• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Günün Başarı Taktiği [Güncellenecektir]

Suskun

V.I.P
V.I.P
Bir düşünün; insanlar her sabah değil de senede bir kez doğan bir güneşe sahip olsalardı! O günün doğuşunu görmek için kim bilir ne kadar para ve zaman harcarlardı. Oysa, güneş her gün bizim için hiçbir karşılık beklemeden doğuyor ve bizler bu güzelliğin, bu nimetin değerini sahip olduğumuz pek çok şey gibi görmezden gelerek yaşıyoruz. Kısacası, mutlu olmak için çok şeyimiz var. Sadece baktığımız noktada bu değerleri görmemiz gerekiyor. Değerlerin farkına varabilmek, mutlu olabilmek için birkaç tavsiyemiz var:

< Her yeni güne yüzünüzde kocaman bir tebessümle başlayın.
< Sahip olduğunuz beden ve ruhun sağlıklı olmasının şükrünü yaşayın.
< Gün boyunca size tebessüm eden insanların farkına varın.
< Gülümseyenler olmasa bile siz o güzel tebessümünüzle onları şaşırtın.
< İnsanların çirkin ya da lüzumsuz davranışlarına karşılık vermek yerine onların verebileceği olumsuzluklardan uzak durun.
< Güzel bakmanın temelinin ‘bağışlamak’ olduğunu unutmayın.
< Sahip olmadıklarınıza yakınmak yerine, sahip olduklarınızla mutlu olmaya çalışın.
< Sevginizi ve saygınızı karşılık beklemeden sunun.
< Ve gününüzü yaşadığınız ya da yaşamayı umduğunuz güzellikleri hayal ederek noktalayın.
 
Mutluluğa Açılan İlk Kapı: KENDİMİZİ TANIMAK ve SEVMEK

Mutlu olmak için, önce kendinizi mutlu edin. Kimseden sizi mutlu etmesini beklememelisiniz. Çünkü bu; insanın yaradılış esasına terstir.

Hayatınızda sizi mutlu eden insanlar, sizi mutlu edecek olaylar vardır. Ancak buna karar verecek olan yine SİZ siniz. Sizin mutlu olmanızı sağlayacak her şey, aslında içinizden gelir. Ve bunu değiştirebilecek tek güçte SİZ siniz.

Hiç kendinize nasıl davrandığınızı düşündünüz mü?

Kendiniz hakkında neler düşünüyorsunuz?

Hiç kendinize hediye verdiniz mi?

Gündelik hayat içerisinde kendimizle ilgili yüzlerce düşünce geçer aklımızdan; bilinçli ya da bilinçsiz olarak. Çoğu zaman; hem kendimize, hem de başkalarına karşı anlattığımızdan çok daha farklıdır aklımızdan geçenler. Öncelikle; kendimiz hakkında neler düşünüyoruz, bununla yüzleşmemiz gerekir. Ve tabii, hoşumuza gitmeyenleri de değiştirmemiz…

Kendimizi tanımak ve sevmek, mutluluğa açılan ilk kapıdır. Bu nedenledir ki; kendinden hoşnut olmayan bir insan, kimseyi gerçekten sevemez.

Geçmişimizde öğrendiklerimiz, yaşadıklarımız, kendimize öğrettiklerimiz; bugünkü kişiliğimizi oluşturur. Kaygılarla yetiştirildiysek; korkuyu, güvenle yetiştirildiysek; kendimize ve başkalarına güvenmeyi öğreniriz. Bunun gibi; yetiştirilirken aldığımız temel eğitimler, temel niteliklerimizi belirler. Ancak, biz bu niteliklerle, kendimizi beğenmiyor ya da artık kişiliğimizde biraz değişiklik istiyor olabiliriz.

Buna hakkımız var. Çünkü buna GÜCÜMÜZ var!
 
Gülümse

Dostun yüzüne gülümsemek sadakadır.
Çünkü ; yüz,
Kitabın kapağıdır.
Kalbin aynasıdır.
Aksiyonun ve hareketin öncüsüdür !..


***

Fakat !..
Aşırı gülmekten sakın !..
Çünkü ;
“Aşırı gülmek kalbi öldürür.”

***

Gülümse ;
Sinirlerin gevşesin !..
Dertlerin çözülsün,
Üzüntülerin yok olsun !..
Ruhun, aydınlansın !..
Kalbin ferahlasın

Fakat hiç düşündün mü ?
Bir yanda kahkahalar,
Diğer yanda asık suratlar.
Hoş mu ?!..

Şu halde;
Ne kahkahalar arasında boğul !..
Ne de asık suratlı ol !..
İkisinin arasını bul !..
Çünkü her şeyin ortası iyidir…

***

Gülümse !..
Çünkü gülümsemek;
Huzurun habercisidir.
Mutluluğun görüntüsüdür.
İçtenliğin vazgeçilmez parçasıdır.

