Adam (Âdem):
Yüzyıllar boyunca Azilut’un kutsal dünyası çeşitli başlıklar ve yollarla anlatılmıştır. Bazı rabbiler (öğretmenler) Azilut’u “ışığın elbisesi” olarak görmüşlerdir. Tanrı bununla kutsal varoluşu sarar. Bazıları bunu Shemna Me Forash olarak simgeler, Tanrı’nın en özel ismi YHVH’nin dört harfiyle sunarlar ve Tanrı’nın görkemi (şanı, ünü, şerefi) olarak adlandırılır. Kabalistik tarihin bir noktasında o, büyük ve parlak bir insan imajı üstlenir ki bu insan Kabod’dur. Kutsal adam, peygamber Ezekiel görüntüsü içinde ortaya çıkar.
Ezekiel, 4 dünya ile bir arabanın (Yetsirah) üzerine yerleştirilmiş taht (Beriah) üzerinde oturan adamın (Azilut) benzerliğini görmüştür. Bu araba, dünya (Asiah) üzerinde dönmektedir. Başlangıçta var olan Azilutik adam, 10 sefirotun yerleştirilmesinde dördüncü olarak (bizim olduğumuz gibi) ifade edilir. Böylece başlangıcın Âdeminden önce de bir Âdem yaratılmış ve şekillendirilmiştir, onun adı Adam Kadmon’dur.
O, Tanrının dört yansımasından birincisidir ve yayılma varoluşa, kutsallık maddeleşmeye dönüşmüştür, ancak bunlar sürecin sonunda tekrar birleşeceklerdir. Adam Kadmon insan şeklinde tasarlanmıştı, o kutsal olan yansıma görevini yerine getirebilmek için gereken her şeye sahipti, o “hem ayna hem de izleyendir” ve kendi özgür iradesine, akla, duygulara ve yapabilme gücüne sahiptir. Hepsinden önemlisi Adam Kadmon kutsallığın bilincindedir.
O, dördüncü olmasına rağmen kendi halinin farkında değildir. Denizde yaşayan balığın denizin farkına varmaması gibi… Sadece birkaç nesil sonra o kutsallığın görünüşünü bütün dünyalarda deneyleyecektir. Böylece bu kutsallığı kendinde ve Tanrı’nın yüzü olan evrende algılayacaktır. Bu yansıma, her aynada olduğu gibi sadece bir “görüntüdür”, hiçbir zaman “gerçek değildir”, direkt ilişki yalnızca grace (zarafet, lütuf) yoluyla veya bütün halkanın tamamlanması ile olur. Her ikisi de yayılmadan çıkar ve teshuvah veya “tövbe” yoluyla kaynağına döner.
Adam Kadmon’un bütünlüğü sefirahlara dayanır. Hayat ağacı taç’tan aşağı doğru büyüdüğü halde Adam Kadmon ayakları üzerinde durur. Kafasının üzerinde keter (taç) vardır, iki yanında Hokhmah (hikmet) ve Binah (anlayış) sefirahı bulunur, bunlar beynin iki yarım küresine bağlanırlar. Bilginin sefirah olmayanı daat onun yüzünde ve boğazında yer alır, burası onun gördüğü, duyduğu, kokladığı ve konuştuğu yerdir. Kalbin sefirahı gevurah (adalet) ve hesed (merhamet) göğüs kafesinin solunda ve sağında bulunur. Merkez sefirah tiferet veya nefs, mide üstündeki sinir ağında timus yer alır. İki alt ve dış fonksiyonlu sefirah hod (ihtişam) ve nezah (zafer) bacaklara bağlanır ve yesod (temel) genital “üreme” bölgesinde, malkut (krallık) ayaklarda yer alır. Adam Kadmon genellikle ama her zaman değil,
arkadan resimlenir, çünkü Musa gibi o da kutsal görüntüyü görmüştü (Exodus 33:20, “Yüzünü göremezsin, çünkü insan beni görüp de yaşayamaz”). Bu durumda, aktif ve pasif taraflar, belkemiği sütununun sağında ve solunda kendi doğal durumundadırlar. Diğer dinler Adam’ı Tanrı’nın görüntüsü, aynı zamanda kutsal bir çalışmanın modeli olarak düşünmüşlerdir.
