Bir “bilim” olarak pedagoji, daha önce belirtildiği gibi yeni olmakla birlikte, çocuk ve gencin eğitimi ile ilgili ilkeler, yöntemler bütünü yani bir düşünce ve uygulama olarak ise çok eskidir. Çünkü bireyin eğitimi insanın tarihi kadar eskidir, nerede insan varsa orada eğitimden söz edebiliriz. Yaşamak için insanın belirli bilgi ve becerilerle donatılması her zaman gerekli olmuştur. Aynı zamanda bireyin grup yaşamına bilinçli olarak katılması, bugünkü ifadeyle sosyalleşmesi de bir zorunluluk olarak görülmüştür.
Doğal olarak ilk insan toplundan göçebelerdi. Dolayısıyla tarih öncesi^ ve İlk Çağ’da eğitim genel olarak informal bir özellik taşıyordu. Göçebelerdeki eğitim o toplumlann ekonomik, sosyal ve siyasal özelliklerinin-biryansımasıydı. Bu dönemde eğitim bugünkü gibi kurumlaşmamıştı ve genel olarak formal eğitim görülmüyordu. Formal eğitim ancak saraylarda siyasi amaçlarla (yönetici olacaklara yönelik olmak üzere), çok küçük bir azınlık için geçerliydi. Aynca varlıklı olan ailelerin konaklarında kendi çocuklarının eğitimi için özel öğretmenlerden alman eğitim söz konusu oluyordu. Bu çağda eğitimde en önemli kurum aile idi. (Çocuk ve gençler geleneksel usullere göre, gelenek ve göreneklerin belirlediği kurallar çerçevesinde, usta-çırak İlişkileri içinde eğitiliyorlardı. ¡Eğitim ve öğretim günlük yaşama^ "dönük pratik bilgi ve becerileri içeriyordu Bu topluluklarda cinsiyete dayalı bir işbölümü olduğu için kızlann eğitiminde anne, erkeklerin eğitiminde de baba birinci planda rol oynuyordu. Çocuklara kazandmlacak bilgi, beceri ve alışkanlıklarda toplumsal değerlere öncelik veriliyordu. Ailede ve toplumda ana-babadan başka tüm yetişkinler, yaşlılar çocuklann eğitiminde önemli rol oynuyorlardı. Yaşantılara dayalı bir öğrenme esastı. Bu dönemlerde eğitimde toplumda yaygın olarak okul ve öğretmen kavranılan söz konusu değildi. Erkek çocuklara göçebeliğin gerektirdiği davranışlar, beceriler ve erdemler (cesaret, yiğitlik, iyi silah kullanma ve savaşabilme yeteneği gibi askeri erdemler) öğretiliyordu. Bu özellikler tüm göçebe topluluklar için ortalama olarak geçerliydi. Göçebelerde, din adamlan, ozanlar toplumdaki bireylerin eğitiminde etkin olan kimselerdir. Zaten eğitimin kurumlaşması ve okul kavramının doğuşunda din kurumunun, din adamlarının ve tapınaklann birinci derecede rolü vardır. İnsanlık tarihi açısından bakarsak tapmaklar, ibadet yerleri çoğu toplumda uzun süre aynı zamanda bir eğitim kurumu gibi işlev görmüşlerdir. İlk ve Orta Çağ’da çoğu toplumda dini kurumlarla eğitim kurumlan iç içe bulunmuştur.
Eğitimde okul, öğretmen gibi belirgin öğeler toplumlann torağa yerleşmeleriyle ortaya çıkmaya başlamıştır. Toprağa yerleşme, tanmın başlaması, sabit bina vb. yapıların, dolayısıyla köylerin kurulması eğitimde “okul” kavramının meydana gelmesinde önemli bir faktördür.
