• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Jack London

e-PaCk

Forum Gururu
Jack London (12 Ocak 1876, San Francisco - 22 Kasım 1916, Kaliforniya), ABD'li roman yazarı.

Vahşetin Çağrısı ve elliden fazla kitabın yazarı olan Amerikalı yazar. Dünya ticari dergi romanının öncüsü ve yazarlıktan yüksek gelir elde etme başarısını amaçlayan ilk Amerikalılardandır.

San Francisco'da John Griffith Chaney adıyla 12 Ocak 1876'da doğan Jack London, insanın doğaya karşı hayatta kalma mücadelesini anlattığı romanlarıyla tanındı. Gezgin bir astrologun oğluydu ancak annesi hamile kaldığında, babası bu çocuğun kendisinden olmadığını düşünerek onu reddetti. Jack doğduktan sonra annesi bir marangozla evlendi. Ailesiyle birlikte 1880'de Kalifornia'dan Alamada'ya göç ederek bir çiftliğe yerleşti. Bir süre sonra üvey babası Oakland'da pansiyon işletmeciliğine başladı London da gazete dağıtıcılığı yaparak ailesinin bütçesine katkıda bulunuyordu.

İlk okulu 13 yaşında bitirerek bir konserve fabrikasına işçi olarak giren Jack London, iki yıl sonra bir kayık aldı ve sahilde istiridye çalmayı alışkanlık haline getirdi. Deniz merakı istiridye çalmaktan ibaret değildi elbette. Genç London 17'sine geldiği 1893 yılında bir fok balığı gemisine tayfa olarak yazıldı. Aynı yıl bu gemide yaşadığı deneyimleri öyküleştirerek Japonya Açıklarında Tayfun adıyla edebiyat yarışmasına katıldı ve kazandı.

Sık sık iş değiştiren yazar, bir elektrikçinin yanında çırak olarak çalıştığı sırada her şeyi geride bırakmaya ve hiçbir amacı olmaksızın Amerika'yı bir baştan bir başa dolaşmaya karar verdi. 1896'da üniversite eğitimi almak istedi. Berkeley Üniversitesi'nin giriş sınavlarına katılarak başarılı oldu. Öykülerinin yanı sıra gazetelere siyasal ve ekonomik sorunları dile getirdiği makalelerini göndermeye başladı. İnsanın insanca yaşamasını sağlayacak sistemin sosyalizm olduğuna inana ve bu düşüncesini makalelerinde dile getiren London, üniversitedeki muhafazakâr profesörlerin tepkisiyle karşı karşıya kaldı. Bu nedenle eğitimini tamamlamadığı halde Berkeley Üniversitesi'ndeki eğitimini bıraktı. Yazarlık düşlerinin gerçekleşmediğine inandığı için 1897'de altın aramak üzere Alaska'ya giden London, ailesini de yaşadığı Oakland'a altın bulmakta başarılı olamadığı gibi bir de skorbüt hastalığına yakalanmış şekilde döndü. O yıllarda kendisine posta idaresince sunulan iş teklifini yazarlık tutkusu tarafından geri çevirdi.

20. yüzyılın ilk yılında Kurt Kanı adlı kısa öykü derlemesini yayınlayan London, gerilim dolu öykülerine doğa olaylarını romantik bir tülle örtmeyip onları bütün vahşilikleriyle, olduğu gibi anlattı. Aynı yıl özel dersler vererek yaşamını devam ettiren Elizabeth Maddern adlı bir öğretmenle evlenerek iki çocuk babası oldu. Maddern - London çifti beş yıl sonra boşandı. Çok sayıda öyküsünün yanı sıra siyasal denemeler, sosyal ve eleştirel röportajlar kaleme alan yazarın sosyalist tutumu edebiyattaki insan imajıyla göze çarpacak biçimde zıtlık oluşturuyordu. Eserlerinde kadınlara yer tanımayan, erkek dünyasının propagandasını yaptığı gibi, kuvvetlinin gücünü ve beyaz ırkın üstünlüğünü savunuyordu.


Kısa roman denemesi "Vahşetin Çağrısı"nda efendisinden çalınan ve kızak çekme işinde kullanılmak üzere Alaska'lı bir adama satılan Buck adlı köpeğin maceralarını anlattı. Bu eserin kahramanı Buck, vahşetin yasasını derinleştirerek bir kurt sürüsünün lideri haline gelmiş ve güçlünün dünyadaki hakimiyeti ortaya çıkmıştır.