Gülümse ve bunda samimi ol !..
Zira samimi olmayan gülümseme,
Sahteciliktir…
İki yüzlülüktür!..

***

Gülümse !..
Çünkü asık surat;
Değerliyi de,
Makamı da,
Malı da değersiz kılar.
Hayatı yaşanmaz hale getirir!..

Düşün !..
Sıkıntılı bir hayatta,
Malın ne değeri kalır ?
Makamın ne değeri kalır ?
Rütbenin, şöhretin ne değeri kalır ?

Meselâ iyi düşün !..
Evini, dünyanı, hayatını..
Cehenneme döndüren,
Asık suratlı bir kadının,
Güzelliği neye yarar ?!..

***

Gülümse !..
Çünkü ;çevrendeki her şey gülümsüyor;
Çiçekler gülümsüyor,
Ağaçlar, ormanlar gülümsüyor,
Denizler, nehirler gülümsüyor.
Gökyüzünde yıldızlar gülümsüyor.
Havada uçuşan kuşlar, kelebekler gülümsüyor.
Yerdeki böcekler gülümsüyor.
Ve ilkbaharıyla, sonbaharıyla,
Yazıyla, kışıyla..
Bütün bir dünya gülümsüyor.

***

Gülümse ki ;
Hayatın karmaşası içinde kaybolmayasın !...

Gülümse ki ;
Çevrendeki güzelliğin farkına varasın,

Gülümse ki ;
Asık suratlı olmaktan,
Çirkin görünmekten,
Karabasanlardan,
Karanlık hayattan,
Kirli kalpli olmaktan kurtulasın!...

***

Gülümse !..
Çünkü insan,
Gülümsemeye yatkın bir yaratıktır.
Fakat farkında değil !..

Aç gözlülük olmasa,
Bencillik olmasa,
Kötülük yapma duygusu olmasa ..
İçinde beslediği nefis ve şeytan olmasa
İnsan Asık suratlı olabilir mi ?

***

Gülümse !.
Ve kendi yaşam tarzınla,
Kendi özel gözlüğünle,
Kendi özel düşüncenle
Dünyaya bak !..

Unutma ki ;
Yaşam tarzın iyi,
Düşüncen temiz olursa;
Hem dünyayı gösteren gözlüğün,
Hem de görünen dünyan temiz olur !..

Dikkat et !..
Gözlüğün buğulanmasın !..
Gördüklerin bulanık olmasın.
Ve dünyan kararmasın !...

***

Gülümse !..
Ve İyi bil ki ;
Asık suratın,
Hırçınlığın,
Kızgınlığın,
Kimseye faydası yoktur.

Çünkü ;
“Keskin sirke,
Yalnız küpüne zarar verir.”


 
Ben ne yapacağım şimdi!

Adı üstünde "beklenmedik durum", herkes kendinden beklenilmeyen şeyler yapar. Bu beklenilmeyen davranışlar bazen hayatımıza yön vereceği gibi, hayatımızı rayından çıkarabilirde...Ama ben şuna inanıyorumki, beklenmedik durumlar insanların kafasında en parlak fikirlerin oluştuğu durumlardır.Cesaretimizin,aklımızın tavan yaptığı durumlardır.Beklenmedik durumlarda asla sakin ve soğuk kanlı olunamaz.
 
Algılanma yönetimi politikanız var mı?

Nasıl biliniyorsanız, osunuz. Başka insanların kafasındaki sizinle ilgili "imaj", sizin gerçeğinizdir. Çünkü "algılanan gerçektir." Başka insanlar sizi nasıl tanımlar? 10 kişiye sizinle ilgili üç iyi, üç kötü şey yazmalarını isteseniz ne söylerler? Bir de duygusal tanımın gücünü küçümsemeyin. İnsanlar sizinle birlikteyken ne hissediyorlarsa, sizin o kişiler üzerindeki duygusal tanımınız odur. O insanın üzerindeki duygusal tanımınız, o insanın size nasıl davranacağını belirler. İnsanlarla birlikteyken onlara neler hissettirdiğinizie dikkat edin.
 
Bilme ve yapma şekline göre insan türleri!

İnsanları bildiklerini uygulamaya geçirme şekillerine göre 4 gruba ayrılırlar. 1.Bilen ve yapanlar 2.Bilen ama yapmayanlar 3.Yapan ama bilmeyenler 4.Yapmayan ve bilmeyenler. Bilen ve yapanlara “bilinçli başarmış kişi” diyebiliriz. Bilen ama yapmayanlar ise tipik “ataletli” insanlardır. Yapan ama bilmeyenler ise harala gürele birşeyler başarmaya çalışan kesimdir. Yapmayan ve bilmeyenlere ise başarısız insan sınıfını oluşturuyor.
 
