__nUrAy__
Usta
Hayatımız boyunca birlik, beraberlik, kardeşlik sloganları atmışız. Kardeşiz demişiz. "Müminler ancak kardeştir" ayetini dillendirmişiz. Kardeş olmak zor, kardeş kalabilmek daha da zor bunu hiç hesaba katmamışız. Kardeş olmuşuz, arkadaş olmuşuz, dost olduğumuzu zannetmişiz. Dostum dediğimizi yeri geldiğinde bir kalemde atıvermişiz.
Oysa dost, güvendiğimiz dağ.
Ardından gidebileceğimiz kişi.
Sırrımızı paylaştığımız, dertlerimizle dertlenen, sevincimizle sevinen yoldaş.
Dost, her ne olursa olsun terk etmeyen!
Yarıda bırakmayan! Kullanmayan, kullandırmayan.
Dost unutmak sözünü literatüründen silip atan yürek.
Mücadele arkadaşımız. Simidimizin diğer yarısının sahibi.
Dost ayna, onda kendimizi gördüğümüz.
Hüzünlendiğinde akıttığımız göz yaşlarımızın sebebi.
Yalnızlığımızı kar gibi eriten, yüzümüze kapanmayan tek kapı.
Tutunduğumuz dal, bizi düzeltmek adına uyaran.
Omzu, başımızı koymaya her an hazır…
Evet uzar gider bu şekilde. Biz dost olduğumuzu, kardeş olduğumuzu iddia etmişiz ama gerçek manada sevmemişiz birbirimizi. Sevgi sloganları atarken de, dostum kardeşim diye başlayan edebiyatlarımızda bile sevgi kavramını hep unutmuşuz. Sevgi, sevgili, sevdiğim kişi diyememişiz. Belki de gerçekten yürekten sevmemişiz birbirimizi. Dostum dediklerimizle bir gün sonra düşman oluvermişiz. Kardeşim diye tanıttıklarımızı unutuvermişiz bir zaman sonra. Altını sevgi ile besleyemediğimiz dostluk ve kardeşçiklerimiz olmuş.
"Dostunu aşırı övme mutedil ol, bir gün düşmanın olabilir. Düşmanında da mutedil ol, bir gün dostun olabilir" sözünü unutmuşuz. Bir gün önce överek göklere çıkardıklarımızı ertesi gün işimize gelmeyince kâfir, müşrik ilan etmişiz. Bir gün önce tanıştırırken kardeşim diye takdim ettiklerimizi, "o yaramaz adam" diye anar olmuşuz. Dostluklarımızı ve kardeşliklerimizi sevgiyle sulayamamışız. Sevgiyle yoğuramamışız. Sevgiyle şekillendirememişiz. Sevgiyle bakmamış ve gözlerinin içine bakarak "seni seviyorum kardeşim, dostum" diyememişiz. Her lafın başında peygamberi örnek edindiğimizi söyleyen, yazan, haykıran bizler onun sevgi çemberine yaklaşamamışız bile. Ondan öğrenmedik mi vefayı, kardeşliği, dostluğu, sevgiyi? Ondan öğrenmedik mi sevdiğini söyleme gerekliliğini?
Peygamber mescidin kapısında bir sahabeyle oturmaktadır. Uzaktan geçen başka bir sahabeyi gösterir yanındaki:
–Ey Allah'ın Resulü şu geçen sahabeyi ben Allah için çok seviyorum, der.
Allah Resulü tebessüm ederek, mübarek elini yanındaki sahabenin sırtına koyar.
–Çok güzel. Peki bunu ona söyledin mi? der.
Sahabe hayır manasına başını iki yana sallar. Allah Rasulü devam eder.
–Git ve ona bunu söyle!.. der.
Koşar sahabi sevdiği dostuna yetişmek için, yakalar ve gözlerinin içine bakarak;
–Seni Allah için çok seviyorum ey kardeşim, der.
Arkadaşı sevgiyle parlayan gözleriyle şaşkın bakar kardeşine ve cevap verir.
–Bende seni Allah için çok seviyorum…
Kucaklaşarak ayrılırlar.
Birkaç ay sonra Allah Resulü mescide girerken aynı sahabeyle karşılaşır. Üzgün, bitkin ve ağlamaklı. Nedenini sorar:
–Ey Allah'ın Resulü. Geçenlerde sana gösterdiğim ve Allah için bu kardeşimi çok seviyorum dediğim kardeşim vefat etti, der.
Allah Rasulü sırtını sıvazlar bu üzgün adamın. Ve ağzından şu mübarek sözler dökülür:
–İyi ki ona sevdiğini söylemişsin….
Peki, biz birbirimizi sevdiğimizi söylemek için daha ne bekliyoruz? Tepemize bombaların yağmasını mı? Bacılarımızın ırzına geçilmesini mi? Yavrularımızın hunharca katledilmesini, kardeşlerimizin hapishanelerde çürümesini mi? Yâda onun için okunan sela sesini mi? Birbirimizi sevdiğimizi söylemek için daha ne bekliyoruz? Onun toprakla hemhal olmasını mı?
Bir zoru başarıp kardeş olduk, hadi daha da zor olanı başarıp kardeş kalalım. Ve kardeşimize, dostumuza sevdiğimizi söyleyelim. Dostluk ve kardeşliğimizi sevgiyle sulayalım. Sulayalım ki hiç solmasın. Sulayalım ki, yeşeren filizlerden dev sevgi fidanlıkları oluşsun. Sulayalım ki, bitiveren dostluklar ve kardeşlikler yerine, birbirini Allah için seven gerçek sevdalılar oluşsun. Kardeşim, dostum dediklerimiz sevdiklerimiz olsun. Kalp sevmekten yorulmaz, birbirimizi Allah için sevelim. Bıkmadan, usanmadan, vazgeçmeden, karşılık beklemeden, şart koşmadan….
