İLK TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET
Kültür ve Medeniyet Nedir?
Kültür bir toplumun sahip olduğu dil , din , gelenek , sanat ve hayat tarzı gibi unsurların bütünüdür.Bir başka deyişle , bir milletin tarihi boyunca meydana getirdiği maddi ve manevi değerlerin bütünüdür.
Medeniyet ise gelişmiş , büyük kültür değerlerinin bütünleşmesiyle meydana gelir.Kültür milli , medeniyet evrenseldir.Kültürler milletleri , milletler de medeniyeti doğururlar.Örneğin , İslam medeniyetinin içinde Arap , Fars ve Türk kültürleri bulunmaktadır.
Türk kültürünün temelini , büyük ölçüde Andronova kültürü oluşturmuştur.Bu kültürün unsurları , daha gelişmiş haliyle Türk kültürü içinde yer almıştır.Türk kültürünün çıkış bölgesi , Aral gölünün doğusu ile Tanrı ve Altay dağları arasıdır.Orta Asya’nın bu uçsuz bucaksız bozkırlarından doğan kültürün temelinde , öncelikle tabiata hakim olma anlayışı yatmaktadır.
Değişken ve sert iklimde uzun mesafelere ulaşılması , hızlı hareket edilmesini gerektirmiştir.Yaşantıları içinde at , bu yüzden en önemli vasıta olmuştur.Türkler at sayesinde geniş topraklar üzerinde gidip gelebilmişler , tabiatın sert yapısına karşı durabilmişerdir.Kendilerinden başka kültürlerlede irtibata geçen Türkler , onlardan çeşitli alıntılar yapmışlardır.Böylece kendi kültürlerini zenginleştirmiş ve geliştirmişlerdir.
Atın yanında , Türk kültüründe en önemli unsur , demir maddenin kullanılması olmuştur.Bu sayede Türkler demirden çeşitli eşyalar ve silahlar yapmışlardır.Bu da onlara diğer toplumlar yanında üstünlük sağlamıştır.Demirin Türk kültür hayatında vazgeçilmez bir yer edindiği destanlardan da anlaşılmaktadır.
İlk Türkler yaşamak için tabiatın sert yapısına ve diğer kavimlere karşı büyük mücadele vermek zorunda kalmışlardır.Böylece Türk toplumu kendine has devlet sistemini geliştirerek diğer kavimlere göre bu konuda öncelik hakkı elde etmiştir.
Türk devlet sistemi , kısa zamanda düzen , disiplin , fedakarlık , adalet , ve müşterek hayat gibi prensipler üzerine oturtulmuştur.Bu sayede Türk devlet sistemi , kısa zamanda emsallerinin önüne geçmiştir.Sonuçta da Türk medeniyetinin ürünü olarak çeşitli Türk devletleri kurulmuştur.
I.Devlet Yönetimi
Türklerin en belirgin özelliklerinden birisi teşkilatçılık yetenekleridir.Bu yüzden tarih boyunca yıkılan bir Türk devletinin , yerine hemen yeni bir türk devleti kurulmuştur.Bunda Türklerin bağımsızlığa olan tutkularıda rol oynamıştır.Dünya da bir veya birkaç Türk devleti var olmuştur.Bu sebeple Türk tarihi bütünlük içinde devam etmiştir.Türk hükümdarları ve yöneticileri “devlet halk için vardır” prensibiyle hareket etmişlerdir.Topraklarını koruyarak , halkı barış ve refah içinde yaşatmak için çalışmışlardır.
Eski Türkler devlete “il” diyorlardı.Siyasi teşkilatlanmanın en üst kademesi devletti.Devlet içinde birleşmiş olan halk “töre” denilen ortak idari ve hukuki düzenle yönetilirdi.Yani , Türk devleti , yurdu koruyan , milleti huzur ve barış içinde yaşatan bir siyasi kuruluştu.
Türklerde bağımsızlık duygusunun temeli , Türk kültüründe yatmaktadır.Bozkırlarda yaşayan Türk , her zaman yer değiştirmek imkanına sahipti.Hürriyetini kaybetme tehlikesi ile karşılaştığında , geçim vasıtası olan hayvanlarını alarak hür ufuklara doğru giderdi.
