• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

jandarmadan korkan bir öğrenci

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE

Korkak Kalpli Kerem


Kerem, küçük bir köy okulunda okuyan, yedi yaşında, minik kalbi kocaman heyecanlarla dolu bir çocuktu. Ama kalbinde bir de minik bir korkaklık filizlenmişti. O korkaklık, jandarmalara dairdi. Köylerine ara sıra gelen jandarmaları gördüğünde Kerem’in kalbi hızla çarpar, elleri terler, nefesi kesilirdi. Jandarmaların üniformaları, kasketleri, ciddi bakışları onu çok ürkütüyordu. Sanki her an bir suç işleyecekmiş gibi hissediyor, saklanacak bir yer arıyordu.

Köydeki diğer çocuklar jandarmaları gördüklerinde heyecanla koşarak yanlarına gider, sorular sorarlardı. Kerem ise onlara uzaktan bakmakla yetinir, yanlarına gitmeye asla cesaret edemezdi. Öğretmeni Ayşe Hanım, Kerem’in bu korkusunu fark etmiş, ona birkaç kez yaklaşarak jandarmaların aslında ne kadar yardımsever ve iyi insanlar olduğunu anlatmaya çalışmıştı. Ama Kerem’in içindeki korku, sanki kök salmış, büyümeye devam ediyordu.

Bir gün, köydeki küçük derenin kenarında oynarken, Kerem çok sevdiği oyuncak arabasını suya düşürdü. Arabayı almak için uzandı ama dengesini kaybedip kendisi de suya düştü. Su o kadar soğuktu ki, Kerem’in dişleri birbirine vurmaya başladı. Bağırmaya çalıştı ama sesi kısılmıştı. Etrafta kimse yoktu. Tam o sırada, uzaktan bir jandarma arabası yaklaştı. Kerem’in içindeki korku bir anda daha da büyüdü. “Şimdi ne yapacağım?” diye düşündü. “Beni sudan çıkarırlarsa belki kızarlar, belki de ceza verirler!”

Jandarma arabası durdu ve içinden iki tane jandarma çıktı. Birisi sakallı ve babacan görünüyordu, diğeri daha gençti. Sakallı jandarma, Kerem’i sudan çıkardı. Kerem titriyordu ve ağlamaklıydı. Genç jandarma, hemen arabasından bir battaniye çıkarıp Kerem’e sardı. Sakallı jandarma ise, “İyi misin küçük delikanlı?” diye sordu şefkatle.

Kerem, şaşkınlıkla onlara baktı. Onlar sandığı gibi kızgın değillerdi. Tam aksine, endişeli ve yardımsever gözlerle ona bakıyorlardı. Sakallı jandarma, Kerem’e “Burada tek başına oynamaman gerekir. Evine gitmelisin.” dedi. Sonra genç jandarmaya dönerek, “Onu evine götürelim.” diye ekledi.

Jandarmalar, Kerem’i jandarma arabasına bindirip evine bıraktılar. Annesi, Kerem’i o halde görünce çok telaşlandı. Jandarmalar, Kerem’in başına gelenleri annesine anlattılar. Annesi de onlara teşekkür etti. Kerem, o an jandarmaların aslında korkulacak insanlar olmadığını anladı. Onlar, herkese yardım etmeye çalışan, iyi yürekli insanlardı.

O günden sonra Kerem’in jandarmalara karşı olan korkusu yavaş yavaş azaldı. Hatta, bir daha jandarma gördüğünde onlara gizlice gülümser oldu. Artık kalbindeki korkaklık filizi kurudu, yerine kocaman bir cesaret çiçeği açtı. O cesaretle, bir daha asla yardıma ihtiyacı olan birini yalnız bırakmamaya karar verdi. Ve en önemlisi, jandarmaların da herkes gibi insanlar olduğunu, yardıma ihtiyaç duyduğumuzda yanımızda olduklarını öğrenmiş oldu. Kerem, bir gün büyüyüp kendisi de bir jandarma olup herkese yardım etmeye karar verdi. Belki de bir gün, köyünün jandarması olarak görev yapacak ve diğer çocukların kalbindeki korkuyu sevgiye dönüştürecekti.

