• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

İstiklal Marşımızın Anlam Ve Önemi

  • Konuyu açan Konuyu açan wien06
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

wien06

V.I.P
V.I.P
İstiklâl Marşı’nın yazıldığı tarihte Anadolu’nun birçok şehri işgal altındaydı Muazzam bir devleti dört yıl gibi kısa bir sürede kaybeden Türk milletinin bağımsızlığı tehlikedeydi.

Âkif’in İstiklâl Marşı’nı yazması kolay olmamıştır Bu güçlük, şairin sanatçılığı yönünden değildi Şairi bu marşı yazmaktan alıkoyan sebep, bunun için para mükafatının konmuş olmasıydı Türk milletinin istiklâl ve vatanseverliğini para için terennüm etmek ona ters geliyordu Bu yüzden açılan yarışmaya katılmadı Yarışmaya yüzlerce şiir gelmesine rağmen bunların hiçbiri beğenilmedi Zamanın Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver istenilen marşın yazılamadığı kanaatindeydi Ona göre bu marşı ancak MÂkif yazabilirdi Para ödülünün kaldırıldığını söyleyerek marşı yazmasını rica etti 724 eser arasından seçilen 7 şiir Büyük Millet Meclisi’nde okundu ve Âkif’in şiiri arka arkaya üç defa okunarak kabul edildi

Burada İstiklâl Marşı’nın belirtilmesi gereken bir yönü de gerek söz, gerekse şiir kalitesi bakımından yeryüzündeki millî marşların hiçbiriyle ölçülemeyecek kadar üstün ve zengin mânalı bir şiir olmasıdır Bu marş, Türk milleti gibi dünyaya hâkim olmuş bir milletin bir gün istiklâlini kurtarmak zorunda kalışındaki çelişkiyi de dile getirmektedir

Mehmet Âkif, bütün şiirlerinde sosyal konulara yer veren, söylediklerini gerçekten duyan bir şairdir İstiklâl Savaşı’na katılanların duygu ve inançlarına bizzat sahip olduğu için onlara en iyi şekilde tercüman olmuştur

Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın

Kim bilir beliki yarın belki yarından da yakın


mısraları gelecekten ümidini kesmediğini ve Allah’ın Türk milletine göstereceği mutlu günlere olan inancını gösterir Bu mısralarda ifade edilen inanç sayesinde askerin morali yükselmiş ve zaferin kazanılmasında katkısı büyük olmuştur

İstiklâl Savaşı Türk milletinin ölüm kalım savaşıdır Böyle yıllarda milletler kendilerini yaşatan temel değerlerin farkına varırlar Vatan, millet, hürriyet, bağımsızlık ve din gibi kavramların önemi barış ortamlarında pek anlaşılmaz Hatta onları umursamayanlar bile vardır Milleti ölümle burunu buruna getiren savaşlar bu değerlerin ne m^na ifade ettiğini anlamalarına yol açarlar Bunlar öyle kuvvetli kavramlar haline gelir ki onlar olmadan yaşanamaz Bundan dolayıdır ki millet onlar uğruna ölümü göze alır.

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak

O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak,

O, benimdir; o, benim milletimindir ancak!


Bu kıtada söz konusu olan “al sancak”tır Al sancak Türk milletinin sembolüdür Türk bayrağının al rengi, şairde alevi çağrıştırır Türk milletinden bir aile yaşamaya devam ettiği müddetçe bu bayrağın alevi bu şafaklarda sönmeyecektir

Gökteki yıldıza kimsenin elini dokunduramayacağı gibi Türk milletinin yıldızı olan bayrağa da kimse el süremez Bayrak için “o, benim milletimindir” diyerek onu sahiplenir

Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!

Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl…

Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!


Bu mısralarda Türk bayrağını kendisini kıskanan sevgiliye benzetir Yurdumuzu işgal eden Yunanlılar’ın, Fransızlar’ın, İngilizleri’in bayraklarının varlığı Türk bayrağını üzmüş ve kaşlarını çatmasına yol açmıştır Şair bunun askerin moralini bozacağını düşünerek ondan kaşlarını çatmaması gerektiğini, başka bayrakların oluşuna kendi rızasının olmadığını anlatmaya çalışır

“Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl” mısraında “Hak” kelimesi birkaç anlamda kullanılmıştır Bunlardan biri Allah, diğeri adalettir Âkif bu sözleriyle istiklâl ve hak kavramı arasında ilgi kurar Allah’a ve adalete inanan Türk milletinin ebediyyen bağımsız yaşama hakkına sahip olduğunu düşünür