Tarihi bilgilerden yola çıkarak söylemek gerekirse, okul ve öğretmen kavranılan Orta Doğu’da ilk yerleşik topluluklardan olan Sümerlerde (M.Ö.7000-2000) görülmüştür (Kramer, 1992). Daha sonra da Mısır’da okul ve öğretmen kavramlanna ve bu öğretim öğelerine dayalı uygulamalara rastlıyoruz. Her iki uygarlık çevresinde belirttiğimiz bu okullar yaygın değildir, sınırlıdır, örneğin sarayda hanedan mensuplarına, onlann çocuklanna, belirli sayıdaki bilginlerce verilen bir eğitim-öğretim biçimindedir. Gene Mısır'da bu tür eğitim daha çok sarayda devlete bürokrat yetiştirmek üzere örgütlenmiş ve uygulanmıştır. Gene İlk Çağ’da İsrail’de (M.Ö. 1800-900), İran’da M.Ö.900-360) katı, toplumsal otoritelere saygıyı esas alan, kamunun çıkarları için önemli olan erdemlerin (savaşçı, Ölçülü, itaatkâr, saygılı vb.) yanında dinsel bilgi ve davranıştan öğreten eğitim uygulamalan görülmüştür.
Benzer şekilde Çin’de de (M.ö. 1000-200) kurumlaşan bir eğitime rastlanıyor. Burada okulun daha geliştirildiğini görüyoruz. Çin’de eğitimin ¿amanla basamaklandığı da (ilk, orta ve yüksek okul gibi) dikkati çekmektedir. Çin’de ilköğretim yaygındı. Bu uygarlık çevresinde yetişen iki büyük düşünürden biri olan Lao-Tzu (M.Ö. 604-488) ve Konfüçyüs (M.Ö.551-479) Çin kültür ve uygarlığında dolayısıyla Çin eğitiminde yüzyıllar boyu çok etkin olmuşlardır. Lao-Tzu’nun oluşturduğu teoriye göre (Taoizm) insamn yetişmesinde ve mutluluğu yakalamasında temel amaç, yol ve yöntem bireyin kendi nefsi ile mücadele etmesi ve olabildiğince tutkularından sıyrılmasıdır. O Bireyin nefsine karşı zafer kazanmasını öğütler. Bireysel ahlakı, kurtuluşu, içsel bir arınmayı esas alan ve bir anlamda mistik-panteist bir düşünür olan Tao Çin kültüründe oldukça etkili olmuş Taoizm zamanla yaygın bir doktrine dönüşmüştür.
ikinci olarak etkili bir filozof ve ahlakçı olan Konfüçyus (Kung-fu-Tzu) Çin kültür ve uygarlığının en büyük öğretmeni sayılır. Uzun süre gezici öğretmenlik yapmış, kitleleri etkilemiştir. O ödev ahlakını savunmuştur. Ona göre gök, gök kanunları ile yer de dünya kanunları ile yönetilmeli ve toplumlarda sosyal, siyasal sistem içinde devlette hükümdar ve onun adaleti, otoritesi, ailede de babanın adaleti ve otoritesi egemen olmalıdır. Halk da bu otoritelere itaat etmelidir. Hükümdar halkı sevmeli, ona adaletli davranmalı, halk da ona saygı duymalıdır. Günümüzde kullanılan “Adalet mülkün temelidir” ilkesi ve zaman zaman bizde kullanılan “devlet baba” ifadeleri bu kültür ve düşüncelerden süzülüp günümüze kadar ulaşmıştır. Konfüçyüs’ün düşünceleri zamanla diğer kültür ve uygarlıklarda da etkili olmuştur.
İlk Çağ'da Hindistan’da da örneğin Budizm (M.Ö. 600) Taoizm’e benzer biçimde bireysel bir ahlakı, içsel bir anmayı amaç edinen bir felsefe getirmiş ve bu anlayış zamanla yan dall bir yaşama dönüşmüştür. İçeriği ne olursa olsun bu düşünce ve inançlar kitleleri eğitmiş, sosyalleştirmiştir.
ilk Çağ Grek kültür ve uygarlığında (M.Ö.800-200) eğitim konusunda, düşünce ve uygulama düzeyindeki Önemli gelişmeleri de özetle ele alalım. Buradaki eğitim uygulamalarını özellikle en gelişmiş siteler olan Atina ve İsparta sitelerindeki uygulamalardan yola çıkarak açıklayabiliriz Bu iki sitede eğitimde hem ortak noktalar var hem de farklı olan eğitim düşünceleri, uygulamaları var. örneğin her iki sitede “iyi site yurttaşları” yetiştirme temel amaç olmuştur. Ancak yetiştirilecek yurttaşların nitelikleri, onlardan beklenen erdemler çok farklıdır İsparta sitesinde yiğitlik, cesaret, bedensel dayanaklılık, acıya katlanma, disiplin, itaat, iyi savaşçı olma gibi askeri erdemler ön plandaydı. Gençler küçüklükten itibaren kışlalarda askeri eğitime tabi tutuluyorlardı.
