• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Kabala nedir

  • Konuyu açan Konuyu açan Aries
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

Aries

Katılımcı
Benim bildiğim üzere Kabala, evrenin ve hayatın nasıl çalıştığını açığa çıkaran eski bir öğretidir. Kabala almak (קַבָּלָה), demektir. Bu öğreti sayesinde hayatımızda eksik olanı almayı öğrenir böylece gerçek tatmine ulaşırız. Türkçeye muhtelif şekillerde transkrip edilebilir: Kabala, Kabalah, Kabbala, Kaballah, Kabbalah, gibi. söylemesi size kalmış bir durumdur.

Tarihçe Olarak Bahsedecek Olursak...

İnanışa göre, dört bin yıl önce Sefer Yetira'yı (Yaratılış Kitabı) yazan İbrahim ile başlayarak, Kabala hakkında birçok kitap yazılmıştır. Bir sonraki önemli kitap, M.S. II. yüzyılda yazılmış olan Zohar kitabı'dır. Zoharı, ünlü XVI. yüzyıl kabalisti Isaac Luria (Ha'ARI)nin çalışmaları takip eder. Ve yirminci yüzyıl'da Kabalist ın çalışmaları ortaya çıkmıştır.
Aşlagın yazıları diğer Kabalistik kaynaklar gibi, üst dünyaların yapısını ve nasıl alçaldıklarını, evrenimizin ve onun içindeki her şeyin nasıl var olduğunu betimlerler. Yehuda Aşlagın "Talmud Eser Sefirot" (On Sefirot Çalışması) adlı ders kitabı, sorular, cevaplar, tekrar materyalleri ve açıklamalar içeren bir çalışma yardımcısı olarak tasarlanmıştır. Bu kitabın manevi âlemdeki evreni yöneten kanunları ve güçleri betimleyen, üst dünyaların fiziği olduğuna ve öğrencileri aşamalı olarak dönüştürdüğüne inanılır. Çünkü kişi manevi dünyayı nasıl deneyimleyeceğini ararken, kendisini ders kitabında yazan manevi kanunlara aşamalı olarak adapte eder.

Genel Bilgi

Kabala bilimi,herhangi soyut bir şey ile uğraşmaz, sadece insanın nasıl yaratıldığı ve daha yüksek varoluş seviyelerinde nasıl faaliyette bulunduğu ile uğraşır.

Kabala bilgeliğinin manevi dünyaya çalışmak için bir araç olduğuna inanılır . Dünyamızı keşfetmek için, fizik, kimya, biyoloji gibi bilimleri kullanırız. Ancak doğal bilimler sadece beş duyumuzla algıladığımız fiziksel dünyaya çalışır. İçinde yaşadığımız dünyayı bütünüyle anlamak için, duyularımızın algılayamadığı gizli âlemi keşfedebilecek bir araştırma aracına ihtiyacımız vardır.

Kabala Bilgeliğine göre realite iki güç veya nitelikten oluşur: alma arzusu ve ihsan etme arzusu, vermek. İhsan etme arzusu vermek istediği için bir alma arzusu yaratır, bu nedenle daha yaygın biçimde kullanılan adı Yaratandır. Bu yüzden inanca göre tüm yaratılış bu alma arzusunun tezahürleridir.

Kabalayı, realitenin iki temel gücüyle - alma ve ihsan etme - çalışarak insanların faydalarına kullanabileceği düşünülür. Kabala'nın sadece yaratılışın tasarımını öğrettiği, aynı zamanda realitenin her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen başlangıçtaki Tasarlayanı gibi, nasıl tasarlayanlar olabileceğini öğrettiğine inanılır.

Bahir Ağacı Kabala sisteminde büyük önem taşır
ACw6tfJ.webp
 
Kabala Nasıl Çalışılır?

Bundan bir kaç y.y. önce bu konu ile alakalı kitapları veya Kabala kitaplarını bulmak imkansız idi. Kabala sadece bir Kabalist’ten bir başka Kabalist’e - sıradan insanlara asla verilmeden - iletildi. Günümüzde bu durum için tam tersi söz konusudur.

Materyalleri herkes içinde dolaştırmak için ve Kabala çalışmasına dahil etmek amacıyla herkese çağrıda bulunmak için bir istek vardır. Bu kitapları çalışırken, maneviyat arzusu gelişir, bu vasıta ile bizi saran Işık, bizden saklı olan gerçek dünya maneviyatının özel büyüsüne yakın olmak isteyen kişilere yansımaya başlar ve bu kişilerde bunları daha çok arzu eder.

Kabalistler, Kabala çalışmasının, bu alanda eğitilmemiş kişiler tarafından yapılmasını –bunu belli nedenlerden dolayı yapmaları durumu hariç- yasakladılar. Öğrencilerin doğru biçimde çalışmalarını sağlamak için öğrencilerine dikkatli biçimde davrandılar. Öğrencilerini belli kriterle sınırlamışlardı.

ON SEFİROT’UN ÇALIŞMASINA GİRİŞ kitabının başlarında, Baal HaSulam bu nedenleri açıklamaktadır. Fakat, bu kısıtlamaları Kabala’nın doğru biçimde anlaşılması için gerekli koşullar olarak algılarsak, göreceğiz ki bu koşullar öğrencilerin doğru biçimde Kabala öğreniminden sapmalarını önlemek için gerekli bir yöntem olarak getirilmiştir.

Değişime uğrayan şey, Kabala çalışmak için daha iyi koşulların ve daha güçlü bir kararlılığın olduğu ve Kabala dilini daha iyi bildiğimizdir. Çünkü ruhlar, Kabala ve Baal HaSulam gibi Kabalistlerin yazdığı ve bizim hatasız biçimde çalışmamıza olanak veren yorum – çevirileri çalışmak ihtiyacını hisseder. Bu kitaplar vasıtasıyla, herkes artık Kabala öğrenebilir.

Kabalayı doğru biçimde çalışmak için öğrencilerin sadece Ari’nin, Baal HaSulam’ın ve Rabash’ın yazdıklarına ve bunların orijinal versiyonlarına odaklanmaları tavsiye edilir.

Kabala’nın ana hedefi maneviyata erişmektir.

Sadece bir şey gereklidir: Doğru öğretim. Şayet bir kişi Kabala’yı doğru biçimde çalışırsa, kendini zorlamaksızın ilerler. Maneviyatta hiçbir zorlama yoktur.

Çalışmanın amacı, kişinin kendisi ve bu kitaplarda yazılı olan şeyler arasındaki bağlantıyı kişinin keşfetmesidir. Bu bağlantı ve keşif daima akılda olmalıdır. Bundan dolayıdır ki Kabalistler tecrübe ve elde ettikleri şeyleri yazmışlardır. Bu, bilimde olduğu gibi realitenin nasıl inşa edildiği ve işlediği hususunda bilgi elde etmek amacıyla değildir. Kabala metinlerinin amacı, manevi gerçeği hakkında bir anlayış ve yakınlaşma yaratmaktır.

Şayet bir kişi metinlere maneviyat edinmek için yaklaşırsa, metinler bir Işık kaynağı olur ve onu ıslah eder. Eğer kişi metinleri hikmet kazanmak için yaklaşırsa, bunlar o kişi için yegane hikmet haline gelir. İçten gelen talebin ölçüsü, kişinin gücünün ölçüsünü ve ıslahının süratini saptar.

Bu şu anlama gelir ki, eğer bir kişi doğru biçimde çalışır ise, bu dünya ve manevi dünya arasındaki bariyeri aşar. İçten gelen esinin olduğu bir yere girer ve ışığa erişir. Bu, güzel bir işaret olarak bilinir. Eğer kişi buna erişemez ise, çabalarının niteliği ve niceliği açısından ihmalkar olduğunun işareti ortaya çıkar, yeterli çaba göstermemiştir. Sorun, ne kadar çok çalıştığı değil, istek ve niyetlerine nasıl odaklandırıldığıdır; ya da kişinin bir şeylerden mahrum olduğudur. Fakat, eğer ki kişi kendini ıslah etme arzusuna erişir ise, maneviyatı elde edebilir. Sadece o zaman sema kişinin bir başka dünyaya, realiteye ve bir başka boyuta girmesine izin vermek için açılır. Bu aşamaya, doğru biçimde Kabala çalışarak erişebilir.

Sadece hoş şeylerden kaçınarak, Kabala’yı kucaklamak gerçekleşmez, bundan dolayı kişinin arzusu da tutuşmaz. Islah, kendi kendini cezalandırarak olmaz fakat daha ziyade manevi kazanç sonucu ortaya çıkar. Kişi maneviyata eriştiğinde, Işık ona görünür ve onu ıslah eder.

Bu, kişinin değişmesinin yegane yoludur. İyi bir dış görünüş, tavır takınarak maneviyata erişeceğine inanıyorsa, kişi yanılgıdadır, bu tür metodlar iki yüzlülüktür. İç ıslah oluşmayacaktır, zira sadece Işık ıslah edebilir. Çalışmanın amacı, kişiyi ıslah eden ışığın davet edilmesidir. O nedenle de, sadece bu amaç için kendisi üzerinde çalışmalıdır.