Eğer bir şey isteyeceksen, kendinden iste!

Hayatta mutsuzluğun temel nedeni başka insanları kendisine karşı borçlandırmaktır. Mesela "Hayat adil olmalı" diye inanmak, hayatı belli bir şekilde davranmaya borçlandırmaktır.Bunu yaparken hayatın fikrini aldınız mı? hayat sizin beklentilerinize göre değil, kendi varlık nedenine göre davranmak zorunda. "Sevgili dediğin söyle yapar" diye düşünürken de başka birini kendinize karşı borçlandırdığınıza dikkat edin. Bu "alacakları" kendi kafanıza göre siz yazıyorsunuz ve tahsil edemeyince de "hayat kırıklığı" yaşayıp mutsuz oluyorsunuz. Beyninizi başkalarını size borçlandıran inançlardan temizlemelisiniz. Mutlu mutlu başarmanın yolu, başkalarından beklentileri sıfırlayıp, kendinden beklediklerini artırmaktır.
 
Vicdan kendi kendimizi suçlayabilme, sorgulayabilme ve gerektiğinde kendimize savaş açıp, tanıklık edip, ceza verebilme üstünlüğüdür. Akıl ve vicdanımızın bize gösterdiği yol ile egomuzun ve dizginlenememiş duygularımızın istekleri arasında zaman zaman seçimler yapmak, çatışmalara göz yummak durumunda kalırız.

Çoğu zaman da egomuzu ve duygularımızı kayırmak gibi bir alışkanlık içinde olmaktan da geri kalmayız. Oysa bedene ve akıla ne denli muhtaçsak, iç dünyamız ve huzurumuz için vicdana da o denli ihtiyacımız vardır. Aslında tüm bunlar biraz bilgi, biraz sorumluluk ve biraz da deneyimle birleştirilirse kusursuz sonuçların alınması her zaman olanaklıdır.

Gerçekte insanın egosu, güzel duyguların düşmanı değildir. Herşeye karşın küçük bir çaba göstererek, eğiterek onu dost yapabiliriz. Vicdan, insanı hep doğruya ve güzele götüren acımasız bir yönetici ve yönlendiricidir.

Öyle ya da böyle, her gün gelişmekte olan sezgi ve duygularımızın etkisi altında daha anlaşılır ve berrak duruma gelen güncel olayların rengi ve tadı, vicdanımızı biraz daha geliştirir.

Vicdan kendisine karşı dürüst olan insanın tek efendisidir.

Elbette vicdan ve bilinci uyandırmak öyle kolay bir şey değildir. Bu savaşta gün gelecek herkes cehennemi yaşayacaktır. Ama bu savaş bilinçli bir biçimde devam ettirilebilirse o kapkara cehennemin, pespembe bir cennete çabucak dönüştüğünü görebiliriz.

İnsanın vicdan ve bilincinin, bilgisizlik ve sevgisizlik karşısında göstereceği dikkat, uyanıklık ve duyarlılık kendi içindeki kimliğini bulmasına yardımcı olacaktır.

Vicdan bilinç, hoşgörü ve tüm sevgi duygularının kaynağıdır.

Koşullandırılmış düşünce ve bilinç, insanın gelişmesini yavaşlatır. Özgür düşünce, özgür bilinç, özgür vicdan ise, kişinin gelişmesinde, iyiyi, doğruyu, güzeli, gerçeği bulmasında öncülük yapar.

İnsanoğlu, vicdanın üstünlüğünü, şefkatin vazgeçilmezliğini, sevginin sonsuz gücünü öğrenmedikçe, dünya hep acılar ve düş kırıklıkları dünyası olarak sürecektir.

Kişinin yücelmesi anlayışa, vicdana ve bilgiye dayanır. Bunda en önemli eylem, kendimize egemen olmak, diğer tanımıyla egomuzu denetim altına almasını bilmektir.

İnsan bilinç ve vicdanı ile bilimi birleştirmek durumundadır. Aynı zamanda; gelenekleri, dinsel görüşleri, teknolojinin gelişmeleri ile bağdaştırmak ve böylece yaratıcı düşünceyi madde ile barıştırmak çabasına girmek zorundadır.

İnsanca yaşamak, vicdanımızın sesini bastırmadan akıllıca, sorumlulukla ve olumlulukla hareket etmekle başlar.

İçgüdüsel olarak, her olayda sorununuz ya da şaşkınlığınız ne olursa olsun vicdanınız, sizin haklı olup olmadığınızı adeta bağırır. Tabii duymak isterseniz ya da sesini boğmaya kalkmazsanız.

Vicdan rahatsızlığı, suçun işlendiği anda başlar ve devamlı insanı huzursuz eder.

