İhlamur Kokulu Buluşma

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Minik Kalpler Anaokulu’nun bahçesi, ilkbaharın renkleriyle canlanmıştı. Rengarenk laleler, mis kokulu sümbüller ve yemyeşil çimenler, çocukların neşeyle koşturduğu bir oyun alanına dönüşmüştü. Bu bahçenin en özel köşelerinden biri ise, yıllardır orada duran, heybetli ve dalları yere kadar uzanan bir ıhlamur ağacıydı. Bu ıhlamur ağacı, sadece gölgesiyle değil, mis gibi kokusuyla da tüm çocukları büyülüyordu.

Bu anaokulunda, yedi yaşında, tıpkı bir gül gibi pembe yanaklı, kocaman kahverengi gözlü bir kız çocuğu vardı: Gül. Gül, her sabah okula gelir gelmez ilk iş ıhlamur ağacının yanına koşar, ağacın dallarına dokunur, yapraklarını inceler ve o büyülü kokuyu içine çekerdi. Gül, ıhlamur ağacını çok seviyordu. Onunla dertleşir, ona en güzel sırlarını anlatırdı.

Bir gün, Gül yine ıhlamur ağacının altında otururken, içini bir özlem duygusu kapladı. Çok sevdiği, geçen yaz tatilinde tanıştığı arkadaşı Ali’yi özlüyordu. Ali, başka bir şehirde yaşıyordu ve Gül onu ne zamandır görememişti. Gözleri dolan Gül, ıhlamur ağacına dönerek, “Keşke Ali de burada olsaydı, beraber bu güzel kokuyu içimize çekerdik,” dedi.

O an, ağacın dalları hafifçe kımıldadı ve sanki fısıldar gibi bir ses duyuldu: “Özlem duyarsan, sevgi yol gösterir.” Gül, şaşkınlıkla etrafına baktı ama kimseyi göremedi. Sesi ağacın çıkardığına emin olarak, “Nasıl yani?” diye sordu.

Ağaçtan tekrar aynı fısıltı geldi: “Sevgin, özlemini aşıp onu sana getirecek. Sadece kalbini dinle.”

Gül, o gün okulda sürekli bu sözleri düşündü. Kalbini dinlemek ne demekti? Acaba Ali'yi görebilmesi için ne yapması gerekiyordu? Annesiyle konuştuğunda annesi, “Kalbini dinlemek, ne yapmak istediğini ve seni neyin mutlu ettiğini anlamaktır, tatlım,” dedi.

Gül, o akşam yatağına yattığında, aklına harika bir fikir geldi. Annesinden öğrendiği gibi, sevdiği insanlara mektuplar yazacaktı. Hem Ali’ye hem de ıhlamur ağacına mektup yazmaya karar verdi.

Ertesi sabah Gül, annesinden aldığı renkli kalemler ve kağıtlarla işe koyuldu. Ali’ye, onunla ilk tanıştıkları günü, birlikte oynadıkları oyunları ve ıhlamur ağacının kokusunu ne kadar özlediğini anlatan uzun bir mektup yazdı. İhlamur ağacına ise, ona verdiği güzel öğütler için teşekkür etti ve ona olan sevgisini dile getirdi.

Mektupları yazdıktan sonra, annesiyle beraber Ali’nin adresini öğrenip, mektubunu postaya verdi. İhlamur ağacına yazdığı mektubu ise, dikkatlice ağacın altına bıraktı. Birkaç gün sonra, Gül okulda oyun oynarken, bir ses duydu. “Gül! Gül!” diye seslenen bu ses, Ali’ye aitti!

Gül, şaşkınlıkla koşarak sesin geldiği yöne baktı. İşte orada, okul bahçesinde, Ali duruyordu! Gözlerine inanamayan Gül, koşarak Ali’ye sarıldı. Ali de onu çok özlemişti. Öğrenmişti ki, Gül'ün mektubu onu çok mutlu etmiş ve ailesiyle beraber onu görmeye gelmişlerdi.

Gül ve Ali, birlikte ıhlamur ağacının altına oturdular. Gül, Ali'ye ıhlamur ağacını ve ona verdiği öğüdü anlattı. Ali de çok şaşırdı ve ağaca bakarak gülümsedi. O gün, Gül ve Ali, bütün gün oyunlar oynadılar, güldüler ve ıhlamur kokusunun tadını çıkardılar.

Akşam olduğunda, Ali ailesiyle beraber gitmek zorunda kaldı. Gül, Ali’yi tekrar göreceği günleri iple çekerek, ona veda etti. O gün, Gül, sevginin ve özlemin ne kadar güçlü olduğunu anlamıştı. Kalbini dinleyerek, en sevdiği insanlarla tekrar buluşabileceğini öğrenmişti.
 

İhlamur Kokulu Buluşmalar ve Gizemli Bahçe


Minik Kalpler Anaokulu’nun bahçesindeki o heybetli ıhlamur ağacı, Gül için sadece bir ağaç değil, adeta bir sırdaş, bir dosttu. Gül, her gün okula gelir gelmez o ağacın yanına koşar, dallarına dokunur, yapraklarını inceler ve o büyülü kokuyu derin derin içine çekerdi. O koku, Gül’ü bambaşka diyarlara götürür, hayaller kurdururdu. Ihlamur ağacı, sanki tüm dertleri dinler, tüm sevinçleri paylaşırdı.

Gül’ün en yakın arkadaşı Elif de ıhlamur ağacını çok severdi. Birlikte ağacın altında saatlerce oturur, hikayeler anlatır, oyunlar oynarlardı. Bir gün, Elif, Gül’e bir sır verdi: “Gül, biliyor musun, babam bu ağacın aslında çok özel olduğunu söylüyor. Eskiden bu bahçede büyülü bir bahçe varmış ve bu ağaç o bahçenin kalbiymiş.”

