Özet
Bu çalışmanın amacı, ilköğretim okulları ikinci kademedeki eğitimde fırsat eşitsizliğinin durumunu incelemektir. Bu çalışmada kuramsal veriler derlenerek nitel ve nicel bir araştırma yapılmıştır.
Eğitimde fırsat eşitsizliğini ortaya koyabilmek için T.C Milli Eğitim Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu'nun istatistikî verileri toplanarak yorumlanmıştır. Bu sayede Türkiye'de, bölgeler ve cinsiyetler arasında okullaşma oranlarında ve okul başına düşen öğrenci-öğretmen oranlarında anlamlı faklılıklar olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır.
Bu araştırmada sekiz yıllık zorunlu eğitime geçilmeden önceki dönemlerden 1994- 1997 yılları arasındaki verilere ve sekiz yıllık eğitime geçildikten sonra 2007 yılına kadar olan verilere yer verilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre eğitimde fırsat eşitsizliğini en aza indirgeyebilmek için çeşitli çalışmaların yapıldığı, özellikle de ulusal ve uluslararası kampanyaların olumlu etkilerinin olduğu bulgusuna ulaşılmıştır.
Giriş
Bireyler doğarken yasalar önünde eşit olarak doğarlar. Fakat bir çok yönden eşitsizlik içinde yaşarlar. Bu eşitsizlikler aileden ve çevreden kaynaklanabilmektedir. Aileden kaynaklanan eşitsizlikler ailenin eğitim düzeyi ve sosyo-ekonomik yapısıyla ilgilidir. Ekonomik açıdan güçlü olan aileler çocuklarının en iyi okullarda hatta genellikle özel okullarda ve kolejlerde en iyi şartlarda eğitim alabilmelerini sağlarken, ekonomik açıdan güçsüz olan aileler çoğu zaman çocuklarının okuldaki ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlanmaktadırlar hatta bazı aileler çocuklarının eğitimini yarıda kesmekte veya hiç başlatmamaktadırlar.
Çevreden kaynaklanan eşitsizlikler bireyin içinde yaşadığı coğrafi konum ve toplumla ilgilidir. Bireyin içinde yaşadığı coğrafi bölge eğitim-öğretim imkânlarından yararlanabilme derecesini olumlu ya da olumsuz etkilemektedir. Şehirlerde yaşayan bireylerin yararlandığı imkânların bir kısmından köylerde yaşayan bireylerin yararlanması mümkün olmamaktadır. Yine şehirlerde varsıl kesimde oturanların yararlandığı olanaklardan yoksul kesimlerdekilerde yaralanamamaktır. Bu engellerin yanı sıra bireyin içinde bulunduğu toplumun yaşam tarzı, inançları, tutumları ve önyargıları eğitim-öğretimi olumlu ya da olumsuz etkilemektedir.
Gelişmiş ülkeler, ülkenin kalkınması ve toplumsal refahın artırılmasında başat etkenin eğitim olduğunun bilincinde olarak hareket etmektedirler. Eğitimin ülke genelinde ve bölgeler arasında, köy-kent ve kadın-erkek tüm nüfusa eşit bir şekilde sunumu oldukça önemli bir konudur4 . İnsanların hayatta kalabilme, çevresiyle sağlıklı iletişim kurabilme, daha iyi bir yaşam kalitesini yakalama ve güvenlik gereksinimlerini giderme gibi ihtiyaçları onları bir arada yaşamaya zorunlu kılmıştır5 . Bu zorunlulukları devlet yapısı içerisinde ele almakta yarar vardır. Devlet, ortak bir hayatı ve kültürü paylaşan bir toplumda, bu toplumu düzenleme, bu topluma güvenlik, refah ve huzur sağlama amacını güden ve bu amaca yönelik olarak kanun koyma, bu kanunları uygulama, yargılama, cezalandırma gibi güçlere sahip olan kurumdur6 .
Devlet; laik devlet, hukuk devleti, sosyal devlet, şeriat devleti olarak sınıflandırmak mümkündür. Bu sınıflandırmalar daha da genişletilebilir. Başaran7 devleti; köleci, derebeyi, şeriat, faşist ve sosyalist devlet olarak sınıflandırmıştır. Sosyal devlet, vatandaşlarının ihtiyaç duyduğu hizmetleri adil olarak sunan ve vatandaşları arasında sınıf farkı olmasını engellemeye çalışan devlettir. Sosyal devlette bütün kamu hizmetlerinin devlet tarafından sunulması esastır. Tarihi süreç içerisinde Sosyal devlet anlayışının gelişmesi ile devletin önemli görevlerinden biri de topluma eğitim hizmetlerinin sunulması olmuştur8 . Sosyal devlet insanın yüce bir varlık olduğundan hareketle eğitim hakkının verilmesi görevlerini üstlenir9 Öztürk 19?? (akt. İçer, 1997: 93)10 sosyal devlet anlayışına göre her toplumun görevinin, toplumu oluşturan bireyleri için sosyo-ekonomik imkânları iyileştirmek ve herkese yeteneklerine göre yetişme ve eğitilme fırsatını eşit olarak vermek olduğunu vurgulamaktadır.
Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak sosyal devlet olmanın şartları arasında yer almaktadır. Sosyal devletler eğitimde fırsat eşitsizliğini en aza indirgeyebilmek için sürekli gayret içinde olmuşlardır. Sosyal devlet yapısını benimseyen ülkeler, bunu kısmen başarabilmiş olsalar da, hiçbir zaman eşitsizliği tamamen ortadan kaldıramamışlardır.
Eşitlik düşüncesi, toplumsal ve ekonomik gelişmelere koşut olarak olgunlaşmaktadır11 . Genelde toplumbilimciler belli düzeylerde de olsa, servet, güç, saygınlık yoğunlaşmasından kaynaklanan eşitsizliğin kaçınılmaz olduğunu ileri sürmektedirler12 . “Eğitimin amacı, kişileri yaşadığı toplumun ve toplumun bağlı bulunduğu çağdaş dünyanın uyumlu bir üyesi haline getirerek onları çağın gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatmaktır”13 . İnsanların yaşamını eğitim yoluyla geliştirdiği kabul edilen evrensel bir gerçekliktir. Eğitim insanın bireysel, çevresel ve sosyal yönlerden başarıya ulaşmasında; barış, özgürlük, sosyal adalet ve evrensel bütünlük ideallerine erişmesinde temel araçtır14 . Uluslararası rekabette, her alanda eğitimi sürekli bir etkinlik olarak gören ve bilgiye sahip olan toplumlar avantajlı hale gelmiştir15 .
Eğitimde olanak eşitliği, yurttaşlara ulaştırılan eğitimin hiçbir ayrıcalık gözetmeksizin denk olarak sunulması demektir. Bir ülkede eğitimin yurttaşlara denk olarak sunulmasının üç ölçütü vardır. Bunlar; eğitim programlarında, eğitim ortamlarında ve eğitimin yurttaşlara mal oluşunda, eşitliktir. Devlet bu ölçütleri yerine getirdiği sürece eşitliği sağlamaya çalışır16 .
Turner17 eşitliğin dört türünden söz etmektedir. Bunlar: Tanrı karşısında varlıksal eşitlik ya da kişiler arası eşitlik, fırsat eşitliği, koşullarda eşitlik ve sonuçlarda eşitliktir. Eşitlik yurttaşlık açısından ele aldığında, kişi fırsat eşitliğinde yasal yurttaştır ve liberal sistem içerisinde vardır. Eşit koşullarda birey, toplumsal yurttaştır toplum içerisinde yer alır ve reformizm içinde varlığını sürdürür. Eşit sonuçların uygulanmasında birey ekonomik yurttaş olarak tanımlanırken üretim baz alınmaktadır ve sosyalizm içerisinde yerini korumaktadır18.
Eğitim hakkıyla ilgili gerek uluslararası gerekse ulusal çeşitli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Uluslararası Hukuki Düzenlemeler; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 19 , Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Beyannamesi20 , Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir21 . Ulusal düzeyde ise eğitimde her bireye fırsat ve imkân eşitliği sağlanması amacı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası22 ve Milli Eğitim Temel Kanunu23 ile yasal temellere dayandırılmıştır.
Eğitimde eşitlik sağlamak amacıyla Türkiye'de değişik zamanlarda değişik etkinlikler düzenlenmiştir. Bunlardan birisi de Ulusal Eğitime Destek Kampanyasıdır. Ulusal Eğitime Destek Kampanyaları düzenlenirken Türkiye'nin ekonomik, sosyal, kültürel ve eğitim yapısı dikkate alınmaya çalışılmıştır 24 .
İlköğretim imkânından çağ nüfusunun ne kadarının ne oranda yaralandığının, Türkiye'deki coğrafi dağılıma göre tüm illerdeki bireylerin eşit oranda eğitim fırsatı bulup bulmadığının, okullaşma ve öğrenci-öğretmen oranlarının tüm bölgelerde eşit dağılım gösterip göstermediğinin incelenmesi, eğitimin planlanması açısından önem taşımaktadır.
Eğitimde cinsiyet, ekonomik durum, coğrafi konum farkı gözetmeksizin eşit fırsatlar sunabilmek için mevcut durumu inceleyen bu araştırma; eğitim planlarının uygulanmasında ve gelecekte hazırlanacak eğitim planlarında kullanılabilecek yararlı bir çalışmadır. Bugüne kadar bu alanda yapılmış başka çalışmalar olsa da, bu çalışmadaki veriler güncellenmiş dolayısıyla da diğer çalışmaların üzerine yeni bilgiler eklenmiş olması nedeniyle önemlidir.
Araştırmanın Amacı ve Yöntemi
Bu araştırmanın amacı Türkiye'de ilköğretimde fırsat eşitliğini nicel ve oransal (eğitimsel, sosyal, ekonomik, demografik ve coğrafi) olarak ortaya koymaktır. Bunun için aşağıdaki sorulara yanıtlar aranmaya çalışılmıştır.
