Fransızlar’ın Hatay hakimiyeti, 20 yıl sürer. Bu dönemin sonunda Türkiye ile Fransa arasında ilişkilerde hissedilir bir yumuşama başlamıştı. Bunun nedeni ise, Hitler Almanya’sının Avrupa üzerindeki artan tehdidi idi. Silahlanmayla at başı giden bu tehdit, Avrupa’nın öbür ülkelerini birleşmeye ve Nazi yayılmasına karşı önlem almaya zorluyordu. Tükiye’nin Balkanlar ve Ortadoğu'daki konumu ise bu bölgenin savunulmasında yaşamsal bir önem taşıyordu. Gerek Fransa, gerek görüşmelere arabulucu olarak katılan İngiltere bu Uluslararası koşullarda Türkiye ile gerginlik ilişkileri içinde bulunmanın kendine hiçbir yarar sağlamayacağını, tersine Avrupa’nın güneydoğu kanadının savunmasız kalmasına yol açabileceğini görerek tutumlarını yavaş yavaş yumuşatmışlardır. Dış politikalardaki bu gelişmeleri Türkiye Hükümeti de değerlendiriyor ve uzlaşma eğilimi gösteren Fransa’yı kesin ödünler vermeye zorluyordu. Değişen koşullar 1937'de Fransa-Türkiye ilişkilerini giderek olumlu bir temele oturttu. 1937 de imzalanan Hatay Antlaşması geçici bir statüyü içeriyordu.
Bu statü, Hatay’da yapılacak seçimlere halkın kendi parlamentosunu kuracağı güne değin geçerli olacaktı. Seçimlerin ise 1938 baharında yapılması kararlaştırılmıştı. Milletler cemiyeti bu seçimleri denetleyecek bir komisyon oluşturmuştu.
Bu arada seçim hazırlıkları başlar. Seçim listeleri Türk-Arap-Alevi-Ermeni-Rum Ortodoks Cemiyetlerine göre düzenlenir. Seçim iki dereceli olacaktı. 15 Mayıs 1938'de seçim işlerine başlanır. Bu sıralarda sandıklar üzerinde çeşitli spekülasyonlar yaratılır, olaylar çıkar ve 3 Haziran’da seçim işleri 6 gün için durdurulur. 9 haziranda seçim işlerine yeniden başlanır. Ancak yeniden olaylar patlak verir. 22 Haziranda komisyon seçim işlerini durdurur.
5 Temmuz 1938 de Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki Türk birlikleri İskenderun’a girer. 22 Temmuz 1938 de seçimler tekrarlanır. 31 Temmuz’da sona erer. 1 Ağustos günü sonuçlar alınmaya başlanır. Buna göre Hatay’da 35.847 Türk, 11.319 Alevi, 5504 Ermeni, 1845 Sünni Arap, 2098 Rum- Ortodoks seçmen bulunduğu tespit edilir.
Milletvekili dağılımı ise şöyle olur. Türkler’den 22, Aleviler’den 9, Ermeniler’den 5, Sünni Araplar’dan 2, Rum-Ortodokslar’dan 2, toplam 40 Milletvekili.
2 Eylül 1938'de Hatay kamu kurultayı ilk toplantısını Antakya’da bugünkü gündüz sinemasının bulunduğu yerde yaptı. Devlet başkanlığına Tayfur Sökmen, Başbakanlığa Abdurrahman Melek getirildi. 5 kişilik ilk kabine kurultay dışından kuruldu.
6 Eylül 1938 günü Mecliste yeni “Hatay Anayasası” kabul edildi. Bu anayasa, Milletler Cemiyeti tarafından kabul edilen Sancak Anayasasının hemen hemen aynısıdır. Anayasaya göre “Sancak” yerine devletin adı “Hatay Devleti” olarak kabul edilmiş ve idare şekli Cumhuriyet olarak belirlenmiştir.
Hatay devletinde, merkez Antakya olmak üzere İskenderun, Ordu (Yayladağı), Kırıkhan ve Reyhaniye ilçe olarak belirlendi.
Fransızca yabancı dil olarak kabul edildi. Arapça eğitim yapan okullar öğretime devam edecek, ancak yenilerinin açılmasına izin verilmeyecekti.
