Kalem yazar gönülden geleni ne gelirse dil söyler iki dudagın aransından cıkan kelimeleri el ise sıraya dizer
Kalem, yazarın gönlünün tercümanıdır. Yüreğinde fırtınalar koparken, ya da dingin bir gökyüzü altında huzur bulurken, kalem onun sessiz feryadını, iç dünyasının inceliklerini kağıda döker. Gönülden gelen her neyse, ister coşkulu bir sevinç, ister derin bir hüzün, ister umut dolu bir hayâl, kalem aracılığıyla dile gelir. O, düşüncelerin görünür kılındığı, duyguların somutlaştığı bir araçtır. Yazarın ruh halini, dünyaya bakış açısını, yaşam tecrübelerini kelimelerin büyülü dansıyla okuyucuya ulaştırır.
Dil, kalemle dans eden bir varlıktır. İki dudağın arasından çıkan kelimeler, sadece ses titreşimlerinden ibaret değildir. Onlar, yazarın düşünce dünyasının ağır yükünü ya da hafifçe esen bir meltemin neşesini taşıyan küçük gemiler gibidir. Her kelime, anlamın derinliklerine doğru bir yolculuğa davettir. Bazen ince bir fısıltı gibi, bazen gür bir haykırış gibi, bazen ise sessiz bir feryat gibi okunur bu kelimeler. Yazarın üslubu, seçtiği kelimeler, cümlelerin akışı, hepsi bir bütündür ve okuyucuyu yazarın dünyasına davet eden bir kapı görevi görür.
El ise, kalemle dili birleştiren, düşüncelere şekil veren, sözcükleri dizen bir ustadır. Yazarın eli, sadece yazma eylemini gerçekleştiren bir araç değil, aynı zamanda duyguların ve düşüncelerin fiziksel tezahürüdür. Elin becerisi, kalemin akıcılığı, harflerin düzeni, hepsi yazının estetik değerini ve etkisini belirler. Bir yazarın el yazısı, tıpkı bir ressamın fırça darbeleri gibi, kişiliğinin bir parçasıdır. Uzun uzun yazılan bir metinde, elin yorulması, kalemin ritminin değişmesi, hepsi yazının ruhuna siner ve okuyucuya yazarın emek verdiği süreci hissettirerek yazının inandırıcılığını artırır.
Sonuçta, kalem, dil ve el; yazarın üçlü bir orkestrasıdır. Birbirleriyle uyum içinde çalışarak, yazarın iç dünyasını, düşüncelerini, duygularını, yaşam deneyimlerini, hepsini okuyucuyla paylaşmasını sağlarlar. Ve ortaya çıkan uzun, anlamlı yazı, sadece kelimelerden oluşan bir metin olmaktan çıkar; yazarın ruhuna, kalbine, elinin becerisine tanıklık eden, anlamlı bir sanat eserine dönüşür.
Kalem, yazarın gönlünün tercümanıdır. Yüreğinde fırtınalar koparken, ya da dingin bir gökyüzü altında huzur bulurken, kalem onun sessiz feryadını, iç dünyasının inceliklerini kağıda döker. Gönülden gelen her neyse, ister coşkulu bir sevinç, ister derin bir hüzün, ister umut dolu bir hayâl, kalem aracılığıyla dile gelir. O, düşüncelerin görünür kılındığı, duyguların somutlaştığı bir araçtır. Yazarın ruh halini, dünyaya bakış açısını, yaşam tecrübelerini kelimelerin büyülü dansıyla okuyucuya ulaştırır.
Dil, kalemle dans eden bir varlıktır. İki dudağın arasından çıkan kelimeler, sadece ses titreşimlerinden ibaret değildir. Onlar, yazarın düşünce dünyasının ağır yükünü ya da hafifçe esen bir meltemin neşesini taşıyan küçük gemiler gibidir. Her kelime, anlamın derinliklerine doğru bir yolculuğa davettir. Bazen ince bir fısıltı gibi, bazen gür bir haykırış gibi, bazen ise sessiz bir feryat gibi okunur bu kelimeler. Yazarın üslubu, seçtiği kelimeler, cümlelerin akışı, hepsi bir bütündür ve okuyucuyu yazarın dünyasına davet eden bir kapı görevi görür.
El ise, kalemle dili birleştiren, düşüncelere şekil veren, sözcükleri dizen bir ustadır. Yazarın eli, sadece yazma eylemini gerçekleştiren bir araç değil, aynı zamanda duyguların ve düşüncelerin fiziksel tezahürüdür. Elin becerisi, kalemin akıcılığı, harflerin düzeni, hepsi yazının estetik değerini ve etkisini belirler. Bir yazarın el yazısı, tıpkı bir ressamın fırça darbeleri gibi, kişiliğinin bir parçasıdır. Uzun uzun yazılan bir metinde, elin yorulması, kalemin ritminin değişmesi, hepsi yazının ruhuna siner ve okuyucuya yazarın emek verdiği süreci hissettirerek yazının inandırıcılığını artırır.
Sonuçta, kalem, dil ve el; yazarın üçlü bir orkestrasıdır. Birbirleriyle uyum içinde çalışarak, yazarın iç dünyasını, düşüncelerini, duygularını, yaşam deneyimlerini, hepsini okuyucuyla paylaşmasını sağlarlar. Ve ortaya çıkan uzun, anlamlı yazı, sadece kelimelerden oluşan bir metin olmaktan çıkar; yazarın ruhuna, kalbine, elinin becerisine tanıklık eden, anlamlı bir sanat eserine dönüşür.