Eğer herhangi bir baskı ya da mecburi kurallar veya düzenlemeler var ise, bu insan yapımı olduğunun ve üst dünyalardan gönderilmediğinin bir işaretidir. Ayrıca, iç huzur ve iç uyum maneviyat edinimi için ön koşul değildirler. Bunlar ıslah’ın sonucu ortaya çıkacaklardır. Fakat, kişi, kendisi tarafından bir çaba olmaksızın bunun meydana gelebileceğine inanmamalıdır.

Kabala yöntemi kesinlikle herhangi bir zorlama biçimini rededer. Bu, kişiye maneviyatın işaretini verir ve onun maneviyatı maddiyata tercih etmesine neden olur. Sonra, kişinin maneviyatı ile alakalı olarak arzu ve isteğini açıklığa kavuşturur. O nedenle de, maddi nesnelere olan ihtiyaçları veya onların cazibesine kapılma durumları yok olduğu için kişi bu maddi nesnelerden uzaklaşır.

En iyi niyetlerle bile Kabala’yı yanlış biçimde çalışmak kişiyi maneviyattan uzaklaştırabilir. Böylesi bir çalışma sadece başarısız olacaktır.

Manevi dünyaları çalışmak için gerekli olan diller arasında, Tevrat (Hz. Musa’nın 5 kitabını, Peygamberleri, Kitab-ı Mukaddesi kapsar ) Kabala arasında; sonuncusu yani Kabala en yararlı ve direkt olanıdır. Kabala’yı öğrenenler anlayışlarında yanılamazlar. Kabala, bu dünyadan olan isimleri kullanmaz; ama manevi nesneler ve güçler için gerekli olan manevi aletleri gösteren ve bu nesneler ile güçler arasındaki ilişkiyi ortaya direk koyan özel bir sözlüğe sahiptir.

O nedenle, öğrencinin iç gelişimini yapması ve kendisini ıslah etmesi için gerekli olan en kullanışlı dildir. Eğer, Baal HaSulam’ın eserlerini çalışırsak, kafamızın karışık olmasında hiçbir tehlike olmaz.

Maneviyat, doğru kitapları çalışarak yani gerçek bir Kabalist tarafından yazılan kitapları çalışarak elde edilebilinir. Kutsal kitapların metinleri, Kabala metinleridir. Bu metinler, Kabalistlerin öğrenirlerken birbirlerine yardımcı olmak ve fikir alışverişi yapmak için birbirlerine yazdıkları kitaplardır. Manevi duyguları gelişmiş olan bir kişi bu kitapların gelişimini devam ettirmesinde ne kadar yardımcı olduğunu anlayabilir. Aynı yabancı bir ülkede bir tur rehberi eşliğinde gezinmek gibidir. Kılavuz kitabın yardımı ile, seyahat edenler yönlendirilmiş olur ve nerede bulunduğunu daha iyi anlar.

Ruhumuza uygun olan kitaplara, bizim neslimiz veya bir önceki neslin Kabalistleri tarafından yazılan kitaplara ihtiyacımız vardır; zira her bir nesile farklı ruhlar, her ve her bir nesil farklı öğretme metotlarını gerektirir.

Kabala öğretmeni arayışında olan bir öğrenci bu arayışını dikkatlice yapmalıdır. Sözde Kabalistler vardır ki yanlış öğretirler. Örneğin, vücut kelimesi her ne zaman geçse metinlerde bunun fiziki vücudu kastettiği sağ elin hayırseverliği sol elin de cesareti sembolize ettiği bazen iddia edilir. Bu, kesinlikle, İncil tarafından yapılan katı bir yasaktır veya Kabalistlerin şu söylemindeki kesin-katı bir yasaktır: “Heykel veya resim yapmayacaksın!”

Neden acaba bu şekilde öğreten veya yorumlayan - çeviren kişiler vardır? Öncelikle, onların kendileri dalların Kabalistik dilini [Kabalistlerin Dilleri: Dallar Bölümüne bakınız] anlamamışlardır. Manevi güçler ve fiziki vücudumuz arasında direk bir bağlantı olsa, insanlara hayatta başarılı olmalarını ve maneviyat kılıfı altında fiziki yöntemlerle vücudu tedavi etmelerini öğretmekte başarılı olunmuş olabilirdi.

Kabala yazılı eserlerini keşfetmek için doğru çalışma grubuna katılmak önemlidir. Bu, bir Kabalist’in rehberliğinde olmalıdır.

Grup kişiye güç katar. Herkesin, en azından, küçük bir arzusu vardır materyalizm için ve çok daha bir arzu da maneviyat için. Maneviyat arzusunu yükseltmenin yolu, ortak arzu vasıtası iledir. Bu arada olan birkaç öğrenci Or Makif’i (saran Işık) uyandırır. Fiziki vücudun, insandan ayrılmasına rağmen, bu olay maneviyatı etkilemez zira maneviyatta, kalp-noktası herkes tarafından paylaşılır ve daha büyük bir sonuç ile nihayetlenir.

Kabalistlerin tamamı, gruplar halinde çalışanlardır. Rav Simon Bar Yochai ve öğrencileri bir grup oluşturmuştur, aynı şekilde Ari de. Grup, gelişmek için şarttır. Grup, Kabala’nın esas aletidir ve herkes gruba yaptığı katkı ile ölçülür, değerlendirilir.

Kendisi de bir Kabalist’in rehberliğinde çalışmış gerçek bir Kabalist’ten öğretiyi almak esastır. Grup, Kabalist ihtiyacını ortadan kaldırmaz, bir Kabalist olmaksızın grup imkansızdır zira o grubu yönlendiren kişidir.

Kabalist, metinler ve Rav - öğrencinin gerçek yöntemden sapmasın diye öğrenciye yardımcı olurlar. Öğrenci, kendi üzerinde ve kendi iç varlığı üzerinde çalışır. Hiç kimse gruptaki bir başkasının ne yerini ne de manevi seviyesini bilir. Kitaplar, grup ve Kabalist sadece o kişiye doğru yolda kalmasında ve maneviyat arzusunu arttırmasında - başka arzular ya da değersiz girişimleri yapması yerine - yardımcı olurlar.

Öğrencilerin başarısız olmalarını engellemek için, bir soru-cevap listesi, kelime ve ifade indeksi verilir. Çalışma seansları boyunca, anlamanın derinliğine veya ölçüsüne değilde manevi gerçeğe çekilir dikkatler. Önemli olan nokta öğrencinin sadece entelektüel ilerleme değil aynı zaman da manevi ilerleme yapmak için motive olmuş olmasıdır.

İnsanların, daha başarılı olma umudu ile Kabala’nın Hikmeti’nin cezbine kapıldıkları doğrudur. Hepimiz, hazzı alma arzusundan meydana gelmişizdir. Bu, bizim temel öğemizdir fakat doğru bir yönlendirme ile kimimiz maneviyata ve sonsuzluğa erişir, onu elde eder. Doğru bir yönlendirmeye sahip olmayan başkaları ise manevi bir şeye erişmiş oldukları hayali ile yaşarlar. Esasında, onlar bu ömürlerinde maneviyata erişme fırsatını kaybederler
 
Kabala Saklı Bilgelik Geleneği

Z’ev ben Shimon Halevi
Çeviren: Ekrem Ülkü – Onur Ülkü

Başlangıç:

Adam ve Hayat ağacı aynı projeyi (taslağı) içerir. Bu düşünce (tasarım) kitabın ilk bölümü “Genesis”teki (Başlangıç) “Tanrı insanı kendi suretinde (tıpkısı) yarattı,” formülasyonundan ileri gelmektedir.
Kabalistik geleneğe göre Tanrı, Hiçlik mevcudiyetinin (hakikatinin) –içinde Tanrı’nın (karşıt olarak) her şey ve hiç olduğu– boşluğundan, tezahür etmemiş mevcudiyetin (hakikatin) ilk oluşumunu (halini) yarattı.
Bu sonsuz dünyadan, sonsuz ışıktan oluşan –ortasında ilk taç olarak adlandırılan boyutsuz bir nokta bulunan– bir âlem kristalize oldu (billurlaştı).
Tezahür etmemiş mevcudiyetin bu üç oluş sureti, pozitif evren için negatif arkatasarım olacaktır. Bu pozitif evren, ışımanın arketipik (ilkörnek) dünyasına doğru gelişmek için ilk taçtan (boyutsuz ilk noktadan) yayılmıştır.
Bu tezahür tam olarak bittiğinde artık o, başlangıçtaki (ve) evrensel insan olarak adlandırılan Adam Kadmon’dur.
Yaratıcının on görünüşünden ibaret olmasına karşın Adam, evrenin “yaşayan bir kopyası” ve “yaratıcının yansıması” olduğu için, “içindeki birliğin” ve “işleyen bütünlüğün” sembolüdür.
Bu tezahür etmiş dünyada Adam Kadmon’un fonksiyonu, hakikatin tezahür etmemiş yanına karşı “sürekli bir karşıt güç” vazifesi görmektir.
Bu süreç “tam şimdi”dir, “bu an”dadır ve her bir an “evrensel drama”nın değişime uyum sağlamasıdır (uyumudur). Bu denge sürecinin boyutu o kadar kapsayıcıdır ki, en muazzam kozmik olaydan boşluğun kıyısındaki en ufak olguya kadar bütün olanları içine alır. Onda (her şey) varlık ve (hiç) yokluğun kutupları arasında süzülen tüm hakikat (varoluş, mevcudiyet) barınır.
Her şeyden önce şunun üzerinde düşünülmelidir; göreli (rölatif) dünya hiç durmayan (son bulmayan) bir hareketle (devinimle) var olmaktadır, fakat buna rağmen “mutlak”, içine nüfuz eden bir suskunluk, sessizlik ve boşluk olarak her zaman onun içinde bulunur ve onu kapsar.