Türkler hür yaşadıkları topraklarına bağlıydılar.Türklerde ülke ve vatan anlayışı , daima siyasi bağımsızlık düşüncesi ile birlikte yürümekteydi.Eski Türk , yalnız hür ve bağımsız oturabildiği toprağı vatan sayardı.
Hakan, hakan , Türk devletlerinde egemenliğin ve siyasi iktidarın en başında gelen unsuruydu.Türk hükümdarları , şanyü , kağan , han , yabgu , ilteber , idi-kut ve erkin gibi ünvanları kullanırlardı.
Hakan olmanın kaynağı ilahi idi.Yani Türk hükümdarına yönetme hakkının Tanrı tarafından verildiğine inanılırdı.Türk hükümdarı “kut” ile donatıldığı için işbaşına gelebilmekteydi.Ancak kutlu hanedan soyundan olanlar hükümdar olabiliyordu.Bu anlayışa göre , devlet yeryüzündeydi ; fakat iktidar Tanrı’dan geliyordu.
Türk hükümdarı dört şekilde tahta çıkabiliyordu:
a.Hanedan üyeleri arasındaki siyasi ve askeri mücadeleyi kazanan , hükümdar olarak tahta çıkıyordu.Türk tarihinde , tahta çıkmada en çok rastlanan şekil buydu.Mücadele kardeşle kardeş , amca ile yeğen , baba ile oğul arasında olabiliyordu.Türk kültüründe anne ve babaya itaat esastı.Fakat hükümdar bunun haricinde tutulmuştu.Babasını devirip tahta çıkan hiçbir Türk hükümdarını kamu oyu suşlamamıştır.Buna Mete ve Yavuz Sultan Selim örnek verilebilir.Mücadele ne kadar şiddetli ve ağır olursa olsun halk normal karşılamıştır.Bu sayede devlet yönetimi hükümdar ailesinden en güçlü olana verilmiş oluyordu.
b.Hükümdarın rakipsiz aday olması , kolayca tahta çıkmasını sağlıyordu.Bunun yanında , hükümdar adayının yetenek , bilgi ve güç bakımından çok kuvvetli olması da , onu tahta çıkışta rakipsiz bırakıyordu.Böylece başa geçmesi kolaylaşıyordu.
c.Hükümdarın tahta çıkmasındaki diğer şekil ise seçim usulü idi.Hükümdar ölünce , en yüksek dereceli meclis (kengeş , toy , kurultay , veya meşveret meclisi) toplanırdı.Hanedan üyelerinden birini hükümdar seçerdi.Meclis desteğini alan hanedan üyesi genellikle hükümdar olurdu.
d.Hükümdarın tahta çıkışında uygulanan bir diğer sistemde ekberiyet sistemi idi.Bu sistem uzun süre tartışılmış ancak XVIII. Yüzyıl başında Osmanlı Devletinde kabul görmüştür.Alınan bir kararla ailedeki ekber (en büyük) ve erşed (en sağlıklı) olan kişi hükümdar yapılmıştır.Bu usul Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar uygulanmıştır.
Gök Tanrı dini , Türk hükümdarına bütün dünyayı yönetme yetkisi veriyordu.Bu anlayış Türk cihan hakimiyeti’ne uzanan felsefenin temelini meydana getiriyordu.Bununla beraber , Türk hükümdarı , sınırsız bir hakimiyete sahip değildi.İdari yetkileri bazı şartlarla sınırlanmıştı.Hükümdarın görevi dağınık boyları toplayıp nüfusu çoğaltmak , halkı doyurmak ve giydirmekti.Türk hükümdarı “gece uyumadan , gündüz oturmadan çalışmakla yükümlüydü.Hükümdar bu görevlerini yerine getirmediği zaman kendisine Tanrı tarafından verilmiş olan kut’un Tanrı tarafından geri alındığına hükmedilirdi.Böylece , hükümdar meşruluğunu kaybeder ve iktidardan düşürülürdü.
