Güneşin yavaş yavaş ısıtmaya başladığı, karların eriyip toprağın yeniden canlandığı bir ilkbahar sabahıydı. Minik bir köyün kenarındaki yemyeşil çayır, uyuyan doğanın uyanışına şahitlik ediyordu. Çiçekler tomurcuklanıyor, ağaçların dalları yeşilin en taze tonlarıyla süsleniyordu. İşte tam da bu büyülü zamanda, iki küçük arkadaşın yolu kesişti: Kelebek Lila ve Uğurböceği Benek.
Lila, narin kanatları üzerinde rengarenk desenler taşıyan, zıpkın gibi hareketli bir kelebekti. Yeni açan çiçeğin nektarını içmek için sabırsızlanıyor, bir o çiçekten bir diğerine uçuşuyordu. Benek ise, parlak kırmızı kabuğu üzerinde yedi tane siyah noktasıyla, oldukça sevimli bir uğurböceğiydi. Yavaş ve dikkatli adımlarla, çayırın en güzel otlarını keşfe çıkmıştı.
Bir gün, Lila, uçarken dengesini kaybetti ve bir papatyanın üzerine düştü. Kanadı biraz incinmişti ve kalkmakta zorlanıyordu. O sırada, Benek, papatyanın yanında yürüyordu. Lila’nın zor durumda olduğunu görünce hemen yardım etmek istedi.
“Merhaba,” dedi Benek nazik bir sesle, “İyi misin? Yardım edebilir miyim?”
Lila, Benek’in sevecen bakışları karşısında gülümsedi. “Kanadım biraz incindi, galiba,” dedi üzgün bir sesle.
Benek, hiç tereddüt etmeden, Lila’nın kanadına doğru yürüdü. Minik patileriyle yavaşça kanadına dokundu. "Sakin ol, ben sana yardım ederim. Benim annem de bazen böyle olurdu, ona masaj yapardım iyi gelirdi," dedi. Sonra da kanadını nazikçe ovmaya başladı.
Lila, Benek’in şefkatli dokunuşlarıyla rahatladı. Bir süre sonra kanadındaki ağrı geçmişti. “Çok teşekkür ederim,” dedi Lila, “Sen çok iyi bir arkadaşsın.”
Benek, utanarak gülümsedi. “Ben sadece yardım etmek istedim. Benim adım Benek, ya senin?”
“Benim adım da Lila,” dedi Lila, kanatlarını çırparak havalandı. “Belki birlikte çayırı keşfederiz?”
Benek, bu teklife çok sevindi. “Harika olur!” dedi heyecanla.
O günden sonra, Lila ve Benek ayrılmaz iki arkadaş oldu. Birlikte, çayırın her köşesini keşfettiler. Lila, yükseklerde uçar, Benek ise çiçeklerin arasında dolaşırdı. Lila, Benek’e çiçeklerin en güzel renklerini gösterirken, Benek de Lila’ya toprağın kokusunu, karıncaların yuvasını ve çayırın sakin seslerini anlatırdı.
İlkbahar ilerledikçe, çayır daha da canlanıyordu. Çiçekler açıyor, ağaçlar meyve veriyordu. Lila ve Benek, bu güzelliklerin tadını doyasıya çıkarıyorlardı. Bir gün, çayırın en yüksek tepesinde, kocaman bir ağacın altında oturuyorlardı.
“Biliyor musun Benek,” dedi Lila, “İlkbahar en sevdiğim mevsim. Her yer o kadar canlı ve renkli ki!”
Benek başını salladı. “Ben de ilkbaharı çok seviyorum. Her yer yeni yeni kokularla doluyor. Sanki dünya yeniden doğuyor.”
O sırada, çayırın diğer ucundan bir ses duydular. Ses, küçük bir kuş yavrusuna aitti ve kaybolmuştu. Lila ve Benek, hemen harekete geçtiler. Lila, havadan kuş yavrusunu aramaya başladı, Benek ise yerde, dikkatlice ilerledi.
Sonunda, yavru kuşu, çalılıkların arasında, korkmuş bir halde buldular. Lila, yavru kuşu nazikçe kanatlarına aldı ve onu annesinin yanına götürdü. Yavru kuş annesine kavuşunca çok mutlu oldu ve cıvıldamaya başladı.
Lila ve Benek, birlikte bir iyilik yapmış olmanın mutluluğunu yaşadılar. Birlikte güldüler, şarkılar söylediler ve çayırın tadını çıkarmaya devam ettiler.
Günler, haftalar geçti. İlkbahar yerini yaza bırakırken, Lila ve Benek’in dostluğu daha da güçlendi. Birlikte yaşadıkları maceralar, paylaştıkları sevinçler ve zorluklar onları birbirine daha çok bağlamıştı.