Kabbalah:

Kabbalah, Yahudiliğin “içsel” ve “mistik” görünümü olup, kutsal simgeleri, evrenin doğasını ve insanın kaderini Yahudi terimleriyle açıklayan bir öğretidir.
Vahiy yoluyla tebliğ edildiğine inanılan bu bilgiler, ketumiyet geleneğine bağlı olarak, asırlarca dışarıya sızdırılmadan gelmektedir.
Değişik yörelerde ve farklı çağların spiritüel ve kültürel gereksinmelerine göre, mitolojik ve metafizik formlar halinde periyodik değişimlere uğramıştır. Uzun ve geniş alana yayılan evren tarihi de Kabala’nın etkisini taşımaktadır.

Manifestasyon:

Tanrı Tanrı’dır. Hiçbir şey onunla kıyaslanamaz. Tanrı Tanrı’dır.
Kabala’da Tanrı Ayın diye adlandırılır.
Ayın’ın İbranice anlamı “yokluk”tur (hiçbir şey), Tanrı için ise “varoluşun ötesinde” olarak kullanılır.
Ayın ne alttadır ne üstte, ne durur ne hareket eder, Ayın hiçbir yerde değildir.
Tanrı “mutlak yokluk”tur.
Ayınsof; “sonu olmayan” demektir. Tanrı’nın her yerde olan unvanıdır.
Ayınsof, Ayın’ın “bir’den sıfır’a” kadar olan halidir. Ayınsof zaten “var olmuş olan” Tanrı’dır, “mutlak her şey”dir. Ayınsof’un özellikleri yoktur, çünkü varoluşta açığa çıkar ve varoluş aynı zamanda sondur.
Kabala’nın sözel geleneği “varoluşu” şöyle açıklar: “Tanrı kendini göstermek istedi.” Yazılı geleneklerde, var olmaktan önceki durum “yüz yüze devamlı bakmaz”, tam özgürlük ise “Tanrı’nın her şeyi geri çekmesi” yani Ayınsof’un geri çekilmesi, aynanın içindeki görüntünün dışarıya çıkması şeklinde açıklanır.
Zimzum’un bu eylemi ise Rabbinicol (bilgenin) söylediğinde gizlidir. Buna göre, Tanrı’nın yeri dünyadır, ancak dünya Tanrı’nın yeri değildir.
Kutsal davranışlar aşağıdaki sembollerle ifade edilir: Örneğin, boşluğu çevreleyen Ayınsof veya sonsuz ışıktan yayılan huzmeler çevreden merkeze akar. Bu kav veya kutsal arzu huzmeleri 10 değişik yayılma katmanından dağılır.
Başka bir bilge söyleyişine göre, dünya 10 kutsal sözle adlandırılır. Orta çağlardan beri bu 10 katman sefirot olarak bilinmektedir.

Sefirah sözcüğünün hiçbir dilde tam karşılığı yoktur, bunun kökü cipher ve saphire sözcüklerine dayanır. Bazıları sefirot’u kutsal güçler ve kutsal akımlar olarak görür, bazıları da kutsal yönetimin alet ve araçları olarak niteler. Mistikler ise bunları Tanrı’nın 10 yüzü, eli ve hatta elbiseleri olarak ifade ederler.
Sefirot arasındaki ilişki üç kapalı kutsal prensip tarafından yürütülür.

Bunlar, yani Zahzarot:

· İlk isteğin gizli parlaklığı,
· Merhamet
· Adalet’tir.

İstek dengeyi sağlar, merhamet genişletir ve adalet yayılmanın akışını zorlar. Böylece bunlar 10 kutsal davranışı kesin bağlı örnekler şeklinde organize ederler.
Dördüncü olarak söylenen örnekse, “her şeyin ortaya çıkmaya dayandığının modelidir” (paradigma). Bu da Tanrı’nın imajı olarak adlandırılır, fakat genellikle “hayat ağacı” olarak bilinir. Her sefirah, dönüşte bir Zahzarot’un bölgesel etkisiyle yayılır, bu nedenle 10 sefirahı açığa çıkaran akım, “şimşek çakması” gibi “zigzag” şeklinde görüntü verir. Merkez noktadan (denge) sağ yöne (genişleme) ve sol yönedir (zorlama). Bu yüzden Zahzarot, hayat ağacındaki diyagramda dikey sıralamayı yükseltir ki bunlar “sütunlar” olarak bilinirler.
Eşitlikten (zerafet, istek) dolayı merkezde, merhametten (aktif güç genişlemesi) dolayı sağda, sertlikten dolayı soldadır.
Karşılıklı ilişkiler dördüncüyü ağaca, tüm varoluşun altına koyarlar ve böylece sefirot’un özellikleri bilginin dallarında zaman dilimleri olarak görülürler. Bunların ana tanımı Tanrı’nın sıfatları gibi olduğu halde, insan tecrübesinin zaman dilimleri olarak da tanımlanabilirler, çünkü biz Tanrı’nın imajında görünürüz.
İnsanın gelişmesi metodu Kabala’da sıkça geçer ve saf soyutlukların açıklanamadığı metafizik alanlarda bu sembolik dile rahatlıkla başvurulur.
Boşluğun ucundaki ilk sefirah İbranice “keter” (taç) olarak adlandırılır ve bu açığa çıkma olmuşu, olanı ve olacağı kapsar.
Burası ilk yayılmanın ve son dönüşün yeridir. Kutsal sıfatının doğası gereği Tanrı’nın adı olarak belirtilir ki bu geleneksel olarak “Ben, Ben’im” şeklinde ifade edilir.
Işık huzmesi dengenin bu noktasından yayılır, merhametin etkisi altında, güç ve genişleme ikinci sefirahı açığa çıkarır, bu da hokhmah’dır (akıl, hikmet, bilgelik). Kutsallık ve insan aklının aktifliği, öz bilgisi insanoğlu tarafından deha, ilham veya vahiy olarak nitelenir.
Üçüncü sefirah güç, şekil ve eylemsizliğin açığa çıktığı binah’dır (anlayış). Bu pasif, yansıtıcı ve kavrama kapasitesi olan akıldır. İnsanda sağduyu ve gelenek içinde açığa çıkar. Binah solda

olup güç sütununun başında bulunur, keter’in altındaki denge sütununa temas eder, ağaçtaki bu noktada denge kesindir.
Bu nokta Ruah Ha Kodesh’tir, kutsal ruh olarak 3 yüksek sefirahın altını örter, ortaya, açığa çıkmamış olarak, fakat açılmanın içinde yer alır. Ağaçta sefirah olmayan daat (vahiy) ile işaretlenmiştir. Mutlaklık direkt olarak varoluşun içine girer. İnsanoğluna göre daat, Tanrı’dan başka bir yerden gelmeyen bilgidir. Daat sadece görünmekle kalmaz aynı zamanda bilinir de. Bu bilinme, binah’tan gelen derin düşünmekten, yani aklın açığa çıkmasından bu yönüyle farklıdır. Yüksek sefirahların çocuğudur, yalnızca gözetlemek değil, aynı zamanda “olmak”tır.
Işık daat’ın hemen altından merhametin sütununa girer ve tekrar gücün sütununa döner ve bir sefirot çift olarak tanımlanır. Bu katta duygular hâkimdir ve yüksek aklın farkıdır. Aktif ve iç duygunun sefirası hesed (merhamet), pasif veya dış duygunun sefirası gevurah’dır (adalet). Bu sefirahların tamamlayıcı özellikleri olarak da hesed’de aşk, hoşgörü, cömertlik ve gevurah’da disiplin ve ayırt etme özellikleri söylenebilir. Bu duygusal katta, karşıt sefirotik prensiplerin operasyonu sırasında yönlerden birine ağırlık verilmesi günlük yaşantıda kendini açığa vurur, her insanın yaşamında buna göre hüküm (gevurah) veya merhametin (hesed) etkisi izlenebilir.
Parlak ışık, merhametin (hesed) geniş hoşgörülü yönteminden hükmün (gevurah) yapıcı yöntemine girer ve tekrar dönerek aşağı dereceye geçer, burası “denge”nin sütunudur. Burada merkezi sefirah olan tiferet (güzellik, süs, ziynet) vardır. Bu ağacın kalbidir ve direkt olarak merhamet ve güç sütununun tüm sefirahlarıyla ilişkilidir. Merkezdeki tiferet kalplerin kalbidir. Merhamet ve hüküm ile birlikte, kutsal ruhun üçlemesini oluşturan “merhamet–hüküm–ruh” (güzellik), yüksek sefirahlar olan hikmet ve anlayışla birlikte “tanrısal ruhun” büyük üçlemesini yaparlar ve bu üçlemenin ortasında da Ruah Ha Kodesh vardır. İnsan psikolojisinde tiferet “kendi”dir, şahsın çekirdeği, esasıdır. Ancak bu, günlük benliğin arkasındaki Ben’dir. Adalet (gevurah), merhamet (hesed), anlayış (binah) ve hikmet (hokhmah) yüksek merkezlerinin genelde pek farkında olunamayan etkilerini odaklar.
Tiferet’in (güzellik) altından, parlak ışık ile tamamlayıcı özellikler ortaya çıkar. Bunlar da merhamet ve güç sütunlarında en alttadır. Aktif genişleyici taraf nezah (zafer), pasif ve sıkıştırılmış taraf ise hod ’dur (ihtişam). Geleneksel olarak bu özelliklerin İbrani isimleri zafer ve parlaklık (görkem) olarak tercüme edilir. Bu kutsal değerler Tanrı’nın misafirleri rolünü üstlenirler ve kutsal isteği yapmak üzere gönderilirler. İnsanda “vital–psiko–biyolojik” olaylar olarak görülür. Bunlar aktiflik, içgüdü ve atılganlık nezah (sonsuzluk) veya pasiflik bilme ve kontroldür, hod (yansıma).
Denge sütununda ve bu iki pratik sefirot’un arasında ve altında yesod (temel, asıl) vardır. Peş peşe giden diğer sefirotlar gibi o da daha öncekileri kapsar ve bundan dolayı birçok özelliklere sahip bir komplekstir.
İlki üretken oluşudur. Görüleceği gibi bu noktadan itibaren ağacın devamı (gelecek ağaç) ortaya çıkar.

