yılların ayırdığı iki kalbi bir araya getiren şey, aşkın gücüydü. Onlar, yaralarını sararak, birbirlerinin omuzlarında yaslanarak yeni bir hayat kurdular. O kasaba, yeniden onların aşkının şahidi oldu.
Her gün, güneşin denize yansıdığı o saatlerde, Elif ve Ali, el ele tutuşup, o yıllar önce kurdukları hayalleri yeniden yaşarlar. Ve Elif, o günleri hatırladığında, kalbinden bir fısıltı yükselir: "Gücüm yetene kadar, seni seveceğim Ali. Ne olursa olsun, bu aşk hep bizimle olacak."
Çocukluğunun geçtiği o küçük sahil kasabası, onun için huzurun ve dinginliğin sembolüydü. Ancak, o huzur, bir yaz akşamı, kalbine yıldırım gibi düşen bir aşkla sarsılmıştı. Deniz kıyısında, gitarıyla şarkılar söyleyen, gözlerinde sonsuz bir umut taşıyan genç adam, Ali, hayatının akışını değiştirmişti.
Ali, rüzgar gibiydi. Özgür, deli dolu, hayata meydan okuyan bir ruhu vardı. Elif, onun yanında kendini tam ve eksiksiz hissederdi. Birbirlerinin gözlerine baktıklarında, sanki zaman durur, dünya sadece ikisinden ibaret kalırdı. O yaz, her gün denize girip, geceleri yıldızları sayarak, birbirlerine fısıltılarla hayaller kurarak geçmişti.
Ancak, her güzel şey gibi, o yaz da sonsuza dek sürmedi. Ali'nin ailesi, onu büyük şehirdeki üniversiteye göndermeye karar vermişti. Elif, bu ayrılığa dayanamayacağını düşünürken, Ali ona gitmeden önce bir söz vermişti: "Gücüm yetene kadar, seni bekleyeceğim Elif. Ne olursa olsun, kalbim hep seninle olacak."
Yıllar, acımasız bir nehir gibi akıp geçti. Elif, kasabada kalmış, bir yandan ailesine destek olurken bir yandan da içindeki o tarifsiz aşkı yaşatmıştı. Ali'den zaman zaman mektuplar alıyor, onun başarılarını, hayata karşı duruşunu takip ediyordu. Ancak, zamanla mektuplar seyrekleşmiş, umutları da yavaş yavaş solmuştu.
Bir gün, Elif, kasabanın küçük gazetesinde bir haber gördü. Ali, büyük bir şirkette yöneticilik yapıyordu ve evleniyordu. Kalbi, bin parçaya ayrılmış gibi hissetti. Gözyaşları, yanaklarından süzülürken, bir zamanlar birbirlerine verdikleri sözler, birer hayalete dönüştü.
Aradan geçen yıllar, Elif'i daha güçlü bir kadın yapmıştı. Kalbindeki o yara, hala tazeliğini korusa da, hayat devam ediyordu. O da, kendi yolunu çizmiş, kasabada küçük bir butik açmış, kendi ayakları üzerinde duruyordu.
Bir gün, kasabaya bir adam geldi. Daha doğrusu, Elif'in hayatına yıllar sonra geri dönen bir adam. Ali, o kadar zaman sonra, karşısında duruyor, gözlerinin içine bakıyordu. Yüzünde, yılların yorgunluğu, kalbinde ise bitmemiş bir hikayenin özlemi vardı.
"Elif," dedi sesi titrek bir tonla. "Yıllar geçti, biliyorum. Ama ben, sana verdiğim sözü hiç unutmadım."
Elif, şaşkınlık ve karmaşık duygularla ona bakıyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışırken, Ali anlatmaya başladı. Evlenmek üzere olduğu kadının, aslında bir iş anlaşması olduğunu, bu evliliği kalbinin hiçbir zaman kabul etmediğini anlattı. Ve ne olursa olsun, kalbinin hep Elif'e ait olduğunu.
O an, Elif, yıllardır kalbinde sakladığı o ateşin hala yanmakta olduğunu hissetti. Ali'nin gözlerindeki o kayıp ve özlem, onun kalbindeki yaraları iyileştirmişti.
"Ali," dedi Elif, sesi titrek bir tonla. "O yaz, kalbime ektiğin o aşk, hala aynı tazeliğini koruyor."
O günden sonra, Elif ve Ali, yeniden başladılar. Yılların ayırdığı iki kalbi bir araya getiren şey, aşkın gücüydü. Onlar, yaralarını sararak, birbirlerinin omuzlarında yaslanarak yeni bir hayat kurdular. O kasaba, yeniden onların aşkının şahidi oldu.
Her gün, güneşin denize yansıdığı o saatlerde, Elif ve Ali, el ele tutuşup, o yıllar önce kurdukları hayalleri yeniden yaşarlar. Ve Elif, o günleri hatırladığında, kalbinden bir fısıltı yükselir: "Gücüm yetene kadar, seni seveceğim Ali. Ne olursa olsun, bu aşk hep bizimle olacak."