Aynı yıl yazdığı Deniz Kurdu adlı öyküsünde ise yaşam kavgasının bütün dehşeti gözler önüne serilir. Yanında çalışanların yanı sıra bütün insanlara küçümseyerek bakan kaptan Wolf Larsen ile etik değerlere önem veren ve insan onurunu savunan, kazazede yazar Van Weyden'in arasındaki ilişki anlatılılır. Eleştirmenler, London'un "Deniz Kurdu"ndaki Larsen tiplemesi beslediği ve saklamaya gerek duymadığı sempatisi yüzünden suçladılar. Eleştirmenlere göre London, ünlü felsefeci Friedrich Nietzche'ye dayanarak üstün insan teorisini savunuyordu. 1904'te Ruslar ile Japonlar arasında çıkan savaşa muhabir olarak katılan London, resmi makamlardan izin almaksızın cephe içine kadar girdiği için Japonlar tarafından tutuklandı. Sonunda niyetinin sadece gazetecilik yapmak olduğu anlaşılarak serbest bırakılan yazan ülkesine döndükten bir yıl sonra Charmian Kittredge ile evlendi ve ABD'nin çeşitli bölgelerine giderek yaptığı konuşmalarda sosyalizm için taraftar toplamaya çalıştı.

Hitler Almanya'nın olduğu kadar dünyanın kaderini belirleyen düşüncelerini yaymaya çalışmaya başlamadan yıllar önce; 1906'da, Jack london'un faşizmin yayılışını öngördüğünün bildirgesi olan Demir Ökçe adlı romanı tamamladı. İşçi temsilcileri parlamento seçimlerini tamamladıktan sonra, sermaye sahiplerinin diktatörce iktidarı ele geçirmesini anlatan roman kamuoyunda büyük yankılar uyandırdı. 1905'ten sonra çıkan roman ve öykülerinde doğanın yabanıl yüzünü gösteren yazar, bunun en iyi örneğini "Beyaz Diş" ve "Yanan Günışığı" adlı çalışmalarıyla verdi.

Denize olan tutkusunu hiçbir zaman kaybetmeyen London, 1907'de karısıyla birlikte bir yelkenli ile çıktığı dünya turunu, planladığı biçime ulaşamasa bile iki yıl sonra erdirdi. Teknede yaşadığı yıllarda ünlü romanı "Martin Eden"ı yazdı. Zengin bir ailenin kızına aşık olan gemicinin sevdalı olduğunu kıza kendini kanıtlamak amacıyla edebiyata yönelmesini anlatan romanın kahramanı bu amacına ulaşsa bile ne yazık ki manevi olarak doyuma ulaşamaz. Hayatı boyunca alkole karşı verdiği mücadeleyi anlattığı Bir Alkoliğin Anıları'nı yazdığı sırada alkolle olan ilişkisini daha da derinleştirdi. Bu duruma bir de evliliğinde baş gösteren sorunlar ile çevresi tarafından anlaşılamadığı hissi de eklenince London, depresyona girdi. Girdiği bunalımdan kurtulamayan Jack London, 22 Ekim 1916'da Kaliforniya'da bulunan çiftliğinde kendini zehirleyerek yaş¤¤¤¤¤ son verdi.



Eserleri

Romanları:
Vahşetin Çağrısı (The Call of the Wild, 1903), Demir Ökçe (The Iron Hell, 1906), Beyaz Diş (White Fang, 1906), Martin Eden (1909), Yanan Günışığı (Burning Daylight, 1910), Bir Alkoliğin Anıları (John Barleycorn. Alcoholic Memoirs, 1913)

Öykü:
Deniz Kurdu (The Sea Wolf, 1903)
 
JackLondon.jpg

Jack London
(12 Ocak 1876, San Francisco - 22 Kasım 1916, Kaliforniya),
ABD'li gazeteci ve roman yazarı.
Vahşetin Çağrısı, Martin Eden, Demir Ökçe, Beyaz Diş ve Deniz Kurdu başta olmak üzere elliden fazla kitabın yazarı olan Jack London, Dünya ticari dergi romanının öncüsü ve yazarlıktan yüksek gelir elde edebilen Amerikalıların ilklerindendir.