Hepinizi Allah için çok seviyorum.
"kalp Sevmekten Yorulmaz"
Oysa dost, güvendiğimiz dağ.
Ardından gidebileceğimiz kişi.
Sırrımızı paylaştığımız, dertlerimizle dertlenen, sevincimizle sevinen yoldaş.
Dost, her ne olursa olsun terk etmeyen!
Yarıda bırakmayan! Kullanmayan, kullandırmayan.
Dost unutmak sözünü literatüründen silip atan yürek.
Mücadele arkadaşımız. Simidimizin diğer yarısının sahibi.
Dost ayna, onda kendimizi gördüğümüz.
Hüzünlendiğinde akıttığımız göz yaşlarımızın sebebi.
Yalnızlığımızı kar gibi eriten, yüzümüze kapanmayan tek kapı.
Tutunduğumuz dal, bizi düzeltmek adına uyaran.
Omzu, başımızı koymaya her an hazır…
Evet uzar gider bu şekilde. Biz dost olduğumuzu, kardeş olduğumuzu iddia etmişiz ama gerçek manada sevmemişiz birbirimizi. Sevgi sloganları atarken de, dostum kardeşim diye başlayan edebiyatlarımızda bile sevgi kavramını hep unutmuşuz. Sevgi, sevgili, sevdiğim kişi diyememişiz. Belki de gerçekten yürekten sevmemişiz birbirimizi. Dostum dediklerimizle bir gün sonra düşman oluvermişiz. Kardeşim diye tanıttıklarımızı unutuvermişiz bir zaman sonra. Altını sevgi ile besleyemediğimiz dostluk ve kardeşçiklerimiz olmuş.
"Dostunu aşırı övme mutedil ol, bir gün düşmanın olabilir. Düşmanında da mutedil ol, bir gün dostun olabilir" sözünü unutmuşuz. Bir gün önce överek göklere çıkardıklarımızı ertesi gün işimize gelmeyince kâfir, müşrik ilan etmişiz. Bir gün önce tanıştırırken kardeşim diye takdim ettiklerimizi, "o yaramaz adam" diye anar olmuşuz. Dostluklarımızı ve kardeşliklerimizi sevgiyle sulayamamışız. Sevgiyle yoğuramamışız. Sevgiyle şekillendirememişiz. Sevgiyle bakmamış ve gözlerinin içine bakarak "seni seviyorum kardeşim, dostum" diyememişiz. Her lafın başında peygamberi örnek edindiğimizi söyleyen, yazan, haykıran bizler onun sevgi çemberine yaklaşamamışız bile. Ondan öğrenmedik mi vefayı, kardeşliği, dostluğu, sevgiyi? Ondan öğrenmedik mi sevdiğini söyleme gerekliliğini?
Peygamber mescidin kapısında bir sahabeyle oturmaktadır. Uzaktan geçen başka bir sahabeyi gösterir yanındaki:
–Ey Allah'ın Resulü şu geçen sahabeyi ben Allah için çok seviyorum, der.
Allah Resulü tebessüm ederek, mübarek elini yanındaki sahabenin sırtına koyar.
–Çok güzel. Peki bunu ona söyledin mi? der.
Sahabe hayır manasına başını iki yana sallar. Allah Rasulü devam eder.
–Git ve ona bunu söyle!.. der.
Koşar sahabi sevdiği dostuna yetişmek için, yakalar ve gözlerinin içine bakarak;
–Seni Allah için çok seviyorum ey kardeşim, der.
Arkadaşı sevgiyle parlayan gözleriyle şaşkın bakar kardeşine ve cevap verir.
–Bende seni Allah için çok seviyorum…
Kucaklaşarak ayrılırlar.
Birkaç ay sonra Allah Resulü mescide girerken aynı sahabeyle karşılaşır. Üzgün, bitkin ve ağlamaklı. Nedenini sorar:
–Ey Allah'ın Resulü. Geçenlerde sana gösterdiğim ve Allah için bu kardeşimi çok seviyorum dediğim kardeşim vefat etti, der.
Allah Rasulü sırtını sıvazlar bu üzgün adamın. Ve ağzından şu mübarek sözler dökülür:
–İyi ki ona sevdiğini söylemişsin….
Peki, biz birbirimizi sevdiğimizi söylemek için daha ne bekliyoruz? Tepemize bombaların yağmasını mı? Bacılarımızın ırzına geçilmesini mi? Yavrularımızın hunharca katledilmesini, kardeşlerimizin hapishanelerde çürümesini mi? Yâda onun için okunan sela sesini mi? Birbirimizi sevdiğimizi söylemek için daha ne bekliyoruz? Onun toprakla hemhal olmasını mı?
Bir zoru başarıp kardeş olduk, hadi daha da zor olanı başarıp kardeş kalalım. Ve kardeşimize, dostumuza sevdiğimizi söyleyelim. Dostluk ve kardeşliğimizi sevgiyle sulayalım. Sulayalım ki hiç solmasın. Sulayalım ki, yeşeren filizlerden dev sevgi fidanlıkları oluşsun. Sulayalım ki, bitiveren dostluklar ve kardeşlikler yerine, birbirini Allah için seven gerçek sevdalılar oluşsun. Kardeşim, dostum dediklerimiz sevdiklerimiz olsun. Kalp sevmekten yorulmaz, birbirimizi Allah için sevelim. Bıkmadan, usanmadan, vazgeçmeden, karşılık beklemeden, şart koşmadan….
Hepinizi Allah için çok seviyorum.
"kalp Sevmekten Yorulmaz"