Korkak Kalpli Kerem'in Komik Jandarma Macerası


Kerem, jandarmaların aslında dost canlısı olduğunu anladıktan sonra, onların yanına gitmeye başladı. Ama bu sefer de biraz fazla meraklıydı. Jandarmaları gördüğünde yanlarına koşturup, "Neden kasketiniz var? İçinde saçlarınız terlemiyor mu? Telsizinizle neler konuşuyorsunuz? Acaba benim annemin nerede olduğunu sorabilir misiniz?" gibi sorular sormaya başladı. Jandarmalar, Kerem'in bu bitmek bilmez sorularına gülüyor, hatta bazılarını cevaplarken biraz zorlanıyorlardı.

Bir gün, köyün en muzip çocuğu olan Ali, Kerem’e bir oyun oynamaya karar verdi. Ali, Kerem’in jandarmaları çok sevdiğini biliyordu. Ali, Kerem’e “Biliyor musun, jandarmaların arabalarında özel bir düğme var. O düğmeye basınca araba uçabiliyor!” dedi. Kerem, gözleri kocaman açılmış bir şekilde Ali’ye baktı. “Gerçekten mi?” diye sordu heyecanla. Ali, kafasını sallayarak, “Evet, ama çok gizli. Sadece jandarmalar biliyor.” dedi.

Kerem, o günden sonra jandarma arabalarını her gördüğünde uçma düğmesini merak etmeye başladı. Bir gün, jandarma arabası köyün meydanına park ettiğinde, Kerem kalbi gümbür gümbür atarak arabanın yanına gitti. Etrafına baktı, kimse yoktu. Yavaşça arabanın kapısına yaklaştı ve kapıyı açtı. İçeride, telsiz, harita, kask gibi bir sürü ilginç şey vardı. Kerem, dikkatlice düğmelere baktı, ama hiçbiri uçma düğmesine benzemiyordu.

Tam o sırada, arabayı kilitlemeyi unutan jandarma Mehmet, arabasına geri geldi. Kerem’i arabanın içinde görünce şaşırdı. Kerem, panikle “Uçma düğmesini arıyordum!” dedi. Jandarma Mehmet, önce şaşkınlıkla Kerem’e baktı sonra kahkahayı bastı. Kerem, o kadar ciddiydi ki, Jandarma Mehmet gülmekten konuşamadı.

Kerem, jandarma Mehmet'in gülmesine bir anlam veremedi, hatta birazcık da alındı. “Neden gülüyorsun ki? Uçma düğmesi yok mu?” diye sordu. Jandarma Mehmet, gülmeyi kesip, “Yok minik dostum. Arabalar uçmaz, onlar sadece yolda giderler.” dedi. Sonra, Kerem’e arabada bulunan telsizin nasıl çalıştığını, haritaların ne işe yaradığını anlatmaya başladı. Kerem, o kadar çok şey öğrendi ki, o an uçma düğmesini tamamen unuttu.

O gün, Kerem’in merakı sayesinde jandarmalar ve köy çocukları arasında daha da güçlü bir bağ kuruldu. Jandarmalar, Kerem'e köyün önemli yerlerini gösterdiler, telsizle konuşmasına izin verdiler, hatta bir keresinde jandarma arabasının sirenini bile çaldılar. Köy çocukları, Kerem sayesinde jandarmalara karşı olan çekingenliklerini tamamen yendiler.

Kerem, artık ne jandarmalardan korkuyordu, ne de onların arabasında uçma düğmesi olduğuna inanıyordu. Ama hala jandarma arabalarını her gördüğünde heyecanlanıyor, onlara sorular sormaktan vazgeçmiyordu. Hatta, bir gün bir jandarma kasketi bulup, kendi kendine jandarma olmuş gibi oyunlar oynamaya başladı. Kendi oyuncak arabalarını durduruyor, telsiz gibi bir sopayla konuşuyor, köyün kedilerini ve köpeklerini koruyordu.

Kerem’in bu komik halleri, köyde herkesi güldürüyordu. Ama herkes biliyordu ki, Kerem’in bu macerası aslında kocaman bir ders içeriyordu. O da, korkuların üstesinden gelmenin, merak etmenin ve yeni şeyler öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Ve tabii ki, jandarmaların da aslında herkes gibi, gülmeyi, şakalaşmayı ve çocuklarla vakit geçirmeyi seven insanlar olduğunu…

Hikayenin sonunda, Kerem hala büyümeye devam ediyor, hala meraklı ve hala jandarmaları çok seviyordu. Ve herkes biliyordu ki, Kerem’in komik maceraları daha yeni başlıyordu!
 