Böyle bir durumda suçluluk duyan kişi; ne kendi yargıçlığından ne de kendine biçtiği hükümden kurtulamaz.

Her insan kendi vicdanı içinde en büyük özgürlüğünü yaşar.

Vicdan insanın; içinde tatlı tatlı duyumsadığı bir ilahi fısıldayıştır.

Bir kişiyi suçlarken, bir kişiyi yargılarken, terazinin öteki kefesine de mutlaka vicdanınızı koyunuz. Göreceksiniz, varacağınız sonuçlar çok daha adil olacaktır.

Hep kargaşalardan, çıkar çatışmalarından yana, ya yok etmek ya da yalnızca kazanmak için koşullandırılmış bir dünya...

Çoğu zaman anlayışın, vicdanın, tertemiz duyguların, sezgilerin, sevginin, hoşgörünün bir ütopya olarak benimsendiği bir dünya...

Yanlış, eğri, kötü bir uygulamanın, bir sabit fikir peşinde gitmeyi, kör nefsine ve hatta zulme bayraktarlık etmeyi yaşamın sanki bir gereği ve hatta gerçeği olarak görmeye başladığımız bir dünya...

Dünyanın bu katılaşmış ve kalıplaşmış görünümünden sıyrılın. Kendinizle, öz kimliğinizle buluşun.

Asla unutmayın ki; her işimizde, her tavrımızda, her uygulamamızda içimizdeki; en güçlü tanık, vicdanımızdır.
 
İçimdeki Çocuğu Özledim
Her insanın içinde bir çocuk vardır. Bizler o çocuğun büyümesine asla izin vermeyiz. Yılların alnımızda bıraktığı kırışıklıklara aldırış etmeden yaşlanmadığımızı onunla haykırırız tüm dünyaya. Onunla yaşayamadıklarımızı yaşarız. O çocuk bizimle aramızda hep bir sır kalmıştır. Onu hep gizli yerlerde çıkarır gezdiririz oynatırız.

Gecenin bir yarısı çıkarız dışarı. Karanlığa sığınınarak kuytu bir parkta onu kaydırırız salıncakta sallarız özgürlüğe uçururcasına....
Çıkarız yüksek dağların zirvesine nefesimiz çıktığı kadar haykırırız hayatı zaferi kazanmışçasına kötülüklere karşı...
Tek başımıza saklambaç oynatırız ona ağaçların duvarların arkasında ... Hiç bulunamamacısına...

Kendimizle baş başa kaldığımızda muziplikler yaparız gizli gizli. Bazen kendimize güleriz. Bu sen misin deriz. Şaşırmış halde...
Aynaya bakarız ilk ve son masumluğumuzu görmek adına....Kendimizi beğeniriz nanik yaparız yaramazca....
Hani derler ya
" bana düşlerini kiralar mısın abi? Ayakkabılarını bedava boyarım" öyle güzel düşler aramak isteriz.
Bir su birikintisi gördüğümüzde üzerinde zıplamak isteriz dizginlenemeyen yaramazlığımızla...

İçimizdeki çocuk çok şey istemez bizden. Sevgi ister güven ister özveri ister kendin olmak ister masumluk ister derinlik ister. Daha doğrusu kendin olmak ister. Başkaları ne diyecek. Nasıl düşünecek diye düşünmek istemez. İçinden geldiği gibi yaşamak ister...

Bırakalım artık içimizdeki çocuk hep mutlu olsun. Kimsenin onu yok etmesine izin vermeyelim. Onu içimizde hapsetmeyelim. Çözelim kelepçelerini özgürlüğe salıverelim. Dünyanın karanlıklarını onun gözlerindeki parıltıyla aydınlatalım. Onun minicik kalbiyle atsın kalbimiz . Onun masum gülüşleriyle gülelim sinsi gülüşlerden arınmış halde. Ağlarken de onun gözyaşlarını akıtalım. Yüreğimizden geldiği gibi yalansız gösterişsiz..
 
Zor zamanlarda başarı için şarkılar dinlemeli insan

Candan Erçetin'in Elbette şarkısının sözleri ne güzel değil mi?


Güneş her akşam batıp hergün doğuyorsa
Çiçekler solup solup tekrar açıyorsa
En derin yaralar kapanıyorsa
En büyük acılar unutuluyorsa
Neden korkulur hayatta söyleyin bana
Ben neden hep aynı kalayım söyleyin bana
Elbette bazen çiçek açıp bazen solacağım
Elbette daldan dala konup sonra uçacağım
Elbette bazen hızla dönüp bazen duracağım
Elbette bazen söyleyip bazen susacağım
İnanmadım asla inanamam
Herşeyin bir sonu olduğuna
Elbette bugün ağlıyorsam yarın güleceğim
Elbette önce çekip gidip sonra döneceğim
 
Geri
Top