Atina sitesinde ise eğitimde sivil erdemler, dolayısıyla gençlerin bilim, felsefe, mantık, sanat, spor, ahlak, hitabet gibi alanlarla meşgul olmaları bu konularda iyi yetiştirilmeleri amaçlanıyordu. Atina sitesinde art arda yetişen üç filozofun düşünce ve eylemleri dünya eğitim tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Eski Yuna kültüründeki eğitimin amaçlan, ilkeleri ve içeriği ile ilgili bilgileri bu üç filozof aracılığıyla açıklamak istiyoruz. Şimdi bu filozofların düşüncelerine kısaca yer verelim.
Bu filozoflardan ilki Sokrates’tir (M-Ö.469-399) Sokrates’in teorik açıdan evrensel eğitime katkılarım şöyle özetleyebiliriz: Sokrates !M&£ru bilgi”nin gereğine, varlığına, evrenselliğine inanmıştır. Ona göre gerçek bilgilere ulaşan insan suç işlemez, hata yapmaz ve bu insan mutlu insandır. Sağlam bilgiler hem insan hem de toplumla ilgili alanları kapsayan “yaşama” ilişkin bilgilerdir. İnsan öncelikle kendisini tanımalıdır. “Kendini bil” sözü hareket noktası olmuştur. Sokrates zihinsel yollarla insanların sağlam, tümel bilgilere, kavramlara ulaşabileceklerine inanıyordu. Bu tür bilgilere sahip olan insanlar da her türlü erdemle donanmış, mükemmel insanlardır.
Pratik açıdan da öğretim yöntemi konusunda eğitime katkıları olmuştur. Bugün genel olarak “soru-cevap yöntemi” diye adlandırılan öğretim yönteminin ilk uygulayıcısı kabul edilir. Bu yöntem Sokrates’in diyaloglarından kaynaklanır. Sokrates, her bireyin zihninde dogmatik olarak saklı bulunan gerçeklerin zihinler arası bir etkileşimden, düşüncelerin çarpışmasından doğacağım kabul ediyordu. Onun için öğrencilerine ustalıklı sorular sorar , ilk bilgilerin üstünkörülüğünü, yanlışlığını vurgular ve bunu karşısındakine onaylatır, arkasından daha derinliğine bir zihinsel inceleme ile gene aynı yöntemi sürdürerek, sonuçta doğruluğuna inandığı bilgi ve düşünceleri ortaya atarak onların benimsenmesini sağlar. Bu yöntem mantıklı, sistemli, ve planlı bir diyalog demektir.
Sokrates’in öğrencisi olan Eflatun (Platon, M.Ö.427-347), kapsamlı felsefe problemleri yanında eğitim olgusu üzerinde en çok duran düşünürlerden birisidir. Eğitimle ilgili düşünceleri iki önemli eserinde bulunmaktadır: “Devlet” ve “Kanunlar”. Eflatun özellikle “Devlet” inde ideal-ütopik bir toplum (devlet) modeli üzerinde durmuş, bunun gerçekleşmesinde de en önemli aracın eğitim olduğunu düşünmüştür. Toplum ve devlet yaşamında da en yüce erdem “adalet”tir. Ona göre de “Adalet mülkün temelidir”. Bu erdem herkeste bulunmalıdır. Eğitimde genel amaç kişiyi erdemli kılmak, ona sosyal ahlakın, sorumluluğun gereklerini benimsetmektir. Adalet herkesin üzerine düşen görevleri tam yapması demektir. Devlet hayatında en önemli etkinlik eğitimdir. İnsan eğitilirse ancak varlıkların en yetkini, mutlusu olabilir. Eflatun biraz katı da sayılabilecek, sosyal ve siyasal yaşayışı esas alan, formal bir eğitim uygulaması önermiştir. Onda eğitim bireysel olmaktan çok, bir site, ideal bir devlet için zorunluluğu olan sosyal ve siyasal bir eylemdir.