Jack London'ın annesi Flora Wellman spiritüalist bir müzik öğretmeniydi. Tahminen Jack'in babası olduğu düşünülen William Chaney ise astrologdu. San Francisco Chronicle gazetesinin 4 Haziran 1875 tarihli yayınında çıkan bir habere göre Flora Wellman; Chaney'nin bebeğin aldırılmasını istediğini, fakat onun bu talebi reddettiğini öne sürmüştür. Bunun üzerine Flora kendisini vurmaya kalksa da ciddi bir yara almamış, ardından geçici olarak akli dengesini yitirmiştir. Doğumdan sonra bebeğin bakımı eski bir köle olan Virginia Prentiss'e verilir. Prentiss, London'ın hayatındaki başlıca anne imgesi olarak kalacaktır. Aynı yılın sonlarına doğru Flora Wellman, Amerikan İç Savaşı gazisi John London ile evlenince, sonradan Jack olarak anılacak bebek John da onlarla birlikte yaşamaya başladı. Jack ilkokulu Oakland'da okudu. 1897'de Berkeley Üniversitesi'nde öğrenciyken ise annesinin intihar girişimi ve biyolojik babası ile ilgili gazete haberlerini araştırmaya koyuldu. Edindiği bilgilerden sonra Şikago'da yaşarken William Chaney'ye bir mektup yazdı. Chaney'den gelen yanıt ise oldukça ilginçti. Jack'in babası olmasının mümkün olamayacağını, çünkü iktidarsız olduğunu söyleyen Chaney, Jack'in annesinin başka adamlarla ilişkisi olduğunu iddia ederek annesine bebeği aldırması konusunda ısrar ettiği konusunun ise iftiradan ibaret olduğunu belirtti.

Biyografi yazarı Clarice Stasz ve diğer bazıları, her ne kadar yasal olarak evli olup olmadıkları bilinmese de, Jack London'ın babasının astrolog William Chaney olduğuna inanmaktadırlar. 1906 depremini izleyen büyük yangınlar sebebiyle San Fransisco'nun çoğu resmi kaydı yok olduğundan Wellman ile Chaney'nin yasal olarak evli olup olmadıkları kesin olarak bilinmemektedir. (Aynı nedenle Jack London'ın doğum belgesinde hangi adın yazılı olduğu da bilinmiyor.) Stasz bu iddiasına kanıt olarak, Chaney'nin anılarında; Jack London'ın annesi Flora Wellman'dan karısı olarak söz etmesini ve Flora'nın bir reklamda kendisini Florence Wellman Chaney olarak takdim etmesini kaynak göstermektedir.

İlk Yılları

Jack London San Fransisko'daki 3. cadde ile Brannan caddesi yakınlarında doğdu. Doğduğu ev 1906 San Fransisko depremi sırasında çıkan yangında tamamen yandı ve bunu belirtmek için1953 yılında Kaliforniya Tarih Derneği tarafından bir tabela koyuldu. London ailesi işçi sınıfından geliyor olsa da aslında Jack London'ın ileride yazdıklarında iddia ettiği kadar yoksul değillerdi. Jack London, özellikle yerel kütüphanede kitap okuyarak kendi kendisini eğitmiştir. 1885'te, Ouida'nın eğitimsiz bir İtalyan köylü çocuğunun opera bestecisi olarak ün kazanmasını anlatan romanı Signa'yı okudu. Bu romandaki karakter onun edebiyat alanındaki kendi hedeflerine ulaşması açısından prototipi olacaktı..

1886’da Oakland Yerel Kütüphanesi’nin sempatik kütüphanecisi Ina Coolbrith’ı (sonraları Kaliforniya’nın ilk sayılan şairlerinden ve San Fransisko edebiyat topluluğunun önemli bir şahsiyeti olmuştur) keşfetmesi Jack London için önemli bir gelişme olmuştur.

London 1889 yılında Hickmott konserve fabrikasında günde 12-18 saat çalışmaya başladı. Bu ağır iş koşullarından kurtulmak için siyahi sütannesi Virginia Prentiss’den borç para alarak French Frank adındaki bir istiridye korsanından Razzle-Dazzle adlı şalopayı satın aldı. Böylelikle o da bir istiridye korsanı oluyordu. John Barleycorn'da French Frank’ın metresi Mamie’yi kaçırdığından söz edilir.Birkaç ay sonra yelkenlisi tamir edilemeyecek düzeyde zarar gördü. Bu olaydan sonra safını değiştirerek Kaliforniya Balık Devriyesi'nin bir üyesi oldu.

1893 yılında Japonya sahillerine gitmek üzere Sophia Sutherland adlı fok balıkçısı uskunaya girdi. Döndüğü zaman ülkesi 1893 Krizi’nin ve Oakland’daki işçi huzursuzluklarının etkisi altındaydı. Bir hintkeneviri fabrikasında ve bir elektrik santralinde ağır iş koşulları altına çalıştıktan sonra serserilik yaşantısına başladı.

