Kabadayılar ve Babalar

  • Konuyu açan Konuyu açan Suskun
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

Suskun

V.I.P
V.I.P
Aydınlarımızın bazıları, Türkçe bilmediklerini bilmeden, güzel ve zengin dilimizi “İlim dili olmayan dil” olarak kabul etmektedirler. Bu düşünceye katılmak mümkün değildir. Dilimiz, Karaman oğullarının “Resmi dil” olarak kabul etmesinden bugüne, Büyük Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğunun ihtişamlı günlerinden geçerek ve çok büyük gelişme göstererek, adeta bir dünya dili olmuştu. Ancak, özellikle Osmanlının son asrında, Devletin zayıflaması Coğrafi olarak ta daralması sonucu dilimiz (kullanım) de gerilemeler olmuştur. Ama bu gerileme dil kullanımıyla ilgilidir. Devletler zayıfladıkça başta edebiyat olmak üzere, Bilimde Fende ve felsefede gelişmeler, her bakımdan zayıflar, Devletlerin ekonomik güçlülüğünün yanında “kültürel” çalışmaların artması da dili geliştiren sebepler sıralamasında yer alır.

Neticede, Devletlerin zayıflığı ve geri kalmışlıkları dilde de kendini gösterir. Bir İmparatorluğun külleri üzerine Büyük bir Cumhuriyet İnşa eden ATATÜK bunu görmüş ve “Dil Kurumunu Kurmuştur”.
Pekiyi, bu anlattıklarınızın yazımıza koyduğumuz başlıkla ne alakası var?, diyeceğinizi düşünüyorum. Onun içinde açıklamaya çalışacağım. Ve “Kabadayı” kelimesinin kavram ve kavaran ışı ile ilgili bir açıklama yapmaya çalışacağım ve bir hatıramı anlatacağım.

Eskiden “Kabadayı” dendiğinde, belli bir çevrede haksızlıkları önleyen, gerektiğin de O çevrenin huzurunu sağlayan, icabında iyi bıçak kullanan bileği güçlü, hapishaneye girip çıkan insan anlaşılırdı. “Kabadayı”lar eskiden silah kaçakcılığı, uyuşturucu vs. işlerle uğraşmazlardı ve toplumda bir saygınlıkları vardı. Özellikle Büyük şehirlerde “Racon” keser, sözleri bulundukları çevrede yazısız kanun gibi uygulanırdı. Köroğlu’nun “Asırlar önce tüfek Çıktı Mertlik Bozuldu” demesine rağmen bu sahada mertlik vardı. Yazısız kanuna bir örnek verecek olursak, Zamanında “Kabadayı”nın biri diğerine “İstanbul’u terk et ama Haydarpaşa’ya uğrama” der. Böylece racon kesilmiştir. O günse İstanbul’dan çıkış haydar paşadandır. Adam ne yapsın? Bu söz üzerine o adam, İstanbul’u terk ediyor ve Haydar paşaya uğramadan Edirne’ye gidiyor, Belli dönem sonra yine o kabadayı’nın izniyle geri geliyor. O alanda durum böyle.
Kabadayılar 1970’lerden sonra, bir yabancı filimden etkilenerek “Baba” olarak anılmaya başlanıyor. O “Kabadayı”lıkta bıraktıkları Yiğit ve Mert intibada değişerek gidiyor, Artık Babalar İhalelere ve başka işlere bakmaya çalışıyorlar, Daha da ileri gidilerek İtalyan menşeli olarak “Mafya Babaları” olarak anılıyorlar ve bizim saf ve yiğit deli kanlılarımıza taktığımız “Kabadayı” adı yaptığı icraatı ile birlikte geçip gidiyor.
Bunları yazmama sebep,1960’ ların, Ankara Kabadayılarından “Kürt Cemal” isimli “kabadayı” ve onun ölümünden sonra “Ürgüp Türküsü” olarak tarihe geçen “Cemalim, Cemalim Aslan Cemalim” türküsüdür. Bu türkünün şahsım üzerinde bulunan acı hatırasıdır. Bu hatıra beni “Kabadayı” ve Babalarla ilgili bir araştırmaya itmiştir. Çünkü Ankara Kabadayısı “Kürt cemal” benim öz amcam, 1960 öncesi DP. Cebeci Ocak Başkanı Mustafa YILDIRIM’IN yakın arkadaşıdır. 1960 İhtilalinden sonra, kaçak gezmek zorunda kalarak, çektiği sıkıntıların sonucu Sirozdan vefat etmiştir. Bir keresinde merhumu “Cemali Türküsü” söylenirken, Ah Cemal Ah, diyerek ağladığını görmüştüm.
Bu acı hatıra nedeniyle “KABADAYILAR VE BABALAR” arasındaki farkı araştırma ihtiyacı hissettim. Araştırmamı ileride inşallah yayımlayacağım. Hukuk Devletinde Olmaması gereken bir olgu olmasına rağmen,”Kabadayılık ve Babalıklar” realitede yaşanmıştır.

“Bundan sonra ne kabadayılık ve ne de babalık müesseseleri olmamalıdır” diyor “Cemalim Türküsü”nün sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.


Şen olasın Ürgüp dumanın gitmez
Kıratın acemi konağı tutmaz
Oğlun da çok küçük yerini tumaz
Cemal'ım Cemal'ım algın Cemal'ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal'ım

Ürgüp'ten de çıktığını görmüşlür
Kıratının sekisinden bilmişler
Seni öldürmeye karar vermişler
Cemal'ım Cemal'ım algın Cemal'ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal'ım

Cemal'ın giydiği ketenden yilek
Al kana boyanmış don ile göynek
Sana nasip oldu ecelsiz ölmek
Cemal'ım Cemal'ım algın Cemal'ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal'ım

Ürgüp'ten de çıktın kırat kişnedi
Üzengiler ayağını boşladı
Yağlı kurşun iliğine işledi
Cemal'ım Cemal'ım algın Cemal'ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal'ım

Karlık ile başkadın pınar arası
Çok mu imiş Cemal'ımın yarası
Ağlayıp geliyor garip anası
Cemal'ım Cemal'ım algın Cemal'ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal'ım

Cemal'ın giydiği kadife şalvar
Dükkânın kilidi cebinde parlar
Oğlun da çok küçük beşikte ağlar
Cemal'ım Cemal'ım algın Cemal'ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal'ım

Kıratın üstünde bir uzun yayla
Ne desem ağlasam kaderim böyle
Gidersen Ürgüp'e sen selâm söyle
Cemal'ım Cemal'ım algın Cemal'ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal'ım

Kıratım başımda oturmuş ağlar
Cemal'a dayanmaz şu karlı dağlar
Üzüm vermez oldu Karlık'ta bağlar
Cemal'ım Cemal'ım algın Cemal'ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal'ım

Giden Cemal gelir mi de yerine
İçerimde yaram indi derine
Cemal düştü kahpelerin şerine
Cemal'ım Cemal'ım algın Cemal'ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal'ım

Biraz aşırı duyarlılık gösterdik ama bu yapıyla ilgili. Bizim şairlik yönümüzden olsa gerek, duygusal hareket ediyoruz. Ama Önce Akıl süzgecinden geçiriyoruz.
Şiirimizden bir dörtlükle:

Bağrından kopmuşuz Anadolu’nun
Neler gördük, Biz bu yolu biliriz,
Nice zorlukları aşıp da geldik.
Biz bunun da üstesinden geliriz.

Saygılarımla.

Nezih Yıldırım​
 
Geri
Top