Herkesin hayatında önem verdiği değerler vardır. Kimi parayı önemser fani dünyada, kimi sevgiyi, kimi saygı olmazsa olmaz der, bir diğeriyse anlayış diye ekler değerler listesinin sonuna…
Haklısınız bunların hepsi önemli ve teker teker çok büyük değer taşıyor. Bununla birlikte öyle bir “değer” var ki, onun olmaması ne evinizde, ne işinizde, hayatınızın hiçbir alanında huzuru, mutluluğu daim kılamaz…
Güven…
Kendinize duyduğunuz güven, sevdikleriniz duyduğunuz güven ya da size duyulan güven…
Nasıl düşünürseniz düşünün… Güven duygusu bitti mi, ne tadınız kalır ne tuzunuz…
Kendinize duyduğunuz güven azsa ya da tamamen yok olduğunu düşünüyorsanız, içinizdeki potansiyeli açığa çıkaramazsınız, “Beş yıl sonra nerde, ne konumda olmak istersin?” sorusuna bile “… ama ben yapamam ki!...” diye biten cevaplar verirsiniz, enerjinizi boş yere tüketmiş olursunuz… Bir hazineyi yok sayarsınız. Bunun sonucunda da mutsuzluk başlar, kendinize küsersiniz adeta…
Ya da başkasına duyduğunuz güvenin azalması ya da tamamen bitmesi…
Hayatınızdaki bütün insanları düşünün. Artık güvenemediğiniz bir iş arkadaşınız, ailenizden biri, sevgiliniz, eşiniz, dostunuz….
Size söyledikleri her söz –iyi ya da kötü- arkasında bir soru işareti taşımaya başlar. “Acaba?”lar oluşmaya başlar kafanızda…
Artık daha farklı bir konumda yer alır sizin için. Anlamı, değeri azalır o insanın sizin gözünüzde..
Bundan sonra söyledikleri de eskisi gibi büyük anlamlar ifade etmez. Çünkü yalan söylüyor olabilir, bazı şeyleri saklıyor olabilir, çarpıtıyor olabilir, dersiniz içinizden.
Belki bu güvensizliği hak ediyordur, belki de tam tersi.
Ama süreç ne olursa olsun artık o sizin nazarınızda eski eşiniz, dostunuz değildir.
İçinizde bazı şeyler bitmeye yüz tutmuştur.
Ve sonuncusu, belki de en çok yaralayanı…
Sevdiğiniz insanın size olan güveninin bittiğini görmek. Belki de hiç oluşmamıştı, orasını bilemem. Ama sonuç olarak bugün söylediklerinizin bir anlam ve değer taşımaması.
İnsana en çok üzen ne biliyor musunuz?
Bu güvenin en çok değer verdiğiniz insanlardan birine ait olması. Ya da yitip giden güven desek daha doğru olur…
“Ne yani yalan mı söylüyorum?” sorusuna verilen “Evet” cevabıyla anladığınız acı gerçektir bu.
Sonra düşünmeye başlarsınız;
"Bunca yıldır kimseden duymadığım şeyleri şimdi, şu anda, en sevdiğim insanlardan birinin bu kadar rahat bir şekilde ifade etmesi normal mi? "
"Ben ne yaptım da bunca süredir, bunu sağlayamadım… "
Kararsız kalırsınız…. Kendinizi suçlamakla, karşıdakine kızmak arasında gidip gelirsiniz.
İçinizden sessizce geçirirsiniz: Hiç ummazdım…
Sizden başka kimsenin duymadığı, sessiz sedasız yapılan bir isyan gibi olur…
Hayatın gri rengidir bu işte. İstemediğiniz, hiçbir zaman da istemeyeceğiniz kadar acıdır bu durum.
Güven bir geminin dümeni gibidir. Hava sisli de olsa, kar fırtınasına da yakalansa o gemi dümeni sağlam olduğu sürece yol alacaktır. İlişkide de güven bir nevi dümen rolünü oynar. En karanlık anlarda, en zor durumlarda bile kişiler birbirine güveniyorsa işte o zaman her ilişki zamanı gelince tekrardan düzlüğe çıkar.