Lila ve Benek, o ilkbahar gününden sonra, her ilkbaharı birlikte karşıladılar. Birlikte çayırı keşfederken, dostluğun ne kadar değerli olduğunu her zaman hatırladılar. Onlar, çayırın en iyi arkadaşları, ilkbaharın en güzel armağanlarıydılar. Ve o günden sonra, tüm köy halkı, her ilkbaharda onların ilkbahar sevincini paylaşarak, doğanın mucizelerine hayran kaldılar.
Lila, narin kanatları üzerinde rengarenk desenler taşıyan, zıpkın gibi hareketli bir kelebekti. Yeni açan çiçeğin nektarını içmek için sabırsızlanıyor, bir o çiçekten bir diğerine uçuşuyordu. Benek ise, parlak kırmızı kabuğu üzerinde yedi tane siyah noktasıyla, oldukça sevimli bir uğurböceğiydi. Yavaş ve dikkatli adımlarla, çayırın en güzel otlarını keşfe çıkmıştı.
Bir gün, Lila, uçarken dengesini kaybetti ve bir papatyanın üzerine düştü. Kanadı biraz incinmişti ve kalkmakta zorlanıyordu. O sırada, Benek, papatyanın yanında yürüyordu. Lila’nın zor durumda olduğunu görünce hemen yardım etmek istedi.
“Merhaba,” dedi Benek nazik bir sesle, “İyi misin? Yardım edebilir miyim?”
Lila, Benek’in sevecen bakışları karşısında gülümsedi. “Kanadım biraz incindi, galiba,” dedi üzgün bir sesle.
Benek, hiç tereddüt etmeden, Lila’nın kanadına doğru yürüdü. Minik patileriyle yavaşça kanadına dokundu. "Sakin ol, ben sana yardım ederim. Benim annem de bazen böyle olurdu, ona masaj yapardım iyi gelirdi," dedi. Sonra da kanadını nazikçe ovmaya başladı.
Lila, Benek’in şefkatli dokunuşlarıyla rahatladı. Bir süre sonra kanadındaki ağrı geçmişti. “Çok teşekkür ederim,” dedi Lila, “Sen çok iyi bir arkadaşsın.”
Benek, utanarak gülümsedi. “Ben sadece yardım etmek istedim. Benim adım Benek, ya senin?”
“Benim adım da Lila,” dedi Lila, kanatlarını çırparak havalandı. “Belki birlikte çayırı keşfederiz?”
Benek, bu teklife çok sevindi. “Harika olur!” dedi heyecanla.
O günden sonra, Lila ve Benek ayrılmaz iki arkadaş oldu. Birlikte, çayırın her köşesini keşfettiler. Lila, yükseklerde uçar, Benek ise çiçeklerin arasında dolaşırdı. Lila, Benek’e çiçeklerin en güzel renklerini gösterirken, Benek de Lila’ya toprağın kokusunu, karıncaların yuvasını ve çayırın sakin seslerini anlatırdı.
İlkbahar ilerledikçe, çayır daha da canlanıyordu. Çiçekler açıyor, ağaçlar meyve veriyordu. Lila ve Benek, bu güzelliklerin tadını doyasıya çıkarıyorlardı. Bir gün, çayırın en yüksek tepesinde, kocaman bir ağacın altında oturuyorlardı.
“Biliyor musun Benek,” dedi Lila, “İlkbahar en sevdiğim mevsim. Her yer o kadar canlı ve renkli ki!”
Benek başını salladı. “Ben de ilkbaharı çok seviyorum. Her yer yeni yeni kokularla doluyor. Sanki dünya yeniden doğuyor.”
O sırada, çayırın diğer ucundan bir ses duydular. Ses, küçük bir kuş yavrusuna aitti ve kaybolmuştu. Lila ve Benek, hemen harekete geçtiler. Lila, havadan kuş yavrusunu aramaya başladı, Benek ise yerde, dikkatlice ilerledi.
Sonunda, yavru kuşu, çalılıkların arasında, korkmuş bir halde buldular. Lila, yavru kuşu nazikçe kanatlarına aldı ve onu annesinin yanına götürdü. Yavru kuş annesine kavuşunca çok mutlu oldu ve cıvıldamaya başladı.
Lila ve Benek, birlikte bir iyilik yapmış olmanın mutluluğunu yaşadılar. Birlikte güldüler, şarkılar söylediler ve çayırın tadını çıkarmaya devam ettiler.
Günler, haftalar geçti. İlkbahar yerini yaza bırakırken, Lila ve Benek’in dostluğu daha da güçlendi. Birlikte yaşadıkları maceralar, paylaştıkları sevinçler ve zorluklar onları birbirine daha çok bağlamıştı.
Lila ve Benek, o ilkbahar gününden sonra, her ilkbaharı birlikte karşıladılar. Birlikte çayırı keşfederken, dostluğun ne kadar değerli olduğunu her zaman hatırladılar. Onlar, çayırın en iyi arkadaşları, ilkbaharın en güzel armağanlarıydılar. Ve o günden sonra, tüm köy halkı, her ilkbaharda onların ilkbahar sevincini paylaşarak, doğanın mucizelerine hayran kaldılar.