16 Şubat 1939 günü yapılan toplantıda Türkiye Cumhuriyeti kanunları Hatay kanunu olarak aynen kabul edildi. Fakat askerlik, kadınlara seçim hakkı uluslararası taahhütler gibi konularla ilgili olanların, şimdilik uygulanmaması konusunda hükümet yetkili olacaktı.
28 Şubat 1939'da yapılan bir açıklamaya göre, Hatay Maliye vekaleti bu aydan itibaren aylıkları Türk parasıyla ödeyecekti. İlk ödeme o gün yapıldı. 13 Mart günü Türk parası Hatay'ında resmi parası olarak kabul edildi . 16 Martta Türkiye ile Hatay arasında ithalat - ihracat serbest bırakıdı.26 Mart 1939 günü Türkiye'de yapılan seçimlerde Tayfur Sökmen Antakya Milletvekili, Abdurrahman Melek Gaziantep Milletvekili olarak CHP'den Türkiye Büyük Millet Meclisine seçildiler.
18 Mayıs 1939'da 5 Temmuz ve 2 Eylül günleri Hatay için “Milli Bayram” olarak kabul edildi.
13 - 14 Mayıs günlerinde Fransız ve İngiliz radyoları Hatay meselesinin Türkite ile Fransız arasında çözümlendiğini söylediler. Bu arada Hatay - Suriye sınırını belirleyen protokol Türkçe ve Fransızca olarak iki metin halinde imzalandı. Sınır eskisine (Sancak Sınırına) göre 6 Km. doğuya genişledi . Hatay’a giriş çıkış ve kapılar düzenlendi. Buna göre Süveydiye, Arsuz ve İskenderun deniz girişi olarak belirlendi . 16 Haziran günü T.B.M.M'nden bir karar çıktı. Buna göre Hatay'la Türkiye arasında Hatay mıntıkasının, Türkiye'ye iadesine dair Hatay anlaşması imzalandı. 28 Haziran’da Hatay Millet Meclisinin son toplantısı yapıldı . Bu toplantıda Hatay'ın Türkiye'ye katılma kararı kabul ediliyordu.
7 Temmuz 1939 tarih ve 3711 sayılı kanunla, Fransızlar’la yapılan 23 Haziran anlaşması sonucunda, Türkiye milli hududu içine giren Hatay’ın Türkiye'ye ilhak edildiğini ,Hatay vilayetinin kurulduğunu ,Dörtyol kazasının Seyhan'dan Hassa nahiyesinin İslahiye'den (Gaziantep) ve kaza haline getirilerek Hatay vilayetine bağlandığını belirten hükümler içeriyordu.
23 Temmuz 1939 sabahı Hatay’da kalan son Fransız kıtası olan 16.Tunus avcı alayına ait birlik kışladan saat 7.30'da çıktı . Saat 11.40'ta son Fransız askeri de sınırımızı terketti.
Birinci Dünya Savaşının hemen ertesinde Hataya giren Fransızlar ikinci dünya savaşı başlamadan kısa bir süre önce Bölgeyi terketmek zorunda kaldılar . Bu süre içerisinde Anadolu’da ve Dünyada oluşan yeni siyasal durumlar onları buna mecbur kılmıştır . Bağımsızlık mücadelesi sonucunda Mustafa Kemal önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti “Misak-ı Milli” sınırları içinde görünen Hatay’ı alabilmek için doğan tarihi fırsatı akıllıca değerlendirmenin yollarını ararken Avrupa'da esmeye başlayan savaş rüzgarları Emperyalist devletleri sömürgelerinden birer birer çekilmeye zorluyordu . O sıralarda Almanya ve İtalya'da yönetime gelen Faşist iktidarlar akıl almaz derecede silahlanma yarışına girmişlerdi. Almanya’da Hitler İtalya’da Mussolini önce muhalefeti bastırdılar ardından ülkelerindeki aydın,demokrat,devrimci unsurlar üzerinde katliama başladılar. Almanya’da “Üstün Alman Irkı” hayali peşinde koşan Hitler yönetimi kendisinden olmayanlar üzerinde ve özellikle Yahudiler’e karşı tarihin en korkunç katliamına girişmişti. Milyonlarca kişi gaz odalarında ölüme gönderdiler. Bir yanda bu vahşet sahneleri yaşanırken öbür yanda hızla silahlanan Almanya ve İtalya'nın savaş hazırlıkları gözden kaçmıyordu . Kendi sınırlarını korumaya çalışan Fransızlar sınır ötesi sömürgelerinden teker teker çekiliyorlardı. Kısa bir süre sonra 2.Dünya savaşı patlak verecek ve Fransızlar’ın korktuğu başına gelecekti.