1. Türkiye'de ilköğretim (ilkokul ve ortaokul ) okullarında okullaşma oranları hangi düzeydedir?
2. İlköğretimden yararlanan illere göre okullaşma oranlarının dağılımı nasıldır? İllere göre okullaşma oranlarının düzeyi nedir ve iller arasındaki okullaşma oranlarında farklılıklar var mıdır?
3.Cinsiyete göre okullaşma oranlarının bölgelere ve illere göre dağılımı nasıldır? Cinsiyete göre okullaşma oranlarının bölgeler ve iller arasındaki dağılımında farklılıklar var mıdır?
4. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak amacıyla Türkiye'de yasal düzenlemeler nelerdir?
5. 2007 yılına kadarki Beş Yıllık Kalkınma Planlarında eğitim-öğretimle ilgili hangi hedefler belirlenmiş ve bu hedeflere ulaşılma düzeyi nedir?
Verilerin Toplanması ve Değerlendirme
Araştırmanın verileri Türkiye İstatistik Kurumunda ve Milli Eğitim Bakanlığından elde edilen istatistiksel verilerle sınırlıdır. Araştırma 1994–1995 eğitim öğretim yılı ile 2006–2007 öğretim yılları arasındaki veri ve durumları kapsamaktadır. Araştırmada, açık ilköğretim okulları ile açık liselerin öğrenci sayıları kapsam dışında tutulmuştur. Araştırmaya resmi ve özel okullarındaki tüm öğrenciler ile kadrolu öğretmen sayıları dahil edilmiştir.
Fırsat eşitliği ile ilgili alan yazın taraması yapılmış ve daha sonra Türkiye İstatistik Kurumu ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın verileri gözden geçirilerek 1997–1998 eğitim öğretim yılından önceki dönemler için ilkokul ve ortaokula, 1997–1998 eğitim-öğretim yılından sonraki dönemler için ise ilköğretim okuluna devam eden öğrenciler ve dönemin çağ nüfusu bilgileri ile ilgili veriler toplanmıştır. Bu veriler toplanırken cinsiyet, il ve bölge ayrımına göre olan verilerin toplanmasına dikkat edilmiştir. Bu araştırmada kullanılan istatistikî verilerin bir kısmı aynen, diğer bir kısmı ise araştırmacı tarafından yorumlandıktan sonra araştırmaya dâhil edilmiştir.
Bulgular ve Yorumlar
Türkiye’de 1994-2007 Yılları Arasında İlkokul, Ortaokul ve İlköğretim Okullarında Okullaşma Oranları
Tablo I’de öğretim yılı ve eğitim seviyesine göre okullaşma oranları, zorunlu eğitimin 5 yıl olduğu ilkokul ve zorunlu olmayan 3 yıllık ortaokul düzeyinde sunulmaktadır. Cinsiyete göre ilkokul, ortaokul ve dengi okullara yönelik okullaşma oranları yıllara göre verilmektedir.
1994-1995 eğitim öğretim yılında ilkokulda okullaşma oranı toplamda net % 89.34 iken, ortaokul ve dengi okullarda toplamda net %53.43 olarak tespit edilmiştir. 1996-97 eğitim öğretim yılında toplamda net okullaşma oranlarına bakıldığında ilkokulda % 89.40, ortaokul ve dengi kurumlarda % 52.82 olarak tespit edilmiştir. 1996-97 eğitim-öğretim yılında ilkokulda toplamda net okullaşma oranın da dikkat çekici bir artış sağlanamamıştır(Tablo I).
1996-97 eğitim-öğretim yılında ortaokul ve dengi kurumlarda toplamda net okullaşma oranına bakıldığında ise bir düşme görülmektedir.İlkokullarda toplam çağ nüfusu içerisinde net okullaşma oranına bakıldığında 1994-95 eğitim-öğretim yılında %89.34 iken 1995-96 eğitim-öğretim yılında %88.9 ‘a doğru bir düşüş görülürken, 1996-97 eğitim-öğretim yılında ise tekrar artış göstermiş ve oran % 89.4 olmuştur(Tablo I).
Tablo I incelendiğinde; 1994-1997 yılları arasında ilkokullarda çağ nüfusu okullaşma oranının %90’ların altında olduğu, özellikle de 1995-1996 eğitim öğretim yılında okullaşma oranının daha da düşük olduğu görülmektedir. Ayrıca erkek nüfusun okullaşma oranı %96-%97’lerde iken kız nüfusun okullaşma oranının %86-%87’lerde olduğu anlaşılmaktadır. Erkek nüfusun okullaşma oranı 1995-1996 eğitim öğretim yılında en düşük seviyede iken 1996-1997 eğitim-öğretim yılında ise en yüksek seviyede olduğu tespit edilmiştir. Kız nüfusun okullaşma oranı ise 1995-1996 eğitim öğretim yılında en düşük seviyede iken 1994-1995 eğitim öğretim yılında ise en yüksek seviyededir. Bu verilere göre hem kız nüfusun hem de erkek nüfusun okullaşma oranları 1995-1996 eğitim öğretim yılında en düşük seviyededir. Ortaokullarda toplam çağ nüfusunun okullaşma oranına bakıldığında yıllara göre sürekli bir düşüş görülmektedir. 1994-1995 öğretim yılında %53.4 civarında olan toplam çağ nüfusu okullaşma oranı, 1995-1996 öğretim yılında %53.1 civarına düşmüştür. Bu düşüş 1996-1997 öğretim yılında da devam etmiş ve %52.8 civarına kadar düşmüştür.