Kabalistler de bunun dışında değildir ve gizli özdeyişi “Ne kadar yüksekse o kadar alçak”, makrokozmos ve mikrokozmos ile ilgili çalışmalarında izlemişlerdir. Kutsal adam Adam Kadmon’un dışında, yani Azilut’un dışında, 6. günde yaratılmış olan beriatik Âdem gelir. Hareket, yesod’un veya yaratılış ağacının temeline odaklandığı zaman, Yahudi efsanesine göre bu beriatik Âdem, bütün yaratıkların sonrasında yaratıldı, böylece alçakgönüllü olacaktı.
Kabalistik görüş: Diğer bütün yaratıklar istisnasız olarak (melekler ve baş melek dâhil) Azilut’un Âdem’ine dayanır ve bunlar tamamlanmamış olarak bırakılmışlardır, yalnızca beriatik Âdem kutsallığın tamamlanmış bir görüntüsüdür. Efsaneye göre, “Melekler arasındaki kıskançlık ve anlaşmazlık nedeniyle, bunlardan insanın üstün olmasını kabul etmeyenler (Lucifer, Şeytan), insanın üzerindeki kötülük veren kaotik güçlerin liderliği görevine getirilmişlerdir.” Yaratılıştaki bu ayaklanma Âdem’in inişinden önce, ayrılan dünyalardan birinin kutsallıktan ayrılması ve üzerinde yaşayanlara çok az bir özgürlük tanınması ile zaten başlamış, bu ayaklanmanın kötü riski de kozmik plan tarafından düzenlenmişti.
Efsanelere göre, kutsal isim olan “El” her meleğe Tanrı tarafından verildiği için, hiçbiri Tanrı’nın istediğinden daha fazla güce sahip olamaz. Böylece her kutsal varlık görevine bağlıdır, örneğin Shalpiel (kar meleği) sadece kar ile ilgilenir.
Beriah’daki Adem, şimdi ruh katmanında ayrı bir varlığa sahiptir, hala yargılanmamıştır ve böylece Tanrı’nın görüntüsünün yayılması, dördüncüyü, şekillenmenin üçüncü dünyasına (yetsirah, Eden) getirmiştir. Burada, bölünmüş fakat bağlı olan dişilik ve erkeklik özellikleri, kendi aktif ve pasif rollerini alırlar veya bazı kabalistlerin dediği gibi Âdem’in ruhu ile Havva’nın özünün ilişkisi açığa çıkar. Putların dünyasına (Idyllic world) davetsiz olarak gelen misafirin (şeytan), onları koyulan tek kuralı çiğnemeye teşvik etmesiyle, yaratılış dünyasının bilgisiyle, hayat ağacının meyvesini yeme olasılığı sınanır ve daha aşağıdaki maddesel dünyaya gönderilerek onlara elbise verilir (Genesis, 3:21). Burada onlar birçok kurala uymak zorundadırlar. Şimdi evren bağıntılı olarak onların özgürlüklerinin sınırlanmasıyla korunmaktadır, çünkü onları daha büyük sorumluluklar beklemektedir. Mitolojik şekilde bu, bizim dünyaya inmemizin bedelidir. Bazı Kabalistler bu olayı Tanrı tarafından öngörülen bir düşüş olarak görürler (Örnek: Bir ana babanın, çocuğun öğrenebilmesi için hata yapmasına izin vermesi gibi). Bu şekilde Âdem, bütün varoluş katmanlarını denemiş, aşağı ve yukarı giderek ilk Eden’i aramaya başlamıştır. Eden’den sonra da yaratılış cenneti ve kutsal tamlığı…
Kabalistik gelenek, duruma göre bireyler olarak kısıtlanmamız ve kökenimiz hakkında detaylar içerir. Buna göre, her birimiz Adam Kadmon’un Azilutik bedeninde vardık, yani biz yaratılış başlamadan önce de varoluştaydık. Yaratılış, bizim bireysel kaderimizi belirlemek içindir. 4. dünya tamamlandığı ve eyleme geçtiğinde, her insan mevcudiyetinin kutsal parçası, yaratılmış Âdemin (beriatik) hücreleri şeklinde dağıldı. Saf ruhun krallığında, beriatik cennette biz, ruhlarımız define evine gönderilinceye kadar masumiyet içindeyizdir.