FRANSIZLAR’IN 20 YILI
Fransızlar bölgeyi ele geçirdikten sonra şu anda üzerinde hastane ve ilköğretim okulu bulunan tepeye askeri kışlalarını kurarlar. Bu yüzden yöre halkı bu tepeye “Kışla” adını verir. Ne yazık ki bu dört katlı apartman yüksekliğinde uzun askeri kışla ancak 1960’lara kadar dayanabildi. Tabi ki bunun ihmal ve ilgisizlikten kaynaklandığını bilmek gerekir. Fransızlar tepeden Süveydiye'yi rahatça kontrol edebiliyorlardı. Askeri kışlaya bağlı olarak tepenin altında şehir kurulmaya ve gelişmeye başladı.
1924'ten itibaren Fransızlar değişik tarihlerde buralarda kazılar yaptılar. 1938 yılında Fransız mandası altında çıkan Hatay'ın Türkiye'ye katılması ile kazı çalışmaları hemen sona ermese bile eski düzenliliğini yitiriyor ve İkinci Dünya Savaşı başlarında çalışma kazıları sona eriyordu.
Bölgede kazı yapan arkelog gurup doğrudan Fransa devleti tarafından, Fransız mandası altındaki ülkelerde arkeoloji ve antika araştırmalarıyla görevlendirilmişti.
Araştırma sonuçları “Arkeoloji ve Tarih Eserleri” kütüphanesi adına 1931 yılında Paris’te yayınlanmıştır Diğer eser bir Fransız’ın üniversitede yüksek doktora için hazırladığı tekstir “Eski Yunan ve Romalılar’da Şehirlerin Gelişimi” adlı eseridir. Bu eser 1941 yılında yayınlanmıştır.
Fransızlar bölgeyi bu kadar kısa sürede terkedeceklerini tahmin etmiyorlardı. Bu yüzden yollar, köprüler ve kadastro işleri titizlikle yürüttüler. Bugün Samandağ ilçe merkezinde ve bazı köylerde yapılan parselasyon işlerinde hala Fransızlar tarafından hazırlanan kadastro haritalarından faydalanılmaktadır. Ayrıca 1990'lı yılların başlarına kadar Samandağ-Antakya yolu o dönemden kalan yol olarak bilinmekteydi. Köprüler hala kullanılmakta Karaçay nehirleri üzerindebazı mahalleleri birbirine bağlamaktadır
Bu statü, Hatay’da yapılacak seçimlere halkın kendi parlamentosunu kuracağı güne değin geçerli olacaktı. Seçimlerin ise 1938 baharında yapılması kararlaştırılmıştı. Milletler cemiyeti bu seçimleri denetleyecek bir komisyon oluşturmuştu.
Bu arada seçim hazırlıkları başlar. Seçim listeleri Türk-Arap-Alevi-Ermeni-Rum Ortodoks Cemiyetlerine göre düzenlenir. Seçim iki dereceli olacaktı. 15 Mayıs 1938'de seçim işlerine başlanır. Bu sıralarda sandıklar üzerinde çeşitli spekülasyonlar yaratılır, olaylar çıkar ve 3 Haziran’da seçim işleri 6 gün için durdurulur. 9 haziranda seçim işlerine yeniden başlanır. Ancak yeniden olaylar patlak verir. 22 Haziranda komisyon seçim işlerini durdurur.
5 Temmuz 1938 de Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki Türk birlikleri İskenderun’a girer. 22 Temmuz 1938 de seçimler tekrarlanır. 31 Temmuz’da sona erer. 1 Ağustos günü sonuçlar alınmaya başlanır. Buna göre Hatay’da 35.847 Türk, 11.319 Alevi, 5504 Ermeni, 1845 Sünni Arap, 2098 Rum- Ortodoks seçmen bulunduğu tespit edilir.