Hatun, hükümdarın eşine verilen isimdir.Türk devletinde hatunlar söz sahibiydiler.Devlet siyesetine yön veren , devlet reisliği yapan , naip olarak devleti yöneten hatunlar görülmüştü.
Meclisler:Asya Hun Devleti’nde devamlı bir devlet meclisi (danışma kurulu) vardı.Ayrıca her yılın 9. ayında genel bir toplantı yapılırdı.Bu toplantıda ordu teftiş edilir , hayvan sayımı yapılır ve memleket meseleleri üzerinde görüşme açılırdı.
Avrupa Hun Devleti’nde de görevi sürekli olan bir “seçkinler meclisi” bulunuyordu.Bu kurulda , yalnız siyasi ve askeri konular değil , ekonomi ve kültür işleri de görüşülüp karara bağlanırdı.
Göktüklerde ve Uygurlarda da bu meclisin yetkileri genişti.Ünlü Göktürk hükümdarı Bilge Kağan , şehirleri surlarla çevirmek ve Taoculuğun yurtta yayılmasını teşvik gibi iki önemli konuyu bu meclise getirmişti.Fakat meclis , başta devlet danışmanı Tonyukuk olmak üzere , bu tekliflere karşı çıkmıştı.Uygurlarda hanedan dışından hükümdar seçilmesi dahi bu meclisin yetkileri arasındaydı.
Millete danışma tarzındaki bu gelenek Oğuzlarda , Hazarlarda , Tuna Bulgarlarında , Peçeneklerde ve Kıpçak-Kumanlarda da devam etmiştir.
II.Ordu
Türk ordu teşkilatı , tarihte Türk devletlerinin temel kuruluşlarından biri olmuştur.Zaten , Türklerin çok sayıda devlet kurmalarının dayanaklarından birisi de disiplinli ve sistemli ordulara sahip olmalarıdır.
Başlangıçta askerlik , Türklerde özel bir meslek değildir.Herkes , hatta kadınlar bile savaş sanatını bilirler , gerekirse kendi beylerinin komutasında orduya katılırlardı.Türk halkı gerektiğinde ordusunun yanında mücadeleye katılırdı.Bu bakımdan Türk toplumu “ordu-millet” deyimi ile nitelendirilmiştir.
İlk düzenli Türk ordusu , büyük Türk hakanı Mete tarafından kurulmuştur.Bu nedenden dolayı Mete’nin tahta çıkış tarihi olan M.Ö. 209 yılı Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilmiştir.
Ordu birliklerinde “onluk sistem” kullanılmaktaydı.Birlikler 10’un katlarıyla gruplaştırılıyordu.En küçük birlik 10 , en büyük birlik ise 10000 kişiydi.10000 kişilik birliklere tümen adı verilmiştir.
Türk askerlik sistemi içerisinde en önemli vasıta “at” idi.Askeri savaş taktiklerinin uygulanması hareketlilik ve kıvraklık istiyordu.Türklerde at sayesinde her türlü savaş manevrası ve taktiğini en iyi şekilde uygulamıştır.Türklerin askeri bakımdan üstünlük kurmalarının temelinde insan , at ve silah unsurlarını çok iyi kullanmaları yatmaktadır.Orta Asya’da bir “Türk atı” tipi doğmuştur.Bu atın başı ve kulakları küçük , göğsü ve sağrıları kuvvetlidir.Gür ve uzun yeleli olan bu atın genel yapısı küçüktü.Yine Türk atı süratli ve son derece dayanıklıydı.
Orta Asya Türk ordularının silahları , genelde hafif silahlardır.Bunlar bir askerin taşıyabileceği ağırlıktaydı.Kullanılan belli başlı silahlar ok , yay , kılıç , kalkan , kargı , çomak , mızrak , süngü ve bıçaktı.Türklerin özellikle keskin kılıçları , ıslık çalan okları , kavisli yayları meşhurdu.Türkler bu silahları kendileri yapıyorlardı.
Strateji Ve Taktik
Strateji ; milli politikanın gayelerini gerçekleştirmek için , silahlı kuvvetler ve ikmal maddeleri gibi askeri vasıtaları dağıtma ve kullanma sanatıdır.Bir bakıma orduyu başlangıçtan savaş durumuna getirme faaliyetidir.