Doğamızın farklılaşmış parçası ki, bu Azilut’un kutsal kıvılcımı olarak adlandırılır, aşağı inmek ve asiyah’ın fiziksel evreninde insan şeklini almak için uygun zamanı bekler. O an gelince, biz önce en yüksekteki tarafından çağırılırız, o bize götürmemiz gereken görev ve armağanlarımızı verir. Bu bizim kaderimizdir. Aşağı inmek için bir isteksizlik gösteririz ki, (Bir kabalist bunun için “gözyaşı ırmağı” demektedir) buna karşılık cevap her zaman aynıdır: “Sen bu yüzden çağırıldın, yaratıldın, şekillendirildin, yapıldın.”
Bir geleneğin bize anlattığına göre; bir çift seksüel birlik içindeyken, çocuklarının görünmeyen varlığı onların üzerindedir. İşte böylece beriatik bedenin oluşumu konusu ortaya çıkmıştır. Ruh ve yeziratik beden veya öz (soul) bu dünyanın embriyonik, asiatik bedenine bağlanır, fetüs büyüdüğünde insan olacak kişi bir deriyle kaplanır, detaylı açıklamalar gebeliğin bu fiziksel döneminde bebeğin (kişinin) kendi gelecek yaşamını, karşılaşacağı insanları ve gideceği yerleri gösterir. O aynı zamanda, diğer kişilerin ölümden sonraki yaşamlarını ve onların bireysel olarak performanslarına göre, alçak veya yüksek katmanlarda bulunduğunu bir an için görür. Böylece artık masumiyet hali geçmiştir ve deneysel yaşam gebelikten insan oluşumuna kadar sürer. Çocuk doğduğu zaman, doğumdan önceki hal yok olur ve kişi bir bebeğin fiziksel yaşamının ilerlemesiyle, yukarı dünyalar ile ilgili anılarını unutmaya başlar.
Zaman zaman o, bir anlık, geçmiş anıları hatırlayacaktır, daha sonra gördüğü sahne veya kişileri daha sisli bir şekilde hatırlayacaktır. Karşılaşacağı kişilerin de kozmik plan içinde yer alan kendi kader ve yazgıları bulunmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse önceki yaşamında tanışan iki kişi, karşılaştıklarında birbirlerini tanır gibi olurlar.
“İnsan cennetteki ve dünyanın aşağısındaki her şeye sahiptir. Göksel (tanrısal) olduğu kadar, yersel yaratıktır da, bundan dolayı öncelerin öncesi, insanı kendi kutsal yayılması olarak seçmiştir. Âdemden önce hiçbir dünya var olamazdı, çünkü insan figürü her şeyi kapsar ve her şey onun erdeminde var olur.” (Zohar, İspanya XIII. yy.)
Doğal krallık içinde doğmuş bulunanlar, yani belli kurallar altında yaşayanlar (mineral maddelerden oluşmak, yemek yemek, hareket etmek ve diğerleriyle hayvan gibi ilişki kurmak), bütün 4 dünyanın da altına inmişlerdir. Olgunlaşıp yaşamın değişik aşamalarından geçmiş kişi bundan sonra yavaş yavaş yukarı dünyalara yükselmeye başlar. Bu yükselme önceki zigzag doğrultusunda işler. Böylece o önce bedenini veya malkut’u, fetüs aşamasında geliştirir, daha sonra benliğini (yesod) bebeklikte, daha sonra öğrenme kapasitesini (hod) çocuklukta, daha sonra da gençlikteki aktivitelerine bağlı olarak nezah’ı geliştirir.