Eflatun eğitimi, “beden ve ruha elverişli olduğu yetkinliği ve iyiliği vermek” biçiminde tanımlamaktadır (Kansu;1948: 27). Yani eğitim kısaca beden ve ruh güzelliğim (olgunluğu, uyumu) gerçekleştirmektir. Beden güzelliğini, aynı zamanda sağlığım sağlayacak araç, eylem beden eğitimidir, jimnastiktir. O dönemde her türlü jimnastiğe önem verilmesi bu düşünceden kaynaklanmaktadır. Ruh güzelliği de (olgunluğu) matematik, sanat eğitimi ve felsefe ile uğraşmak suretiyle gerçekleşebilir. Eflatun matematik ve felsefeye eğitimde çok ayn ve önemeli bir yer vermiştir. Bu bilgilerin hangi sıraya göre verilmesi gerektiğini de açıklamıştır.
Eflatun bu düşüncelerini “Akademi” (Akademia) adını verdiği okuldaki derslerinde uzun süre işlemiş ve geliştirmiştir.
Aristoteles (M.ö.384-322): Aristoteles’in eğitimle ilgili düşünceleri “Nikamakos’un Ahlakı” ve “Politika” adlı eserlerinde bulunmaktadır. Özellikle Politika’da toplumla ilgili düşünülebilecek her konuda görüşler ileri sürmüş, toplumu tüm boyutlarıyla açıklamak istemiştir (Politika, 1975).
Eflatun “ideal devlet ve “ideal insan” kavramları üzerinde düşünmüştür. Aristoteles'te ise “olması gereken” değil, “olan” insan ve yaşayan toplum inceleme konusudur. Eflatun’a göre Aristoteles çok gerçekçi ve faydacıdır. O, kendisinden önceki düşünceleri, uygulamaları, yaşama biçimlerini yeniden, gerçekçi bir gözle yorumlamış, yeni bir sentez oluşturmuş ve tüm bu bilgilen sistemleştirmiştir. Aristoteles’in eğitimle ilgi üzerinde durduğu temel kavmniar olarak: Aile eğitimi, ahlak, erdemlilik, mutluluk, sosyal sorumluluk, akıl ve iyi alışkanlıklar sayılabilir.
Aristoteles ailedeki eğitime, Eflatun’dan farklı olarak, çocuğa güven ve sevgi vermesi, onu ruhen doyurması açısından çok değer vermiştir. O, anane ile babanın en etkili eğiticiler olduklarına inanır. Akim insan için önemine değinerek, dilin doğu* kullanılmasını vurgulamıştır. Eğitim zihni, aklı geliştirip çalıştıracaktır. Aristoteles derslerim Lykeion (Liseum-Lise) adını verdiği okulda vermiştir.
İnsanın sosyalliğinin bireysellikten önce geldiğini en etkili biçimde ilk vurgulayan düşünür Aristoteles’tir. İleride de değinileceği gibi, ona göre insan sosyal bir varlıktır (Anthropos zoon politikon). O insanı, ancak toplum hayatı içinde var olan sosyal, siyasal bir grupta anlam taşıyan varlık olarak düşünmüştür. Bu noktadan hareketle ahlak eğitimine, ahlaki erdemlerin gerekliliğine değinmiştir. Ona göre insan ölçülü, dengeli, itidalli, doğru, cesaretli ve itaatli olma gibi erdemlerle donatılmalıdır. “Doğru orta”yı bulan insan erdemli ve mutlu insandır. Aristoteles eğitimi “iyi alışkanlıklar kazanma” olarak tanımlamıştır. Çünkü yaşamımız büyük ölçüde alışkanlıklardan ibarettir. Aristoteles aynca çocuk ve gençlerin eğitiminde sosyal ilişkilerin, arkadaşlık bağlarının oynadığı önemli role dikkat çekmiştir.
Eski Yunan’daki eğitim anlayışı Romalı düşünürleri de etkilemiştir. Ancak Romalılarda eğitim daha pratiğe yönelik, ahlaki erdemlerle birlikte askeri ve mesleki becerilere önem veren bir nitelikteydi. Romalılar oldukça katı ve otoriter bir aile ve toplum düzeni öngörüyorlardı. Onlar eğitime daha fonksiyonel bir boyut kazandırmışlardır. Romalı düşünürlerden örneğin Cicero, eğitimle insanın doğal niteliklerinin geliştirilmesini, Seneca ise doğaya uygun yaşamayı (İnsan yaşam için öğrenmelidir) amaç olarak ele almıştır. Plutarkos da insan doğasının geliştirilmesini vurgulayarak, “öğretimsiz bir doğa kör, doğasız bir öğretim sakattır” demiştir.