Milletvekili dağılımı ise şöyle olur. Türkler’den 22, Aleviler’den 9, Ermeniler’den 5, Sünni Araplar’dan 2, Rum-Ortodokslar’dan 2, toplam 40 Milletvekili.
2 Eylül 1938'de Hatay kamu kurultayı ilk toplantısını Antakya’da bugünkü gündüz sinemasının bulunduğu yerde yaptı. Devlet başkanlığına Tayfur Sökmen, Başbakanlığa Abdurrahman Melek getirildi. 5 kişilik ilk kabine kurultay dışından kuruldu.
6 Eylül 1938 günü Mecliste yeni “Hatay Anayasası” kabul edildi. Bu anayasa, Milletler Cemiyeti tarafından kabul edilen Sancak Anayasasının hemen hemen aynısıdır. Anayasaya göre “Sancak” yerine devletin adı “Hatay Devleti” olarak kabul edilmiş ve idare şekli Cumhuriyet olarak belirlenmiştir.
Hatay devletinde, merkez Antakya olmak üzere İskenderun, Ordu (Yayladağı), Kırıkhan ve Reyhaniye ilçe olarak belirlendi.
Fransızca yabancı dil olarak kabul edildi. Arapça eğitim yapan okullar öğretime devam edecek, ancak yenilerinin açılmasına izin verilmeyecekti.
16 Şubat 1939 günü yapılan toplantıda Türkiye Cumhuriyeti kanunları Hatay kanunu olarak aynen kabul edildi. Fakat askerlik, kadınlara seçim hakkı uluslararası taahhütler gibi konularla ilgili olanların, şimdilik uygulanmaması konusunda hükümet yetkili olacaktı.
28 Şubat 1939'da yapılan bir açıklamaya göre, Hatay Maliye vekaleti bu aydan itibaren aylıkları Türk parasıyla ödeyecekti. İlk ödeme o gün yapıldı. 13 Mart günü Türk parası Hatay'ında resmi parası olarak kabul edildi . 16 Martta Türkiye ile Hatay arasında ithalat - ihracat serbest bırakıdı.26 Mart 1939 günü Türkiye'de yapılan seçimlerde Tayfur Sökmen Antakya Milletvekili, Abdurrahman Melek Gaziantep Milletvekili olarak CHP'den Türkiye Büyük Millet Meclisine seçildiler.
18 Mayıs 1939'da 5 Temmuz ve 2 Eylül günleri Hatay için “Milli Bayram” olarak kabul edildi.
13 - 14 Mayıs günlerinde Fransız ve İngiliz radyoları Hatay meselesinin Türkite ile Fransız arasında çözümlendiğini söylediler. Bu arada Hatay - Suriye sınırını belirleyen protokol Türkçe ve Fransızca olarak iki metin halinde imzalandı. Sınır eskisine (Sancak Sınırına) göre 6 Km. doğuya genişledi . Hatay’a giriş çıkış ve kapılar düzenlendi. Buna göre Süveydiye, Arsuz ve İskenderun deniz girişi olarak belirlendi . 16 Haziran günü T.B.M.M'nden bir karar çıktı. Buna göre Hatay'la Türkiye arasında Hatay mıntıkasının, Türkiye'ye iadesine dair Hatay anlaşması imzalandı. 28 Haziran’da Hatay Millet Meclisinin son toplantısı yapıldı . Bu toplantıda Hatay'ın Türkiye'ye katılma kararı kabul ediliyordu.
7 Temmuz 1939 tarih ve 3711 sayılı kanunla, Fransızlar’la yapılan 23 Haziran anlaşması sonucunda, Türkiye milli hududu içine giren Hatay’ın Türkiye'ye ilhak edildiğini ,Hatay vilayetinin kurulduğunu ,Dörtyol kazasının Seyhan'dan Hassa nahiyesinin İslahiye'den (Gaziantep) ve kaza haline getirilerek Hatay vilayetine bağlandığını belirten hükümler içeriyordu.
23 Temmuz 1939 sabahı Hatay’da kalan son Fransız kıtası olan 16.Tunus avcı alayına ait birlik kışladan saat 7.30'da çıktı . Saat 11.40'ta son Fransız askeri de sınırımızı terketti.