Kendi bilinçlenmesinin (tiferet) aşamasına ulaşmasında (yaşamın aslı) o gelişmesini durdurmayı ve geri kalan hayatını tekrarlamayı ve bir alttaki sefirahın zayıf kalan yerlerini güçlendirmeyi seçebilir. Zihnini malkutyen materyalizmi ile meşgul eden bir insan, yesodik egoizmi, hod’un akıllıca oyunlarını veya nezah’ın nefsanî mutluluklarını seçebilir. Kendi iradesini yükseltme ve geliştirme durumunda olan bir insan (ki bu irade tiferet gücüdür) üstün ve hatta muazzam bir birey (doğal olarak), bir hayvan adam, diğerleri üzerinde hâkimiyeti iyi veya kötü istek veya irade ile kuran bir kişi haline gelebilir. Böyle kişiler politikacılar arasında çok bulunur. Burada bulunan bir birey, gücü azalana kadar veya bir doğal kral veya kraliçe yerini alana kadar kalır. Sadece, yaşamı rahatlıktan, güçten ve mevkiden daha üstün gören insanlar, yukarı dünyalarla içten ve yukardan bağlantı kurabilirler.
Bu aşama sadece istemeyle veya diğer gerçek dünyaları bir an görmekle elde edilemez. Bunun için işe “kendi bilgimizle” başlamamız gereklidir. Baş melek Metatron’un rabbi İshmael’e dediği üzere: “Gel ve ben sana yaratılmış ve dönmüş, daha doğmamış olan en iyilerin ruhlarını göstereceğim.” (Enoch, İbrani Kitabı Filistin 3.yy.)
Anatomi (Yapı):
Yukarıda, Kabalistlerin sefirotik ağaca antropomorfik temayı nasıl bağladıklarını görmüştük. Adam Kadmon irade, akıl (intellect), duygu ve hareket anatomisine sahiptir, bu model 4 dünyaya yayılmıştır. Her dünya bir katmanın yayılmasını temsil eder. Bir bireyin insanlaşmasının mikrokozmosunda bu tema minyatür olarak sık sık tekrarlanmaktadır. Kabalistler, yıllar boyunca, kendi zamanlarının dillerinde bu edebi prensipleri ortaya koymuşlardır. Bu Zohar ya da görkem kitabının sembolik psikolojisinde görülebilir. Bu kitap Ortaçağ İspanyolcasıyla yazılmıştır ve 18. yy. Rusya’sında “Hasidik Habat Okulu” tarafından detaylı olarak analiz edilmiştir. Modern Kabalistler de bu geleneği sürdürmekte ve bilgilerini kendi zamanlarının psikolojik bölümlerinde ortaya koymaktadırlar.
En alt dünyadan başlayarak bedene bakalım: Bu fiziksel araç, milyonlarca yıldır, gelişmiş dünya şartlarına bağlı olarak, katı prensipler kümesine dayalı ve de varoluşu (sefirotu) yöneten prototip kurallarından kaynaklanır. Böylece bedenin en temel katmanı toprak, su, hava ve ateşle etkileşim yaparak işler ve kemikler, kaslar, kimyasal akımlar, gaz sirkülasyonu ve elektronik hareket sistemleri şeklinde görülebilirler. Daha detaylı olarak mekanik–organik dokuların, metabolik ve elektromanyetik sistemlerin hiyerarşisi, güç ve şekil sütunlarıyla etkileşim içinde görülebilirler. Enerji ve madde, ağacın aktif ve pasif tarafları, malkut’taki duyumların iradesi altında işler. Otonomik sinir sistemi yesod veya “temel”de bulunur. Merkezi sinir sistemi, beyni de içine alarak tiferet’te Solomon’un koltuğunda bulunur. Böylece, enerji ve madde, bedenin yaşamı boyunca, merkez sütundaki irade ve bilinç ile bağıntılıdır.