Aydın KAYA - İzmir-2012
Doğal olarak ilk insan toplundan göçebelerdi. Dolayısıyla tarih öncesi^ ve İlk Çağ’da eğitim genel olarak informal bir özellik taşıyordu. Göçebelerdeki eğitim o toplumlann ekonomik, sosyal ve siyasal özelliklerinin-biryansımasıydı. Bu dönemde eğitim bugünkü gibi kurumlaşmamıştı ve genel olarak formal eğitim görülmüyordu. Formal eğitim ancak saraylarda siyasi amaçlarla (yönetici olacaklara yönelik olmak üzere), çok küçük bir azınlık için geçerliydi. Aynca varlıklı olan ailelerin konaklarında kendi çocuklarının eğitimi için özel öğretmenlerden alman eğitim söz konusu oluyordu. Bu çağda eğitimde en önemli kurum aile idi. (Çocuk ve gençler geleneksel usullere göre, gelenek ve göreneklerin belirlediği kurallar çerçevesinde, usta-çırak İlişkileri içinde eğitiliyorlardı. ¡Eğitim ve öğretim günlük yaşama^ "dönük pratik bilgi ve becerileri içeriyordu Bu topluluklarda cinsiyete dayalı bir işbölümü olduğu için kızlann eğitiminde anne, erkeklerin eğitiminde de baba birinci planda rol oynuyordu. Çocuklara kazandmlacak bilgi, beceri ve alışkanlıklarda toplumsal değerlere öncelik veriliyordu. Ailede ve toplumda ana-babadan başka tüm yetişkinler, yaşlılar çocuklann eğitiminde önemli rol oynuyorlardı. Yaşantılara dayalı bir öğrenme esastı. Bu dönemlerde eğitimde toplumda yaygın olarak okul ve öğretmen kavranılan söz konusu değildi. Erkek çocuklara göçebeliğin gerektirdiği davranışlar, beceriler ve erdemler (cesaret, yiğitlik, iyi silah kullanma ve savaşabilme yeteneği gibi askeri erdemler) öğretiliyordu. Bu özellikler tüm göçebe topluluklar için ortalama olarak geçerliydi. Göçebelerde, din adamlan, ozanlar toplumdaki bireylerin eğitiminde etkin olan kimselerdir. Zaten eğitimin kurumlaşması ve okul kavramının doğuşunda din kurumunun, din adamlarının ve tapınaklann birinci derecede rolü vardır. İnsanlık tarihi açısından bakarsak tapmaklar, ibadet yerleri çoğu toplumda uzun süre aynı zamanda bir eğitim kurumu gibi işlev görmüşlerdir. İlk ve Orta Çağ’da çoğu toplumda dini kurumlarla eğitim kurumlan iç içe bulunmuştur.
Eğitimde okul, öğretmen gibi belirgin öğeler toplumlann torağa yerleşmeleriyle ortaya çıkmaya başlamıştır. Toprağa yerleşme, tanmın başlaması, sabit bina vb. yapıların, dolayısıyla köylerin kurulması eğitimde “okul” kavramının meydana gelmesinde önemli bir faktördür.
Tarihi bilgilerden yola çıkarak söylemek gerekirse, okul ve öğretmen kavranılan Orta Doğu’da ilk yerleşik topluluklardan olan Sümerlerde (M.Ö.7000-2000) görülmüştür (Kramer, 1992). Daha sonra da Mısır’da okul ve öğretmen kavramlanna ve bu öğretim öğelerine dayalı uygulamalara rastlıyoruz. Her iki uygarlık çevresinde belirttiğimiz bu okullar yaygın değildir, sınırlıdır, örneğin sarayda hanedan mensuplarına, onlann çocuklanna, belirli sayıdaki bilginlerce verilen bir eğitim-öğretim biçimindedir. Gene Mısır'da bu tür eğitim daha çok sarayda devlete bürokrat yetiştirmek üzere örgütlenmiş ve uygulanmıştır. Gene İlk Çağ’da İsrail’de (M.Ö. 1800-900), İran’da M.Ö.900-360) katı, toplumsal otoritelere saygıyı esas alan, kamunun çıkarları için önemli olan erdemlerin (savaşçı, Ölçülü, itaatkâr, saygılı vb.) yanında dinsel bilgi ve davranıştan öğreten eğitim uygulamalan görülmüştür.
