Minik Kalpler Anaokulu’nun bahçesi, ilkbaharın renkleriyle canlanmıştı. Rengarenk laleler, mis kokulu sümbüller ve yemyeşil çimenler, çocukların neşeyle koşturduğu bir oyun alanına dönüşmüştü. Bu bahçenin en özel köşelerinden biri ise, yıllardır orada duran, heybetli ve dalları yere kadar uzanan bir ıhlamur ağacıydı. Bu ıhlamur ağacı, sadece gölgesiyle değil, mis gibi kokusuyla da tüm çocukları büyülüyordu.
Bu anaokulunda, yedi yaşında, tıpkı bir gül gibi pembe yanaklı, kocaman kahverengi gözlü bir kız çocuğu vardı: Gül. Gül, her sabah okula gelir gelmez ilk iş ıhlamur ağacının yanına koşar, ağacın dallarına dokunur, yapraklarını inceler ve o büyülü kokuyu içine çekerdi. Gül, ıhlamur ağacını çok seviyordu. Onunla dertleşir, ona en güzel sırlarını anlatırdı.
Bir gün, Gül yine ıhlamur ağacının altında otururken, içini bir özlem duygusu kapladı. Çok sevdiği, geçen yaz tatilinde tanıştığı arkadaşı Ali’yi özlüyordu. Ali, başka bir şehirde yaşıyordu ve Gül onu ne zamandır görememişti. Gözleri dolan Gül, ıhlamur ağacına dönerek, “Keşke Ali de burada olsaydı, beraber bu güzel kokuyu içimize çekerdik,” dedi.
O an, ağacın dalları hafifçe kımıldadı ve sanki fısıldar gibi bir ses duyuldu: “Özlem duyarsan, sevgi yol gösterir.” Gül, şaşkınlıkla etrafına baktı ama kimseyi göremedi. Sesi ağacın çıkardığına emin olarak, “Nasıl yani?” diye sordu.
Ağaçtan tekrar aynı fısıltı geldi: “Sevgin, özlemini aşıp onu sana getirecek. Sadece kalbini dinle.”
Gül, o gün okulda sürekli bu sözleri düşündü. Kalbini dinlemek ne demekti? Acaba Ali'yi görebilmesi için ne yapması gerekiyordu? Annesiyle konuştuğunda annesi, “Kalbini dinlemek, ne yapmak istediğini ve seni neyin mutlu ettiğini anlamaktır, tatlım,” dedi.
Gül, o akşam yatağına yattığında, aklına harika bir fikir geldi. Annesinden öğrendiği gibi, sevdiği insanlara mektuplar yazacaktı. Hem Ali’ye hem de ıhlamur ağacına mektup yazmaya karar verdi.
Ertesi sabah Gül, annesinden aldığı renkli kalemler ve kağıtlarla işe koyuldu. Ali’ye, onunla ilk tanıştıkları günü, birlikte oynadıkları oyunları ve ıhlamur ağacının kokusunu ne kadar özlediğini anlatan uzun bir mektup yazdı. İhlamur ağacına ise, ona verdiği güzel öğütler için teşekkür etti ve ona olan sevgisini dile getirdi.
Mektupları yazdıktan sonra, annesiyle beraber Ali’nin adresini öğrenip, mektubunu postaya verdi. İhlamur ağacına yazdığı mektubu ise, dikkatlice ağacın altına bıraktı. Birkaç gün sonra, Gül okulda oyun oynarken, bir ses duydu. “Gül! Gül!” diye seslenen bu ses, Ali’ye aitti!
Gül, şaşkınlıkla koşarak sesin geldiği yöne baktı. İşte orada, okul bahçesinde, Ali duruyordu! Gözlerine inanamayan Gül, koşarak Ali’ye sarıldı. Ali de onu çok özlemişti. Öğrenmişti ki, Gül'ün mektubu onu çok mutlu etmiş ve ailesiyle beraber onu görmeye gelmişlerdi.
Gül ve Ali, birlikte ıhlamur ağacının altına oturdular. Gül, Ali'ye ıhlamur ağacını ve ona verdiği öğüdü anlattı. Ali de çok şaşırdı ve ağaca bakarak gülümsedi. O gün, Gül ve Ali, bütün gün oyunlar oynadılar, güldüler ve ıhlamur kokusunun tadını çıkardılar.