1894 yılında serseriliği nedeniyle Buffalo'daki Erie County Cezaevi'nde 30 gün hapis yattı. Daha sonraları Yol adlı kitabında bu hapishanedeki ortamı "düşünülemeyecek" korkunçlukta, "insanın düşebileceği en derin çukur" olarak tarif etti.

Serserilik ve denizcilik deneyimlerinden sonra Oakland'a döndü ve Oakland Lisesi'ne kaydoldu. Burada Aegis isimli okul dergisine birkaç yazısıyla katkıda bulunmuştur. Bu yazılardan yayınlanan ilk eseri "Japon Kıyılarında Tayfun", denizcilik deneyimlerinin bir meyvesidir.

Jack London Berkeley Üniversitesi'ne girmeyi çok istedi ve 1896 yılında bir yaz dönemi yoğun ders çalıştıktan sonra başardı fakat maddi zorluklar yüzünden 1897 yılında ayrılmak zorunda kaldı ve bu yüzden hiçbir zaman diploması olmadı. Üniversitedeki öğrenci yayınlarında yazısı olduğuna dair kayıt yoktur.

Altın avcılığı ve yazarlığındaki ilk başarısı

25 Temmuz 1897'de London, kayınbiraderi James Shepard ile Klondayk Altın Avı'na (Klondike Gold Rush) katılmak üzere yola çıktı. İlk başarılı öykülerini de burada yazacak olan London için Klondayk dönemi sağlığı açısından pek de iyi gitmedi. Klondayk'taki diğer birçok kişi gibi o da beslenme yetersizliğinden iskorbüt hastalığına yakalandı. Bu hastalık dişetlerinin şişmesine ve ardından dört ön dişini kaybetmesine neden oldu. Aynı dönemde karın ve bacak kaslarındaki ağrılar da ona ıstırap veriyordu. Neyse ki "Dawson City'nin ermişi" peder William Judge, ona ve onun gibi çeşitli hastalıklarla boğuşan birçok insana barınacak yer, yemek ve ilaç temin etti. London'ın sağlığı bu sayede düzeldi ve bu cizvit papazı tarafından belki de hayatı kurtarılmış oldu. London, Klondayk'ın tüm güçlüklerine karşın hayatta kalmayı başardı. Bu çabası onun en iyi eserlerinden sayılan Ateş Yakmak adlı kitabını yazmasına esin kaynağı olmuştur.

Dawson'daki ev sahibi Bond ailesiydi. Marshall ve Louis; Yale ve Stanford'dan mezun maden mühendisleri, babaları Hiram Bond ise şirket avukatlığının yanısıra zengin bir altın madeni yatırımcısıydı. Bondlar, başta Hiram olmak üzere, aktif birer cumhuriyetçiydiler.

Jack Oakland'ı iş etiğine bağlı, sosyal vicdan sahibi, sosyalist eğilimli biri olarak terk etti ve sosyalizmin aktif bir destekçisi haline dönüştü. Ayrıca kendisi için yoksulluktan tek çıkış yolunun eğitim alıp "beynini satmak" olduğu kararına vardı.

1898'de Oakland'a döndüğünde ciddi olarak yazdıklarını yayınlatma çabasına girişti. Bu dönemi "Martin Eden" adlı romanında akıllara kazınacak bir biçimde anlatır. Yayımlanan ilk öyküsü "Yoldaki Adam"dı. Bu öyküsü için "Overland Monthly" ona yalnızca 5 dolar teklif edince Jack London yazarlık kariyerini sonlandırmanın eşiğine gelmişti. "The Black Cat" dergisi "A Thousand Deaths" adlı öyküsünü kabul ederek bir öyküsü için aldığı ilk para olan 40 doları ödeyince, kendi ifadesiyle, "harfi harfine ve edebi olarak kurtuldu" ("literally and literarily I was saved").

Jack London yazarlık kariyerindeki zamanlama konusunda şanslıydı. Tam da düşük maliyetli dergi üretimini mümkün kılan yeni basım teknolojilerinin çıktığı ve bunun sonucunda geniş kitleleri hedefleyen popüler dergilerin patlama yapıp büyük bir kısa öykü pazarının oluştuğu dönemde yazarlık mesleğine adım atmıştı. 1900'lerde yazarlıktan 2.500 dolar (90'lerin 75.000 doları) kazandı.