Benzer şekilde Çin’de de (M.ö. 1000-200) kurumlaşan bir eğitime rastlanıyor. Burada okulun daha geliştirildiğini görüyoruz. Çin’de eğitimin ¿amanla basamaklandığı da (ilk, orta ve yüksek okul gibi) dikkati çekmektedir. Çin’de ilköğretim yaygındı. Bu uygarlık çevresinde yetişen iki büyük düşünürden biri olan Lao-Tzu (M.Ö. 604-488) ve Konfüçyüs (M.Ö.551-479) Çin kültür ve uygarlığında dolayısıyla Çin eğitiminde yüzyıllar boyu çok etkin olmuşlardır. Lao-Tzu’nun oluşturduğu teoriye göre (Taoizm) insamn yetişmesinde ve mutluluğu yakalamasında temel amaç, yol ve yöntem bireyin kendi nefsi ile mücadele etmesi ve olabildiğince tutkularından sıyrılmasıdır. O Bireyin nefsine karşı zafer kazanmasını öğütler. Bireysel ahlakı, kurtuluşu, içsel bir arınmayı esas alan ve bir anlamda mistik-panteist bir düşünür olan Tao Çin kültüründe oldukça etkili olmuş Taoizm zamanla yaygın bir doktrine dönüşmüştür.
ikinci olarak etkili bir filozof ve ahlakçı olan Konfüçyus (Kung-fu-Tzu) Çin kültür ve uygarlığının en büyük öğretmeni sayılır. Uzun süre gezici öğretmenlik yapmış, kitleleri etkilemiştir. O ödev ahlakını savunmuştur. Ona göre gök, gök kanunları ile yer de dünya kanunları ile yönetilmeli ve toplumlarda sosyal, siyasal sistem içinde devlette hükümdar ve onun adaleti, otoritesi, ailede de babanın adaleti ve otoritesi egemen olmalıdır. Halk da bu otoritelere itaat etmelidir. Hükümdar halkı sevmeli, ona adaletli davranmalı, halk da ona saygı duymalıdır. Günümüzde kullanılan “Adalet mülkün temelidir” ilkesi ve zaman zaman bizde kullanılan “devlet baba” ifadeleri bu kültür ve düşüncelerden süzülüp günümüze kadar ulaşmıştır. Konfüçyüs’ün düşünceleri zamanla diğer kültür ve uygarlıklarda da etkili olmuştur.
İlk Çağ'da Hindistan’da da örneğin Budizm (M.Ö. 600) Taoizm’e benzer biçimde bireysel bir ahlakı, içsel bir anmayı amaç edinen bir felsefe getirmiş ve bu anlayış zamanla yan dall bir yaşama dönüşmüştür. İçeriği ne olursa olsun bu düşünce ve inançlar kitleleri eğitmiş, sosyalleştirmiştir.
ilk Çağ Grek kültür ve uygarlığında (M.Ö.800-200) eğitim konusunda, düşünce ve uygulama düzeyindeki Önemli gelişmeleri de özetle ele alalım. Buradaki eğitim uygulamalarını özellikle en gelişmiş siteler olan Atina ve İsparta sitelerindeki uygulamalardan yola çıkarak açıklayabiliriz Bu iki sitede eğitimde hem ortak noktalar var hem de farklı olan eğitim düşünceleri, uygulamaları var. örneğin her iki sitede “iyi site yurttaşları” yetiştirme temel amaç olmuştur. Ancak yetiştirilecek yurttaşların nitelikleri, onlardan beklenen erdemler çok farklıdır İsparta sitesinde yiğitlik, cesaret, bedensel dayanaklılık, acıya katlanma, disiplin, itaat, iyi savaşçı olma gibi askeri erdemler ön plandaydı. Gençler küçüklükten itibaren kışlalarda askeri eğitime tabi tutuluyorlardı.
Atina sitesinde ise eğitimde sivil erdemler, dolayısıyla gençlerin bilim, felsefe, mantık, sanat, spor, ahlak, hitabet gibi alanlarla meşgul olmaları bu konularda iyi yetiştirilmeleri amaçlanıyordu. Atina sitesinde art arda yetişen üç filozofun düşünce ve eylemleri dünya eğitim tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Eski Yuna kültüründeki eğitimin amaçlan, ilkeleri ve içeriği ile ilgili bilgileri bu üç filozof aracılığıyla açıklamak istiyoruz. Şimdi bu filozofların düşüncelerine kısaca yer verelim.
