Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil bir vadinin ortasında, rengarenk çiçeklerin açtığı, şırıl şırıl suların aktığı bir köy varmış. Bu köyde yaşayan herkes, doğayı ve hayvanları çok sever, onlara gözü gibi bakarmış. Köyün tam ortasında, ulu bir çınar ağacı yükselir, dalları gökyüzüne uzanırdı. İşte bu çınar ağacının en yüksek dalında, beyaz tüyleri güneş gibi parlayan, minik bir güvercin yaşarmış. Adı, Umut'muş.
Umut, diğer güvercinler gibi özgürce uçmayı, gökyüzünde dans etmeyi çok severmiş. Her sabah erkenden uyanır, kanatlarını çırpar, köyün üstünde daireler çizer, herkese neşe saçarmış. Ama bir gün, talihsiz bir olay yaşanmış. Umut, heyecanla uçarken, keskin bir rüzgar onu savurmuş ve minik kanadı, bir ağacın sert dalına çarpmış. Kanadı kırılmış, Umut yere düşmüş.
Diğer güvercinler, Umut'un düştüğünü görünce hemen yanına koşmuşlar. Ama ne yapsalar da Umut'u uçuramamışlar. Umut, artık uçamıyordu. Gözlerinden yaşlar süzülürken, kalbi hüzünle dolmuş. "Ben artık gökyüzüne nasıl bakacağım?" diye düşünmüş.
O gün, köyün en yaşlısı, Bilge Nine, Umut'u bulmuş. Bilge Nine, hayvanları çok sever, onlarla konuşur, dertlerini anlarmış. Umut'u kucağına almış, kırık kanadını şefkatle sarmış. "Üzülme minik güvercin," demiş. "Her şeyin bir çaresi vardır. Sen yeter ki umudunu kaybetme."
Bilge Nine, Umut'u evine götürmüş. Ona özel bir yuva yapmış, her gün taze yiyecekler getirmiş. Kırık kanadı iyileşene kadar ona gözü gibi bakmış. Umut, Bilge Nine'nin sevgisiyle biraz olsun teselli bulmuş. Ama hala uçamıyor olmanın hüznü yüreğinden silinmiyormuş.
Günler geçmiş, haftalar geçmiş. Umut'un kanadı yavaş yavaş iyileşmeye başlamış. Ama kanadı artık eskisi gibi güçlü değilmiş. Uçmaya çalışmış, ama çabuk yoruluyormuş. Diğer güvercinler gibi özgürce uçamayacağını anlamış. Umut, hayata küsmüş, neşesini kaybetmiş.
Bilge Nine, Umut'un bu halini görünce, ona şöyle demiş: "Umut, biliyorum çok üzgünsün. Ama unutma, hayatta her şey değişir. Belki sen eskisi gibi uçamayacaksın, ama bu, başka şeyler yapamayacağın anlamına gelmez. Belki de senin yeteneğin, başkalarına yardım etmek, onlara umut olmak."
Umut, Bilge Nine'nin sözlerini düşünmüş. Belki de haklıydı. Belki de onun görevi, uçmak değil, başka bir şeydi. O günden sonra Umut, kendisini yeniden keşfetmeye başlamış.
Her sabah, Bilge Nine'nin bahçesindeki çiçekleri sularken, onlara şarkılar söylemiş. Köydeki çocuklara, ilginç hikayeler anlatmış. Hasta hayvanlara bakmış, onları iyileştirmiş. Umut, artık sadece uçan bir güvercin değil, sevgi dolu kalbiyle herkese umut olan bir güvercin olmuş.
Köylüler, Umut'u çok sevmişler. Ona "Umut Veren Güvercin" adını takmışlar. Umut, bir zamanlar çok üzüldüğü kırık kanadını artık bir engel olarak görmemiş. O, kırık kanadıyla bile başkalarına umut olabileceğini anlamış.
Bir gün, köyü sel basmış. Sular yükselmiş, herkes evlerinden kaçmak zorunda kalmış. Ama bir grup çocuk, sular altında kalan bir barakada mahsur kalmış. Köylüler, çocuklara nasıl ulaşacaklarını bilememişler. Tam o sırada, Umut ortaya çıkmış. Kanatlarını çırpmış, çırpmış... ve çocukların bulunduğu barakaya doğru uçmuş.
Umut, küçük kanatlarıyla zorlanmış ama pes etmemiş. Barakanın penceresine konmuş ve çocuklara seslenmiş. Onlara bir ip uzatmış ve tek tek kurtarmış. Köylüler, Umut'un bu cesaretine hayran kalmış. O günden sonra, Umut Veren Güvercin'in ünü, tüm diyarlara yayılmış.
