Karadeniz Türkleri

  • Konuyu açan Konuyu açan Suskun
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

Suskun

V.I.P
V.I.P
Karadeniz Türkleri: Suhumi

Abhazya Özerk Cumhuriyeti'nin başkenti olan Suhumi(Sohumkale), Karadeniz sahilindeki önemli şehirlerden biridir.

Karadeniz'in doğusunda, Batum'un kuzeyinde yer alan Sohumkale'nin kuruluşu, milattan önce 7'inci yüzyıla kadar uzanır. Miletoslu Yunanlılar tarafından bir koloni olarak kurulmuştur. İlk adı Dios Kurias'tı. Şehir, daha sonra Bizans imparatorlarından Sebastapolis'in adını aldı. Bizanslılardan sonra Türklerin eline geçen şehir, ilk defa Sarı Saltuk'la bilindi. Hacı Bektaş Veli'nin müritlerinden olan Sarı Saltuk, şeyhinin emriyle, yanına Kiçi(Orta) Abdal ve Ulu(Büyük) Abdal'ı alarak, Sinop'tan Suhumi'ye gitti ve burada bir tekke kurarak, şehir halkını İslam’a davet etti.

Şehir, 1261 'den itibaren Cenevizlilerin eline geçti. Fatih Sultan Mehmet'in 1454'teki fethine kadar da Cenevizlilerde kaldı. Fatih, Karadeniz filosuyla ele geçirdiği Sohumkale'yi Batum Sancağı'na bağladı. 3'üncü Murat zamanında, Gürcistan ve Kafkas fetihleri nedeniyle, Sohumkale bir ara Beylerbeyilik olarak teşkilatlandırıldı. Daha sonra da Çıldır Eyaleti'ne bağlandı.

1730'da Abhazlar, Sohumkale'de büyük bir isyan çıkardı. Olayı bastırmak için, Çıldır Valisi Osman Paşa görevlendirildi. Rusların Kırım ve Kuban'da yerleşmeleri sebebiyle, buranın önemi bir kat daha arttı. 3'üncü Selim devrinde, Ferah Ali Paşa tarafından yeniden inşa ettirilen Sohumkale, 1810'da Rusların eline geçtiyse de, Bükreş Anlaşması ile Osmanlılara iade edildi. 1828'de ikinci defa Rusların işgaline uğrayan şehir, Edirne Anlaşması'yla tamamen Ruslara bırakıldı. Sovyetler döneminde, Gürcistan'a bağlı kalan Sohumkale, 1991'de Sovyetlerin dağılmasından sonra, Gürcistan içindeki Abhazya Özerk Bölgesi'nin yönetim merkezı oldu. Kentin nüfusu, 1989 itibarıyla 121 bin idi. Ancak 1992-1993'teki Gürcü-Abhaz savaşı sırasında büyük hasar gören Suhumi'nin, nüfusu da büyük ölçüde azaldı.
 
Karadeniz Türkleri: Kırım

Kırım Yarımadası, 14'üncü yüzyıldan itibaren, Altınordu Devleti'nde hânedanlık mücadelesine katılan sülâle mensupları ve âsî kabile beylerinin sığındığı bir mekân haline geldi. Bölge, aynı zamanda bu topluluklar arasında hakimiyet mücadelesine sahne oldu.

Cengiz Han'ın küçük oğlu ve aynı zamanda Timur soyundan gelen Tokay, Kırım'daki iktidar mücadelelerinin sonunda Litvanya'ya göç ederek, Kral Vitold'un yanına sığınmıştı. Bu sıralarda dünyaya gelen, Tokay'ın oğlu Hacı Giray, büyüdüğünde, Şirin kabilesinin yardımıyla Kırım'da hakimiyet tesis etti. Bu hakimiyetle vücut bulan Kırım Hanlığı'nın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmiyor. Ancak Hacı Giray'ın bastırdığı paranın üzerindeki 1441 tarihi, devlet oluşumunun bu tarihten önce gerçekleştiğini gösteriyor.