Korkak Kalpli Kerem'in Süper Kahramanlık Günleri

Kerem, jandarmalarla dost olduktan sonra kendisini adeta bir süper kahraman gibi hissetmeye başladı. Köydeki tüm sorunları çözmek, tüm kötülükleri engellemek istiyordu. Tabi ki, bu görevleri yerine getirirken, her zamanki gibi komik hallerinden de vazgeçmiyordu.

Bir gün, köyün bakkalı Mustafa Amca'nın kedisi Şeker, kayboldu. Mustafa Amca, üzüntüden perişan haldeydi. Kerem, durumu duyar duymaz, hemen harekete geçti. Kendisini, "Süper Jandarma Kerem" ilan etti ve göreve başladı. İlk olarak, oyuncak kaskını başına taktı, ardından annesinin mutfak önlüğünü pelerin olarak sırtına bağladı. Elindeki sopayı telsiz olarak kullanıyor, sürekli "Alo, merkez. Şeker Kedinin izini buldum. Koordinatları veriyorum: Mırrr, mırrr!" diyordu.

Köyde, kayıp kedi arayışına girişti. Sokak sokak dolaşıyor, "Mır mır, Şeker neredesin? Süper Jandarma Kerem geldi!" diye bağırıyordu. Tabi, bu bağırışları duyan köpekler de Kerem'in etrafında toplanmaya başladılar. Bir süre sonra, Kerem kendisini bir köpek sürüsünün ortasında buldu. Kaçmaya çalıştı, ama köpekler etrafını sarmıştı. Panikledi. Tam o sırada, daha önce arabasında kaldığı Jandarma Mehmet, gülerek yanına geldi. Mehmet, durumu anladı ve köpekleri kovarak Kerem'i kurtardı.

"Süper Jandarma Kerem, ne oldu sana? Kediyi ararken köpeklerle mi kapıştın?" diye sordu, gülerek. Kerem, o kadar utanmıştı ki, yüzü kıpkırmızı oldu. Ama pes etmeye niyeti yoktu. Jandarma Mehmet'in yardımıyla, Şeker'i bulmak için yeniden harekete geçtiler. Birlikte, köydeki bütün saklanma yerlerine baktılar. Sonunda, Şeker'i bakkalın deposunda, un çuvallarının arasında uyurken buldular. Mustafa Amca, kedisini görünce çok sevindi ve Kerem'e kocaman bir sarılma hediye etti.

Kerem, o gün, süper kahraman olmanın sadece pelerin takmak ve telsizle konuşmak olmadığını, aynı zamanda akıllı, cesur ve yardımsever olmak gerektiğini anladı.

Bir başka gün, köyün en yaşlı ninesi olan Ayşe Nine'nin tavukları, bahçeden kaçtı. Ayşe Nine, "Yavrularım gitti!" diye ağlamaya başlayınca, Kerem yine sahneye çıktı. Bu sefer "Tavuk Kurtaran Kerem" olarak göreve başladı. Mutfak önlüğünü bu sefer tavuk desenli bir örtüyle değiştirdi. Elinde bir sopa, tavukları toplamaya başladı. Tavukları kovalamaktan yorulunca, bir strateji geliştirdi. Mısır tanelerini sererek, tavukları bahçeye doğru yönlendirdi. Tabi ki, tavuklar peşinden gelirken, bir yandan da mısırları yiyorlardı. Bu manzarayı gören bütün köylüler, gülmekten kırılıyordu.

Kerem, o gün, süper kahraman olmanın sadece güçlü olmak değil, aynı zamanda akıllı ve yaratıcı olmak da gerektiğini anladı.

Kerem'in maceraları, köyde herkesin yüzünü güldürüyordu. Herkes biliyordu ki, Kerem, bazen komik halleriyle, bazen de cesur davranışlarıyla, köyün en sevilen çocuğu olmuştu. Jandarmalar bile, Kerem'i gördüklerinde gülmeden edemiyorlardı. Onun bu neşesi, tüm köye yayılmıştı. Kerem, bir süper kahraman değildi belki ama, kalbi kocaman, cesareti dağlar kadar, komikliği de bir o kadar fazla olan, minik bir kahramandı. Ve onun bu kahramanlıkları, daha uzun yıllar boyunca devam edecekti. Çünkü biliyordu ki, önemli olan pelerin takmak değil, kalbinde iyiliği taşımak ve her zaman yardım etmeye hazır olmaktı. Ve Kerem, bu ikisini de fazlasıyla yapıyordu.
 