"Batarde" ve "Diable" olarak iki farklı adla dergilere sattığı bir kısa öyküsünde, zalim bir Fransız asıllı Kanadalı ile köpeği anlatılır. Köpek vahşileşir ve sonunda intikam için sahibini öldürür. London, köpeği kötülüğün simgesi olarak gösterdiği için yapılan eleştirilere karşı, hayvanın davranışının asıl sebebinin adamın tutumu olduğunu dile getirmiş, Saturday Evening Post için yazdığı "Vahşetin Çağrısı" adlı öyküsünde bu görüşünü ayrıntılandırmıştır. Santa Clara vadisinde geçen bu öykü Buck adındaki St.Bernard-çoban köpeği kırması bir köpek üzerine kuruludur. Aslında açılış sahnesi Bond çiftliğinin bir tarifidir ve Buck da Dawson'da ev sahipleri tarafından ödünç verilen bir köpeğe dayanmaktadır.

Şair George Sterling ile Oakland'ın Lake Merritt bölgesinde kiralık villasında yaşarken tanışan London ve Sterling zamanla birbirlerinin en iyi arkadaşı oldular. 1902'de Sterling London'a California Piedmont'daki kendi evinin yakınlarında bir ev bulması konusunda yardımcı oldu. London, mektuplarında karga burnu ve klasik karakteri nedeniyle Sterling'e "Greek" diye hitap etmiştir ve bunları "Wolf" adıyla imzalamıştır. Sonradan London Sterling'i; otobiyografik eseri Martin Eden'de Russ Brissenden karakteriyle, "Ay Vadisi"nde ise Mark Hall karakteriyle betimleyecekti.

Daha sonraki yaşamında London geniş kapsamlı şahsi kütüphanesine kendini adadı. London 15.000 ciltlik bu kütüphaneye "Benim Ticari Araçlarım" derdi."


Çiftlik hayatı (Beauty Ranch, 1910-1916)

1910'da Jack London 26.000 dolara California Glen Ellen'da Sonoma Dağının doğu yamacında 4 km²'lik bir çiftlik satın aldı. "Eşimin yanında, çiftlik bana dünyanın en güzel şeyi olarak gözüküyor." der, çiftliğin başarılı bir ticari girişim olmasını isterdi. Yazarlık her zaman için London'a göre ticari bir girişimken şimdilerde ise anlamını tamamen yitirdi; "Bana ait olan Beauty Ranchten başka bir amaç için yazmam. Muhteşem mülküme bir ya da iki dönüm eklemek dışında bir amaçla kitap yazmam." 1910'dan sonraki edebi eserleri daha çok ticari amaçlıydı. Çiftliğe kazanç sağlama ihtiyacıyla yazılmışlardı. Joan London, "Çok az sayıda eleştirmen onun eserlerini ciddi olarak inceleme gereği hissediyordu ki Jack'in artık çaba göstermediği ortadaydı." diye yazmıştır.

Çiftlik birçok yönden büyük bir fiyaskoydu. Stasz gibi iyimser yorumcular onun projelerini potansiyel olarak uygulanabilir görmüşlerdir ve başarısızlığı kötü şansa ya da döneminin ilerisinde olduğuna bağlamışlardır. Oysaki Kevin Starr gibi kötümser tarihçiler onun kötü bir yönetici olduğunu, başka endişelerinden etkilendiğini ve alkolik olmasından zarar gördüğünü iddia etmektedir. Starr, London'ın 1910 ile 1916 arasında yılda altı ay çiftliğinden uzakta olduğunu belirtir ve "Yönetsel gücün gösterişini sevdi, bunaltan ayrıntılara dikkat etme konusunu değil... London'ın çalışanları onun büyük bir çiftlik sahibi zengin bir kişi rolünü oynaması çabasıyla alay ediyorlardı." diye yazar.

Jack London Hawai'yi son kez Aralık 1915'te ziyaret etti. Hawai'de bulunduğu 8 aylık sürede Dük Kahanamoku, Prens Jonah Kūhiō Kalaniana'ole, Kraliçe Lili‘uokalani ve diğer birçok kişiyle tanıştı. Temmuz 1916'da çiftliğine geri dönen London, böbrek yetmezliği şikayetine rağmen çalışmaya devam etti.

İntihal (eser hırsızlığı) suçlamaları

Jack London kariyeri boyunca defalarca intihalden suçlandı. Saldırıya açıktı, sırf dikkat çekici ve başarılı bir yazar olmasından değil çalışma yöntemleri nedeniyle de. Elwyn Hoffman'a yazdığı bir mektupta, "ifade etme icat etmekten daha kolaydır," demiştir. Sinclair Lewis'ten öykü ve roman için taslaklar satın almış, öyküleri için gazete küpürlerini çokca kullanmıştır.