Altınordu tahtına geçmek isteyen Hacı Giray, Lehistan Krallığı ve Moskova Prensliği ile anlaştı. Ayrıca Kefe Cenevizlilerine karşı Fatih Sultan Mehmet ile ittifak yaptı. Hacı Giray'ın 1466'daki ölümünden sonra, oğulları Mengli Giray ile Nur Devlet arasındaki mücadeleyi, Osmanlı Devleti'nin desteğini alan Mengli Giray kazandı. Kırım kuvvetleri ilk defa, Sultan İkinci Bayezid'in 1484'teki Akkerman Seferine katıldı. 1502'de Saray şehrine saldıran Kırım Hanlığı, Altınordu Devleti'nin yıkılmasına sebep oldu.

Ancak bu tarihe kadar, Altınordu korkusuyla Kırım'la iyi geçinen Moskova Knezliği, bundan sonra Kırım'a karşı cephe almaya başladı.İkinci Gazi Giray'ın 1607'deki ölümünün ardından Kırım'da başlayan iktidar mücadelesi, Hanlığın yıkıldığı 1792'ye kadar sürdü.


Mengli Giray'ın ölümü üzerine1514'te tahta geçen MehmetGiray, Kazan Hanlığı'nın da yardımıyla 1521'de Moskova'yı kuşatıp, Rusları yenerek haraca bağladı. Ruslar bu haracı, Birinci (Deli) Petro dönemine (1682-1725) kadar ödedi. Bununla birlikte, Kırım Hanlığı'nın Rusya ile mücadelesi devam etti. Kazan ve Astrahan'ı Ruslardan kurtarmak isteyen Devlet Giray, Hanlığın batısını emniyete almak için, Orta Asya'dan Türk boyları getirerek, Bucak'a (Besarabya) yerleştirdi. Ayrıca Kafkaslar'daki Çerkez ve Türk boylarıyla ilişkileri geliştirerek, Kırım ve Osmanlı otoritesini bölgede hakim kıldı. Osmanlı'nın asırlar ötesi projesi olan 'Don-Volga Kanalı Projesi' de bu dönemde, 1568'de uygulamaya kondu. Ancak bu proje, kanalın üçte birlik bölümü kazılmasına rağmen, çeşitli sebepler yüzünden sonuçlandırılamadı ve Don-Volga Kanalı, 1952'de Ruslar tarafından açıldı.

Devlet Giray'ın 1577'deki ölümüyle Kırım Hanı olan İkinci Gazi Giray, Rusya'ya karşı yaptığı seferlerin yanında, Osmanlı'nın Avrupa'da

yaptığı savaşlara da katıldı Osmanlı'nın 1683'teki Viyana Kuşatması sırasında, Kırım Hanı Murat Giray'ın, Lehistan kuvvetlerini durdurma görevini yapmaması, Osmanlı'nın bozgununa yol açtı. Azledilen Murat Giray'ın yerine İkinci Hacı Giray getirildi.

1699 Karlofça Anlaşması ile Azak Kalesi'ni alan Ruslar, Kırım Hanlığı üzerinde baskı kurmaya başladı. 1736'da Hanlığın merkezi Bahçesaray'ı yağmalayan Ruslar, Kırım'ın diğer şehirlerini de tahrip etti. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 1768-1774 arasında devam eden savaşlar sırasında Ruslar, 1770'te Bucak'ı, 1771'de de Kırım Yarımadası'nı işgal etti. 21 Temmuz 1774'teki Küçük Kaynarca Anlaşması'yla Kırım, Osmanlı himayesinden çıkarılarak, siyasi ve mülki bakımdan bağımsız hale getirildi.

Ruslar, 1777'de, kendi sempatizanları olan Şahin Giray'ın Han olmasını sağladılar. Ancak Şahın Giray'ı 'kâfir' diye nitelendiren ve Hanlığını kabul etmeyen Kırım Türkleri, 1785'ten itibaren Türkiye'ye göç etmeye başladı.
Osmanlı'nın içinde bulunduğu zor durumdan faydalanarak, 1787'de Kırım'ı ilhak eden Ruslar, 1792'deki Yaş Anlaşmasıyla, bu ilhakı Osmanlı'ya da kabul ettirdiler. Osmanlı Devleti'nin Kırım'ı kurtarmak için verdiği mücadeleler sonuçsuz kaldı.

