YoRuMSuZ
Biz işimize bakalım...
Kadınlar hep çiçek, erkekler hep öküz! (müş)
Kadın-erkek ilişkilerine yönelik ahkam kesecek kadar bilgi ve tecrübem yok. İlişkiler için birçoklarının gösterdiği çaba da gözümde büyür. Bana göre bir şey olacaksa olur, olmayacaksa olmaz. Üstüne düşüp çabalamanın doğal olmayan bir şeyi tetiklediğini düşünmüşümdür hep (her konuda).
Bunların kimilerinde yaşa göre değişen halleri de var. Örneğin çocukluk, gençlik döneminde (genellikle) paranız yoktur. Olan da ailenizin size uygun gördüğüyle sınırlıdır. Dolayısıyla kendinizi gösterme şekliniz boyunuz, saçınız, sakalınız, bacak boyunuz, memeleriniz, kalçalarınız, ayakkabınız, penis boyunuz üstünedir.
Yaşla değişen kaynaklar
Yaş ilerledikçe bunların eskisi kadar önemi kalmaz. Zira statüyü gösterecek, kendini belli edecek başka şeyler çıkar. Oturduğun semt, yaşadığın ev, çalıştığın şirket, cebindeki para, elindeki telefon, altındaki araba, bilgin, görgün, tecrübelerin, çevredeki algın
Ama ne olursa olsun kadın-erkek ilişkilerinde değişmeyen şeyler de var.
En temel konulara genellikle kılıflar uydurup soyutlaştırmasak apaçık göreceğiz. Örneğin bir bakışta vurulmayı tesadüfi bir şey sanarız. Oysa tamamen biyolojik, kimyasal ve matematiksel bir süreçtir. Öngörülebilir, kurgulanabilir. Yüksek dozda heyecan ve çoşku bu olayın gerçekleşeceği en doğal ortamıdır.
Kadın ve erkeğin farklarını yalın bir bilimsel yaklaşımla incelerken kahkaha attıracak kadar eğlenceli bir dille anlatan Türkçeye çevrilmiş bir kitap da var: Spermler Erkekten, Yumurtalar Kadından. Aylin Yalçınkayanın çevirisiyle Türkçeleşen bu kitabın orijinali Its not you, its biology.
Kitap kadın ve erkeğin cinsellik ve ilişkiler konusunda neden farklı düşündüğünü inceliyor. Erkeğin bahanesi her daim etrafa saçabilecek on milyonlarca spermin hayalarında pinekleyip durması. Kadın ise koca bir ay boyunca türlü çeşit sancılara vesile olan 1 adet yumurtaya sahiptir. Yani tek bir şansı vardır.
Bu yüzden erkek hoyrattır, kadın seçicidir. Erkek bir ay boyunca yüzlerce kadını dölleyebilir, kadın ise sadece bir erkekten hamile kalabilir.
Bu yaklaşım erkeği damızlık bir hayvan, kadınıysa doğum makinesi gibi gösterse bile temelde bütün ilişkileri yöneten bir içgüdüyü tetikliyor.
Adını hatırlamadığım kadın ve erkeğin eş-sevgili seçimlerini ele alan bir belgeselde rastlamıştım. Yaşı kaç olursa olsun kadının her erkeğe benim çocuğum bundan mı olacak? öngörüsüyle baktığını anlatıyordu.
Kadınların erkek seçim kriterlerinde diş, tırnak, el, kalça gibi erkeklerin tuhaf bulduğu ayrıntılar olması boşuna değil. Çünkü bunlar (aynen kurbanlık hayvan seçiminde olduğu gibi) sağlık işaretleri. Bu ayrıntılar genlerin düzgünlüğüne yönelik ipuçları veriyor. Dolayısıyla doğuracağı çocukların mümkün olan en iyi halde yaşama başlamasını garanti ediyor.
Doğada dişileri dölleme adına erkeklerin birbiriyle gırtlak gırtlağa gelmesi, en iyi kadını en güçlünün seçmesi boşa değil yani.
Güç, hırs, kuvvet, liderlik gibi duygusal kavramlarsa baba figürü olarak nasıl duracağına işaret ediyor. Ve elbette onlar da önemli.
Araştırmaların tamamı ister tek gecelik ilişki, ister flört isterse evlilik amaçlı bir ilişki olsun her kadının bu kriterlere farkında bile olmadan dikkat ettiğini ortaya koyuyor.
Eğlenelim mi, evlenelim mi?
Erkeklerinse iki hali var. Bu da son dönemlerde iyice karikatürize edilen "evlenilecek kadın-eğlenilencek kadın" ekseninde gidip geliyor.
Erkek eğleneceği kadında genellikle dar, sıkı kalçalar, orta boy göğüsler, vamp bir hava, sekse yatkınlık gibi şeyler bekliyor.
Evleneceği kadındaysa öncelikle daha geniş basen-kalçalı olanlara yöneliyor. Çünkü genişlik kolay doğum-doğurganlık gibi nispeten doğru anatomiyi temsil ediyor bilinçaltında. Hiçbir biyolojik karşılığı olmasa da çocuğunu emzireceğini düşünerek daha büyük göğüs de tercih sebebi.