İkinci olarak geri dönüşlüdür (yansıma) ve burada doğrudan tiferet’in (güzellik) altındadır. Resmin resmi (imajın imajı) olarak kavranabilir ve “ağaç kendini görür, yesod asıl ayna içindeki aynadır.” Bu iki tamamlayıcı görev şunu ifade eder: Onun temeli (kaynağı) saf ve sağlam olmalıdır, bundan dolayıdır ki seksüel saflığın (temizliğin) iç manası bu sefirah ile bağlantılıdır. Bizde ise “Ego” ve “Şuur”un alt bölümüne tekabül eder, burada biz kendimizi görürüz. Bir insanın kendi gerçek değerlerini diğer insanlara gösterebilmesi ancak tiferet’e projekte olmasıyla olanaklıdır. Dünya hakkındaki idraklerimizin çoğunluğu ve irade–istek ile ilgili aletlerin çoğunluğu burada yerini alır.
En alttaki sefirah malkut (krallık), keter’in (taç) tamamlayıcısıdır. Burada parlayan ışık yere iner ve “Tanrının madde içindeki varlığı” olan şehina’yı tesis eder. Ağaç tamamlanmıştır. Kök, gövde, dallar ve meyve, ağacın varlığa ulaşmasını sağlar veya irade, akıl, kalp, vücut veya tanrısal istek, tanrısal akıl, tanrısal kalp ve tanrısal vücut olarak da ifade edilebilir. Dört unsur yani toprak, su, hava ve ateş insan bedeninde de bulunmaktadır ki bunlar aynı zamanda malkut’un dört katmanıdır; katılar, sıvılar, gazlar ve radyasyonlar olarak, işte bizi canlı tutan bunların birbiriyle reaksiyonlarıdır.
Buraya kadar sefirot’un genel temasını görmüş bulunuyoruz. Sefirot’un üçü aktif olan sağ taraftaki “merhamet” sütununda, diğer üçü pasif olan sol taraftaki “güç” sütununda ve diğer dördü (sefirah olmayan daat da dâhil olmak üzere) merkezdeki “denge” ve “zarafet” sütununda yer alır. Bunların ilişkileri zigzag şeklinde ya da daha gerçekçi olarak 22 alanda gösterilir, bunlar üçlülerin oluşturduğu üçgenler (konfigürasyon) şeklinde konumlandırılabilir.
Yukarıdaki açıklamalardan en ince metafizik ve mitolojik şekillendirme çıkar. Değişken sefirot takımyıldızlarının çalışması birçok bölümlerden oluşmuştur ve her sefirahtaki anlık dinamizm, minyatür ağacın damarlarındaki özsu akışına benzetilebilir.
“Rabbi İshmael der ki: Bütün arkadaşlar (inisiyeler) onu, evinin ortasında ister aşağı, ister yukarı gidebileceği ve kimsenin onu engelleyemeyeceği bir merdiveni olan bir adama benzetirler.”
“Öğretisi: saklı kitap, dengede tartılanı anlatan kitaptır, bunun için önceden bir denge (evren) vardır. Yüz yüze devamlı bakmaz.” (Zohar XIII. yy.)
“Yokluktan 10 sefirot. Dokuz değil on. On bir değil on. Aklınla anla ve aklında anla, soruştur ve anlamları hakkında uzun uzun düşün, böylece yaratıcı tahtına döner.” (Sefer Yezirah, Babylonia VI. yy.)

Dört Dünyanın Sembolizması:

Hayat ağacı belirmenin (türemenin) kutsal dünyasını teşkil eder ve varoluş ilk önce buradan başlar. Bu dünya Azilut’tur. (Azilut İbranice yakınlık demektir.)
Azilut dünyasının doğasında, var olan bütün dinamikler ve kurallar tam olarak mevcuttur, çünkü orası saf iradenin (isteğin) olduğu yerdir. Kutsal varoluş, büyük kozmik çemberlerin

dizilişi boyunca yaratılış, en yüksek gök kubbeden en küçük parçaya kadar uzayda halka halka yayılacaktır. Sonsuzluktan şu ana, çağlardan haftalara ve oradan da günlerin sonuna vardığı zaman her şey tam olur. (Uzayda ve zamanda hareket olmadığı sürece hiçbir şey olmaz ve olmayacaktır.)
İsaah’a göre “Herkes benim adımla çağrılana dek ki ben onu zarafetim için yarattım, ona şekil verdim yani onu yaptım.” Çağrılmak, yaratılmak, şekil vermek ve yapmanın dört evresi, kutsal kitapların ve Kabalanın içinde sık sık yinelenir, bunlar en eski hayat ağacında (Azilut’ta) bulunurlar ve sembolik olarak ağacın kök, gövde, dal ve meyveleri ile ifade edilirler. Bu dört evre tetragrammaton (dört kutsal harf) veya Tanrı’nın en özel ismi YHVH’nin dört harfiyle de açıklanabilir.
Dört dünya aynı zamanda en alt sefirah olan malkut (krallık) ve tüm sefirahların kaynağından çıkışlardaki 4 evreyi de simgeler.

Örneğin:

1. Katman “ateş” ile birleşmiştir, keter’e en yakın olandır ve sembolik olarak da “saf istek”tir (irade). Tanrısal Çağrı.
2. Katman (dünya) “hava” ile birleşmiştir. “Akıl”dır. Tanrısal Yaratma.
3. Katman “su” ile birleşmiştir, “duygusal” vurgulama olarak belirtilmiştir ve değişen biçimlerdir. Tanrısal Şekillendirme.
4. Katman “toprak” ile birleşmiştir, hareketin “dil”idir. Bu daha önceki evrelerin pratik tamamlanmasıdır. Tanrısal Yapma.

Her katman bir üsttekinin özelliklerini ve aktivitelerini kapsar, böylece her alttaki katman da daha kompleks ve kaynaktan daha uzaktır. Azilut kendi içinde tamamıyla realize olmamıştır (gerçekleşmemiştir). Öyle ki, bu bir eve sahip olmaya benzer, düşünülmüş ama henüz prensipte karar verilmemiştir. Şekil olarak dizayn edilmiş ve projenin tohumu oluşmuştur. Azilut’un doğasında var olan dört evre gibi bunlar kendilerini dört büyük kademede gösterirler, her biri kendi içinde bir dünyadır. Yaradılışın kozmik oluşumu (hava) beriah’tır. Azilut’ta (ateş) düşünülen, yetzirah’da şekillerin (sıvı) olma dünyasıdır, hareketlerin (katı) dünyası ise assiyah’tır.
Her katmanın (tabakanın) kendi ağacı vardır, her dünya kendi içinde Azilut ağacının oluşumunu ve her biri kendi içinde kendi gerçekliğini taşır. Bu idrakin merkezi ile bir dünya ve diğerleri arasındaki ilişkinin anlaşılması Kitab-ı Mukaddes’te İbrani bahislerinde konu edilir. Tevrat’ta “benim ismimle çağırın” sözü Azilut’un özüdür, bu sözün anlamı şudur: “Her sefirah bir diğerini bir Tanrı ismiyle bağlar.”
Keter (taç)’in ismi “Ehyeh Asher Ehyeh”dir, “Ben Olan Ben” veya “Ben Benim” demektir. Bu bütün var olanların başlangıcı ve sonudur. hokhmah (hikmet) ve binah (anlayış), YHVH ve Elohim’dir. Eski inanışa göre bunlar merhamet ve Tanrı’nın görünüşüdür. Tiferet (güzellik), YHVH Elohim adıyla anılır, yukarıdaki üç sefirahın alanlarının merkezinde yer alır ve “Tanrı’nın yaratıcılığıdır.”