Tablo I incelendiğinde; 1994-1997 yılları arasında ortaokullarda çağ nüfusu okullaşma oranının %50’lerde olduğu görülmektedir. Ayrıca toplam çağ nüfusunun ortaokullarda okullaşma oranı her geçen gün düşmüştür. Bu durum erkek nüfus okullaşma oranı için de aynı iken, kız nüfusun okullaşma oranı farklıdır. Kız nüfusun okullaşma oranı 1995-1996 eğitim-öğretim yılında en düşük seviyedeyken, 1996-1997 eğitim öğretim yılında en yüksek seviyededir. Toplam çağ nüfusunun ortaokullarda okullaşma oranı %52-%54 arasında iken, erkek nüfusun oranı %60-%62 arasında, kız nüfusunki ise %44-%45 arasındadır. Bu verilerden de açıkça anlaşılacağı gibi ortaokullarda okullaşma oranlarında, 1994-1997 yılları arasında erkek nüfusun oranı ile kız nüfusun oranı arasında büyük fark vardır. Erkek nüfusun okullaşma oranı kız nüfusun oranına göre yaklaşık %50 daha fazladır.
Tablo II’de öğretim yılı ve eğitim seviyesine göre okullaşma oranları, zorunlu eğitimin 8 yıl olduğu ilköğretim düzeyinde sunulmaktadır.
İlköğretim okullarında toplam çağ nüfusu net okullaşma oranı 1997-1998 öğretim yılında %85 civarındaki oran ile en düşük seviyede olmuştur. Bu oran, 2000-2001 öğretim yılına kadar sürekli yükseliş göstermiş ve 2000-2001 öğretim yılında %95 civarında yer alarak en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Sonraki yıllarda ilköğretim okullarında toplam çağ nüfusu net okullaşma oranı düşmüştür. Bu düşüş 2004-2005 öğretim yılına kadar sürmüştür. 2005-2006 öğretim yılı ile 2006-2007 öğretim yılında okullaşma oranında tekrar yükseliş görülmüştür.
Tablo II incelendiğinde; 1997-2007 yılları arasında çağ nüfusu okullaşma oranının 2000-2001 eğitim-öğretim yılında en yüksek seviyede olduğu görülmektedir. En düşük seviye ise 1997-1998 eğitim-öğretim yılında görülmektedir. Bu durum erkek nüfus ve kız nüfus okullaşma oranları için de aynıdır. Ayrıca toplam çağ nüfusu okullaşma oranı bu yıllarda %84-%96 arasında iken, erkek nüfusta bu oran %90-%99, kız nüfusta ise %79-%91 arasındadır. Bu verilerden de açıkça anlaşılacağı gibi ilköğretim okullarında okullaşma oranlarında, 1997-2007 yılları arasında erkek nüfusun oranı ile kız nüfusun oranı arasında büyük fark vardır. Erkek nüfusun okullaşma oranı kız nüfusun oranına göre yaklaşık %25 daha fazladır. Kız nüfus okullaşma oranına bakıldığında, en yüksek olduğu 2000-2001 yılında %90’ın üzerinde olmuş ve diğer dönemlerin hiçbirinde %90’ın üzerine çıkamamıştır. Erkek nüfus okullaşma oranı incelendiğinde ise, en düşük olduğu 1997-1998 öğretim yılında bile %90’ın üzerinde olmuştur. 2000-2001 eğitim-öğretim yılında erkek nüfusun okullaşma oranı, çağ nüfusunun tamamına yakındır. Açıkça görüleceği gibi kız nüfus okullaşma oranı ile erkek nüfus okullaşma oranı arasında anlamlı fark görülmektedir. Bu da ilköğretim okullarında okullaşma oranlarında kız nüfus ile erkek nüfus arasında eşitsizlik olduğunu göstermektedir.
İllere Göre İlköğretimde Okullaşma Oranlarının Dağılımı
Türkiye’de 2006–2007 eğitim-öğretim yılında ilköğretimde bir okula düşen öğrenci sayısı 305 bir şubeye düşen öğrenci sayısı 27, bir öğretmene düşen öğrenci sayısı 26 ve bir dersliğe düşen öğrenci sayısı 34 olarak tespit edilmiştir. Yine aynı eğitim-öğretim yılında Türkiye’de toplamda ortaöğretimde bir okula 382, bir şubeye 29, bir öğretmene16 ve bir dersliğe 31 öğrenci düşmektedir.
