Temel'in Kahve Macerası
Hadi şekerim, bu gece bize gidelim kahve içelim diyeceğim ama önce şu hikayeyi bir dinle, tam da bu geceye özel!
Bizim Temel, Karadeniz'in incisi Rize'de yaşayan, aklı bir karış havada, hayatı dağınık bir adamdır. Bir gün canı kahve ister, ama böyle güzelinden, mis kokulusundan. Hemen kalkar, en yakın kahve dükkanına gider. Dükkanın adı da "Kahve Diyarı". İçeri girer, şöyle bir etrafına bakar. Herkes keyifle kahvelerini yudumlar, sohbet eder. Temel de dayanamaz, garsonu çağırır:
"Ula uşağum, bana şöyle bol köpüklü bir kahve getir bakayım!"
Garson, Temel'in aksanlı konuşmasına gülümser, "Tabii efendim, hemen getiriyorum." der.
Kahve gelir, Temel alır eline, bir yudum alır, gözlerini kapatır, "Ohh be, işte bu!" diye iç geçirir. Ama sonra birden aklına bir şey gelir.
"Ula uşağum," der garsona, "Bu kahve neyden yapıldı?"
Garson biraz şaşırır, "Efendim, kahve çekirdeklerinden yapıldı."
Temel kaşlarını çatar, "Onu ben de bilirim. Hangi çekirdekten yapıldı?"
Garson gülerek, "Efendim, Arabica çekirdeklerinden." der.
Temel, "Hımmm, Arabica ha..." der ve bir an düşünür. Sonra garsona döner ve şöyle der:
"Ula uşağum, biz de fınduk tarlasında geziyorduk. Orada bir ağaç gördüm, ona bir dokundum, hop! Ağaç 'Ben Arabica'yım' dedi. Demek o zaman bu ağaçtan alıp kahve yapıyorlar ha?"
Garson kahkahayı patlatır, "Efendim, o ağaç değil, kahve çekirdeğiydi. Ağaç dediğiniz fındık ağacıydı."
Temel bu sefer daha da şaşırır, "Ha, fınduk ağacı mı? O zaman o da Arabica fınduk mu oluyor?"
Garson artık gülmekten yerlere yatar. Temel, garsonu öyle görünce daha da meraklanır:
"Ula uşağum, neden bu kadar gülüyorsun? Yoksa sen de mi benim gibi fındukları kahve sanıyorsun?"
Garson zorlukla konuşur, "Efendim, yok öyle bir şey. Ama siz çok komiksiniz!"
Temel kaşlarını kaldırır, "Ben mi komiğim? Yoksa o fınduklar mı komik? Neyse, sen bana bir tane daha kahve getir, o fınduklara da selam söyle!"
Garson gülerek bir kahve daha getirir. Temel bu sefer kahvesini yudumlarken, bir yandan da etrafındaki insanları gözler. Bir anda gözü, köşedeki masada oturan, şık giyimli bir beyefendiye takılır. Adam, elindeki gazeteyi okurken bir yandan da kahvesini yudumlar. Temel, kendini tutamaz ve adamın yanına gider:
"Ula beyefendi, bu kahve neden siyah?"
Beyefendi, şaşkın bir şekilde Temel'e bakar, "Efendim, kahve böyle yapılır."
Temel, "Yoksa senin kahven de Arabica çekirdeğinden mi? Bak ben geçen gün bir fınduk gördüm, o da 'Ben Arabica'yım' dedi."
Adam şaşkınlıkla Temel'e bakar, sonra gülümser ve "Efendim, anladım. Sanırım siz kahve hakkında biraz kafa karıştırmışsınız." der.
Temel, "Kafa karıştırmak mı? Yoksa sen de mi fınduk ağacını kahve ağacı sanıyorsun?" diye sorar.
Adam bu sefer kahkahayı basar, "Hayır efendim, öyle bir şey yok. Ama siz çok tatlısınız!" der.
Temel, "Tatlı olmak mı? Yoksa kahve mi tatlı?" diye sorar.
Adam gülmeye devam eder, "İkiniz de tatlısınız."
Temel, "Ha, ikimiz de mi? O zaman biz bir kahve daha içelim!" der ve garsonu çağırır.
İşte şekerim, bu kadar kahve muhabbeti arasında sen de anladın ki, bizim Temel'in kafası biraz karışık ama kalbi tertemiz! Şimdi sen söyle bakalım, bu gece bize kahve içmeye gelir misin? Belki bu sefer fındık ağaçlarını kahve çekirdeği sanmayız! Ne dersin?
Temel, beyefendiyle birlikte bir kahve daha söyler. Kahveler gelir, muhabbet koyulaşır. Beyefendi, Temel'in bu kadar neşeli ve komik olmasına hayran kalır.