Akşam olduğunda, Ali ailesiyle beraber gitmek zorunda kaldı. Gül, Ali’yi tekrar göreceği günleri iple çekerek, ona veda etti. O gün, Gül, sevginin ve özlemin ne kadar güçlü olduğunu anlamıştı. Kalbini dinleyerek, en sevdiği insanlarla tekrar buluşabileceğini öğrenmişti.
Bu anaokulunda, yedi yaşında, tıpkı bir gül gibi pembe yanaklı, kocaman kahverengi gözlü bir kız çocuğu vardı: Gül. Gül, her sabah okula gelir gelmez ilk iş ıhlamur ağacının yanına koşar, ağacın dallarına dokunur, yapraklarını inceler ve o büyülü kokuyu içine çekerdi. Gül, ıhlamur ağacını çok seviyordu. Onunla dertleşir, ona en güzel sırlarını anlatırdı.
Bir gün, Gül yine ıhlamur ağacının altında otururken, içini bir özlem duygusu kapladı. Çok sevdiği, geçen yaz tatilinde tanıştığı arkadaşı Ali’yi özlüyordu. Ali, başka bir şehirde yaşıyordu ve Gül onu ne zamandır görememişti. Gözleri dolan Gül, ıhlamur ağacına dönerek, “Keşke Ali de burada olsaydı, beraber bu güzel kokuyu içimize çekerdik,” dedi.
O an, ağacın dalları hafifçe kımıldadı ve sanki fısıldar gibi bir ses duyuldu: “Özlem duyarsan, sevgi yol gösterir.” Gül, şaşkınlıkla etrafına baktı ama kimseyi göremedi. Sesi ağacın çıkardığına emin olarak, “Nasıl yani?” diye sordu.
Ağaçtan tekrar aynı fısıltı geldi: “Sevgin, özlemini aşıp onu sana getirecek. Sadece kalbini dinle.”
Gül, o gün okulda sürekli bu sözleri düşündü. Kalbini dinlemek ne demekti? Acaba Ali'yi görebilmesi için ne yapması gerekiyordu? Annesiyle konuştuğunda annesi, “Kalbini dinlemek, ne yapmak istediğini ve seni neyin mutlu ettiğini anlamaktır, tatlım,” dedi.
Gül, o akşam yatağına yattığında, aklına harika bir fikir geldi. Annesinden öğrendiği gibi, sevdiği insanlara mektuplar yazacaktı. Hem Ali’ye hem de ıhlamur ağacına mektup yazmaya karar verdi.
Ertesi sabah Gül, annesinden aldığı renkli kalemler ve kağıtlarla işe koyuldu. Ali’ye, onunla ilk tanıştıkları günü, birlikte oynadıkları oyunları ve ıhlamur ağacının kokusunu ne kadar özlediğini anlatan uzun bir mektup yazdı. İhlamur ağacına ise, ona verdiği güzel öğütler için teşekkür etti ve ona olan sevgisini dile getirdi.
Mektupları yazdıktan sonra, annesiyle beraber Ali’nin adresini öğrenip, mektubunu postaya verdi. İhlamur ağacına yazdığı mektubu ise, dikkatlice ağacın altına bıraktı. Birkaç gün sonra, Gül okulda oyun oynarken, bir ses duydu. “Gül! Gül!” diye seslenen bu ses, Ali’ye aitti!
Gül, şaşkınlıkla koşarak sesin geldiği yöne baktı. İşte orada, okul bahçesinde, Ali duruyordu! Gözlerine inanamayan Gül, koşarak Ali’ye sarıldı. Ali de onu çok özlemişti. Öğrenmişti ki, Gül'ün mektubu onu çok mutlu etmiş ve ailesiyle beraber onu görmeye gelmişlerdi.
Gül ve Ali, birlikte ıhlamur ağacının altına oturdular. Gül, Ali'ye ıhlamur ağacını ve ona verdiği öğüdü anlattı. Ali de çok şaşırdı ve ağaca bakarak gülümsedi. O gün, Gül ve Ali, bütün gün oyunlar oynadılar, güldüler ve ıhlamur kokusunun tadını çıkardılar.
Akşam olduğunda, Ali ailesiyle beraber gitmek zorunda kaldı. Gül, Ali’yi tekrar göreceği günleri iple çekerek, ona veda etti. O gün, Gül, sevginin ve özlemin ne kadar güçlü olduğunu anlamıştı. Kalbini dinleyerek, en sevdiği insanlarla tekrar buluşabileceğini öğrenmişti.