İstiklal Marşı, Türk milletinin en zorlu zamanlarında, adeta bir umut ışığı gibi doğdu. Bu eşsiz eserin kalbinde ise, vatan sevgisiyle dolu bir şair, Mehmet Akif Ersoy yatıyor. İstiklal Marşı'nın yazılış süreci, Akif'in derin hisleri, güçlü inancı ve milletine duyduğu büyük sorumluluk duygusuyla örülmüş bir destandır.
O günlerde, ülke işgal altındayken, Türk milletinin umutları tükenmek üzereydi. Her bir vatansever gibi Mehmet Akif de bu duruma derinden üzülüyor, milletinin bu karanlık günlerden nasıl çıkacağı konusunda çareler arıyordu. İşte tam bu umutsuzluğun hakim olduğu bir dönemde, Ankara'da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli bir marş yazılması için bir yarışma düzenledi. Ancak, yarışmaya katılan eserler, milletin kalbindeki o derin acıyı, mücadele azmini ve bağımsızlık arzusunu tam olarak yansıtmaktan uzaktı.
Bu durumu gören dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey, milli bir marşın ancak Mehmet Akif Ersoy gibi bir vatanseverin kaleminden çıkabileceğine inanıyordu. Para ödülü konulduğu için yarışmaya katılmayı reddeden Akif'i ikna etmek için büyük çaba harcadı. Hamdullah Suphi Bey'in ısrarlı ricası ve Akif'in para ödülünü reddetmesi şartıyla, Mehmet Akif bu kutsal görevi kabul etti.
Akif'in motivasyon kaynağı, ne para ne de şöhret arayışıydı. Onun en büyük motivasyonu, milletinin bağımsızlığına olan inancı, vatanına duyduğu derin sevgi ve bu zorlu süreçte millete umut aşılamak ve onların duygularını tercüman olmaktı. O, yaşadığı dönemde, cephede savaşan Mehmetçiklerin, köyünde toprağını terk etmeyen anaların, geleceği için mücadele eden çocukların ve tüm milletin duygularını derinden hissediyor, bu duygulara tercüman olmaya çalışıyordu.
Taceddin Dergahı'nın o mütevazı odasında, Akif günlerce kendi içine kapandı. O, sadece bir şair olarak değil, aynı zamanda bir vatansever, bir mücahit, bir dert ortağı ve bir umut elçisi olarak yazıyordu. Her bir mısra, kalbinden kopan bir çığlık, ruhundan yükselen bir feryat gibiydi. O, dizelere dökerken, milletin umutlarını, acılarını, kahramanlıklarını ve bağımsızlık özlemini kelimelere nakşediyordu.
Marşı yazarken, Akif'in yaşadığı duygular, kelimelere sığmazdı. O, bir yandan milletinin çektiği acıya üzülürken, bir yandan da bağımsızlığa olan inancını ve mücadelesini dile getiriyordu. "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" diyerek millete cesaret veriyor, "O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak" diyerek umut aşılıyordu. "Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı" diyerek ecdadın mirasına sahip çıkmaya çağırıyordu. "Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal" diyerek bağımsızlığın ne denli kutsal olduğunu vurguluyordu.
Mehmet Akif, İstiklal Marşı'nı yazarken, sadece o günün zorluklarını anlatmakla kalmadı, aynı zamanda geleceğe dair de önemli mesajlar verdi. O, İstiklal Marşı'yla bir milletin ruhunu, kimliğini ve geleceğini yeniden tanımladı.
12 Mart 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen İstiklal Marşı, o günden bugüne milletimizin en değerli ortak mirası oldu. Bu marş, sadece bir şiir olmaktan öte, milletimizin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin sembolü, milli ruhumuzun en güçlü ifadesi ve geleceğe uzanan bir rehber oldu.