1853-1855 arasında yapılan Kırım Savaşı da Kırım'ı kurtaramadı. Osmanlı Devleti ve müttefikleri, Kırım'ın yarıdan fazlasını ele geçirmelerine rağmen, savaş sonrasında Ruslar Kırım'ı tekrar işgal etti ve birçok Kırım Türkünü Rusya içlerine sürdü. Rus işgalindeki Kırım, 1918'de Almanlar tarafından işgal edildi. Daha sonra Beyaz Rus hükümetinin merkezi oldu. 1921'de Özerk Kırım Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Ancak, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlarla işbirliği yaptıkları iddiasıyla, Kırım Türkleri 1944'te sürgün edildi. Sovyet diktatörü Stalin'in ölümünden sonra, 1950'li yıllarda, sürgündeki Kafkas halklarının vatanlarına dönüşüne izin verilirken, Kırım Türkleri ile Ahıska Türkleri bu haktan faydalanamadı. Kırım Türklerinin, liderleri Mustafa Cemiloğlu önderliğinde yürüttüğü 'vatana dönme mücadelesi' halen devam etmektedir.

Tarihte Kırım Hanlığı'nın başkenti olan Bahçesaray, bugün Ukrayna'ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti sınırları içinde kalan, 50 bin dolayında nüfuslu bir şehirdir.
Kırım Dağları'nın kuzey ve orta sırtları arasında, Çürüksu Nehri vadisinde, Akmescit (Simferopol)- Sivastopol (Akhisar) anayolu üzerinde yer alan Bahçesaray, 16'ıncı yüzyıla kadar, ormanlarla kaplı bir mesire alanıydı. Altınordu ve Kırım Hanlığı'nın ilk dönem yöneticileri, bölgeyi yazlık ikâmet ve dinlenme yeri olarak kullanmaktaydı.

Birinci Mengli Giray Han, 1500'de Zincirli Medrese'yi ve 1503'te Çürüksu'nun kenarına Han Sarayı'nı yaptırarak, Bahçesaray'ın temelini attı. Şehir, Han Sarayı çevresinde ve Çürüksu Vadisi boyunca gelişerek, 16'ıncı yüzyıl sonlarında mamur hale geldi ve Kırım Hanlığı'nın yönetim merkezi oldu.

Mengli Giray'dan sonra gelen Kırım hanları, Han Sarayı'na yeni bölümler ekleyerek, kenti, bahçe içerisinde tek veya iki katlı güzel evlerin yanı sıra, cami ve türbelerle imar ettiler.

İlk Osmanlı-Rus savaşı olan ve Osmanlı ordusunun Rus ve Lehlileri yendiği 1677-1678 Çihrin Seferi sonunda imzalanan ilk Osmanlı-Rus anlaşması, Bahçesaray Barışı, 11 Şubat 1681'de Bahçesaray'da imzalandı. 1781 'de Bahçesaray'ı işgal eden General Münnich komutasındaki Rus ordusu, şehirdeki 2 bin evi tahrip ederken, Selim Giray'ın kurduğu zengin kütüphaneyi de yok etti. Han Sarayı ve yıkılan diğer yerler, İkinci Selamet Giray zamanında kısmen onarıldı.

Çarlık Rusya sı Kırım'ı 1783'te ilhak ettiğinde, Bahçesaray'da 31 cami, 2 kilise, 2 sinagog, 2 hamam, 16 han ve bin 561 ev bulunuyordu. 1864'te ise, 9 büyük cami ve 28 mescit vardı. Bahçesaray, 1783'te Akmescit'in Rus Çarlığı'na bağlı Tavrida vilayetinin idare merkezi yapılmasından sonra da, Kırım Türkleri bakımından önemini korudu.

Gaspıralı İsmail Bey, 1883'te burada 'Tercüman' gazetesinin neşrine başladı ve ilk 'usûl-i cedîd' okullarını burada açtı. Gaspıralı Ismail Bey'in 1914'teki ölümüne kadar Bahçesaray, Rusya Müslümanlarının eğitim merkezi haline geldi.
Çarlığın yıkılması üzerine kurulan Kırım Tatar Cumhuriyeti'nin yönetim merkezi, yine Bahçesaray oldu. Birinci Kırım Türk Kurultayı, Han Sarayı'nda toplandı. Sovyetler döneminde, Kırım Türklerinin ilk milli kültür ve sanat faaliyetlerini başlattıkları şehir Bahçesaray'dır. Hanlık devrinden 20'inci yüzyılın başlarına kadar Bahçesaray'da el sanatları, bakırcılık ve özellikle dericilik gelişmişti.
 