Sefirotun diğerlerinin de kendilerine ait isimleri vardır. Genesis’in (yaratılış) açılış cümlesine dayanarak diğer sefirahların adları bazı kabalistler tarafından Elohim olarak kabul edilir. “Baraşit Bara Elohim” cümlesi “Başlangıçta Elohim yaratıldı,” demektir. Elohim sözcüğü çoğuldur ve burada yaratılma oluşumu Tanrı’nın özellikleri olarak başlar, kutsal isimler olarak somutlaşır ve yaratılış dört olarak adlandırılır.
Genesis’in ilk bölümü, yaratılışın daha önce var olan kutsal dünyadan (hayat ağacının kökü) açılımı olarak anlaşılmalıdır (filizlenme). Bu konu, Yahudilerin ezoterik kozmogonisinde (evrenin oluşumunu inceleyen bilim) sıkça rastlandığı halde, İncil’le ilgilenen kişilerin çoğu tarafından halen bilinmemektedir.
Yüzyıllardır tartışılan “yaratılışın yokluktan 4’e gelmesi” olayı, bu konunun kapsamına girmektedir. Bu tartışmalar, daha önceden var olan kutsal yayılmanın bilinmemesinden kaynaklanmaktaydı. Daha önceki varoluş açıklaması ise “Tanrı evreni yaratmadan, şekillendirmeden ve yapmadan önce Tora ‘ya (öğreti) danıştı,” şeklindeydi.
Yaratma, iradesinin oluştuğu zaman başladı yahut “Ben Benim” dediği zaman başladı, bu çağrı Azilut ağacının kalbinden yayılır ve Azilut ağacı tiferet’tir. Burada yaratıcı Tanrı, Azilut’un üç aşağı katmanından yeni ağaç ve yeni dünyayı yaratır, şekillendirir ve yapar. Beriah’ın bu dünyası Kitab-ı Mukaddes’e göre yaratılışın 7. gününde açılmıştır.
Birinci günde nezah, hod ve malkut’un oluşturduğu Azilut üçlüsü, beriah ağacının en yüksek üçlüsü olur. Bunlar yaratıcı hikmet, anlayış, güzellik veya hokhmah, binah ve tiferet’tir. Yaratılışta bu olaydan şöyle söz edilir. Gökkubbenin yukarıdaki sular ve aşağıdakilerin arasında bölünmesidir, buna “bölünmüş dünya” denir.
Sonraki 5 gün yaratılış ağacının adım adım açılmasıdır. Her katman sefirahlara bağlanır. Bu, yaratıcının en alttaki beriatik sefirahta (malkut–kingdom) son günde dinlenmesine kadar sürer. Böylece iş mükemmel bir şekilde biter.
Kabalistler buna “Edom’un Kralları” adını verirler. Edom’un Kralları Kitab-ı Mukaddes’e göre, İsrail’deki krallardan önce hüküm sürmekteydiler. Söylendiğine göre, onların başarısızlık nedeni, bir sütunun veya bir sefirahın aşırılığıydı. Başlangıçtaki yaratılış, ancak dengede olursa başarılıdır. Yaratılışın (Genesis) 2. faslında tüm olay tekrarlanmış gibidir. (Ayet 1:27 ve Allah insanı yarattı: “Vayivra Elohim et ha adam”) (Ayet 2:7 ve Allah insana şekil verdi: “YHVH Elohim vayitzer et ha adam”)
Edebi olarak, şekil verdi ve yarattı kelimeleri arasında çok fark vardır. 2. bahis sefirotik ağacın diğer ve daha kompleks işleriyle ilgilidir. Buna da “Olam ha yezirah” denir: Şekillenme dünyası. Bu dünyanın özelliği devamlı değişen fenomenlerdir. Tanrısal irade ile yaratmanın dinamiğinin birlikte çalışmasıdır. Bir fikir olarak dizayn bölümünde, mimarın isteği (Azilut), yaratmak için karar verme (beriah) ile karşılaştırılabilir. Beriah’da yapının inşasından önce detaylar belirlenir. Yezirah, farklılık ve karmaşıklığın egemen olduğu yerdir. Burada yaratıkların beriatik ruhları değişik katmanlarda yer alır ve onların türleri burada belli olur (at, köpek vb). Yezirah dünyası Eden bahçesidir, burada hem erkek, hem de dişilik özelliği olan

(androgynous) insan yaratılmıştır (Genesis 1:27). Beriah’da cinsiyetler kesinlikle belirlenmiş, Âdem ile Havva olarak ayrılmıştır ve erkeklik ile dişilik yansımaları diğer sütunlara yayılır.
Dördüncü dünya assiah’dır, bir üstteki alttakini üreterek, yani yezirah dünyasından ortaya çıkar. Genesis bu konudan “Eden’den akan ırmak” olarak bahseder. Hayat ağacının içinde doğal olan dört katmanın ve ayrılmış dört dünyanın da tekrarıdır. Yapmanın veya element ve hareketin bu en alt dünyası, bizim Âdem ve Havva olarak yaşadığımız dünyadır. O kendini evrende ortaya çıkarır ve biz onu duyularımızla deneyleriz. Bu deneyleme onun katılığı, sıvılığı, gazlığı ve radyoaktif özellikleri iledir. Bu da güç ve şeklin, sol ve sağ sütunların özellikleridir. Bunlar fenomenlerin doğal kanunları altındaki etkileşimlerinden daha fazlasının farkındadırlar ve tüm varoluşun içinden geçen yüksek dünyaların fiziksel alanları olarak görülürler. Bazı fizikçiler atom–altı çizelgeye dayanarak, bütün bu sonsuz galaksinin ardında başka tür bir evren bulunabileceğini söylerler. Bu belki katı olmayacaktır veya bir bilimsel kozmos olabilir. Şu andaki en dünyevi görüş, doğal dünyanın bilgisini taşıyan diğer boyutların bilincinde olmak ve bunu doğaüstü bir realite içinden geçirmektir.
Dört dünya varoluşun her yerine sinmiştir. Şematik olarak, Yakub’un el merdiveni ile bir dünya ağacının sonsuz yapısından yükselmesi olarak görülebilir. Böylece Tanrı’nın iradesi ve bütün var olanları birbirine bağlayan akış, yayılan her şeyin içindedir. Her durumdaki yüksek dünyanın tabanı alttaki dünyanın “vahiy” (daat) olarak temelini oluşturur. Bu planda görülür ki, sefirotun sıralanışı, eksen üzerinde açılışı ve böylece bu uzun hat yahut tanrısal iradenin kav’ı bütün dünyaların etrafını sarar. Dört dünya birçok şekillerde gözlenebilir. Aynı merkeze ait geometrilerden (biçimlerden) Âdem’in antropomorfik benzerliği veya salonların veya bahçelerin kutsal tepelerinin ardı ardına gelmesi gibi… Şu unutulmamalıdır ki, hiçbir imaj gerçeği zapt edemez; bir portrenin, ne kadar derin anlamı olursa olsun, bir kişinin yalnızca bir görünüşünü yakalayabildiği gibi… Kabala, gerçeklik konusunu açıklayan tüm formları değiştirmiştir. Onun amacı varoluşun bir imaj haline getirilmemesi ve bir “sonsuzluk” olarak düşünülmesidir. Ne yazık ki Ortodoksluk bu prensibi hiç anlayamamış ve çoğu zaman gereksiz formaliteler uygulamıştır.
Bu dünyanın sakinleri olarak Tachutonim hakkında da bir şeyler bilmemiz gereklidir. Tachutonim, assiyah veya doğa krallığının altında oturanlar, biz kendimizden geçtiğimizde, bizim “yukarı dünyalardaki parçalarımızdır.”
Elyonim, yani yukarıda oturanlar, normal duyularla hissedilemez, fakat mantıki olarak varlıkları farz edilir ve insan doğaüstü bir müdahaleyi denerse bunu hissedebilir. Yukarı dünya, başka realitelere göre ayarlanmış yaratıklarla doludur. Bu yaratıklar Kabala’da melekler ve baş melek olarak gösterilmiştir. Veya balık ve kuş olarak gösterilir (Genesis, 1:26). Bunlar şekillenmenin yeziratik dünyasında yüzerler, yaratılmanın beriatik dünyasında uçarlar.
Kozmik resmi (biçim) tamamlamak için Kabala’da kelippot veya kabukların dünyası olarak bilinen bir konu vardır, bu “şeytanın” veya tahrip edici varlığının “yaratılmış evrende tanınmasıdır.” Geleneğe göre, bir önceki dünyanın kalıntıları, halen var olan yaratıcı tarafından ayıklanmıştır. Bunların görevleri, her iki makrokozmik ve mikrokozmik katmanlarda, iyiliği denemek ve anlamını kanıtlamak için müdahale etmektir. Şeytani güçler

kötülük olarak ortaya çıkar, fakat Job’un kitabında görüldüğü gibi “Şeytan” (deneyici) “Tanrı’nın oğullarından biridir.” O kozmik görevli olarak kaos’un güçlerini evrenin dengesini bozmak için kullanır. Bu eylem aşağı üç dünyanın katmanında olur ve tam olmayan şeylerin tamamlanmasını sağlar. Bu şeytani yaratıklar veya scheddim, insanlık için korkunç bir zıtlık oluşturur ve bu da insanların akıllarını çabucak etkiler. Bundan dolayı Âdem Tanrı’nın görüntüsü olarak “serbest iradeye” ve “seçime” sahiptir. İyiliği ve kötülüğü yayar, bu da insanoğlunun diğer ayrıcalıkları ve görevlerinden biridir.
 