Birinci Dünya Savaşının hemen ertesinde Hataya giren Fransızlar ikinci dünya savaşı başlamadan kısa bir süre önce Bölgeyi terketmek zorunda kaldılar . Bu süre içerisinde Anadolu’da ve Dünyada oluşan yeni siyasal durumlar onları buna mecbur kılmıştır . Bağımsızlık mücadelesi sonucunda Mustafa Kemal önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti “Misak-ı Milli” sınırları içinde görünen Hatay’ı alabilmek için doğan tarihi fırsatı akıllıca değerlendirmenin yollarını ararken Avrupa'da esmeye başlayan savaş rüzgarları Emperyalist devletleri sömürgelerinden birer birer çekilmeye zorluyordu . O sıralarda Almanya ve İtalya'da yönetime gelen Faşist iktidarlar akıl almaz derecede silahlanma yarışına girmişlerdi. Almanya’da Hitler İtalya’da Mussolini önce muhalefeti bastırdılar ardından ülkelerindeki aydın,demokrat,devrimci unsurlar üzerinde katliama başladılar. Almanya’da “Üstün Alman Irkı” hayali peşinde koşan Hitler yönetimi kendisinden olmayanlar üzerinde ve özellikle Yahudiler’e karşı tarihin en korkunç katliamına girişmişti. Milyonlarca kişi gaz odalarında ölüme gönderdiler. Bir yanda bu vahşet sahneleri yaşanırken öbür yanda hızla silahlanan Almanya ve İtalya'nın savaş hazırlıkları gözden kaçmıyordu . Kendi sınırlarını korumaya çalışan Fransızlar sınır ötesi sömürgelerinden teker teker çekiliyorlardı. Kısa bir süre sonra 2.Dünya savaşı patlak verecek ve Fransızlar’ın korktuğu başına gelecekti.
FRANSIZLAR’IN 20 YILI
Fransızlar bölgeyi ele geçirdikten sonra şu anda üzerinde hastane ve ilköğretim okulu bulunan tepeye askeri kışlalarını kurarlar. Bu yüzden yöre halkı bu tepeye “Kışla” adını verir. Ne yazık ki bu dört katlı apartman yüksekliğinde uzun askeri kışla ancak 1960’lara kadar dayanabildi. Tabi ki bunun ihmal ve ilgisizlikten kaynaklandığını bilmek gerekir. Fransızlar tepeden Süveydiye'yi rahatça kontrol edebiliyorlardı. Askeri kışlaya bağlı olarak tepenin altında şehir kurulmaya ve gelişmeye başladı.
1924'ten itibaren Fransızlar değişik tarihlerde buralarda kazılar yaptılar. 1938 yılında Fransız mandası altında çıkan Hatay'ın Türkiye'ye katılması ile kazı çalışmaları hemen sona ermese bile eski düzenliliğini yitiriyor ve İkinci Dünya Savaşı başlarında çalışma kazıları sona eriyordu.
Bölgede kazı yapan arkelog gurup doğrudan Fransa devleti tarafından, Fransız mandası altındaki ülkelerde arkeoloji ve antika araştırmalarıyla görevlendirilmişti.
Araştırma sonuçları “Arkeoloji ve Tarih Eserleri” kütüphanesi adına 1931 yılında Paris’te yayınlanmıştır Diğer eser bir Fransız’ın üniversitede yüksek doktora için hazırladığı tekstir “Eski Yunan ve Romalılar’da Şehirlerin Gelişimi” adlı eseridir. Bu eser 1941 yılında yayınlanmıştır.
Fransızlar bölgeyi bu kadar kısa sürede terkedeceklerini tahmin etmiyorlardı. Bu yüzden yollar, köprüler ve kadastro işleri titizlikle yürüttüler. Bugün Samandağ ilçe merkezinde ve bazı köylerde yapılan parselasyon işlerinde hala Fransızlar tarafından hazırlanan kadastro haritalarından faydalanılmaktadır. Ayrıca 1990'lı yılların başlarına kadar Samandağ-Antakya yolu o dönemden kalan yol olarak bilinmekteydi. Köprüler hala kullanılmakta Karaçay nehirleri üzerindebazı mahalleleri birbirine bağlamaktadır