Umut, o günden sonra hep başkalarına yardım etmiş, onlara umut aşılamış. Kırık kanadı, ona bir engel değil, aksine, özel bir görev vermiş. Umut, hayatta her şeyin değişebileceğini, önemli olanın umudu kaybetmemek olduğunu tüm dünyaya göstermiş.
Umut, diğer güvercinler gibi özgürce uçmayı, gökyüzünde dans etmeyi çok severmiş. Her sabah erkenden uyanır, kanatlarını çırpar, köyün üstünde daireler çizer, herkese neşe saçarmış. Ama bir gün, talihsiz bir olay yaşanmış. Umut, heyecanla uçarken, keskin bir rüzgar onu savurmuş ve minik kanadı, bir ağacın sert dalına çarpmış. Kanadı kırılmış, Umut yere düşmüş.
Diğer güvercinler, Umut'un düştüğünü görünce hemen yanına koşmuşlar. Ama ne yapsalar da Umut'u uçuramamışlar. Umut, artık uçamıyordu. Gözlerinden yaşlar süzülürken, kalbi hüzünle dolmuş. "Ben artık gökyüzüne nasıl bakacağım?" diye düşünmüş.
O gün, köyün en yaşlısı, Bilge Nine, Umut'u bulmuş. Bilge Nine, hayvanları çok sever, onlarla konuşur, dertlerini anlarmış. Umut'u kucağına almış, kırık kanadını şefkatle sarmış. "Üzülme minik güvercin," demiş. "Her şeyin bir çaresi vardır. Sen yeter ki umudunu kaybetme."
Bilge Nine, Umut'u evine götürmüş. Ona özel bir yuva yapmış, her gün taze yiyecekler getirmiş. Kırık kanadı iyileşene kadar ona gözü gibi bakmış. Umut, Bilge Nine'nin sevgisiyle biraz olsun teselli bulmuş. Ama hala uçamıyor olmanın hüznü yüreğinden silinmiyormuş.
Günler geçmiş, haftalar geçmiş. Umut'un kanadı yavaş yavaş iyileşmeye başlamış. Ama kanadı artık eskisi gibi güçlü değilmiş. Uçmaya çalışmış, ama çabuk yoruluyormuş. Diğer güvercinler gibi özgürce uçamayacağını anlamış. Umut, hayata küsmüş, neşesini kaybetmiş.
Bilge Nine, Umut'un bu halini görünce, ona şöyle demiş: "Umut, biliyorum çok üzgünsün. Ama unutma, hayatta her şey değişir. Belki sen eskisi gibi uçamayacaksın, ama bu, başka şeyler yapamayacağın anlamına gelmez. Belki de senin yeteneğin, başkalarına yardım etmek, onlara umut olmak."
Umut, Bilge Nine'nin sözlerini düşünmüş. Belki de haklıydı. Belki de onun görevi, uçmak değil, başka bir şeydi. O günden sonra Umut, kendisini yeniden keşfetmeye başlamış.
Her sabah, Bilge Nine'nin bahçesindeki çiçekleri sularken, onlara şarkılar söylemiş. Köydeki çocuklara, ilginç hikayeler anlatmış. Hasta hayvanlara bakmış, onları iyileştirmiş. Umut, artık sadece uçan bir güvercin değil, sevgi dolu kalbiyle herkese umut olan bir güvercin olmuş.
Köylüler, Umut'u çok sevmişler. Ona "Umut Veren Güvercin" adını takmışlar. Umut, bir zamanlar çok üzüldüğü kırık kanadını artık bir engel olarak görmemiş. O, kırık kanadıyla bile başkalarına umut olabileceğini anlamış.
Bir gün, köyü sel basmış. Sular yükselmiş, herkes evlerinden kaçmak zorunda kalmış. Ama bir grup çocuk, sular altında kalan bir barakada mahsur kalmış. Köylüler, çocuklara nasıl ulaşacaklarını bilememişler. Tam o sırada, Umut ortaya çıkmış. Kanatlarını çırpmış, çırpmış... ve çocukların bulunduğu barakaya doğru uçmuş.
Umut, küçük kanatlarıyla zorlanmış ama pes etmemiş. Barakanın penceresine konmuş ve çocuklara seslenmiş. Onlara bir ip uzatmış ve tek tek kurtarmış. Köylüler, Umut'un bu cesaretine hayran kalmış. O günden sonra, Umut Veren Güvercin'in ünü, tüm diyarlara yayılmış.
Umut, o günden sonra hep başkalarına yardım etmiş, onlara umut aşılamış. Kırık kanadı, ona bir engel değil, aksine, özel bir görev vermiş. Umut, hayatta her şeyin değişebileceğini, önemli olanın umudu kaybetmemek olduğunu tüm dünyaya göstermiş.