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var


mısralarında milletimiz ile düşmanlar karşılaştırılmıştır Batı maddî silahlarının üstünlüğüne güvenerek Türkiye’ye saldırmıştır Düşmanların silah üstünlüğüne karşı Türkler’in hiçbir şey ile sarsılmayan “iman”ları vardır İnsanı üstün kılan şey maddî gücü değil, imanıdır Manevî değerlere dayanmayan güç insanî bir değer taşımaz Tarih, inanan insanların buna benzer sayısız zaferleriyle doludur

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

“Medeniyyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?


mısraları da çok zaman yanlış anlaşılıyor Buradaki “ulusun” kelimesinin büyüksün manasından ziyade “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar bırak ulusun dursun” anlamındadır Fakat Avrupa ile ilişkilerin düzelmesinden sonra büyüksün anlamının olduğu da düşünülmeye başlanmıştır Ülkemize saldıran, kadın, çoluk çocuk demeden insanımızı öldüren düşmanlara savaş anında “canavar” denmesi aslında garip bir ifade değildir Canavarların dahi yapmayacağı vahşeti yapanlara, üstelik bunu barbar olduklarını iddia ettikleri Türk milletine medeniyet götürüyoruz iddiasıyla gerçekleştirenlere şair ne demeliydi? Batı, o devirlerde Türkler’i barbarlıkla suçlamıştır, vatanımıza saldırmalarında bu saçma düşüncelerinin payı büyüktür Maalesef bazı Türk aydınları da barışseverlik adına bu mısralara bakarak bir ara Âkif’i medeniyet düşmanı olarak göstermeye çalışmışlardır Bu konuda sağ duyu galip gelmiş, bu iddialardan vazgeçilmiştir Şair medeniyeti değil medeniyet adına yurdumuzu işgal edenleri suçlamaktadır Maddî kuvvet ne kadar zalim olursa insanlık nazarında o kadar alçalır Hiçbir kuvvet zulmü ve saldırganlığı meşru kılamaz

“Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı” mısraında şair Türk Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’de dile getirdiği “Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini müstevlîlerin siyâsî emelleriyle tevhit edebilirler” sözlerine benzer bir uyarıda bulunuyor Türk insanına maddî menfaat için vatanını satmamasını öğütlüyor

İstiklâl kavramı vatan kavramı ile yakından ilgilidir Her millet için üzerinde yaşadığı toprak onun için hayatî öneme sahiptir Vatan, tarih, din ve milletin kaynaştığı yerdir Milletler yüzyıllar boyunca yaşadıkları vatanla öylesine kaynaşırlar ki onları birbirinden ayırmak büyük sıkıntılara sebep olur

Rûhumun senden, İlâhî şudur ancak emeli:

Değmesin mâbedimin göğsüne nâ-mahrem eli

Bu ezanlar -ki şehâdetleri dinin temeli-

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli


Sekizinci kıtada “din”in önemi ve yüceliği anlatılmıştır Âkif’in bir müslüman olarak Allah’tan istediği en büyük şey mabedine yabancıların el dokunmaması ve dinin temeli olan ezanların yurdu üzerinde ebedî olarak inlemesidir

Şu ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli-

mısraında “şahadet kelimesi şahitlik mânasına geldiği gibi ezanda geçen “Eşhedü en lâ ilâhe illallah, eşhedü enne Muhammeden resulullah” sözleri de kelime-i şehadeti karşılar Bir kimsenin müslüman olmasının ilk şartı bu sözleri söylemesi ve bunlara inanmasıdır Ülkemizde beş vakit okunan ezanlar milletimizin müslüman oluşuna şahadet etmektedir

Başparmaktan sonra gelen parmağa şehadet parmağı denir Şairane bir ifade ile göklere uzanmış minareler de şehadet parmağına benzer

Türk tarihinde “din”, “vatan”, “millet” ve “istiklâl” duyguları yüzyıllar boyunca birbirine bağlı olarak yaşamış ve gelişmiştir Türk milletinin varlığını bugünlere kadar getirmede ve dünyada söz sahibi olmasında bu değerlerin rolü tahminlerin ötesinde çok olmuştur

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım;

Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır, rûh-u mücerred gibi yerden na‘şım

O zaman yükselerek arşa değer belki başım!