Karadeniz Türkleri: Azak

Rusça adı 'Azov' olan Azak, Don Nehri'nin Azak Denizi'ne döküldüğü ağızda kurulu bir şehirdir. Eskiden önemli bir alışveriş merkezi olan Azak, Rostov'un gelişmesi ve Azak Limanı'nın kumlanması yüzünden bu önemini yitirdi. Bugünkü Azak kenti, M.Ö, 3'üncü yüzyılda Miletoslular tarafından kurulmuş olan Tanais adlı koloni bölgesindedir.

Daha önce buralarda İskitler de yerleşmişti. Miladi başlangıç yıllarında Romalıların eline geçen Tanais, Kavimler Göçü sırasında Hazar, Peçenek ve Kıpçak Türklerinin yönetimine girdi ve uzun yıllar da Altınordu Devleti'nin idaresinde kaldı. Ortaçağ'da bu şehir önemini yitirirken, Don kıyısından 15 kilometre içeride olan Tana şehri, bunun yerini aldı. Şehrin şimdiki yerleşim yeri de burasıdır.

12'inci yüzyıl İslam kaynakları, bu yörede birçok şehir bulunduğunu ve halkının da çoğunluğunun Müslüman Bulgarlar olduğunu kaydetmektedir. Tana'da balık, havyar ve buğday üretimi yapılır. Tana'dan, biri Astrahan'dan Kabil'e uzanan; diğeri de İran'a uzanan iki ayrı kervan yolu geçerdi. Bu şehir, Bizans Devleti'nin zayıfladığı dönemlerde, Venedik ve Cenevizler tarafından da ele geçirilmeye çalışılmıştır. Tana adına, Avrupa haritalarında ilk defa 1306 yılında rastlanmaya başlandı. Bu ad, İslam kaynaklarında, 1317'den itibaren bastırılan sikkelerin üstündeki Türkçe karşılığı 'Azak' olan ismiyle yer aldı.

14'üncü yüzyılda Azak şehri Venedik, Ceneviz ve Altınordu Devleti arasında çatışma konusu oldu. Altınordu Devleti'nin zayıflamasından yararlanan Venedik ve Cenevizliler, burada ticaret yapabilmek için. Küçük koloni kurma imtiyazı aldılar.Azak şehri 1395'te Timur, 1410'daKıpçak Hanı Pulad Beg ve 1418'de Kerimberdi Han tarafından alınıp tahrip edilmişse de, Venedik ve Cenevizliler tarafından onarılarak, ticari önemi korunmaya çalışıldı.

1475'te Kırım Hanı Hacı Giray ile birleşen İkinci Mehmet, Kefe ile birlikte Azak'ı da alarak, şehirdeki İtalyan kolonilerini sona erdirdi. 15 ve 18'inci yüzyılın başlarına kadar Azak Kalesi, Rusya'ya karşı yapılan saldırı ve savunmalarda önemli bir yer tutmuştur. Bu Kaleye saldıran ilk Rus Çarı Korkunç İvan'dır. 1558'de, Kaleyi ele geçirmeye çalışan Rus Çarı geri püskürtüldü. Çarın ikinci denemesi de başarısızlıkla sonuçlandı.

Fakat, Don Nehri yoluyla Azak ve Karadeniz'e çıkan Don Kazakları, 1637'de Kaleye hücum ederek, 1641'de Rusların da yardımıyla ele geçirdiler. Osmanlı Devleti, Azak'ı ancak 1642'de geri alabildi. Don Kazakları ile Ruslar birleşerek, 1656ve 1659'da iki ayrı saldırı daha yaptılar.Ama bu saldırılar sonuçsuz kaldı.
Rus Çarı 1'inci Petro, bu Kalenin ele geçirilmesine büyük önem verdi. 1695'te Voronej Irmağı üzerinde, 30 savaş gemisi ve yüzlerce yardımcı gemi ile sal yaptıran Petro, Azak Kalesi'ni 1696'da ele geçirdi. 1700 yılına kadar birkaç defa el değiştiren Azak, bu tarihte yapılan Osmanlı-Rus Anlaşmasıyla Ruslara bırakıldı.

