Hayvanlarda İç Güdü

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Hayvanlarda İç Güdü

İçgüdüsel davranışların en bilinen örneklerinden biri de köpeklerde görülür. Köpekler uykuya yatmadan önce başlarını kuyruklarına doğru çevirerek bulundukları yerde üç dört kez daireler çizer, sonra yerleşerek uyumaya başlarlar. Bu davranış köpeklere yabanıl atalarından miras kalmış ve var olma savaşı içinde düşmanlarına karşı bir üstünlük sağladığı için zamanla normal davranış kalıplarının bir parçası olmuştur. (Ayrıca bak. evrim.) Çünkü köpeğin iyice denetleyip güvenli olduğuna inandıktan sonra uykuya daldığı bu yer, ileride başka bir köpekle ya da yırtıcı bir düşmanla girişeceği ölüm kalım savaşında işine yarayabilir. Öğretilmesi gerekmeyen ve evcil köpekler için artık gerekli olmadığı halde sürüp giden bu davranış hemen hemen bütün köpeklerde görülür.
Kuşlarda da çok karmaşık ve etkileyici içgüdüsel davranış kalıpları vardır. İlk kez yavrulayacak olan genç bir kuş, bir yuvanın nasıl yapıldığını o güne kadar hiç görmediği halde, daha ilk denemesinde kusursuz bir yuva yapar. Bunun bir zekâ belirtisi olmadığı ve başka kuşların yuva yapışını izleyerek öğrenilmediği kanıtlanmıştır. Üreme mevsiminde yapılması gereken bütün bir eylemler zinciri, sözgelimi yuvanın yapımında kullanılacak çalı çırpı, ot ve çamur gibi gereçlerin toplanması, bunların uygun biçimde bir araya getirilmesi, yumurtaların üzerinde kuluçkaya yatılması, kuşların genlerinde var olan bilgilerle yönlendirilir. Kuş zamanla bu konuda yeni şeyler öğrenebilir, örneğin çamuru daha önce nereden bulduğunu hatırlayabilir; ama yuva yapma davranışı genelde içgüdüseldir.
Böceklerde de içgüdüsel davranışların birçok örneği gözlenmiştir. İşçi arı, yaşamı boyunca üzerine düşen bütün görevleri içgüdüsel olarak yapar. Pupa evresinden çıktıktan sonra yaptığı tek şey peteklerdeki larvaları vücut sıcaklığıyla ısıtmaktır. Yaklaşık bir haftalık olduğunda larvaları besleyerek dadılık etmeye başlar. Ardından, daha yaşlı işçi arıların getirdikleri çiçektozlarını ve balları petek gözlerine taşıyıp depolayarak kovanın "ambar görevlisi" olur. Bir süre sonra vücudundaki salgıbezleri balmumu üretmeye başlayınca yeni petek gözlerinin yapımına katılır. Daha sonra kovanın girişinde bekçilik eder ve ilk kez kısa uçuşlarla çevreyi tanımaya girişir. En sonunda bütün işçi arılar gibi çiçektozu ve balözü toplamaya çıkarak hemen hemen yaşamının sonuna kadar bu işi sürdü*rür. Bu eylemlerin hepsi içgüdüseldir; neler yapması gerektiğini kimse ona söylememiştir, onun da kendisinden sonra büyüyen genç işçi arılara öğretmesine gerek yoktur. Hayvanın sinir sistemi geliştikçe bu eylemler sırayla ortaya çıkar ve her biri yerini bir sonraki davranış biçimine bırakır.
En basit hayvanlarda, hatta hayvanlara benzer özellikler gösteren tekhücreli canlılarda bile içgüdüsel davranışlara rastlanır. Örneğin bir amip gece-gündüz çevrimine ışığa yaklaşarak ya da ışıktan uzaklaşarak tepki verir. Yassısolucanlar gibi basit yapılı hayvan*lar da yiyeceklerin kokusunu içgüdüsel olarak izler ya da suda akıntıya karşı gitmeye çalışırlar.
Denizanası ve tatlı su hidrası gibi hayvanların da böylesine basit görünümlü canlılardan beklenmeyecek kadar karmaşık davranış biçimleri vardır. Bu davranışların çoğu yiyecek ya da eş bulmaya yöneliktir. Hayvanlar âleminin üst basamaklarına doğru çıktıkça, gittikçe daha karmaşık davranışlar gösteren salyangoz, kalamar, yengeç, örümcek, denizyıldızı ve böceklerle karşılaşırız. Bu hayvanların davranışları ya da tepkileri de temel olarak yaşam savaşının bir parçasıdır. Kendisinden daha güçlü pek çok düşmanı olan küçük hayvanların bütün çabası bu düşmanlarına yem olmadan besin bulabilmek ve yavrulayarak soyunu sürdürmektir.Bazı davranışlar, o andaki koşullarda hiçbir anlamı olmasa bile, körü körüne yerine getirilir. Örneğin çam keseböceğinin (Thaumeto-poea pityocampa) tüylü tırtılları kuyruğa girmiş gibi peş peşe yürüyerek her an birbirlerini izlerler. Böylece daldan dala geçerek taze yaprak ararken birbirlerini kaybetmemiş olurlar. Ama kaybolmaları söz konusu değilken, örneğin geniş bir vazonun ya da kavanozun çevresinde halka olup sürekli döndükleri zaman da aynı davranışı sürdürürler. Ünlü Fransız doğa bilgini Jean Henri Fabre böyle bir deney yapmış ve tırtılların bir hafta boyunca hiç durmadan vazonun çevresinde dolaştıklarını, en sonunda yorgun düşüp aşağıya yuvarlandıklarını gözlemiştir. Üstelik.tırtıllar yere düşer düşmez gene birbirlerinin peşine takılıp diziler halinde değişik yönlere doğru yollarına devam etmişler. Buna benzer deneyler, her davranışın ancak belirli koşullarda gerekli olduğunu ve ancak o zaman yaşam savaşında hayvana bir yararı olduğunu gösterir.
Bu nedenle içgüdülerin de bazı sakıncaları vardır; örneğin hayvan ilk kez karşılaştığı yeni bir durumda ne yapması gerektiğini içgüdüleriyle.bulamaz. Nitekim omurgalıların, özellikle memelilerin yaşam savaşında bütün hayvanlardan daha üstün olmasının temel nedeni, yaşadıkları deneylerden çok şey öğrenmelerine yetecek kadar gelişmiş bir beyinleri olmasıdır. Bir canlının öğrenme yetisi geliş*tikçe içgüdülerinin rolü giderek önemini yitirir.
En basitinden en gelişmişine kadar bütün hayvanlarda bazı içgüdüsel davranışlar gözlenir. Oysa öğrenilmiş davranışlar yalnızca gelişmiş bir beyni olan hayvanlara ve insana özgüdür. Beynin gelişmişliği ile davranışlar arasındaki bağlantı bir canlıda zekânın başlangıcı sayılır. Bu da insansımaymunlarda görülen daha gelişmiş davranış kalıplarını yaratır. Bir hayvan, içgüdüleriyle edindiği ya da sonradan öğrendiği davranışlardan yarar*lanarak bir güçlüğün üstesinden gelebiliyorsa zekidir. Şempanzelerin raftaki bir yiyeceğe ulaşmak için kutuların üstüne çıkmaları ya da bir sopayla düşürmeye çalışmaları, hatta bir dolaba kilitlenmiş yiyeceği almak için hangi düğmelere basmaları gerektiğini araştırmaları birçok kişiyi şaşırtır.
 
Geri
Top