Bu dörtlükte konuşan şehittir Türkler din ve vatan uğrunda canlarını her zaman seve seve vermişlerdir İnancımıza göre şehitlerin doğrudan cennete gidecek olmaları da bunda etkili olmuştur

İstiklâl Marşı Türkiye’de almış yıldır hemen hemen her gün söylenilmektedir Bu bakımdan Türkiye Cumhuriyeti’nde yetişmiş nesillerin en önemli sosyal bağlarından birini oluşturmaktadır Okullarda, kışlada, meydanlarda, statlarda herkesin bir ağızdan saygı ve heyecanla söylediği ve dinlediği bir marştır O, artık bizim millî birliğimizin yaşanan sembolü haline gelmiştir

Şanlı tarihimiz Kurtuluş Savaşı gibi yüzlerce zaferle doludur Dünyadaki milletlere baktığımızda esarete hayır diyen, bağımsızlık mücadelesini canı pahasına yapan toplumlar arasında Türk milleti ilk sıralarda yer almaktadır

Çağımızda ön planda olan soğuk savaşlardır Teknolojide, düşüncede, sanatta bir yarış söz konusudur Vatan, millet, bayrak söz konusu olunca inanılmaz bir gayret içine giren Türk insanı bilimde, sanatta, siyasette, sanayide, ekonomide aynı azmi ne yazık ki gösterememektedir Türk milleti Kıbrıs Barış Harekatı’nı saymazsak yetmiş yıldır savaş yüzü görmediği halde yapması gereken atılımları gerçekleştirememiştir Tam bağımsızlıktan söz edebilmek için aydınlarımızın, sanatçılarımızın, ilim adamlarımızın, mühendislerimizin, siyasetçilerimizin de bağımsız düşünmeleri, “Avrupa ne der” endişesini bir tarafa bırakmaları gerekir

İstiklâl Marşı’ndaki manevî duygular bugün için de önemini korumaktadır Onları korumada gösterilecek ihmalkârlık milletimizin varlığına kastetmek olacaktır Bu düşüncelerle marşımızı dinlemek, yeniden marş yazılmasına gerek duyulacak şartlarla karşılaşmamak için daima uyanık bulunmalıyız

Âkif’in ölümünden kısa bir müddet önce şairi ziyaret edenlerden birinin, İstiklâl Marşı için:

- Acaba, yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı? demesi üzerine şairin:

-Allah bir daha bu millete İstiklâl Marşı yazdırmasın!

Duasına katılıyor, marşımızın milletimizin bağımsızlığına kavuşmasına olan katkısının varlığının devamına da vesile olması en büyük temennimiz..
 
İstiklal Marşının Tarihi

İstiklâl Marşı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Milli marşıdır. Marşın sözlerini Mehmet Akif ERSOY yazmış, bestesini Zeki ÜNGÖR yapmıştır.

Türk Kurtuluş Savaşı'nın en çetin döneminde, bir millî marşa duyulan gereksinmeyi göz önüne alan Milli Eğitim Bakanlığı, 1921yılında bunun için bir şiir yarışması düzenledi. Yarışmaya 724 şiir gönderildi. Kazanacak şiire para ödülü konduğu için başlangıçta Mehmet Akif katılmak istemedi. Ama millî eğitim bakanı Hamdullah Suphi'nin (TANRIÖVER) ısrarı üzerine, ödülsüz olmak şartıyla o da şiirini gönderdi.

Yapılan seçim sonunda, Mehmet Akif'in 20 Şubat 1921'de yazdığı "Kahraman Ordumuza" sungusunu taşıyan şiiri 12 Mart 1921 günü büyük çoğunlukla TBMM'nce İstiklâl Marşı kabul edildi. Aynı yıl bir de beste yarışması açıldı, ama kesin bir sonuç alınamadı. Bunun üzerine Millî Eğitim Bakanlığı'nca Ali Rıfat ÇAĞATAY’ın (1867–1935) bestesi uygun görülerek okullara duyuruldu. 1924'ten 1930'a kadar marş bu beste ile çalındı. O yıl bunun yerini, Cumhurbaşkanlığı Orkestrası şefi Zeki ÜNGÖR'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste aldı.

Mehmet Akif Ersoy, İstiklâl Marşı'nda, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, hakka, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirir. Şiirin bütünü, dörtlükler halinde yazılmış kırk bir dizedir. Sonuncu bölük beş dize.
 
Dile kolay tam 91 sene geçti fakat istiklal marşımız gibi bir marş çıkamadı karşımıza.çünkü bu marşı bu vatanın aziz evlatları canlarıyla kanlarıyla yazmıştır.
 
Geri
Top