Taktik ise , düşman karşısında askeri kıtaları en verimli şekilde kullanma bilim ve sanatıdır.Türkler tarih boyu bu iki askeri kavramın hakkını vermişler ve bu sayede askeri mücadelede genelde önde yer almışlardır.
Bir bölgeyi almak isteyen Türkler , önce keşif seferleri , arkasından da yıpratma savaşları yaparlardı.Genelde düşmana en büyük darbeyi okçu süvari birlikleri vururdu.Bunlar yıldırım hızıyla düşman birliklerine ok yağdırıp şaşkına çevirirler , diğer birlikler de düşmanı çevirip imha ederlerdi.Savaş sırasında süvari birlikleri yarım ay biçiminde açılarak , merkezdekiler geri çekilirlerdi.Buna “sahte ricat” denilirdi.İstenilen yere çekilen düşman kuvvetleri , pusudaki kuvvetler tarafından çambere alınarak yokedilirdi.Türklerin ustalıkla uyguladığı bu taktiğe “Turan Taktiği” denilmiştir.
III.Hukuk
Hukuk ; kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallara verilen isimdir.Orta Asya’da Türk devletlerine ait özel bir belge yoktur.Bu yüzden hukuk kuralları ile ilgili bilgileri Orhun Kitabeleri ve Çin yıllıklarından öğrenmekteyiz.
Türklerde sosyal hayatı “töre” adı verilen yazılı olmayan kurallar düzenlemekteydi.Her konuda törenin ne olduğunu küçükler büyüklerden öğrenerek yetişirdi.Türk töresi nesilden nesile pratik hayat içerisinde yaşanarak aktarılmıştır.
Türk devletlerinde , sosyal düzeni sağlamada önemli yeri olan , mahkemeler vardı.Bu mahkemelerin başında bulunan kişilere “yargan” adı verilirdi.S uçluyu devlet takip eder ve cezasını verirdi.Kağanın başkanlık ettiği mahkemeye ise “yargu” (yüksek devlet mahkemesi) denilirdi.Burada siyasi nitelikli büyük suçlar görüşülürdü.Töre hükümlerinin hiç şaşmadan uygulandığı bu mahkemede siyasi suçlular yargılanırdı.
Türk töresi oldukça sert ve kesin hükümleri kapsıyordu.Cezaları ağırdı.Türk töresinde hırsızlık yapma , adam öldürme , ırza geçme suçlarının cezası çok katıydı ve tavizsiz uygulanırdı.Türk töresi toplum yapısının belkemiğini oluşturduğundan töreye kimse itiraz edemezdi.Hüküdar bile töreye karşı gelemezdi.
IV.Sosyal Hayat
Eski Türklerde toplum hayatında aile bütün sosyal bünyenin çekirdeği durumundaydı.Kan akrabalığına dayanıyordu.
Türk ailesi küçük aile tipindeydi.Tek kadınla evlenme yaygındı.Kadın hürdü ve Türk topluluğunda saygı görürdü.Ata biner , ok atar , top oynar , hatta ağır sporlar yapardı.Namusuna düşkün olan Türk kadınının savaşta düşman eline geçmesi aşağılatıcı bir durum sayılırdı.
Ailelerin birleşmesiyle “urug” , urugların birleşmesiylede “boy”lar meydana gelirdi.
Boyların başında “bey”ler bulunurdu.Beylerin görevi , içi dayanışmayı sağlamak , hak ve adaleti düzenlemek , gerektiğinde boy’un çıkarlarını silahla korumaktı.Boy’ların birleşmesiyle “bodun” meydana gelir ve başında “han” bulunurdu.Bodun , boylar arasındaki sıkı işbirliğinin meydana getirdiği siyasi topluluktu.