Gül, bu sözleri duyunca çok heyecanlandı. “Büyülü bir bahçe mi? Gerçekten mi?” diye sordu merakla. Elif, başını salladı. “Evet, babam anlatmıştı. O bahçede konuşan çiçekler, uçan kelebekler ve gizemli yaratıklar yaşarmış. Ama sonra o bahçe kaybolmuş, sadece bu ıhlamur ağacı kalmış.”

Gül ve Elif, o günden sonra ıhlamur ağacına daha da farklı bir gözle bakmaya başladılar. Acaba büyülü bahçenin sırrını çözebilirler miydi? Her gün ağacın altında oturur, ipuçları ararlar, kulaklarını dört açar, fısıltıları dinlerlerdi.

Bir sabah, Gül yine ıhlamur ağacının altında otururken, ağacın dallarından yavaşça aşağı doğru inen, parıldayan bir toz gördü. Bu toz, tıpkı yıldız tozu gibiydi. Gül ve Elif, tozun nereden geldiğini anlamaya çalışırken, tozun yere değdiği yerde, küçük bir kapı belirdi. Bu kapı, ağacın köklerinin arasında gizlenmişti ve o zamana kadar kimse tarafından fark edilmemişti.

Gül ve Elif, birbirlerine baktılar ve aynı anda fısıldadılar: “Büyülü bahçenin kapısı!”

Kalpleri heyecanla çarpan iki arkadaş, kapıyı yavaşça açtılar. İçerisi loş ve gizemliydi. Yavaşça içeri girdiler ve gözlerine inanamadılar. Karşılarında, Elif’in babasının anlattığı o büyülü bahçe duruyordu. Konuşan çiçekler, uçan kelebekler, garip şekillerde ağaçlar ve daha önce hiç görmedikleri sevimli yaratıklar...

Bahçenin ortasında, tıpkı ıhlamur ağacına benzeyen, ama daha küçük ve yaprakları rengarenk bir ağaç duruyordu. Bu ağacın altında, minik, kanatlı bir peri oturuyordu. Peri, Gül ve Elif’e gülümsedi. “Hoş geldiniz, çocuklar. Büyülü bahçeye yolculuk yapmaya hazır mısınız?”

Gül ve Elif, heyecanla “Evet!” dediler. Peri, onları bahçede bir gezintiye çıkardı. Konuşan çiçekler, onlara şarkılar söyledi, kelebekler etraflarında dans etti, garip yaratıklar onları güldürdü. Peri, onlara bahçenin sırlarını anlattı. Bu bahçenin sadece kalbi sevgi ve iyilikle dolu olanlara açıldığını söyledi.

Gül ve Elif, o gün büyülü bahçede unutulmaz bir gün geçirdiler. Akşam olduğunda, peri onları kapıya geri götürdü ve onlara birer tane büyülü tohum verdi. “Bu tohumlar, sevgiyle büyür ve her zaman kalbinizin kapısını açar,” dedi peri.

Gül ve Elif, büyülü bahçeden ayrılırken, kalpleri sevgi ve umutla doluydu. Kapı, tekrar kapanmış ve gizlenmişti. O günden sonra, her gün ıhlamur ağacının altında buluşup, büyülü bahçedeki maceralarını anlattılar. Büyülü tohumları da ağacın yanına ektiler. Zamanla o tohumlardan minik çiçekler büyüdü. Bu çiçekler, büyülü bahçenin bir parçası olarak, ıhlamur ağacının güzelliğine güzellik kattı.

Bir gün, Ali de tekrar Gül'ü ziyarete geldi. Gül, ona büyülü bahçeyi anlatmak için sabırsızlanıyordu. Birlikte ıhlamur ağacının yanına gittiler ve Gül, Ali'ye tüm sırları anlattı. Ali de çok heyecanlandı. Birlikte ağacın köklerini kontrol ettiklerinde, o gizli kapının tekrar açıldığını gördüler. Bu sefer üçü birden büyülü bahçeye girdiler.

Ali de o gün büyülü bahçede çok eğlendi. O da sevgiyi, iyiliği ve dostluğun önemini anladı. O günden sonra, Gül, Elif ve Ali, her fırsatta büyülü bahçeye girip, yeni maceralar yaşadılar. Ihlamur ağacı, onların sırdaşı, büyülü bahçe ise kalplerindeki sevginin ve özlemin yansıması olmuştu.

Yıllar geçti, çocuklar büyüdüler ama ıhlamur ağacına olan sevgileri hiç azalmadı. Hatta o ağacın altında, kendi çocuklarıyla da buluştular. Ihlamur ağacının o büyülü kokusu, her zaman onlara çocukluklarını, o unutulmaz anılarını hatırlattı. Ve onlar biliyorlardı ki, sevgi ve özlem olduğu sürece, kalplerinin kapıları daima açık kalacaktı. Ihlamur ağacının hikayesi, nesilden nesile aktarılmaya devam etti.

Gül, her gün ıhlamur ağacının yanına gidip ona teşekkür etmeye devam etti. O ağaç, ona sadece gölgesi ve kokusuyla değil, sevginin yol göstericiliği ile de ilham vermişti. Ve Gül, biliyordu ki, kalbindeki sevgi ve özlem olduğu sürece, sevdikleriyle her zaman buluşabilecekti. Ihlamur kokusu, o günden sonra Gül için hem özlemin hem de sevginin tatlı bir anısı olarak kalbine kazındı.
 
Geri
Top