Egerton R. Young "Vahşetin Çağrısı"nın kendi kitabı "Northland'daki Köpeklerim"den alındığını iddia etmiştir. Jack London yanıt olarak onun kitabını kaynak olarak kullandığını kabul etmiş ve Young'a bir teşekkür mektubu yazdığını ileri sürmüştür.

Temmuz 1902'de, iki ayrı kurgu aynı ayda ortaya çıktı: Jack London'ın San Fransisco Argonauttaki Moon-face i ile Frank Norris'in Centurydeki The Passing of Cock-eye Blacklocku... Gazetelerin karşılaştırmalarına göre London’ın karakter tanımlamaları davranış olarak tamamen farklı, temelde ve dürtülerde ise açık bir şekilde aynıydı. Jack London bunu, iki yazarın da hikâyelerini aynı gazete için yazmış olmalarına bağladıysa da daha sonra Charles Forrest McLean’in aynı olayı kurguladığı romanının bir yıl önce yayınladığı ortaya çıktı.

The New York World’ün 1906 yılında yayınladığı "ölümcül benzerlik" isimli makalede, Jack London’ın “Love of Life” isimli kısa hikâyesinin 18 bölümü, Augustus Biddle’ın kurgudışı makalesi ve J. K. Macdonald’ın “Gece Yarısının Güneşi Diyarında Kayıp” isimli yazılarıyla yanyana karşılaştırmıştır. London’ın Biddle’ın yazısını yeniden düzenlediği kanıtlandıktan sonra London da ilgili eserlerden esinlendiğini kabul etmiştir.

En ciddi suçlama, Jack London’ın dünyaca ünlü Demir Ökçe romanının “Piskopos’un Gördüğü Hayalet” isimli 7. Bölümü hakkında ortaya atılmıştır. Bu bölüm, Frank Harris’in 1901 yılında yayınlanan “Londra Piskoposu ve Halk Ahlâkı” isimli ironik denemesinin birebir kopyasıdır. Bu olaydan dolayı öfkelenen Harris, kitabın telif haklarından 1/60 oranında hisse talep etti. Jack London ise bu bölümün bir gazete küpürü olarak eline geçtiğini, yazıyı gerçek Londra Piskoposunun gerçek bir konuşması olduğunu zannederek kullandığını öne sürdü. Joan London ise bu savunmayı “gerçeklerden uzak” olarak yorumladı.

Politik görüşleri

Jack London 20 yaşında sosyalizmi benimsedi. Bundan önce sağlıklı ve güçlü bünyesinden kaynaklanan bir iyimserliğe sahip, çok çalışan ve dünyaya olumlu gözle bakan bir kişiydi. Fakat "Nasıl Sosyalist Oldum” adlı makalesinde de belirttiği gibi halkın en alt tabakalarını daha yakından gördükçe sosyalist fikirleri oluşmaya başladı. İyimserliği ve ferdiyetçiliği yavaş yavaş söndü ve mecbur olmadıkça hiçbir zaman daha fazla çalışmamaya karar verdi. Yazılarında ferdiyetçiliğinin bünyesinden sökülüp çıktığını ve bir sosyalist olarak tekrar doğmuş olduğunu belirtir. London Sosyalist İşçi Partisi'ne ilk kez Nisan 1896'da katıldı. 1901'de Sosyalist İşçi Partisi'ni bırakıp yeni kurulan Amerikan Sosyalist Partisi'ne girdi. 1896'da San Francisco Chronicle gazetesi, Oakland Hükümet Konağı bahçesinde geceleri halka sosyalizm üzerine konuşmalar yapan 20 yaşındaki London'ı yazıyordu. Bu faaliyetlerinden ötürü 1897 yılında tutuklandı. Önce 1901'de (245 oy alarak) daha sonra da 1905'te (oylarını 981'e çıkararak) Oakland'ın belediye başkanlığına aday oldu ancak seçilemedi. 1906'da sosyalizm üzerine konuşmalar yapmak üzere ülke gezisine çıktı ve sosyalizm üzerine makale derlemelerini yayınladı .

Çoğunlukla mektuplarını "Devrim için" diye imzalardı.

Demir Ökçe isimli romanı başta olmak üzere yazarın birçok eserinde sosyalist bakış açısını açıkça görebiliriz. Yazarın bu bakış açısı kuramcı veya entellektüel sosyalizmden değil, daha çok yaşam tecrübelerinden ve kendi içinden gelmektedir.