Asiatik ağacın üst yüzü bedenin ince (sübtil) kısımlarıdır ve Kabala’da zelim veya görünüş olarak adlandırılır ki, bu da beden ve ruh arasındaki eterik bağlantıya karşılıktır. Yarı fiziksel olarak, alttaki dünyada bulunan “en iyi” enerji ve maddeden oluşur, bu da bir sonraki maddenin kabalığına karşılıktır. Bazı insanlar bu aşamayı iç gözleriyle algılayabilirler ve bedeni saran radyant (ışıldayan) aura’yı görebilirler. Beden ağacının taç’ı (keter) bu Kabalistik temada, yeziratik şekilci dünyanın tiferet’ine karşılıktır. Bu dünya öz’ün dünyasıdır veya ruhun beriatik yaratıcı dünyasının malkut’udur. Bu diğer üç aşağı dünyanın nasıl pislik içinde yaşadığını gösterir ve bizim nasıl bir an içinde görünmeyen dünyaları deneylediğimiz açıktır.
“Ve Tanrı insanı kendi görüntüsü içinde yarattı. Biz bu dünyaya geldiğimizde ilk gördüğümüz şekil budur. O biz büyüdüğümüz ve dünyadan ayrıldığımız seviyeye gelmemiz süresince gelişir. Kaynağı cennettir.” (Zohar, İspanya 13. yy.)
Fiziğin anatomisi bedenin sefirotik modeline dayanır, fakat onun enerjisi, maddesi ve bilinci şekiller dünyasından gelir. Daha açık söylemek gerekirse, fiziksel dünyanın direkt teması yeziratik ağacın malkut’undan geçer, burası da bedenin tiferet’idir, yani beyin ve merkezi sinir sistemidir. Bu iç dünyaların temasını örnekler, burada beyin, düşünmenin fiziksel organı,
bilinci dokuyla, metabolizmayla ve elektromanyetik alanlarla sigortalar. Yukarıda direkt sefirah olmayan daat veya bedenin bilgisi de bu insan ruhunun yesod’u veya varoluşudur. Bu şekilde bu iki dünya karşılaşır ve iletişim içine girerler. Dış dünya hakkında veri sağlamada daha altta olan ve aynı zamanda kendi psikolojisinin farkında olan ve bunu bedenlerine uygulayan üsttekiler, bu iki dünyayı oluştururlar. İrade aşağıdan yukarı doğru yükselir. İnsan ruhunun yesod’u yani benlik, bilincin bir aşamasıdır. Şöyle ki; bunun bir kısmı fiziksel, bir kısmı ise psikolojiktir; bu bizim düşündüğümüz, hissettiğimiz ve yaptığımızın temelini oluşturur. Aslında bu, yesod’u çevreleyen üçlülerin ağaçtaki durumundan kaynaklanmaktadır. Bunlar malkut, hod ve nezah’tan akan 3 yolla açıklanmıştır ve bunlar insan ruhunun bitkisel üçlüsü olarak adlandırılır. Bunlarla her günkü yaşam aktivitesini sağlayan hareket, duygular ve düşünceler açıklanır.
