İlk once Allah Hz. Adem’i sonra da Havva’yı onun kürek kemiğinden yaratmış. Hz. Adem’in yaratılışı üç büyük dinin farklı versiyonlarla ittifak ettiği bir konu olsa da herşey aslında Kadın’ın yaratılması ile başlamış.Peki Allah neden kadını erkeğin kürek kemiğinden yaratmış ta ayrıyeten yaratmamış. Erkekler bu durumu kendi lehine kullanarak kendilerine öncelik tanındığını ve daha güçlü oldukları için de kadını her zaman ikinci plana atma gayesi gütmüş.
Bundan dolayı Kadın her zaman tartışılma konusu olmuş. Dinlerden tutun felsefelere kadar pek çok insan kadını anlamaya çalışmış, hakkında şiirler söylemiş, destanlar kadına duyulan aşk ile tavan yapmış ama kadının yerin her zaman tartışılır olmuş. Erkek her zaman avcı kabul edildiği için kadın sadece ulaşılmak istenen nesne olarak kabul edilmiş ve kadın hak ettiği yeri bir türlü bulamamış.
Ortaçağ’da kadın cadı sayılarak şeytanın yardımcısı muamelesi görmüş ve binlerce kadın diri diri yakılmış. Şeytan cins olarak erkek kabul edilse de büyü yapan cadılar suçlu bulunmuş ve engizisyon mahkemelerinde türlü türlü işkencelerden geçirilen daha çok hep kadın olmuş ve pek çoğu vahşice diri diri yakılmış. Kadının yeri bir türlü hak ettiği yeri bulamamış. Kendi tarihimizde bile köle kadınlar cariye olarak kabul edilmiş ve ancak efendisinden çocuğu olunca kölelikten kurtulup hürriyetine kavuşabilmiş.
Peygamberler hep erkek olarak gelmiş ve kadının bu ağır vazifeyi fıtratça kaldıramayacağı söylenmiş. Yine de kutsal kitabımız Kadının yerini Hz. Meryem örneği ile çok güzel açıklamış ve bizlere kadınların en büyüğü olarak takdim etmiş. Yani peygamberler erkek olarak gelse de kadın onun hep annesi olmuş ve dinsel mitolojilerin hep gizli kahramanları olarak kalmış.
Annelik rolü kadına çok yakışmış, böylece yeri belli olmuş ve erkeklere göre kadının yeri ev olmuş. Erkek rahatça dışarıda dolaşabilirken kadın çekiciliği ile teşhircilik yapmasın diye örtünmesi telkin edilmiş. Annelik duygusu kadına o kadar güç vermiş ki şefkatiyle aşka bile meydan okuyabilmiş. Misal korkak anne tavuk yavrusunu korumak için ite bile saldırabilmiş. Şefkati ile kadın aşkı geride bırakan tek kahraman olduğu için ona “şefkat kahramanı” lakabı pek layık görülmüş. Erkeğe cennette huri layık görülürken kadına gılman verildiği hep ikinci planda kalmış.
Kadına zaman zaman fahişelik yakıştırılmış ama erkeğe uzun züre bir isim bulunamamış. En son erkek fahişelere “jigolo” ismi bulunmuş ama bir türlü tutmamış. Erkek egemen dünyada fahişelik hep kadına yakıştırılarak ayrımcılık yapılmış.
Erkek hep avcı olduğu için kadın evliliklerde hep kız istemeyle istenilen taraf olmuş. Erkek tarafı kızı istemeye çikolata ile gelecek, kız tarafı kahve yapacak, Allah’ın emir Peygamber’in kavli ile kız istenecek ve başı sonu belli bu sembolik oyun ile kız istenmiş olacak. Kızın egosu tatmin edilerek yine herşey onun etrafında dönüyormuş hissi verilecek ve dünya evine adım atmadan once son bir kez sevinme fırsatı verilecek.
Kadın hep bir aşk objesi olarak kovalanan bir kişi olarak sunulmuş. Ferhat Şirin’i, Mecnun Leyla’yı ve Romeo Juliet’i kovalamış hep. Kadın aslında hep durduğu yerde güçlü olmuş, anil-merkez kuvvetle çevresindekileri gücü ile vakkum gibi çekebilmiş. Gücünün farkında olan kadınlar cilve oyunlarını icat ederek erkeklere ip takıp oynatabilmiş. Bu oyun onların o kadar hoşuna gitmiş ki gün gelmiş erkekler teknolojiyi geliştirerek kadınların bu oyununu bozmuş.
Kadın artık dergilerde, magazin haberlerinde, tv bültenlerinde birer obje olarak kullanılarak intikam alınmaya çalışılmış ama kadınlar da boş durmamış. Kadınlar feminizmi icat ederek erkeklerden öyle bir intikam almış ki işin ucu yatağa dayandığı için erkekler pes etmiş ve kadına toplumda yer vermeye başlamış.
Artık kadın siyasette, sanatta, edebiyatta, hukukta, sağlıkta, televizyonda ve yazılı medyada o kadar yer edinmiş ki hem çocuk yapması hem de kariyer yapması meşhur bir söz olmuş. Ancak kadın yine mutlu olmamış, bu sefer “Kadının namuslusunu ama şehvetlisini severim” diyen odun ruhlu erkeklerin sayısı artınca kutsal ittifak yine bozulmuş.
Kadın bu sefer oyunun kurallarını değiştirmeye karar vemiş. Artık bundan böyle avcı olacak, iş kuracak, patron olacak, emirler yağdıracak, sporda birinci olacak ve erkeklerin bütün alanlarını kendisi alacakmış. Hatta avcılığı daha da ileriye götürerek erkeğe şiirler yazmış, onun peşinden koşmuş ve erkeğe içindeki aşkını bizzat dökmeye çalışmış.
Kadın doğa kurallarına ters davranıp erkeğin rolünü çalmaya çalıştığı için bu durum erkeğin hiç hoşuna gitmemiş ve bu oyunu bozmak için kara kara düşünmeye başlamış ancak kadının fendi erkeği yenerek erkek hiç bir zaman yeni bir oyun icat edememiş.
Sonunda oyunun zevki kaçtığı için kadın da erkeğe küsmüş, boşanmalar ayrılıklar artmış, mutsuzluklar birbirini kovalamış. Kadın derdini erkeğe hiç bir zaman anlatamamış. Tek istediği biraz anlaşılmak, biraz aşk ve biraz da sevgiymiş. Kadın fazla aşk ve sevgiden zaten kaçan bir yaratıkmış. Bu kadarcık küçük bir isteği çok gören erkekleri gören kadınlar da artık çok ama çok yorulmuş.