İşte bu nedenle, İstiklal Marşı'nın kabulünün yıl dönümünde, Mehmet Akif Ersoy'un bu eseri hangi duygularla yazdığını anlamak, ona duyduğumuz minneti ve saygıyı bir kez daha dile getirmek ve milli değerlerimizi yaşatmak hepimizin ortak görevidir.
O günlerde, ülke işgal altındayken, Türk milletinin umutları tükenmek üzereydi. Her bir vatansever gibi Mehmet Akif de bu duruma derinden üzülüyor, milletinin bu karanlık günlerden nasıl çıkacağı konusunda çareler arıyordu. İşte tam bu umutsuzluğun hakim olduğu bir dönemde, Ankara'da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli bir marş yazılması için bir yarışma düzenledi. Ancak, yarışmaya katılan eserler, milletin kalbindeki o derin acıyı, mücadele azmini ve bağımsızlık arzusunu tam olarak yansıtmaktan uzaktı.
Bu durumu gören dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey, milli bir marşın ancak Mehmet Akif Ersoy gibi bir vatanseverin kaleminden çıkabileceğine inanıyordu. Para ödülü konulduğu için yarışmaya katılmayı reddeden Akif'i ikna etmek için büyük çaba harcadı. Hamdullah Suphi Bey'in ısrarlı ricası ve Akif'in para ödülünü reddetmesi şartıyla, Mehmet Akif bu kutsal görevi kabul etti.
Akif'in motivasyon kaynağı, ne para ne de şöhret arayışıydı. Onun en büyük motivasyonu, milletinin bağımsızlığına olan inancı, vatanına duyduğu derin sevgi ve bu zorlu süreçte millete umut aşılamak ve onların duygularını tercüman olmaktı. O, yaşadığı dönemde, cephede savaşan Mehmetçiklerin, köyünde toprağını terk etmeyen anaların, geleceği için mücadele eden çocukların ve tüm milletin duygularını derinden hissediyor, bu duygulara tercüman olmaya çalışıyordu.
Taceddin Dergahı'nın o mütevazı odasında, Akif günlerce kendi içine kapandı. O, sadece bir şair olarak değil, aynı zamanda bir vatansever, bir mücahit, bir dert ortağı ve bir umut elçisi olarak yazıyordu. Her bir mısra, kalbinden kopan bir çığlık, ruhundan yükselen bir feryat gibiydi. O, dizelere dökerken, milletin umutlarını, acılarını, kahramanlıklarını ve bağımsızlık özlemini kelimelere nakşediyordu.
Marşı yazarken, Akif'in yaşadığı duygular, kelimelere sığmazdı. O, bir yandan milletinin çektiği acıya üzülürken, bir yandan da bağımsızlığa olan inancını ve mücadelesini dile getiriyordu. "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" diyerek millete cesaret veriyor, "O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak" diyerek umut aşılıyordu. "Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı" diyerek ecdadın mirasına sahip çıkmaya çağırıyordu. "Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal" diyerek bağımsızlığın ne denli kutsal olduğunu vurguluyordu.
Mehmet Akif, İstiklal Marşı'nı yazarken, sadece o günün zorluklarını anlatmakla kalmadı, aynı zamanda geleceğe dair de önemli mesajlar verdi. O, İstiklal Marşı'yla bir milletin ruhunu, kimliğini ve geleceğini yeniden tanımladı.
12 Mart 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen İstiklal Marşı, o günden bugüne milletimizin en değerli ortak mirası oldu. Bu marş, sadece bir şiir olmaktan öte, milletimizin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin sembolü, milli ruhumuzun en güçlü ifadesi ve geleceğe uzanan bir rehber oldu.
İşte bu nedenle, İstiklal Marşı'nın kabulünün yıl dönümünde, Mehmet Akif Ersoy'un bu eseri hangi duygularla yazdığını anlamak, ona duyduğumuz minneti ve saygıyı bir kez daha dile getirmek ve milli değerlerimizi yaşatmak hepimizin ortak görevidir.