Eski Türk topluluğunda kişilerin ferdi hukuku tamdı.Hür bir iktisadi hayat yaşanıyordu.Yaygın hürriyet havası sebebiyle her aile başlıbaşına bir “il” sayılabilirdi.Siyasi birliğe dahil boylar , bu yüzden birbirlerinden kolayca ayrılıyor ; aynı bölgede veya başka bir yerde yeni bir il kurmak için toplanabiliyorlardı.Aileler ve fertler , göç sırasında kendilerine ait taşınabilir malları beraberlerinde götürebiliyorlardı.bu malları istedikleri gibi kullanabiliyordı.Böylece hürriyet duygusu ve serbestçe davranma eğilimi daima canlı kalıyordu.
Bozkırda yaşayan Türkler ise , hayvan gücünden yararlandıkları için , insan gücüne gerek duymuyorlardı.Bu durum eski Türk devletlerinde köleliği ve bazı zümrelerin imtiyazlı hale gelmelerini engelliyordu.
V.Ekonomi
a.Hayvancılık
Orta Asya’daki Türk ekonomisinin başlangıçta temelini hayvancılık oluşturuyordu.Daha sonra tarım ve ticaret de , ekonomideki yerini aldı.
Orta Asya’nın yer yüzü şekilleri , iklimi ve Türklerin yaşayış tarzları , hayvancılığın gelişmesini sağlamıştır.Türkler en çok at ve koyun beslemişerldir.Yiyecek , içeceklerinin yanı sıra giyimleri için bazı ihtiyaçlarını bu hayvanlardan sağlamışlardır.Dışarıya sattıkları mallar arasında da canlı hayvan ilk sırayı almıştır.
b.Tarım
Türk kültürünün gelişmesiyle bozkır otlaklarının dışındaki verimli topraklarda yapılmaya başlanmıştır.Hunların buğday ve darı yetiştikleri bilinmektedir.Özellikler yerleşik hayata geçen Uygurlar döneminde , tarım çok gelişmiştir.Uygurlar her türlü ekin yanında , çeşitli sebze ve meyveyi de yetiştirmişlerdir.Tarımda sulamaya önem verilmiştir.Göktürkler zamanında açılan Tötö Kanalı bugün dahi kullanılmaktadır.
c.Ticaret
Türk devletleri komşu ülkelere canlı hayvan , kösele , deri , kürk , hayvani gıda satarlar , karşılığında ekin ve giyim eşyası satın alırlardı.
Asya Hunları , Göktürkler , Uygurlar Çin ile batı Hunları , Bizans ile bu esaslarda ticaret anlaşmaları yapmışlardı.
Hazar Devleti de,kıtalar arasındaki yolların kavşak noktasında bulunduğu için, temelleri ticari siyasete dayalı bir devletti.
Türklerle komşuları arasında sürekli rekabete konu olan büyük kazanç vasıtalarından biri de “İpek Yolu” idi.Bu yol,Çin’den Akdeniz kıyılarına ve Anadolu’ya kadar uzanıyordu.İpek Yolu,Batıyı Uzak Doğu’ya Hint’i Çin’e bağladığı için felsefelerin , dinlerin , geleneklerin ve sanat eserlerinin iletilmesinde büyük rol oynuyordu.Bu özellikleri ve iktisadi önemi sebebiyle , İpek Yolu’nun geçit yeri olan İç Asya bölgesi , bin yıl süreyle Türk ve Çin siyasetlerinin ana hedefi olmuştu.
Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayarak Ural-Güney Sibirya-Altaylar-Sayan Dağları üzerinden Çin’e ve Amur nehrine ulaşan daima Türklerin elinde bulunan yolda da canlı bir ticaret faaliyeti vardı.İpek Yolu’na kuzeyden paralel uzanan bu yola “Kürk Yolu” denilmiştir.
d.Maliye
Türk devletlerinin ekonomisi , mağlup ve bağlı devletlerden alınan yıllık vergilere ve armağanlara , ayrıca halktan toplanan vergilere dayanıyordu.Asya Hun Devletinde vergi toplamakla görevli memurlar vardı.
Ayrıca işlek ticaret yollarından sağlanan vergi ve gümrük gelirleri, madencilikten elde edilen yüksek gelir de mali gücü arttırıyordu.