Liste böyle uzayıp gidiyor.
Ama kadın evlenecek de olsa, eğlenecek de olsa kriterleri değişmiyor.
Bunun için penis orta yerde salınırken, vajina ve klitoris dehlizlerde saklanıyor.
Erkeğin kadına kıyasla sadakat olarak nitelendirilen kavramda daha zayıf olmasının sebeplerinden biri de bu. Kadın evi, bereketi, çocuklara kol kanat germeyi temsil ediyor. Erkekse zaten eve ekmek getirme derdinden dolayı hep ormanda avda. Dışarda Her daim hazır, aklı bir karış havada. Her orgazmında on milyonlarca sperm saçıyor. Kadınsa binbir çileyle üretip tükettiği bir adet yumurtaya mahkum.
Kadınların erkekleri peşinden bu kadar koşturması, uğraştırması boşuna değil anlayacağınız.
Etrafımda birçok sorunlu ilişki yaşayan arkadaşlarım var. Birçoğu da (nedense) bana akıl danışıyor. Ben de gözümün gördüğünü aklımın erdiğince söylemeye çalışıyorum. Hiçbir faydası da olmuyor. Olmasını beklemeleri de hata zaten. Bu konuda isim yapmış niceleri varken hem
Haddim olmayarak hem kendi yaşamımdan hem de gözlemlediklerimden sıkıntıların kökenini şöyle özetleyebilirim:
- Değiştirmeye çalışmak: Kadınlar da erkekler de kafalarında ideal eşler yaratıyor ve sürekli onun peşinden koşuyor. Karşısına çıkan her potansiyel eşi o kalıba sokup deniyor. Girmezse tıraşlıyor ya da parça ekliyor.
- Değiştirememek: İnsan karakteri değişime dirençli. Ne de olsa yıllar süren ufak tefek şeylerin tortusundan söz ediyoruz. Hele de bir ilişki için yaşanan değişimin kısa süreli olacağı kesin çünkü ilişkilerin heyecan dozu ve emek verme şevki de zamanla sönüyor. Ardından gerçek karakterler, huylar yeniden bütün haşmetiyle ortaya çıkıyor.
Ama nedense bize rehberlik etmesi gereken kaynaklar hep bambaşka şeyler söylüyor. İşim gereği her ay birçok kadın ve erkek dergisi okuyorum. Hepsinde karşı cinsi fethetmek için işe yarayacak "numaralar, hileler" sıralanıyor.
Suat Yağmuroğlu'nun meşhur "Garantili Kız Tavlama Sanatı" kitabından bazı konu başlıkları daha aydınlatıcı olur belki:
- Yalan söyleyin.
- İltifat edip armağanlar verin.
- Sabırlı olun.
- Üsteleyin.
- Size güvenmesini sağlayın.
- Kıskanmayın.
- Kıskandırın.
- İnkar edin.
Bütün erkekler öküz!
Bunun sonunda dans edemediği için öküz damgası yiyip laf sokuşturulan bir adamla istediği kıyafetleri giyinemediği için sinir olan bir kadın bu ve benzeri şeylerin acısını hayal bile edilemeyecek başka şeylerden çıkacaktır. Eften püften sebeplerden ayrıldılar lafını duyduğunuzda altında hep böyle şeyler arayın bence.
Oysa herkesi olduğu gibi kabul etsek ne olur?
Yani evet o adam belki dans edemiyordur, burnu kemerlidir, sizi iyi bir evde yaşatamıyordur ama belki çok güzel yemek yapan, şefkatli ve eğlenceli biridir? O kadın hayallerinizdeki vücuda sahip olmayabilir ama belki size hayatınız boyunca destek olacak, güven verecek biridir?
Ya da olduğu gibi kabul edemediğimiz kişileri en baştan reddetsek ne olur?
Çocuk doğurmak istemeyen bir kadın kabul edilemezse illa fikrini değiştirmek için çabalamak neden? Kendi ideallerinize yönelik bencillikten mi yoksa onun fikrine saygısızlıktan mı?
Ya da hayatın ve getirdiklerinin her zaman bizim istediğimiz şekilde olamayabileceğini düşünerek mevcutla mutlu olmaya çalışmak çok mu zor?
Hayatın ne kadar kısa, yaşanan günlerin ne kadar mucizevi olduğunu öyle kolay unutuyoruz ki kendimize ve sevdiklerimize böyle zehir edebiliyoruz.
Toparlamak gerekirse; benim tavsiyem insanları olduğu gibi kabul etmeye çalışmanız olacak. Edemiyorsanız uğraşmayın. Uzun vadede asla işe yaramaz, başka sorunları tetikler.
Ve unutmayın: hayalinizdeki eşi asla bulamayacaksınız. Onun için hayallerinizi bulduğunuz eş üstüne inşa etmeyi deneyin.
Alıntıdır - Yazarın adına ulaşılamadı verilmiş olsaydı keşke..