Glen Ellen'daki çiftlik yıllarında London, sosyalizme karşı karışık duygular beslemeye başlamıştı. Yazar olarak büyük mali başarıya ulaşan London aynı başarıyı çiftlikte de yaşamayı çok arzuluyordu fakat bu gerçekleşmedi. Çalışanları arasındaki İtalyan işçilerin verimsiz olmasından şikayetçi olan yazar 1916'da çiftlik işletmesine son verdi.

Irklar hakkındaki tartışmalı görüşleri

London'ın 1904 tarihli, The Yellow Peril makalesi, o dönemde yaygın basmakalıp görüşlerin tekrarıdır: "Koreli tam bir verimsizlik örneği, Çinli tam bir sanayi tipidir". "Büyük ırk maceramızın, denizdeki ve karadaki yağmalarımızın, tutku ve vahşetimizin ve yaptığımız tüm kötülüklerin arkasında gene bize ait, hiç kuşkusuz tamamen bizim olan belirli bir tutarlılık, bilinçli bir sertlik, melankolik bir yaşam sorumluluğu, bir yakınlık ve yoldaşlık ve sıcak insan duyguları … vardır." Gene de aynı yazı London'ın bu konudaki çelişkili duruşunu sergiler. "Büyük ırk maceramız"ın etik yönü üzerinde durduktan sonra yazıyı, "yukarıdaki önermenin kendisinin de Batılı ırk-egotizminin bir ürünü olduğu dikkate alınmalıdır," diye bitirir.

Jack London Asyalı göçmenlere karşı kendi döneminin yaygın Kaliforniyalı bakış açısına ve kalıplaşmış görüşlerine pek karşı çıkmaz. Örneğin Öte yandan, Jack London'ın pek çok öyküsünde Meksikalı, Havaili, Asyalı karakterler önemli yer tutar. Rus-Japon Savaşı sırasında savaş muhabirliği yaparken yazdıkları ve yarım kalan romanı "Cherry", Japon adetleri ve meziyetlerini çok takdir ettiğini gösterir.

1996 yılında Kanada'nın Yukon bölgesindeki Whitehorse şehrinde bir bulvara Jack London'ın ismi verildi, fakat sonrasında, London'ın ırkçı söylemleri sebep gösterilerek tekrar eski ismi "Two-mile Hill"e çevrildi.

Ölümü

Jack London'ın ölüm sebebi çok tartışılmıştır. Pek çok eski kaynakta intihar ettiği anlatılmıştır.Ölüm raporunda ölüm sebebi olarak üremidir. 22 Kasım 1916'da, çiftliğinde bir uyku sundurmasında ölmüştür Son döneminde çok acı çektiği ve morfin aldığı biliniyordu, kazayla ya da kasıtlı olarak aşırıdoz olması da ihtimaller dahilindedir. Clarice Stasz'a göre "London'ın ölümünü takiben, bazı nedenlerle, onun sonunda intihar etmiş bir kadın avcısı olduğu yolunda bir biyografik efsane gelişti. Birinci el kaynaklara dayanan yakın zamanlı ciddi çalışmalar bu karikatürü reddetmektedir." London'ın eserlerinde intihar pek çok kez karşımıza çıkar ve bu durum sözkonusu "biyografik efsane"nin oluşmasına katkıda bulunmuş olabilir.

Yaşamöyküsünü yazan Russ Kingman London'ın "inme ya da kalp krizi" nedeniyle öldüğünü düşünmüştür.
Jacklondongrave.jpg

Jack London'ın külleri, eşi Charmian'ınkilerle birlikte, Glen Ellen, California'daki Jack London Eyalet Tarih Parkı'na gömüldü. Çok sade olan mezarda sadece yosun tutmuş bir kaya parçası dikilidir.

Eserleri

Hikayeleri


Yazar ve tarihçi Dale L. Walker'a göre "London'ın gerçek dehası kısa, 7500 ve altında sözcükten oluşan, imgelerle dolu beyninin ve üstün anlatım yeteneğinin özgürce boşaldığı, yazılardır. Bu sihirli 7500'den daha uzun öyküleri genellikle, elden geçirilip düzeltilmeye muhtaçtır."