Eski Türkler , para olarak , daha çok üzeri resmi damgalı ipek parçası kullanmışlardır.
e.Sanayi
Dünyanın en büyük devletlerini kuran Türklerin , önemli ölçüde ve çağına göre daima ileri bir savaş sanayisine ihtiyaçları vardı.Bu üstün sanayi , demir sayesinde kurulmuştur.Daha önce ise , Altay’da gerçek bir altın endüstrisi bulunyordu.
VI.Bilim Ve Sanat
Tarih içinde evrensel değer kazanan Türk sanatının kaynakları , Orta Asya’ya kadar uzanmaktadır.Hunlar dönemine ait mimari eser bulunamamıştır.Yalnız Selenga Nehri civarında; Ulan Ude’de etrafı surlarla çevrili ve içinde evlerin yeraldığı bir yerleşim merkezinin izleri bulunmuştur.Bunun yanında , bulunan kabartma resim örnekleri , Hun döneminde ileri bir sanat anlayışının varlığını ortaya koymaktadır.
Türklerin yaşadıkları hayat tarzı , sanatlarına da yansımıştır.Bulunan savaşçı ve hayvan tasvirleri bunu göstermektedir.Özellikle , Göktürkler döneminden kalan mezar taşlarında , bu tür resimlerden örnekler bulunmaktadır.Göktürk Kitabeleri de başlı başına sanat değeri taşımaktadır.Uygurlar , benimsedikleri dinin de tesiriyle taştan kubbeli Maniheist mabetler yapmışlardır.Hoço’da bulunan saray harabesinde duvarların yontulmamış taşlardan yapıldığı ve harçla örtüldüğü görülmüştür.Yine Hoço’da bulunan kubbeli mezar anıtları da Uygurlara aittir.Uygurlar döneminden kalan , saray kalıntılarının duvarlarında çok güzel freskler bulunmaktadır.Uygurlar zamanından kalan minyatürler ise Manihesit kitaplardan sayfalardır.Minyatür , eski yazma kitaplarda görülen , ince bir sanatla işlenmiş olan küçük renkli resimlerdir.Uygur minyatürleri daha sonraları İslam minyatürlerinin kaynağını oluşturmuştur.
Türkler belli dönemlerde resim ve minyatür sanatları yanında heykel ve musiki gibi sanatlarla da uğraşmıştır.Yarı göçebe olan Türklerde sanat , genellikle küçük ve kolay taşınabilir eşyalar üzerinde yoğunlaşmıştır.Türklerin bozkırda hayvanlarla olan yakın ilgileri ; kemer tokaları , kılıçlar , at koşum takımları ve diğer süs eşyaları üzerine pars , kurt , kaplan , kuş , geyik , at gibi hayvanların görünüşlerini işlemelerine sebep olmuştur.Buna Türk resim sanatında “hayvan üslubu” denilmiştir.
Türk sanatı içinde , en gelişmiş unsurlardan biriside musikidir.Orta Asya’daki ilk Türk devletlerinde müzik önemli bir yere sahipti.Bu gün Türk musikisi , kanun ve prensipleriyle diğer köklü dünya müzikleriyle boy ölçüşmektedir.Türk musikisinin güçlü olmasının birinci nedeni ; kökünün çok eski olup , Orta Asya’ya kadar uzanmasıdır.
Türk musikisinin ilk örnekleri kopuzla çalınan dini nitelikli nağmalerdir.Kopuz, daha sonra Türklerin gittikleri her bölgeye girmiştir.Asya’da Orta Avrupa’ya kadar her yerde tanınan ve sevilen kopuz , adeta Türk kültürünün damgasını oluşturmuştur.Hunlarda halk türkülerinin , Göktürk ve Uygurlarda grup musikisinin oluşturduğu , tarihi kayıtlarda mevcuttur.
Türkler , nefesli , telli ve vurmalı müzik aletlerini kullanmışlardır.Müzik , aynı zamanda Türklerde hükümdarın egemenlik sembolü sayılmıştır.Bir musiki kuruluşu sayılan Türk mehter takımının tarihi başlangıç noktası Orta Asya’dır.Yine vurmalı çalgıların da kökeninin Orta Asya olduğu anlaşılmıştır.