Adam (Âdem):

Yüzyıllar boyunca Azilut’un kutsal dünyası çeşitli başlıklar ve yollarla anlatılmıştır. Bazı rabbiler (öğretmenler) Azilut’u “ışığın elbisesi” olarak görmüşlerdir. Tanrı bununla kutsal varoluşu sarar. Bazıları bunu Shemna Me Forash olarak simgeler, Tanrı’nın en özel ismi YHVH’nin dört harfiyle sunarlar ve Tanrı’nın görkemi (şanı, ünü, şerefi) olarak adlandırılır. Kabalistik tarihin bir noktasında o, büyük ve parlak bir insan imajı üstlenir ki bu insan Kabod’dur. Kutsal adam, peygamber Ezekiel görüntüsü içinde ortaya çıkar.
Ezekiel, 4 dünya ile bir arabanın (Yetsirah) üzerine yerleştirilmiş taht (Beriah) üzerinde oturan adamın (Azilut) benzerliğini görmüştür. Bu araba, dünya (Asiah) üzerinde dönmektedir. Başlangıçta var olan Azilutik adam, 10 sefirotun yerleştirilmesinde dördüncü olarak (bizim olduğumuz gibi) ifade edilir. Böylece başlangıcın Âdeminden önce de bir Âdem yaratılmış ve şekillendirilmiştir, onun adı Adam Kadmon’dur.
O, Tanrının dört yansımasından birincisidir ve yayılma varoluşa, kutsallık maddeleşmeye dönüşmüştür, ancak bunlar sürecin sonunda tekrar birleşeceklerdir. Adam Kadmon insan şeklinde tasarlanmıştı, o kutsal olan yansıma görevini yerine getirebilmek için gereken her şeye sahipti, o “hem ayna hem de izleyendir” ve kendi özgür iradesine, akla, duygulara ve yapabilme gücüne sahiptir. Hepsinden önemlisi Adam Kadmon kutsallığın bilincindedir.
O, dördüncü olmasına rağmen kendi halinin farkında değildir. Denizde yaşayan balığın denizin farkına varmaması gibi… Sadece birkaç nesil sonra o kutsallığın görünüşünü bütün dünyalarda deneyleyecektir. Böylece bu kutsallığı kendinde ve Tanrı’nın yüzü olan evrende algılayacaktır. Bu yansıma, her aynada olduğu gibi sadece bir “görüntüdür”, hiçbir zaman “gerçek değildir”, direkt ilişki yalnızca grace (zarafet, lütuf) yoluyla veya bütün halkanın tamamlanması ile olur. Her ikisi de yayılmadan çıkar ve teshuvah veya “tövbe” yoluyla kaynağına döner.
Adam Kadmon’un bütünlüğü sefirahlara dayanır. Hayat ağacı taç’tan aşağı doğru büyüdüğü halde Adam Kadmon ayakları üzerinde durur. Kafasının üzerinde keter (taç) vardır, iki yanında Hokhmah (hikmet) ve Binah (anlayış) sefirahı bulunur, bunlar beynin iki yarım küresine bağlanırlar. Bilginin sefirah olmayanı daat onun yüzünde ve boğazında yer alır, burası onun gördüğü, duyduğu, kokladığı ve konuştuğu yerdir. Kalbin sefirahı gevurah (adalet) ve hesed (merhamet) göğüs kafesinin solunda ve sağında bulunur. Merkez sefirah tiferet veya nefs, mide üstündeki sinir ağında timus yer alır. İki alt ve dış fonksiyonlu sefirah hod (ihtişam) ve nezah (zafer) bacaklara bağlanır ve yesod (temel) genital “üreme” bölgesinde, malkut (krallık) ayaklarda yer alır. Adam Kadmon genellikle ama her zaman değil,

arkadan resimlenir, çünkü Musa gibi o da kutsal görüntüyü görmüştü (Exodus 33:20, “Yüzünü göremezsin, çünkü insan beni görüp de yaşayamaz”). Bu durumda, aktif ve pasif taraflar, belkemiği sütununun sağında ve solunda kendi doğal durumundadırlar. Diğer dinler Adam’ı Tanrı’nın görüntüsü, aynı zamanda kutsal bir çalışmanın modeli olarak düşünmüşlerdir.
Kabalistler de bunun dışında değildir ve gizli özdeyişi “Ne kadar yüksekse o kadar alçak”, makrokozmos ve mikrokozmos ile ilgili çalışmalarında izlemişlerdir. Kutsal adam Adam Kadmon’un dışında, yani Azilut’un dışında, 6. günde yaratılmış olan beriatik Âdem gelir. Hareket, yesod’un veya yaratılış ağacının temeline odaklandığı zaman, Yahudi efsanesine göre bu beriatik Âdem, bütün yaratıkların sonrasında yaratıldı, böylece alçakgönüllü olacaktı.
Kabalistik görüş: Diğer bütün yaratıklar istisnasız olarak (melekler ve baş melek dâhil) Azilut’un Âdem’ine dayanır ve bunlar tamamlanmamış olarak bırakılmışlardır, yalnızca beriatik Âdem kutsallığın tamamlanmış bir görüntüsüdür. Efsaneye göre, “Melekler arasındaki kıskançlık ve anlaşmazlık nedeniyle, bunlardan insanın üstün olmasını kabul etmeyenler (Lucifer, Şeytan), insanın üzerindeki kötülük veren kaotik güçlerin liderliği görevine getirilmişlerdir.” Yaratılıştaki bu ayaklanma Âdem’in inişinden önce, ayrılan dünyalardan birinin kutsallıktan ayrılması ve üzerinde yaşayanlara çok az bir özgürlük tanınması ile zaten başlamış, bu ayaklanmanın kötü riski de kozmik plan tarafından düzenlenmişti.
Efsanelere göre, kutsal isim olan “El” her meleğe Tanrı tarafından verildiği için, hiçbiri Tanrı’nın istediğinden daha fazla güce sahip olamaz. Böylece her kutsal varlık görevine bağlıdır, örneğin Shalpiel (kar meleği) sadece kar ile ilgilenir.
Beriah’daki Adem, şimdi ruh katmanında ayrı bir varlığa sahiptir, hala yargılanmamıştır ve böylece Tanrı’nın görüntüsünün yayılması, dördüncüyü, şekillenmenin üçüncü dünyasına (yetsirah, Eden) getirmiştir. Burada, bölünmüş fakat bağlı olan dişilik ve erkeklik özellikleri, kendi aktif ve pasif rollerini alırlar veya bazı kabalistlerin dediği gibi Âdem’in ruhu ile Havva’nın özünün ilişkisi açığa çıkar. Putların dünyasına (Idyllic world) davetsiz olarak gelen misafirin (şeytan), onları koyulan tek kuralı çiğnemeye teşvik etmesiyle, yaratılış dünyasının bilgisiyle, hayat ağacının meyvesini yeme olasılığı sınanır ve daha aşağıdaki maddesel dünyaya gönderilerek onlara elbise verilir (Genesis, 3:21). Burada onlar birçok kurala uymak zorundadırlar. Şimdi evren bağıntılı olarak onların özgürlüklerinin sınırlanmasıyla korunmaktadır, çünkü onları daha büyük sorumluluklar beklemektedir. Mitolojik şekilde bu, bizim dünyaya inmemizin bedelidir. Bazı Kabalistler bu olayı Tanrı tarafından öngörülen bir düşüş olarak görürler (Örnek: Bir ana babanın, çocuğun öğrenebilmesi için hata yapmasına izin vermesi gibi). Bu şekilde Âdem, bütün varoluş katmanlarını denemiş, aşağı ve yukarı giderek ilk Eden’i aramaya başlamıştır. Eden’den sonra da yaratılış cenneti ve kutsal tamlığı…
Kabalistik gelenek, duruma göre bireyler olarak kısıtlanmamız ve kökenimiz hakkında detaylar içerir. Buna göre, her birimiz Adam Kadmon’un Azilutik bedeninde vardık, yani biz yaratılış başlamadan önce de varoluştaydık. Yaratılış, bizim bireysel kaderimizi belirlemek içindir. 4. dünya tamamlandığı ve eyleme geçtiğinde, her insan mevcudiyetinin kutsal parçası, yaratılmış Âdemin (beriatik) hücreleri şeklinde dağıldı. Saf ruhun krallığında, beriatik cennette biz, ruhlarımız define evine gönderilinceye kadar masumiyet içindeyizdir.