Böylece soldaki üçlünün pasif ve düşüncenin yansıtıcı özelliği olduğu, sağdaki veya hareketin aktif tarafındaki yani egonun üstündekinin merkez yatay üçlü olduğu görülür (yesod–hod–nezah). Egonun değişme durumunun küçük bir kişisel gözlemiyle şemanın doğruluğu görülür. Örnek: Sıkıntı hisseden biriyle, bir sorun hakkında düşünen bir başkası, aynı zamanda işini de yapabilen, düşünendir. Egonun bitkisel durumu, insan ruhunun derinliklerindeki olaylardan etkilenebilir, fakat onun dünya görüşü, eğitiminin ve yetiştirilişinin kafasına yerleştiği şekilde oluşur. Yani şehirde büyümüş bir kişiyle, kasabada doğmuş bir kişi arasında, yaşamın bitkisel aşamasındaki değerler ve davranış açısından farklılıklar vardır. Hod ve nezah (günlük bilincin eşiğini veya geleceğini belirleyen kontrol ve istek sefirahları) ile beraber malkut (beden bağlantısı) ve yesod (birçok kişi için deneylerinin baş alanı olan alt üçlüsüyle oluşturduğu alttaki büyük üçgeni yaratan ego – yesod) ayrıca insanın kendine ait görüntüsünü de odaklar, yani mesleğini belirler. Bir sonraki üçlü, yeziratik hod, nezah ve tiferet’ten oluşur ve bilinçliliğin normal liminal hattı olarak adlandırılan bölgeyi oluşturur. Hod ve nezah’ın arasına konulmuştur, biyopsikolojik yöntemin güçlendirilmesi ve dengelenmesi görevini yapar, böylece tiferet’e (iç gözlemleyici veya kendine) yükselinir.
Bu üçlü, hayvan veya uyanma eşiği diye adlandırılır. Burada nezah’ın gücü yükseldiği ve hod’un duyarlılığı uyarıldığı zaman “yüksek farkındalık” oluşur ki bu, büyük drama veya önceki barış anlarında bazen deneylenmiştir. Burası ilk esrimenin (vecd), ani bir ferahlığın, derin hırsın ve kısmi aydınlanmanın yeridir. Bu, doğal ego bilinçliliğinden oldukça farklıdır ve yönlendirilmiş iradenin hayvansal durumundan fizik ötesindeki dünyaların tanınmasına yol gösterebilir ve hatta bu dünyalar psikolojisinin de ötesinde olabilir, çünkü nefs sadece bedenin taç’ı (keter) ve insan ruhunun içi değildir, o aynı zamanda ruhun öğesel (elemental) temelidir (malkut). Bu aşamanın tecrübesi enderdir, çoğunlukla bilinçsizlikte karşılaşılır. Bu hod–nezah eşiğinin karşısındadır ve nefsi egodan ayırır. Tiferet ve yesod’u birleştiren yollar bu eşiğin karşısındadır, bunlar bazı Kabalistler tarafından zadec veya dürüst adamın yolları diye adlandırılır, fakat bu yalnızca psikolojik tembellik ve kendini aldatma durumlarında oluşur.
“Bir insan bütün yaratılışa eşittir, bir insan minyatür bir dünyadır.”
(Abot de Rabbi Nathan, Filistin 2. yy.)
“Nefs” insan ruhunun “Solomon’un yerinde” oturur, bu bizim her şeyi inceleyen kısmımızdır. Burası yukarıdan ve aşağıdan akan yollara sahiptir ve yukarısındakiler tarafından oluşturulan üçlü serilerin merkezidir.
Burası aynı zamanda en alttaki sefirotun da merkezidir. Görüleceği gibi bilginin ve duygunun pasif ve aktif sefirahları (binah ve hokhmah ile gevurah ve hesed) sadece kendi sütunlarında işlemekle kalmazlar, aynı zamanda tiferet’te odaklanırlar. Soldaki üçlüler insan ruhunu denetimde tutan kavram ve komplekslerin duygu ve bilgi bankalarıdır. Sağdakiler ise aktiftir, bu teşvik edici duygular ve bilgisel aktifliktir. İnsan ruhunun ağacında kendi üçlüleri birbirlerini tamamlarlar, bunlar aynı zamanda bilgileri ve duyguları içerir ve kişinin hayatı boyunca iç dengesini sağlarlar.