Bu filozoflardan ilki Sokrates’tir (M-Ö.469-399) Sokrates’in teorik açıdan evrensel eğitime katkılarım şöyle özetleyebiliriz: Sokrates !M&£ru bilgi”nin gereğine, varlığına, evrenselliğine inanmıştır. Ona göre gerçek bilgilere ulaşan insan suç işlemez, hata yapmaz ve bu insan mutlu insandır. Sağlam bilgiler hem insan hem de toplumla ilgili alanları kapsayan “yaşama” ilişkin bilgilerdir. İnsan öncelikle kendisini tanımalıdır. “Kendini bil” sözü hareket noktası olmuştur. Sokrates zihinsel yollarla insanların sağlam, tümel bilgilere, kavramlara ulaşabileceklerine inanıyordu. Bu tür bilgilere sahip olan insanlar da her türlü erdemle donanmış, mükemmel insanlardır.
Pratik açıdan da öğretim yöntemi konusunda eğitime katkıları olmuştur. Bugün genel olarak “soru-cevap yöntemi” diye adlandırılan öğretim yönteminin ilk uygulayıcısı kabul edilir. Bu yöntem Sokrates’in diyaloglarından kaynaklanır. Sokrates, her bireyin zihninde dogmatik olarak saklı bulunan gerçeklerin zihinler arası bir etkileşimden, düşüncelerin çarpışmasından doğacağım kabul ediyordu. Onun için öğrencilerine ustalıklı sorular sorar , ilk bilgilerin üstünkörülüğünü, yanlışlığını vurgular ve bunu karşısındakine onaylatır, arkasından daha derinliğine bir zihinsel inceleme ile gene aynı yöntemi sürdürerek, sonuçta doğruluğuna inandığı bilgi ve düşünceleri ortaya atarak onların benimsenmesini sağlar. Bu yöntem mantıklı, sistemli, ve planlı bir diyalog demektir.
Sokrates’in öğrencisi olan Eflatun (Platon, M.Ö.427-347), kapsamlı felsefe problemleri yanında eğitim olgusu üzerinde en çok duran düşünürlerden birisidir. Eğitimle ilgili düşünceleri iki önemli eserinde bulunmaktadır: “Devlet” ve “Kanunlar”. Eflatun özellikle “Devlet” inde ideal-ütopik bir toplum (devlet) modeli üzerinde durmuş, bunun gerçekleşmesinde de en önemli aracın eğitim olduğunu düşünmüştür. Toplum ve devlet yaşamında da en yüce erdem “adalet”tir. Ona göre de “Adalet mülkün temelidir”. Bu erdem herkeste bulunmalıdır. Eğitimde genel amaç kişiyi erdemli kılmak, ona sosyal ahlakın, sorumluluğun gereklerini benimsetmektir. Adalet herkesin üzerine düşen görevleri tam yapması demektir. Devlet hayatında en önemli etkinlik eğitimdir. İnsan eğitilirse ancak varlıkların en yetkini, mutlusu olabilir. Eflatun biraz katı da sayılabilecek, sosyal ve siyasal yaşayışı esas alan, formal bir eğitim uygulaması önermiştir. Onda eğitim bireysel olmaktan çok, bir site, ideal bir devlet için zorunluluğu olan sosyal ve siyasal bir eylemdir.
Eflatun eğitimi, “beden ve ruha elverişli olduğu yetkinliği ve iyiliği vermek” biçiminde tanımlamaktadır (Kansu;1948: 27). Yani eğitim kısaca beden ve ruh güzelliğim (olgunluğu, uyumu) gerçekleştirmektir. Beden güzelliğini, aynı zamanda sağlığım sağlayacak araç, eylem beden eğitimidir, jimnastiktir. O dönemde her türlü jimnastiğe önem verilmesi bu düşünceden kaynaklanmaktadır. Ruh güzelliği de (olgunluğu) matematik, sanat eğitimi ve felsefe ile uğraşmak suretiyle gerçekleşebilir. Eflatun matematik ve felsefeye eğitimde çok ayn ve önemeli bir yer vermiştir. Bu bilgilerin hangi sıraya göre verilmesi gerektiğini de açıklamıştır.
Eflatun bu düşüncelerini “Akademi” (Akademia) adını verdiği okuldaki derslerinde uzun süre işlemiş ve geliştirmiştir.