Doğamızın farklılaşmış parçası ki, bu Azilut’un kutsal kıvılcımı olarak adlandırılır, aşağı inmek ve asiyah’ın fiziksel evreninde insan şeklini almak için uygun zamanı bekler. O an gelince, biz önce en yüksekteki tarafından çağırılırız, o bize götürmemiz gereken görev ve armağanlarımızı verir. Bu bizim kaderimizdir. Aşağı inmek için bir isteksizlik gösteririz ki, (Bir kabalist bunun için “gözyaşı ırmağı” demektedir) buna karşılık cevap her zaman aynıdır: “Sen bu yüzden çağırıldın, yaratıldın, şekillendirildin, yapıldın.”
Bir geleneğin bize anlattığına göre; bir çift seksüel birlik içindeyken, çocuklarının görünmeyen varlığı onların üzerindedir. İşte böylece beriatik bedenin oluşumu konusu ortaya çıkmıştır. Ruh ve yeziratik beden veya öz (soul) bu dünyanın embriyonik, asiatik bedenine bağlanır, fetüs büyüdüğünde insan olacak kişi bir deriyle kaplanır, detaylı açıklamalar gebeliğin bu fiziksel döneminde bebeğin (kişinin) kendi gelecek yaşamını, karşılaşacağı insanları ve gideceği yerleri gösterir. O aynı zamanda, diğer kişilerin ölümden sonraki yaşamlarını ve onların bireysel olarak performanslarına göre, alçak veya yüksek katmanlarda bulunduğunu bir an için görür. Böylece artık masumiyet hali geçmiştir ve deneysel yaşam gebelikten insan oluşumuna kadar sürer. Çocuk doğduğu zaman, doğumdan önceki hal yok olur ve kişi bir bebeğin fiziksel yaşamının ilerlemesiyle, yukarı dünyalar ile ilgili anılarını unutmaya başlar.
Zaman zaman o, bir anlık, geçmiş anıları hatırlayacaktır, daha sonra gördüğü sahne veya kişileri daha sisli bir şekilde hatırlayacaktır. Karşılaşacağı kişilerin de kozmik plan içinde yer alan kendi kader ve yazgıları bulunmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse önceki yaşamında tanışan iki kişi, karşılaştıklarında birbirlerini tanır gibi olurlar.
“İnsan cennetteki ve dünyanın aşağısındaki her şeye sahiptir. Göksel (tanrısal) olduğu kadar, yersel yaratıktır da, bundan dolayı öncelerin öncesi, insanı kendi kutsal yayılması olarak seçmiştir. Âdemden önce hiçbir dünya var olamazdı, çünkü insan figürü her şeyi kapsar ve her şey onun erdeminde var olur.” (Zohar, İspanya XIII. yy.)
Doğal krallık içinde doğmuş bulunanlar, yani belli kurallar altında yaşayanlar (mineral maddelerden oluşmak, yemek yemek, hareket etmek ve diğerleriyle hayvan gibi ilişki kurmak), bütün 4 dünyanın da altına inmişlerdir. Olgunlaşıp yaşamın değişik aşamalarından geçmiş kişi bundan sonra yavaş yavaş yukarı dünyalara yükselmeye başlar. Bu yükselme önceki zigzag doğrultusunda işler. Böylece o önce bedenini veya malkut’u, fetüs aşamasında geliştirir, daha sonra benliğini (yesod) bebeklikte, daha sonra öğrenme kapasitesini (hod) çocuklukta, daha sonra da gençlikteki aktivitelerine bağlı olarak nezah’ı geliştirir.
Kendi bilinçlenmesinin (tiferet) aşamasına ulaşmasında (yaşamın aslı) o gelişmesini durdurmayı ve geri kalan hayatını tekrarlamayı ve bir alttaki sefirahın zayıf kalan yerlerini güçlendirmeyi seçebilir. Zihnini malkutyen materyalizmi ile meşgul eden bir insan, yesodik egoizmi, hod’un akıllıca oyunlarını veya nezah’ın nefsanî mutluluklarını seçebilir. Kendi iradesini yükseltme ve geliştirme durumunda olan bir insan (ki bu irade tiferet gücüdür) üstün ve hatta muazzam bir birey (doğal olarak), bir hayvan adam, diğerleri üzerinde hâkimiyeti iyi veya kötü istek veya irade ile kuran bir kişi haline gelebilir. Böyle kişiler politikacılar arasında çok bulunur. Burada bulunan bir birey, gücü azalana kadar veya bir doğal kral veya kraliçe yerini alana kadar kalır. Sadece, yaşamı rahatlıktan, güçten ve mevkiden daha üstün gören insanlar, yukarı dünyalarla içten ve yukardan bağlantı kurabilirler.
Bu aşama sadece istemeyle veya diğer gerçek dünyaları bir an görmekle elde edilemez. Bunun için işe “kendi bilgimizle” başlamamız gereklidir. Baş melek Metatron’un rabbi İshmael’e dediği üzere: “Gel ve ben sana yaratılmış ve dönmüş, daha doğmamış olan en iyilerin ruhlarını göstereceğim.” (Enoch, İbrani Kitabı Filistin 3.yy.)


Anatomi (Yapı):

Yukarıda, Kabalistlerin sefirotik ağaca antropomorfik temayı nasıl bağladıklarını görmüştük. Adam Kadmon irade, akıl (intellect), duygu ve hareket anatomisine sahiptir, bu model 4 dünyaya yayılmıştır. Her dünya bir katmanın yayılmasını temsil eder. Bir bireyin insanlaşmasının mikrokozmosunda bu tema minyatür olarak sık sık tekrarlanmaktadır. Kabalistler, yıllar boyunca, kendi zamanlarının dillerinde bu edebi prensipleri ortaya koymuşlardır. Bu Zohar ya da görkem kitabının sembolik psikolojisinde görülebilir. Bu kitap Ortaçağ İspanyolcasıyla yazılmıştır ve 18. yy. Rusya’sında “Hasidik Habat Okulu” tarafından detaylı olarak analiz edilmiştir. Modern Kabalistler de bu geleneği sürdürmekte ve bilgilerini kendi zamanlarının psikolojik bölümlerinde ortaya koymaktadırlar.
En alt dünyadan başlayarak bedene bakalım: Bu fiziksel araç, milyonlarca yıldır, gelişmiş dünya şartlarına bağlı olarak, katı prensipler kümesine dayalı ve de varoluşu (sefirotu) yöneten prototip kurallarından kaynaklanır. Böylece bedenin en temel katmanı toprak, su, hava ve ateşle etkileşim yaparak işler ve kemikler, kaslar, kimyasal akımlar, gaz sirkülasyonu ve elektronik hareket sistemleri şeklinde görülebilirler. Daha detaylı olarak mekanik–organik dokuların, metabolik ve elektromanyetik sistemlerin hiyerarşisi, güç ve şekil sütunlarıyla etkileşim içinde görülebilirler. Enerji ve madde, ağacın aktif ve pasif tarafları, malkut’taki duyumların iradesi altında işler. Otonomik sinir sistemi yesod veya “temel”de bulunur. Merkezi sinir sistemi, beyni de içine alarak tiferet’te Solomon’un koltuğunda bulunur. Böylece, enerji ve madde, bedenin yaşamı boyunca, merkez sütundaki irade ve bilinç ile bağıntılıdır.
Asiatik ağacın üst yüzü bedenin ince (sübtil) kısımlarıdır ve Kabala’da zelim veya görünüş olarak adlandırılır ki, bu da beden ve ruh arasındaki eterik bağlantıya karşılıktır. Yarı fiziksel olarak, alttaki dünyada bulunan “en iyi” enerji ve maddeden oluşur, bu da bir sonraki maddenin kabalığına karşılıktır. Bazı insanlar bu aşamayı iç gözleriyle algılayabilirler ve bedeni saran radyant (ışıldayan) aura’yı görebilirler. Beden ağacının taç’ı (keter) bu Kabalistik temada, yeziratik şekilci dünyanın tiferet’ine karşılıktır. Bu dünya öz’ün dünyasıdır veya ruhun beriatik yaratıcı dünyasının malkut’udur. Bu diğer üç aşağı dünyanın nasıl pislik içinde yaşadığını gösterir ve bizim nasıl bir an içinde görünmeyen dünyaları deneylediğimiz açıktır.
“Ve Tanrı insanı kendi görüntüsü içinde yarattı. Biz bu dünyaya geldiğimizde ilk gördüğümüz şekil budur. O biz büyüdüğümüz ve dünyadan ayrıldığımız seviyeye gelmemiz süresince gelişir. Kaynağı cennettir.” (Zohar, İspanya 13. yy.)
Fiziğin anatomisi bedenin sefirotik modeline dayanır, fakat onun enerjisi, maddesi ve bilinci şekiller dünyasından gelir. Daha açık söylemek gerekirse, fiziksel dünyanın direkt teması yeziratik ağacın malkut’undan geçer, burası da bedenin tiferet’idir, yani beyin ve merkezi sinir sistemidir. Bu iç dünyaların temasını örnekler, burada beyin, düşünmenin fiziksel organı,