Bu çalışmanın amacı, ilköğretim okulları ikinci kademedeki eğitimde fırsat eşitsizliğinin durumunu incelemektir. Bu çalışmada kuramsal veriler derlenerek nitel ve nicel bir araştırma yapılmıştır.
Eğitimde fırsat eşitsizliğini ortaya koyabilmek için T.C Milli Eğitim Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu'nun istatistikî verileri toplanarak yorumlanmıştır. Bu sayede Türkiye'de, bölgeler ve cinsiyetler arasında okullaşma oranlarında ve okul başına düşen öğrenci-öğretmen oranlarında anlamlı faklılıklar olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır.
Bu araştırmada sekiz yıllık zorunlu eğitime geçilmeden önceki dönemlerden 1994- 1997 yılları arasındaki verilere ve sekiz yıllık eğitime geçildikten sonra 2007 yılına kadar olan verilere yer verilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre eğitimde fırsat eşitsizliğini en aza indirgeyebilmek için çeşitli çalışmaların yapıldığı, özellikle de ulusal ve uluslararası kampanyaların olumlu etkilerinin olduğu bulgusuna ulaşılmıştır.
Giriş
Bireyler doğarken yasalar önünde eşit olarak doğarlar. Fakat bir çok yönden eşitsizlik içinde yaşarlar. Bu eşitsizlikler aileden ve çevreden kaynaklanabilmektedir. Aileden kaynaklanan eşitsizlikler ailenin eğitim düzeyi ve sosyo-ekonomik yapısıyla ilgilidir. Ekonomik açıdan güçlü olan aileler çocuklarının en iyi okullarda hatta genellikle özel okullarda ve kolejlerde en iyi şartlarda eğitim alabilmelerini sağlarken, ekonomik açıdan güçsüz olan aileler çoğu zaman çocuklarının okuldaki ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlanmaktadırlar hatta bazı aileler çocuklarının eğitimini yarıda kesmekte veya hiç başlatmamaktadırlar.
Çevreden kaynaklanan eşitsizlikler bireyin içinde yaşadığı coğrafi konum ve toplumla ilgilidir. Bireyin içinde yaşadığı coğrafi bölge eğitim-öğretim imkânlarından yararlanabilme derecesini olumlu ya da olumsuz etkilemektedir. Şehirlerde yaşayan bireylerin yararlandığı imkânların bir kısmından köylerde yaşayan bireylerin yararlanması mümkün olmamaktadır. Yine şehirlerde varsıl kesimde oturanların yararlandığı olanaklardan yoksul kesimlerdekilerde yaralanamamaktır. Bu engellerin yanı sıra bireyin içinde bulunduğu toplumun yaşam tarzı, inançları, tutumları ve önyargıları eğitim-öğretimi olumlu ya da olumsuz etkilemektedir.
Gelişmiş ülkeler, ülkenin kalkınması ve toplumsal refahın artırılmasında başat etkenin eğitim olduğunun bilincinde olarak hareket etmektedirler. Eğitimin ülke genelinde ve bölgeler arasında, köy-kent ve kadın-erkek tüm nüfusa eşit bir şekilde sunumu oldukça önemli bir konudur4 . İnsanların hayatta kalabilme, çevresiyle sağlıklı iletişim kurabilme, daha iyi bir yaşam kalitesini yakalama ve güvenlik gereksinimlerini giderme gibi ihtiyaçları onları bir arada yaşamaya zorunlu kılmıştır5 . Bu zorunlulukları devlet yapısı içerisinde ele almakta yarar vardır. Devlet, ortak bir hayatı ve kültürü paylaşan bir toplumda, bu toplumu düzenleme, bu topluma güvenlik, refah ve huzur sağlama amacını güden ve bu amaca yönelik olarak kanun koyma, bu kanunları uygulama, yargılama, cezalandırma gibi güçlere sahip olan kurumdur6 .
Devlet; laik devlet, hukuk devleti, sosyal devlet, şeriat devleti olarak sınıflandırmak mümkündür. Bu sınıflandırmalar daha da genişletilebilir. Başaran7 devleti; köleci, derebeyi, şeriat, faşist ve sosyalist devlet olarak sınıflandırmıştır. Sosyal devlet, vatandaşlarının ihtiyaç duyduğu hizmetleri adil olarak sunan ve vatandaşları arasında sınıf farkı olmasını engellemeye çalışan devlettir. Sosyal devlette bütün kamu hizmetlerinin devlet tarafından sunulması esastır. Tarihi süreç içerisinde Sosyal devlet anlayışının gelişmesi ile devletin önemli görevlerinden biri de topluma eğitim hizmetlerinin sunulması olmuştur8 . Sosyal devlet insanın yüce bir varlık olduğundan hareketle eğitim hakkının verilmesi görevlerini üstlenir9 Öztürk 19?? (akt. İçer, 1997: 93)10 sosyal devlet anlayışına göre her toplumun görevinin, toplumu oluşturan bireyleri için sosyo-ekonomik imkânları iyileştirmek ve herkese yeteneklerine göre yetişme ve eğitilme fırsatını eşit olarak vermek olduğunu vurgulamaktadır.
Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak sosyal devlet olmanın şartları arasında yer almaktadır. Sosyal devletler eğitimde fırsat eşitsizliğini en aza indirgeyebilmek için sürekli gayret içinde olmuşlardır. Sosyal devlet yapısını benimseyen ülkeler, bunu kısmen başarabilmiş olsalar da, hiçbir zaman eşitsizliği tamamen ortadan kaldıramamışlardır.
Eşitlik düşüncesi, toplumsal ve ekonomik gelişmelere koşut olarak olgunlaşmaktadır11 . Genelde toplumbilimciler belli düzeylerde de olsa, servet, güç, saygınlık yoğunlaşmasından kaynaklanan eşitsizliğin kaçınılmaz olduğunu ileri sürmektedirler12 . “Eğitimin amacı, kişileri yaşadığı toplumun ve toplumun bağlı bulunduğu çağdaş dünyanın uyumlu bir üyesi haline getirerek onları çağın gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatmaktır”13 . İnsanların yaşamını eğitim yoluyla geliştirdiği kabul edilen evrensel bir gerçekliktir. Eğitim insanın bireysel, çevresel ve sosyal yönlerden başarıya ulaşmasında; barış, özgürlük, sosyal adalet ve evrensel bütünlük ideallerine erişmesinde temel araçtır14 . Uluslararası rekabette, her alanda eğitimi sürekli bir etkinlik olarak gören ve bilgiye sahip olan toplumlar avantajlı hale gelmiştir15 .
Eğitimde olanak eşitliği, yurttaşlara ulaştırılan eğitimin hiçbir ayrıcalık gözetmeksizin denk olarak sunulması demektir. Bir ülkede eğitimin yurttaşlara denk olarak sunulmasının üç ölçütü vardır. Bunlar; eğitim programlarında, eğitim ortamlarında ve eğitimin yurttaşlara mal oluşunda, eşitliktir. Devlet bu ölçütleri yerine getirdiği sürece eşitliği sağlamaya çalışır16 .
Turner17 eşitliğin dört türünden söz etmektedir. Bunlar: Tanrı karşısında varlıksal eşitlik ya da kişiler arası eşitlik, fırsat eşitliği, koşullarda eşitlik ve sonuçlarda eşitliktir. Eşitlik yurttaşlık açısından ele aldığında, kişi fırsat eşitliğinde yasal yurttaştır ve liberal sistem içerisinde vardır. Eşit koşullarda birey, toplumsal yurttaştır toplum içerisinde yer alır ve reformizm içinde varlığını sürdürür. Eşit sonuçların uygulanmasında birey ekonomik yurttaş olarak tanımlanırken üretim baz alınmaktadır ve sosyalizm içerisinde yerini korumaktadır18.
Eğitim hakkıyla ilgili gerek uluslararası gerekse ulusal çeşitli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Uluslararası Hukuki Düzenlemeler; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 19 , Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Beyannamesi20 , Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir21 . Ulusal düzeyde ise eğitimde her bireye fırsat ve imkân eşitliği sağlanması amacı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası22 ve Milli Eğitim Temel Kanunu23 ile yasal temellere dayandırılmıştır.
Eğitimde eşitlik sağlamak amacıyla Türkiye'de değişik zamanlarda değişik etkinlikler düzenlenmiştir. Bunlardan birisi de Ulusal Eğitime Destek Kampanyasıdır. Ulusal Eğitime Destek Kampanyaları düzenlenirken Türkiye'nin ekonomik, sosyal, kültürel ve eğitim yapısı dikkate alınmaya çalışılmıştır 24 .
İlköğretim imkânından çağ nüfusunun ne kadarının ne oranda yaralandığının, Türkiye'deki coğrafi dağılıma göre tüm illerdeki bireylerin eşit oranda eğitim fırsatı bulup bulmadığının, okullaşma ve öğrenci-öğretmen oranlarının tüm bölgelerde eşit dağılım gösterip göstermediğinin incelenmesi, eğitimin planlanması açısından önem taşımaktadır.
Eğitimde cinsiyet, ekonomik durum, coğrafi konum farkı gözetmeksizin eşit fırsatlar sunabilmek için mevcut durumu inceleyen bu araştırma; eğitim planlarının uygulanmasında ve gelecekte hazırlanacak eğitim planlarında kullanılabilecek yararlı bir çalışmadır. Bugüne kadar bu alanda yapılmış başka çalışmalar olsa da, bu çalışmadaki veriler güncellenmiş dolayısıyla da diğer çalışmaların üzerine yeni bilgiler eklenmiş olması nedeniyle önemlidir.
Araştırmanın Amacı ve Yöntemi
Bu araştırmanın amacı Türkiye'de ilköğretimde fırsat eşitliğini nicel ve oransal (eğitimsel, sosyal, ekonomik, demografik ve coğrafi) olarak ortaya koymaktır. Bunun için aşağıdaki sorulara yanıtlar aranmaya çalışılmıştır.