Korkak Kalpli Kerem'in Bir Köy Kahramanının Büyüyüşü

Yıllar su gibi akıp geçti. Kerem büyüdü, o minik, korkak kalpli çocuktan, köyün en sevilen ve saygı duyulan gençlerinden birine dönüştü. O günlerdeki komik Süper Jandarma Kerem hallerini, köyün yaşlıları hala gülerek anlatıyorlardı. Ama Kerem, artık o komikliklerin ötesinde, gerçek bir kahraman olmuştu.

O, her zaman yardım etmeye hazırdı. Köyde bir sorun mu vardı? Kerem, hemen kolları sıvayarak çözmeye çalışırdı. Tarlalarda çalışan çiftçilere yardım eder, yaşlıların alışverişlerini yapardı. Köydeki çocuklara okuma yazma öğretir, onlara kitaplar okurdu. Hatta, bazen jandarmalarla birlikte köydeki güvenliği sağlamaya çalışırdı. Artık kaskı ve oyuncak telsizi yoktu ama, kalbindeki o kahramanlık ateşi hala ilk günkü gibi parlıyordu.

Kerem, büyüdükçe, o eski korkularının ne kadar anlamsız olduğunu daha iyi anladı. Jandarmaların, sadece üniforma giyen, mesleklerini yapan insanlar olduğunu, herkes gibi iyi ve kötü niyetli olanlarının olabileceğini kavradı. O, kötü olanlara karşı her zaman cesur ve adaletli olmayı seçti. Ama en çok, iyiliğin, sevginin ve merhametin gücüne inanmıştı. Bu yüzden, herkese karşı sevgi ve anlayışla yaklaştı.

Bir gün, köyde büyük bir sel felaketi yaşandı. Evler sular altında kaldı, insanlar çaresiz kaldı. Kerem, hiç tereddüt etmeden, kendini selin ortasına attı. İnsanları kurtardı, hayvanları güvenli yerlere taşıdı. Tıpkı o küçükken jandarmaların onu sudan kurtardığı gibi, şimdi o da başkalarını kurtarıyordu. O gün, Kerem sadece köyün değil, bütün bölgenin kahramanı oldu. Onun cesareti, fedakarlığı ve yardımseverliği, herkesi derinden etkiledi.

O günlerden sonra, Kerem'e birçok ödül verildi. Ama onun en büyük ödülü, insanların ona olan sevgisi ve saygısıydı. Kerem, o küçücük köyünde, bir kahraman olarak büyümüş, kocaman bir kalbi, engin bir cesareti ve bitmek tükenmek bilmeyen bir iyilik duygusuyla tüm köyü kucaklamıştı.

Yıllar sonra, Kerem, kendi köyünde jandarma oldu. O minik kalbindeki korkuyu yenen, o meraklı ve komik çocuk, şimdi kendi üniformasını gururla taşıyordu. O artık, sadece köyün değil, tüm ülkenin kahramanı olabilirdi. Ama o, her zaman köyünde kalmayı ve insanlara hizmet etmeyi seçti. Çünkü biliyordu ki, gerçek kahramanlık, sadece büyük işler yapmak değil, aynı zamanda küçük iyiliklerle dünyayı daha güzel bir yer haline getirmektir.

Kerem'in hikayesi, tüm köy çocuklarına ve hatta tüm dünyaya ilham kaynağı oldu. O, herkese korkularının üstesinden gelmeyi, cesur olmayı, iyilik yapmayı ve sevmeyi öğretti. Ve hikayesi, nesilden nesile aktarılarak, sonsuza kadar yaşayacaktı. Çünkü Kerem'in hikayesi, aslında her birimizin içinde var olan kahramanlık potansiyelini, sevginin ve iyiliğin gücünü, ve hayatta karşılaştığımız zorlukların üstesinden gelmenin ne kadar mümkün olduğunu anlatıyordu. Kerem, bir köy çocuğu olarak, kalbindeki iyilik ve cesaretle, tüm dünyayı değiştirmişti. Ve bu, onun en büyük kahramanlığıydı.

Ve böylece, Korkak Kalpli Kerem’in hikayesi, bir köy kahramanının doğuşunu, büyümesini ve iyilik dolu bir hayatla taçlanmasını anlatarak sona erdi. Ama kalplerimizde, Kerem’in cesareti ve sevgisiyle her zaman yaşamaya devam edecek…
 
Geri
Top