Jack London'ın şaşırtıcı derecede çok sayıda hikâyesi bugün bilim kurgu olarak sınıflanabilir. "The Unparalleled Invasion" Çin'e karşı bir biyolojik savaşı, "Goliah" nükleer denilebilecek bir enerji silahını, "The Shadow and the Flash" görünmezlik peşinde farklı yollar tutan iki rakip kardeşi, "A Relic of the Pliocene" çağdaş insanın bir mamutla karşılaşmasını, Londra'da Jung'un kuramlarına ilginin yoğun olduğu döneme ait daha geç bir hikâyesi "The Red One" dünya dışı bir nesnenin etkisindeki bir ada kabilesini konu edinir. Negatif ütopya ya da distopi örneği olarak yazdığı Demir Ökçe romanı da bugünün "Soft" bilim kurgu tanımına uygun düşer.

Romanları

En ünlü romanları Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş, Deniz Kurdu, The Iron Heel ve Martin Eden'dir.

Martin Eden, tıpkı Jack London gibi mücadeleci bir yazarı anlatan bir romandır.

Kurgu-dışı ürünler ve özyaşamöyküsel anılar

Sipariş üzerine yazdığı The People of the Abyss (1903), Britanya İmparatorluğu'nun başkentinde yoksulların yaşadığı sefil koşullar üzerine bir araştırmadır.

The Road (1907) Jack London'ın berduşluk (hobo) günlerinin hatıra ve öykülerini toplar.

Jack London'ın özyaşamöyküsel "alkolik anılar"ı, John Barleycorn, 1913'te yayınlandı.

The Cruise of the Snark (1913) Jack ve Charmian London'ın 1907-1909 tarihli Pasifik seyahatlerinin bir hatırasıdır.
 
Jack London (1876 - 1916)

XIX. yy. sonları. Amerikan tarihinin en zengin dönemlerinden biridir: batıya hücum, bir destan genişliği kazanırken, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa karşısında bağımsızlığına kavuştu ve bu tarihten sonra olağanüstü bir sanayi kalkınması başladı. Ne var ki bu iktisadi ilerleme, bankalar tarafından iflâsa sürüklenen küçük çiftçilerin ve giriştikleri grevler şiddetle bastırılan işçilerin sırtına dayanılarak gerçekleşti.

Jack London'ın hayatı işte bu hareketli olayların içinde geçti. San Francisco'da, çok yoksul bir ailede dünyaya gelen J. London, daha 11 yaşındayken çalışmak zorunda kaldı. Serüven hevesiyle önce denizci, Büyük Kuzey'de altın arayıcısı oldu, sonra Mançurya'ya savaş muhabiri olarak gitti, gazetecilik yaptı. Üniversitede geçirdiği kısa bir dönem ona edebiyatı tanıma olanağını verdi ve roman yazmağa heveslendi. Böylece yazıp yayımladığı elli kadar kitabın başarısıyla zengin oldu. Ama alkolizme sürüklenerek hastalandı ve sonunda, kırk yaşındayken, Kaliforniya'daki görkemli villasında intihar etti.

Jack London her şeyden önce, özellikle gençler için serüven romanı yazan bir yazar olarak tanınır. Gerçekten de, eserlerinin büyük bir kısmı eski arkadaşlarının, deniz adamlarının veya yerleşmek için Alaska'ya akın edenlerin hırslı yaşantısını anlatır.

Ama Jack London, Kipling gibi yalnız gençliğe seslenen bir yazar değildir. Aynı zamanda yeteneğini ve deneylerini, savunduğu dava uğrunda kullanan inanmış bir sosyalisttir; bu amaçla yazdığı eserler az tanınmış olmakla birlikte diğerleri kadar ilgi çekicidir. Bunlarda paraya tapan bir toplumun kurbanı küçük insanların acıklı ve mutsuz evrenini anlatır. Romanlarının kahramanları, açlıktan ölmemek için ister istemez yasa dışı bir yaşama mahkûm edilmiş işsizler ve serserilerdir. Jack London bu siyasal tutumunu grevlere ve protesto yürüyüşlerine katılarak eylem alanında da göstermiştir.



Eserleri

Kuzey Serüveni, Vahşetin Çağrısı, Deniz Kurdu, Jerry Adada, Sirk Köpeği Michael, Karların Kızı, Martin Eden, Uçurum insanları, Av Vadisi, Hayal Aleminde.

Çağının sefaletinden iğrenen bu sergüzeştçi yazar, gemicilerin ve işsizlerin kavgasını benimsedi, onların öyküsünü anlattı ve 1900-1920 yılları arasında başka ülkelerde kitapları en çok okunan Amerikan romancısı oldu.
 
Geri
Top