1. Türkiye'de ilköğretim (ilkokul ve ortaokul ) okullarında okullaşma oranları hangi düzeydedir?
2. İlköğretimden yararlanan illere göre okullaşma oranlarının dağılımı nasıldır? İllere göre okullaşma oranlarının düzeyi nedir ve iller arasındaki okullaşma oranlarında farklılıklar var mıdır?
3.Cinsiyete göre okullaşma oranlarının bölgelere ve illere göre dağılımı nasıldır? Cinsiyete göre okullaşma oranlarının bölgeler ve iller arasındaki dağılımında farklılıklar var mıdır?
4. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak amacıyla Türkiye'de yasal düzenlemeler nelerdir?
5. 2007 yılına kadarki Beş Yıllık Kalkınma Planlarında eğitim-öğretimle ilgili hangi hedefler belirlenmiş ve bu hedeflere ulaşılma düzeyi nedir?
Verilerin Toplanması ve Değerlendirme
Araştırmanın verileri Türkiye İstatistik Kurumunda ve Milli Eğitim Bakanlığından elde edilen istatistiksel verilerle sınırlıdır. Araştırma 1994–1995 eğitim öğretim yılı ile 2006–2007 öğretim yılları arasındaki veri ve durumları kapsamaktadır. Araştırmada, açık ilköğretim okulları ile açık liselerin öğrenci sayıları kapsam dışında tutulmuştur. Araştırmaya resmi ve özel okullarındaki tüm öğrenciler ile kadrolu öğretmen sayıları dahil edilmiştir.
Fırsat eşitliği ile ilgili alan yazın taraması yapılmış ve daha sonra Türkiye İstatistik Kurumu ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın verileri gözden geçirilerek 1997–1998 eğitim öğretim yılından önceki dönemler için ilkokul ve ortaokula, 1997–1998 eğitim-öğretim yılından sonraki dönemler için ise ilköğretim okuluna devam eden öğrenciler ve dönemin çağ nüfusu bilgileri ile ilgili veriler toplanmıştır. Bu veriler toplanırken cinsiyet, il ve bölge ayrımına göre olan verilerin toplanmasına dikkat edilmiştir. Bu araştırmada kullanılan istatistikî verilerin bir kısmı aynen, diğer bir kısmı ise araştırmacı tarafından yorumlandıktan sonra araştırmaya dâhil edilmiştir.
Bulgular ve Yorumlar
Türkiye’de 1994-2007 Yılları Arasında İlkokul, Ortaokul ve İlköğretim Okullarında Okullaşma Oranları
Tablo I’de öğretim yılı ve eğitim seviyesine göre okullaşma oranları, zorunlu eğitimin 5 yıl olduğu ilkokul ve zorunlu olmayan 3 yıllık ortaokul düzeyinde sunulmaktadır. Cinsiyete göre ilkokul, ortaokul ve dengi okullara yönelik okullaşma oranları yıllara göre verilmektedir.
1994-1995 eğitim öğretim yılında ilkokulda okullaşma oranı toplamda net % 89.34 iken, ortaokul ve dengi okullarda toplamda net %53.43 olarak tespit edilmiştir. 1996-97 eğitim öğretim yılında toplamda net okullaşma oranlarına bakıldığında ilkokulda % 89.40, ortaokul ve dengi kurumlarda % 52.82 olarak tespit edilmiştir. 1996-97 eğitim-öğretim yılında ilkokulda toplamda net okullaşma oranın da dikkat çekici bir artış sağlanamamıştır(Tablo I).
1996-97 eğitim-öğretim yılında ortaokul ve dengi kurumlarda toplamda net okullaşma oranına bakıldığında ise bir düşme görülmektedir.İlkokullarda toplam çağ nüfusu içerisinde net okullaşma oranına bakıldığında 1994-95 eğitim-öğretim yılında %89.34 iken 1995-96 eğitim-öğretim yılında %88.9 ‘a doğru bir düşüş görülürken, 1996-97 eğitim-öğretim yılında ise tekrar artış göstermiş ve oran % 89.4 olmuştur(Tablo I).
Tablo I incelendiğinde; 1994-1997 yılları arasında ilkokullarda çağ nüfusu okullaşma oranının %90’ların altında olduğu, özellikle de 1995-1996 eğitim öğretim yılında okullaşma oranının daha da düşük olduğu görülmektedir. Ayrıca erkek nüfusun okullaşma oranı %96-%97’lerde iken kız nüfusun okullaşma oranının %86-%87’lerde olduğu anlaşılmaktadır. Erkek nüfusun okullaşma oranı 1995-1996 eğitim öğretim yılında en düşük seviyede iken 1996-1997 eğitim-öğretim yılında ise en yüksek seviyede olduğu tespit edilmiştir. Kız nüfusun okullaşma oranı ise 1995-1996 eğitim öğretim yılında en düşük seviyede iken 1994-1995 eğitim öğretim yılında ise en yüksek seviyededir. Bu verilere göre hem kız nüfusun hem de erkek nüfusun okullaşma oranları 1995-1996 eğitim öğretim yılında en düşük seviyededir. Ortaokullarda toplam çağ nüfusunun okullaşma oranına bakıldığında yıllara göre sürekli bir düşüş görülmektedir. 1994-1995 öğretim yılında %53.4 civarında olan toplam çağ nüfusu okullaşma oranı, 1995-1996 öğretim yılında %53.1 civarına düşmüştür. Bu düşüş 1996-1997 öğretim yılında da devam etmiş ve %52.8 civarına kadar düşmüştür.