Aristoteles (M.ö.384-322): Aristoteles’in eğitimle ilgili düşünceleri “Nikamakos’un Ahlakı” ve “Politika” adlı eserlerinde bulunmaktadır. Özellikle Politika’da toplumla ilgili düşünülebilecek her konuda görüşler ileri sürmüş, toplumu tüm boyutlarıyla açıklamak istemiştir (Politika, 1975).
Eflatun “ideal devlet ve “ideal insan” kavramları üzerinde düşünmüştür. Aristoteles'te ise “olması gereken” değil, “olan” insan ve yaşayan toplum inceleme konusudur. Eflatun’a göre Aristoteles çok gerçekçi ve faydacıdır. O, kendisinden önceki düşünceleri, uygulamaları, yaşama biçimlerini yeniden, gerçekçi bir gözle yorumlamış, yeni bir sentez oluşturmuş ve tüm bu bilgilen sistemleştirmiştir. Aristoteles’in eğitimle ilgi üzerinde durduğu temel kavmniar olarak: Aile eğitimi, ahlak, erdemlilik, mutluluk, sosyal sorumluluk, akıl ve iyi alışkanlıklar sayılabilir.
Aristoteles ailedeki eğitime, Eflatun’dan farklı olarak, çocuğa güven ve sevgi vermesi, onu ruhen doyurması açısından çok değer vermiştir. O, anane ile babanın en etkili eğiticiler olduklarına inanır. Akim insan için önemine değinerek, dilin doğu* kullanılmasını vurgulamıştır. Eğitim zihni, aklı geliştirip çalıştıracaktır. Aristoteles derslerim Lykeion (Liseum-Lise) adını verdiği okulda vermiştir.
İnsanın sosyalliğinin bireysellikten önce geldiğini en etkili biçimde ilk vurgulayan düşünür Aristoteles’tir. İleride de değinileceği gibi, ona göre insan sosyal bir varlıktır (Anthropos zoon politikon). O insanı, ancak toplum hayatı içinde var olan sosyal, siyasal bir grupta anlam taşıyan varlık olarak düşünmüştür. Bu noktadan hareketle ahlak eğitimine, ahlaki erdemlerin gerekliliğine değinmiştir. Ona göre insan ölçülü, dengeli, itidalli, doğru, cesaretli ve itaatli olma gibi erdemlerle donatılmalıdır. “Doğru orta”yı bulan insan erdemli ve mutlu insandır. Aristoteles eğitimi “iyi alışkanlıklar kazanma” olarak tanımlamıştır. Çünkü yaşamımız büyük ölçüde alışkanlıklardan ibarettir. Aristoteles aynca çocuk ve gençlerin eğitiminde sosyal ilişkilerin, arkadaşlık bağlarının oynadığı önemli role dikkat çekmiştir.
Eski Yunan’daki eğitim anlayışı Romalı düşünürleri de etkilemiştir. Ancak Romalılarda eğitim daha pratiğe yönelik, ahlaki erdemlerle birlikte askeri ve mesleki becerilere önem veren bir nitelikteydi. Romalılar oldukça katı ve otoriter bir aile ve toplum düzeni öngörüyorlardı. Onlar eğitime daha fonksiyonel bir boyut kazandırmışlardır. Romalı düşünürlerden örneğin Cicero, eğitimle insanın doğal niteliklerinin geliştirilmesini, Seneca ise doğaya uygun yaşamayı (İnsan yaşam için öğrenmelidir) amaç olarak ele almıştır. Plutarkos da insan doğasının geliştirilmesini vurgulayarak, “öğretimsiz bir doğa kör, doğasız bir öğretim sakattır” demiştir.
Aydın KAYA - İzmir-2012
- ilk çağda eğitim anlayışı ne şekilde ifade edilebilir
- ilk çağ filozoflarının eğitim anlayışları ve eğitim hakkındaki görüşleri nelerdir
- eğitim biliminde ilk çağ
- ilkçağ döneminde eğitim ayrıntılı açıklamalar
- ilkçağ toplumlarında eğitim
- ilk çağ toplumlarında eğitimin gelişmesi
- ilkçağda eğitim incelemesi
- eğitimin tarihsel gelişimi
- eğitim ilk çağda nasıl ortaya çıktı
- ilkçağ filozofları, ilkçağda eğitim