bilinci dokuyla, metabolizmayla ve elektromanyetik alanlarla sigortalar. Yukarıda direkt sefirah olmayan daat veya bedenin bilgisi de bu insan ruhunun yesod’u veya varoluşudur. Bu şekilde bu iki dünya karşılaşır ve iletişim içine girerler. Dış dünya hakkında veri sağlamada daha altta olan ve aynı zamanda kendi psikolojisinin farkında olan ve bunu bedenlerine uygulayan üsttekiler, bu iki dünyayı oluştururlar. İrade aşağıdan yukarı doğru yükselir. İnsan ruhunun yesod’u yani benlik, bilincin bir aşamasıdır. Şöyle ki; bunun bir kısmı fiziksel, bir kısmı ise psikolojiktir; bu bizim düşündüğümüz, hissettiğimiz ve yaptığımızın temelini oluşturur. Aslında bu, yesod’u çevreleyen üçlülerin ağaçtaki durumundan kaynaklanmaktadır. Bunlar malkut, hod ve nezah’tan akan 3 yolla açıklanmıştır ve bunlar insan ruhunun bitkisel üçlüsü olarak adlandırılır. Bunlarla her günkü yaşam aktivitesini sağlayan hareket, duygular ve düşünceler açıklanır.
Böylece soldaki üçlünün pasif ve düşüncenin yansıtıcı özelliği olduğu, sağdaki veya hareketin aktif tarafındaki yani egonun üstündekinin merkez yatay üçlü olduğu görülür (yesod–hod–nezah). Egonun değişme durumunun küçük bir kişisel gözlemiyle şemanın doğruluğu görülür. Örnek: Sıkıntı hisseden biriyle, bir sorun hakkında düşünen bir başkası, aynı zamanda işini de yapabilen, düşünendir. Egonun bitkisel durumu, insan ruhunun derinliklerindeki olaylardan etkilenebilir, fakat onun dünya görüşü, eğitiminin ve yetiştirilişinin kafasına yerleştiği şekilde oluşur. Yani şehirde büyümüş bir kişiyle, kasabada doğmuş bir kişi arasında, yaşamın bitkisel aşamasındaki değerler ve davranış açısından farklılıklar vardır. Hod ve nezah (günlük bilincin eşiğini veya geleceğini belirleyen kontrol ve istek sefirahları) ile beraber malkut (beden bağlantısı) ve yesod (birçok kişi için deneylerinin baş alanı olan alt üçlüsüyle oluşturduğu alttaki büyük üçgeni yaratan ego – yesod) ayrıca insanın kendine ait görüntüsünü de odaklar, yani mesleğini belirler. Bir sonraki üçlü, yeziratik hod, nezah ve tiferet’ten oluşur ve bilinçliliğin normal liminal hattı olarak adlandırılan bölgeyi oluşturur. Hod ve nezah’ın arasına konulmuştur, biyopsikolojik yöntemin güçlendirilmesi ve dengelenmesi görevini yapar, böylece tiferet’e (iç gözlemleyici veya kendine) yükselinir.
Bu üçlü, hayvan veya uyanma eşiği diye adlandırılır. Burada nezah’ın gücü yükseldiği ve hod’un duyarlılığı uyarıldığı zaman “yüksek farkındalık” oluşur ki bu, büyük drama veya önceki barış anlarında bazen deneylenmiştir. Burası ilk esrimenin (vecd), ani bir ferahlığın, derin hırsın ve kısmi aydınlanmanın yeridir. Bu, doğal ego bilinçliliğinden oldukça farklıdır ve yönlendirilmiş iradenin hayvansal durumundan fizik ötesindeki dünyaların tanınmasına yol gösterebilir ve hatta bu dünyalar psikolojisinin de ötesinde olabilir, çünkü nefs sadece bedenin taç’ı (keter) ve insan ruhunun içi değildir, o aynı zamanda ruhun öğesel (elemental) temelidir (malkut). Bu aşamanın tecrübesi enderdir, çoğunlukla bilinçsizlikte karşılaşılır. Bu hod–nezah eşiğinin karşısındadır ve nefsi egodan ayırır. Tiferet ve yesod’u birleştiren yollar bu eşiğin karşısındadır, bunlar bazı Kabalistler tarafından zadec veya dürüst adamın yolları diye adlandırılır, fakat bu yalnızca psikolojik tembellik ve kendini aldatma durumlarında oluşur.
“Bir insan bütün yaratılışa eşittir, bir insan minyatür bir dünyadır.”
(Abot de Rabbi Nathan, Filistin 2. yy.)

“Nefs” insan ruhunun “Solomon’un yerinde” oturur, bu bizim her şeyi inceleyen kısmımızdır. Burası yukarıdan ve aşağıdan akan yollara sahiptir ve yukarısındakiler tarafından oluşturulan üçlü serilerin merkezidir.
Burası aynı zamanda en alttaki sefirotun da merkezidir. Görüleceği gibi bilginin ve duygunun pasif ve aktif sefirahları (binah ve hokhmah ile gevurah ve hesed) sadece kendi sütunlarında işlemekle kalmazlar, aynı zamanda tiferet’te odaklanırlar. Soldaki üçlüler insan ruhunu denetimde tutan kavram ve komplekslerin duygu ve bilgi bankalarıdır. Sağdakiler ise aktiftir, bu teşvik edici duygular ve bilgisel aktifliktir. İnsan ruhunun ağacında kendi üçlüleri birbirlerini tamamlarlar, bunlar aynı zamanda bilgileri ve duyguları içerir ve kişinin hayatı boyunca iç dengesini sağlarlar.
Nefsin üstündeki yatay üçlü öz’ün katmanıdır. Gevurah, hesed ve tiferet’ten oluşur (adalet, merhamet ve nefsin duygusal sefirotu). Burası kendi bilinçliliğimizin ve bilincin yeridir. Yine burasıdır ki geleneksel olarak, ahlâki üçlü olarak adlandırılır. Kişi burada kendisini ve başkalarını algılar, ahlaki performans, adalet ve merhamet dağıtılır.
Önceki görüntülere göre burası, iyi olan birinin kötü melekler tarafından aklının çelinmeye çalışıldığı yerdir. Burası aynı zamanda cennete ve Araf’a giden kapıların da bulunduğu yerdir. Bu ilk ve ideal model (archetypal) sembolleri, öz’ün bölgelerini anlatır ve kendinde olmazlığın bu aşamasında bulunan bir kişi bunun kriterinin (ölçüsünün) doğal dünyadan olmadığını bilir, gerçek erdem toplum geleneklerinden farklıdır. Öz, insan ruhunun bilinçsizlik aşamalarında derindedir ve sıkı sıkıya duygu ve kavramların üçlülerine bağlıdır. Onun aynı zamanda tiferet’teki nefsten ruha (hokhmah–binah–tiferet üçlüsü) giden bir yolu vardır. Ruhun üçlüsü, hikmet sefirahı, anlayış ve nefsten oluşmuştur, merkezinde de psikolojik bilgi vardır. Bu üçlü yukarıdaki yaratılış dünyasının en alt üçlüsüdür, yani yeziratik tarafta, insan ruhunun ruhsal görünüşüdür. Nefsin bireyliliği, özde vurgulanışı, kozmik koşullarda görülebilir.
Yeziratik ağacın alttaki yüzü (tiferet’te en yüksek noktaya erişmenin fiziksel görünüşü), ancak meditasyon gibi derin mistik seyahatlerde denenebilir. Ruhsal üçlü, kutsal veya yukarıdaki süper alan gibi, yayılma dünyasıyla, keter yoluyla, direkt ilişki halindedir. Bu, fiziksel dünyanın yüzünün ve olağan öz–benlik görüntüsünün ardında saklı bulunan dünyalardan habersiz bulunanlar için çok az anlam taşır. İç realiteyi tecrübe etmek ve keşfetmek isteyenler için her insanoğlunun yaşamı boyunca bir kez sahip olabileceği, yaratılıştaki dinsel saygılı korku ortamında, yukarı dünyaların bir anlık görünüşü sunulur. İnsan ruhu bir bütün olarak, bedenin organizması gibi tamdır, fiziğe paralel yöntemleri kendi içinde bulundurur. Ego insan ruhunun otonomik sistemi ve nefs de merkez kontroldür, öz ise dengenin ve iç sağlığın metabolizmasıdır. Ruhun bu üçlüsü diğer dünyaların menzile girdiği bölgedir. Beden gibi insan ruhu da “bilinçsiz kanunlara” göre yürür, bir insan doğmuş, yaşamış ve hiçbir gücünü yararlı bir işe kullanmadan ölmüş olabilir.
Kabalist bütün kapasitesini gerçekleştirmek için çaba gösterir, bunu yalnızca üst dünyaları algılamak için değil, ayrıca “onlara bilinçli olarak iştirak etmek” için yapar. Bir bireyin bu duruma gelebilmesi için önce böyle bir olasılığın olabileceğini fark etmesi gerekir, daha sonra kendisinden daha bilgili ve tecrübeli kişilerin onu eğitmek için mevcut olduğunu bilmelidir. Önce birkaç anlık görüntü (vizyon) ile gerçek dünyanın ne kadar tanınamaz olduğunu

açıklayan birkaç kitaba ve kendi özünün geleceğini hatırlayabileceği yer olan Eden’in anahtarını bulabileceği derin araştırmaya ihtiyacı vardır.

Not: Z’ev ben Shimon Halevi’nin Kabbalah Tradition of Hidden Knowledge adlı kitabından alınmıştır.
 
Bir diğer anlamına bakalım
Kabala:Bir işi belirli bir zaman dilimi olmadan belirli bir ücret karşılığı yapmak.
 
Değişmeyen, ebedi ve gizemli Ein Sof ile ölümlü ve sonlu evren arasındaki ilişkiyi açıklamayı amaçlayan ezoterik Yahudi öğretileridir.
 
Geri
Top