Allah’ım güven duyduğunuz ve size güvenen insanları sizlerden ayırmasın….
Haklısınız bunların hepsi önemli ve teker teker çok büyük değer taşıyor. Bununla birlikte öyle bir “değer” var ki, onun olmaması ne evinizde, ne işinizde, hayatınızın hiçbir alanında huzuru, mutluluğu daim kılamaz…
Güven…
Kendinize duyduğunuz güven, sevdikleriniz duyduğunuz güven ya da size duyulan güven…
Nasıl düşünürseniz düşünün… Güven duygusu bitti mi, ne tadınız kalır ne tuzunuz…
Kendinize duyduğunuz güven azsa ya da tamamen yok olduğunu düşünüyorsanız, içinizdeki potansiyeli açığa çıkaramazsınız, “Beş yıl sonra nerde, ne konumda olmak istersin?” sorusuna bile “… ama ben yapamam ki!...” diye biten cevaplar verirsiniz, enerjinizi boş yere tüketmiş olursunuz… Bir hazineyi yok sayarsınız. Bunun sonucunda da mutsuzluk başlar, kendinize küsersiniz adeta…
Ya da başkasına duyduğunuz güvenin azalması ya da tamamen bitmesi…
Hayatınızdaki bütün insanları düşünün. Artık güvenemediğiniz bir iş arkadaşınız, ailenizden biri, sevgiliniz, eşiniz, dostunuz….
Size söyledikleri her söz –iyi ya da kötü- arkasında bir soru işareti taşımaya başlar. “Acaba?”lar oluşmaya başlar kafanızda…
Artık daha farklı bir konumda yer alır sizin için. Anlamı, değeri azalır o insanın sizin gözünüzde..
Bundan sonra söyledikleri de eskisi gibi büyük anlamlar ifade etmez. Çünkü yalan söylüyor olabilir, bazı şeyleri saklıyor olabilir, çarpıtıyor olabilir, dersiniz içinizden.
Belki bu güvensizliği hak ediyordur, belki de tam tersi.
Ama süreç ne olursa olsun artık o sizin nazarınızda eski eşiniz, dostunuz değildir.
İçinizde bazı şeyler bitmeye yüz tutmuştur.
Ve sonuncusu, belki de en çok yaralayanı…
Sevdiğiniz insanın size olan güveninin bittiğini görmek. Belki de hiç oluşmamıştı, orasını bilemem. Ama sonuç olarak bugün söylediklerinizin bir anlam ve değer taşımaması.
İnsana en çok üzen ne biliyor musunuz?
Bu güvenin en çok değer verdiğiniz insanlardan birine ait olması. Ya da yitip giden güven desek daha doğru olur…
“Ne yani yalan mı söylüyorum?” sorusuna verilen “Evet” cevabıyla anladığınız acı gerçektir bu.
Sonra düşünmeye başlarsınız;
"Bunca yıldır kimseden duymadığım şeyleri şimdi, şu anda, en sevdiğim insanlardan birinin bu kadar rahat bir şekilde ifade etmesi normal mi? "
"Ben ne yaptım da bunca süredir, bunu sağlayamadım… "
Kararsız kalırsınız…. Kendinizi suçlamakla, karşıdakine kızmak arasında gidip gelirsiniz.
İçinizden sessizce geçirirsiniz: Hiç ummazdım…
Sizden başka kimsenin duymadığı, sessiz sedasız yapılan bir isyan gibi olur…
Hayatın gri rengidir bu işte. İstemediğiniz, hiçbir zaman da istemeyeceğiniz kadar acıdır bu durum.
Güven bir geminin dümeni gibidir. Hava sisli de olsa, kar fırtınasına da yakalansa o gemi dümeni sağlam olduğu sürece yol alacaktır. İlişkide de güven bir nevi dümen rolünü oynar. En karanlık anlarda, en zor durumlarda bile kişiler birbirine güveniyorsa işte o zaman her ilişki zamanı gelince tekrardan düzlüğe çıkar.
Allah’ım güven duyduğunuz ve size güvenen insanları sizlerden ayırmasın….