İnsa
İnsan ömrünü hep bir kuşa benzetmişimdir. Bir gün bir dalda, diğer gün bir başka dalda hep uçarsın. Özgürce uçmak istersin. Ama bazen senin uçup konduğun dal seni taşıyamaz. Başka bir dala uçup konmak zorunda kalırsın. Güven duyduğun arkadaş veya sırrını paylaştığın sıkı bir dost sandığın, yalancı dallar. Her gün farklı bir daldasın. Hayatın akışı bu şekilde bir düzen tutturmuş gidiyor. Bu düzene uymak ve öyle olmak zorundayız. Tek dala konarak hayat geçmiyor. Her dal parçasının ayrı bir özelliği ve güzelliği var. Bunu ancak sen fark edebilirsin. Çünkü kimse senin gözünle göremez, senin aldığın tadı alamaz. O sana ait ve senin ruhuna o anda hitap ediyor.
Bazen rüzgârların etkisiyle dal sallanır. Aslında sen bir serçe kuşusun ve çok hafifsin. Senin ağırlığınla o dal kopmaz. Ama dal artık seni istemiyor veya başka bir kuşun geldiğini görmüştür. Kibarca veya kendine ait tarzıyla sana git der. Hemen anlarsın ama ayrılık çok zordur. Aslında seni ondan daha iyi taşıyacak pek çok dallar vardır. Ama sen orda mutlusundur. Onunla olmak istersin. Artık git. Durma. Çünkü senin vaktin dolmuştur.
Ah dallar misali olan geçici arkadaşlıklar ve dost sandığımız insanlar….
Bir gün benim de çok sevdiğim bir arkadaşım kibarca daldaki misafirliğimin bittiğini hatırlatmış ve başka dallar göstermişti. Onun göstermesine gerek yoktu. Çünkü benim gidecek çok dallarım vardı biliyordum. Ama gitmek istemiyordum. Çünkü o ağacın dalına güveniyor, hayata onun verdiği güçle sımsıkı tutunmayı öğreniyordum. Her sözü ve hareketi bana bir şeyler öğretiyordu. Ben onun dersleriyle mutluydum. Bir gün sessizliğe bürünüp sustu. Susmasıyla bile çok dersler öğretti. Belki farkında bile değildi. Belki de benden sonraki dalında misafir edeceği kuşun heyecanı sarmıştı. Her şeye rağmen suskunluğuna bile aldırmadan ara ara gidip ona misafir oldum. Hep sustu. Son misafir olduğum gün ona bir hediye verdim. Minik bir serçe kuşu. ‘’Buna bakınca beni hatırla’’ dedim. Yine sustu.
Minik ama kalbi muhabbet dolu bir kuştu. Yara almış kanadının biri kopmak üzereydi. Tek başına çaresiz gibi görünüyordu. Ama serçe kuşunu; gören, koruyan ve tedavi edecek bir Yaratıcısının olduğunu yalnız olmadığını o dal parçasının bilmesini istedim. Bir serçe kuşu olarak özgürlüğe ve muhabbete âşık yaratılmıştım.
O daldan ayrıldıktan sonra başka dallar beni misafir ettiler
Bağlantıyı görüntüleme izniniz yok, görüntülemek için:
Giriş yapın veya üye olun.
hayatı bir kuş misali hem de serçe kuşu misali başlayıp, serçe kuşu misali dallar arasında dolaşarak bitiyor. İlk ve son nefes arasında uçuyoruz.İnsan ömrünü hep bir kuşa benzetmişimdir. Bir gün bir dalda, diğer gün bir başka dalda hep uçarsın. Özgürce uçmak istersin. Ama bazen senin uçup konduğun dal seni taşıyamaz. Başka bir dala uçup konmak zorunda kalırsın. Güven duyduğun arkadaş veya sırrını paylaştığın sıkı bir dost sandığın, yalancı dallar. Her gün farklı bir daldasın. Hayatın akışı bu şekilde bir düzen tutturmuş gidiyor. Bu düzene uymak ve öyle olmak zorundayız. Tek dala konarak hayat geçmiyor. Her dal parçasının ayrı bir özelliği ve güzelliği var. Bunu ancak sen fark edebilirsin. Çünkü kimse senin gözünle göremez, senin aldığın tadı alamaz. O sana ait ve senin ruhuna o anda hitap ediyor.
Bazen rüzgârların etkisiyle dal sallanır. Aslında sen bir serçe kuşusun ve çok hafifsin. Senin ağırlığınla o dal kopmaz. Ama dal artık seni istemiyor veya başka bir kuşun geldiğini görmüştür. Kibarca veya kendine ait tarzıyla sana git der. Hemen anlarsın ama ayrılık çok zordur. Aslında seni ondan daha iyi taşıyacak pek çok dallar vardır. Ama sen orda mutlusundur. Onunla olmak istersin. Artık git. Durma. Çünkü senin vaktin dolmuştur.
Ah dallar misali olan geçici arkadaşlıklar ve dost sandığımız insanlar….
Bir gün benim de çok sevdiğim bir arkadaşım kibarca daldaki misafirliğimin bittiğini hatırlatmış ve başka dallar göstermişti. Onun göstermesine gerek yoktu. Çünkü benim gidecek çok dallarım vardı biliyordum. Ama gitmek istemiyordum. Çünkü o ağacın dalına güveniyor, hayata onun verdiği güçle sımsıkı tutunmayı öğreniyordum. Her sözü ve hareketi bana bir şeyler öğretiyordu. Ben onun dersleriyle mutluydum. Bir gün sessizliğe bürünüp sustu. Susmasıyla bile çok dersler öğretti. Belki farkında bile değildi. Belki de benden sonraki dalında misafir edeceği kuşun heyecanı sarmıştı. Her şeye rağmen suskunluğuna bile aldırmadan ara ara gidip ona misafir oldum. Hep sustu. Son misafir olduğum gün ona bir hediye verdim. Minik bir serçe kuşu. ‘’Buna bakınca beni hatırla’’ dedim. Yine sustu.
Minik ama kalbi muhabbet dolu bir kuştu. Yara almış kanadının biri kopmak üzereydi. Tek başına çaresiz gibi görünüyordu. Ama serçe kuşunu; gören, koruyan ve tedavi edecek bir Yaratıcısının olduğunu yalnız olmadığını o dal parçasının bilmesini istedim. Bir serçe kuşu olarak özgürlüğe ve muhabbete âşık yaratılmıştım.
O daldan ayrıldıktan sonra başka dallar beni misafir ettiler
Bağlantıyı görüntüleme izniniz yok, görüntülemek için:
Giriş yapın veya üye olun.
Ürküp kaçarım diye hiç sallanmadılar. Beni çok güzel ağırladılar. Ama ondaki huzuru ve güveni bulamadım. Kim bilir belki de ben sadece huzuru ve mutluluğu onda var sanıp aldanmıştım. Belki de daha diğer dallara sımsıkı tutunmanın zamanı gelmemişti… Tutunmaya çalıştığım dalın suskunluğu gibi şimdi ben de susuyorum