"Efendim," der beyefendi, "Siz çok eğlenceli bir insansınız. Bu kahve meselesini de çok güzel bir şekilde anlatıyorsunuz. Acaba siz ne iş yapıyorsunuz?"
Temel, göğsünü kabartarak, "Ula ben mi? Ben fındık yetiştiricisiyim!" der.
Beyefendi şaşırır, "Fındık yetiştiricisi mi? Ama kahve hakkında bu kadar şey biliyorsunuz."
Temel, muzip bir gülümsemeyle, "Ula, fındık yetiştiricisi olmak kahve bilmeye engel mi? Hem ben fındık ağacına soruyorum, o bana her şeyi anlatıyor. Arabica ağacıyla da arkadaşız biz!"
Beyefendi kahkahayı patlatır, "Harikasınız! Acaba fındıklarınızla ne yapıyorsunuz?"
Temel, "Ula ne yapacağım, yiyoruz. Ama bak şimdi sana bir şey anlatacağım. Geçen gün, bizim fındıkları toplarken, bir tane fındık bana dedi ki, 'Ben bir kahve çekirdeği olmak istiyorum!' Ne dersin, bu fındığı kahve çekirdeği yapalım mı?"
Beyefendi bu sefer gülmekten gözlerinden yaş gelir, "Efendim, fındıklar kahve çekirdeği olamaz. Ama sizin bu hayal gücünüze hayran kaldım."
Temel, "Hayal gücü mü? Yoksa bu fınduk mu hayalperest?" diye sorar. Sonra aklına bir fikir gelir, "Ula, o zaman biz fındıklı kahve yapalım! Fındıklı kahve hiç duydun mu? Bizim köyde herkes yapar!"
Beyefendi merakla, "Fındıklı kahve mi? Nasıl yapılıyor?"
Temel, anlatmaya başlar: "Önce fındıkları güzelce kavuracaksın. Sonra onları kahve gibi ezeceksin. Sonra da kahveyle karıştıracaksın. İşte fındıklı kahve! Tadına doyum olmaz!"
Beyefendi gülerek, "Denemek isterdim doğrusu."
Temel hemen garsonu çağırır, "Ula uşağum, bize bir fındıklı kahve getir bakayım!"
Garson şaşkınlıkla, "Efendim, fındıklı kahve mi? Bizde öyle bir şey yok."
Temel, "Ula nasıl yok? Ben sana tarifini verdim işte, fındıkla kahveyi karıştıracaksın!"
Garson bir an düşünür, sonra "Efendim, isterseniz size fındıklı kurabiye ile kahve getireyim." der.
Temel kaşlarını çatar, "Kurabiye mi? Biz fındıklı kahve istedik, kurabiye değil!"
Beyefendi gülerek, "Efendim, biz kurabiye ile kahve içelim. Hem böylece fındık da yemiş oluruz."
Temel, "Ha, fındık mı yiyeceğiz? O zaman tamam! Ama bir dahaki sefere fındıklı kahve de yapalım, o zaman görürsün!" der.
Garson, kurabiyeler ve kahveleri getirir. Temel, kurabiyeyi ağzına atarken bir anda durur:
"Ula bu kurabiyeler neyden yapılmış?"
Beyefendi gülerek, "Efendim, fındıktan yapılmış."
Temel, kaşlarını çatar, "Yoksa bu kurabiyeler de 'Ben Arabica'yım' mı dedi?"
Beyefendi bu sefer kahkahayı basar ve "Efendim, kurabiyeler konuşmaz. Ama sizin gibi komik bir insanla tanıştığıma çok memnun oldum!" der.
Temel, "Memnun olmak mı? Yoksa bu kurabiyeler mi memnun?" diye sorar.
Beyefendi gülmeye devam eder. Temel de ona eşlik eder. İşte o an, Temel'in aklına bir fikir gelir.
"Ula beyefendi, sen benimle birlikte fındık tarlasına gel. Orada fındık ağaçlarına soralım bakalım, onlar ne diyor?"
Beyefendi, daha da meraklanarak, "Gerçekten mi? Fındık ağaçlarıyla konuşabilir miyiz?" diye sorar.
Temel, muzipçe gülümseyerek, "Onları bir dinleyelim bakalım, belki de 'Ben Arabica'yım' derler. Ne dersin, bu macera için hazır mısın?"
Beyefendi gülerek, "Hazırım! Haydi gidelim fındık tarlasına!" der.
İşte şekerim, Temel ve beyefendi, kahve dükkanından kalkıp fındık tarlasına doğru yola çıkarlar. Bu macera daha yeni başlıyor! Bakalım fındık ağaçları onlara neler diyecek? Ne dersin, bu gece de fındıklı kahve macerasına biz de atılalım mı?