Tablo I incelendiğinde; 1994-1997 yılları arasında ortaokullarda çağ nüfusu okullaşma oranının %50’lerde olduğu görülmektedir. Ayrıca toplam çağ nüfusunun ortaokullarda okullaşma oranı her geçen gün düşmüştür. Bu durum erkek nüfus okullaşma oranı için de aynı iken, kız nüfusun okullaşma oranı farklıdır. Kız nüfusun okullaşma oranı 1995-1996 eğitim-öğretim yılında en düşük seviyedeyken, 1996-1997 eğitim öğretim yılında en yüksek seviyededir. Toplam çağ nüfusunun ortaokullarda okullaşma oranı %52-%54 arasında iken, erkek nüfusun oranı %60-%62 arasında, kız nüfusunki ise %44-%45 arasındadır. Bu verilerden de açıkça anlaşılacağı gibi ortaokullarda okullaşma oranlarında, 1994-1997 yılları arasında erkek nüfusun oranı ile kız nüfusun oranı arasında büyük fark vardır. Erkek nüfusun okullaşma oranı kız nüfusun oranına göre yaklaşık %50 daha fazladır.
Tablo II’de öğretim yılı ve eğitim seviyesine göre okullaşma oranları, zorunlu eğitimin 8 yıl olduğu ilköğretim düzeyinde sunulmaktadır.
İlköğretim okullarında toplam çağ nüfusu net okullaşma oranı 1997-1998 öğretim yılında %85 civarındaki oran ile en düşük seviyede olmuştur. Bu oran, 2000-2001 öğretim yılına kadar sürekli yükseliş göstermiş ve 2000-2001 öğretim yılında %95 civarında yer alarak en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Sonraki yıllarda ilköğretim okullarında toplam çağ nüfusu net okullaşma oranı düşmüştür. Bu düşüş 2004-2005 öğretim yılına kadar sürmüştür. 2005-2006 öğretim yılı ile 2006-2007 öğretim yılında okullaşma oranında tekrar yükseliş görülmüştür.
Tablo II incelendiğinde; 1997-2007 yılları arasında çağ nüfusu okullaşma oranının 2000-2001 eğitim-öğretim yılında en yüksek seviyede olduğu görülmektedir. En düşük seviye ise 1997-1998 eğitim-öğretim yılında görülmektedir. Bu durum erkek nüfus ve kız nüfus okullaşma oranları için de aynıdır. Ayrıca toplam çağ nüfusu okullaşma oranı bu yıllarda %84-%96 arasında iken, erkek nüfusta bu oran %90-%99, kız nüfusta ise %79-%91 arasındadır. Bu verilerden de açıkça anlaşılacağı gibi ilköğretim okullarında okullaşma oranlarında, 1997-2007 yılları arasında erkek nüfusun oranı ile kız nüfusun oranı arasında büyük fark vardır. Erkek nüfusun okullaşma oranı kız nüfusun oranına göre yaklaşık %25 daha fazladır. Kız nüfus okullaşma oranına bakıldığında, en yüksek olduğu 2000-2001 yılında %90’ın üzerinde olmuş ve diğer dönemlerin hiçbirinde %90’ın üzerine çıkamamıştır. Erkek nüfus okullaşma oranı incelendiğinde ise, en düşük olduğu 1997-1998 öğretim yılında bile %90’ın üzerinde olmuştur. 2000-2001 eğitim-öğretim yılında erkek nüfusun okullaşma oranı, çağ nüfusunun tamamına yakındır. Açıkça görüleceği gibi kız nüfus okullaşma oranı ile erkek nüfus okullaşma oranı arasında anlamlı fark görülmektedir. Bu da ilköğretim okullarında okullaşma oranlarında kız nüfus ile erkek nüfus arasında eşitsizlik olduğunu göstermektedir.
İllere Göre İlköğretimde Okullaşma Oranlarının Dağılımı
Türkiye’de 2006–2007 eğitim-öğretim yılında ilköğretimde bir okula düşen öğrenci sayısı 305 bir şubeye düşen öğrenci sayısı 27, bir öğretmene düşen öğrenci sayısı 26 ve bir dersliğe düşen öğrenci sayısı 34 olarak tespit edilmiştir. Yine aynı eğitim-öğretim yılında Türkiye’de toplamda ortaöğretimde bir okula 382, bir şubeye 29, bir öğretmene16 ve bir dersliğe 31 öğrenci düşmektedir.