Nefsin üstündeki yatay üçlü öz’ün katmanıdır. Gevurah, hesed ve tiferet’ten oluşur (adalet, merhamet ve nefsin duygusal sefirotu). Burası kendi bilinçliliğimizin ve bilincin yeridir. Yine burasıdır ki geleneksel olarak, ahlâki üçlü olarak adlandırılır. Kişi burada kendisini ve başkalarını algılar, ahlaki performans, adalet ve merhamet dağıtılır.
Önceki görüntülere göre burası, iyi olan birinin kötü melekler tarafından aklının çelinmeye çalışıldığı yerdir. Burası aynı zamanda cennete ve Araf’a giden kapıların da bulunduğu yerdir. Bu ilk ve ideal model (archetypal) sembolleri, öz’ün bölgelerini anlatır ve kendinde olmazlığın bu aşamasında bulunan bir kişi bunun kriterinin (ölçüsünün) doğal dünyadan olmadığını bilir, gerçek erdem toplum geleneklerinden farklıdır. Öz, insan ruhunun bilinçsizlik aşamalarında derindedir ve sıkı sıkıya duygu ve kavramların üçlülerine bağlıdır. Onun aynı zamanda tiferet’teki nefsten ruha (hokhmah–binah–tiferet üçlüsü) giden bir yolu vardır. Ruhun üçlüsü, hikmet sefirahı, anlayış ve nefsten oluşmuştur, merkezinde de psikolojik bilgi vardır. Bu üçlü yukarıdaki yaratılış dünyasının en alt üçlüsüdür, yani yeziratik tarafta, insan ruhunun ruhsal görünüşüdür. Nefsin bireyliliği, özde vurgulanışı, kozmik koşullarda görülebilir.
Yeziratik ağacın alttaki yüzü (tiferet’te en yüksek noktaya erişmenin fiziksel görünüşü), ancak meditasyon gibi derin mistik seyahatlerde denenebilir. Ruhsal üçlü, kutsal veya yukarıdaki süper alan gibi, yayılma dünyasıyla, keter yoluyla, direkt ilişki halindedir. Bu, fiziksel dünyanın yüzünün ve olağan öz–benlik görüntüsünün ardında saklı bulunan dünyalardan habersiz bulunanlar için çok az anlam taşır. İç realiteyi tecrübe etmek ve keşfetmek isteyenler için her insanoğlunun yaşamı boyunca bir kez sahip olabileceği, yaratılıştaki dinsel saygılı korku ortamında, yukarı dünyaların bir anlık görünüşü sunulur. İnsan ruhu bir bütün olarak, bedenin organizması gibi tamdır, fiziğe paralel yöntemleri kendi içinde bulundurur. Ego insan ruhunun otonomik sistemi ve nefs de merkez kontroldür, öz ise dengenin ve iç sağlığın metabolizmasıdır. Ruhun bu üçlüsü diğer dünyaların menzile girdiği bölgedir. Beden gibi insan ruhu da “bilinçsiz kanunlara” göre yürür, bir insan doğmuş, yaşamış ve hiçbir gücünü yararlı bir işe kullanmadan ölmüş olabilir.
Kabalist bütün kapasitesini gerçekleştirmek için çaba gösterir, bunu yalnızca üst dünyaları algılamak için değil, ayrıca “onlara bilinçli olarak iştirak etmek” için yapar. Bir bireyin bu duruma gelebilmesi için önce böyle bir olasılığın olabileceğini fark etmesi gerekir, daha sonra kendisinden daha bilgili ve tecrübeli kişilerin onu eğitmek için mevcut olduğunu bilmelidir. Önce birkaç anlık görüntü (vizyon) ile gerçek dünyanın ne kadar tanınamaz olduğunu
açıklayan birkaç kitaba ve kendi özünün geleceğini hatırlayabileceği yer olan Eden’in anahtarını bulabileceği derin araştırmaya ihtiyacı vardır.
Not: Z’ev ben Shimon Halevi’nin Kabbalah Tradition of Hidden Knowledge adlı kitabından alınmıştır.