1711'de yapılan Prut Savaşı'ndan sonra imzalanan Prut Anlaşması ve ardından 1712'de imzalanan İstanbul Anlaşması'nı birleştiren ve pekiştiren 1713 tarihli Edirne Anlaşması'yla, Azak Kalesi tekrar Türklere devredildi. 23 yıl Türklerin elinde kalan Kale, 1736'da Rusların yaptığı ani bir saldırı ile yeniden Ruslara geçti. 1739'da imzalanan Belgrat Anlaşması ile Kale, çevredeki diğer kalelerle birlikte, yıkılması şartıyla Ruslara bırakıldı. Azak 1774'te Kaynarca Anlaşması'yla tamamen Rusların eline geçti. Fakat Ruslar, Azak'ı ele geçiriş tarihlerini 1641 olarak kabul etmektedirler. Önemli bir turizm merkezi olan Azak'ın, 1983 yılında 78 bin olan nüfusu, bugün 100 bin olarak tahmin edilmektedir.
 
Karadeniz Türkleri: Ahıska

Türkçe 'Akısha', 'Ahıska' veya 'Ahısha'; Rusça 'Ahaltsıb'; Gürcüce 'Ahaltske' (Yeni Kale) olarak bilinir.

Gürcistan Cumhuriyeti içinde, başkent Tiflis'in 159 km. batısında, Posof Nehri kıyısında ve Tiflis-Batum yolu üzerinde kurulu bir şehir olan Ahıska'nın, deniz seviyesinden yüksekliği bin 100 metredir.

Kars'tan 115, Ardahan'dan 60 km. kuzeydoğuda ve Türkiye sınırına 12 km. uzaklıkta bulunan Ahıska'nın çevresindeki topraklarda çoğunlukla arpa, buğday ve mısır tarımı yapılır. Çevresi orman işletmeciliğine elverişli olan şehirde dericilik, gümüş işlemeciliği ve ahşap oymacılık sanatı gelişmiştir. Şehir, demiryolu istasyonu olan Borjomi'ye karayolu ve demiryoluyla bağlıdır. Kuruluşunda bir Gürcü kalesi olan Ahıska, Arap fetihleri sırasında, Hazreti Osman'ın hilafeti döneminde, Şam Valisi Muaviye'nin komutanlarından Habib bin Mesleme tarafından 624'te fethedilmiştir.

Sultan Alparslan tarafından 1068'de ele geçirilen Ahıska, 1267-1268 yıllarında Moğol hakimiyeti altında kaldı. Daha sonra bölgedeki yerel valiler, yarı bağımsız olarak 'Atabek' unvanıyla hüküm sürdüler. Ahıska, Ardahan ve Artvin kesimlerinin idarecisi olan atabekler, 1268-1578 tarihleri arasında bölgenin yönetimini ellerinde tuttular ve bu dönemde İlhanlı, Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerine bağlı kaldılar. Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Seferi sırasında, dolaylı olarak yardımları görülen Ahıska Atabekleri, Lala Mustafa Paşa'nın, 1577'deki Çıldır Savaşı sonunda Osmanlı idaresine girdiler.

Bir ara Safeviler'in eline geçen şehir, 23 günlük kuşatma sonunda, 1635'te yeniden Osmanlıların eline geçti. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan Edirne Anlaşması ile Ahıska'nın Rusya'ya terk edilmesi üzerine, halk arasında pek çok ağıt yakıldı. 1853-1856 Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Ordusu'na yardım eden Ahıskalılar, savaş sonunda Rusya'nın baskısından kaçarak Erzurum'a sığındılar.

1918 Mondros Mütarekesi'ne göre Ahıska ve Ahılkelek sancakları, merkezi Kars olan yerli geçici hükümete (Milli Şura Teşkilatı) katıldılar. Milli Gürcistan Hükümeti, Haziran 1918'deki Trabzon Anlaşması'yla, bu iki sancağı resmen Türkiye'ye bıraktı. Fakat 13 Nisan 1919'da İngilizler’in Kars'ı işgali ve Milli Şura Teşkilatı'nın dağıtılması üzerine Ahıska, Gürcistan tarafından işgal edildi ve 16 Mart 1921 Moskova Anlaşması'yla, Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Tiflis vilayetine bağlandı. Bugün aynı adı taşıyan bölgenin idari merkezi olan Ahıska, Batum, Ahılkelek ve Borjomi'ye kara ve demiryoluyla bağlıdır. 1940 yılında bulunan linyit madenleri, Ahıska'nın önemini giderek artırdı ve burada enerjiye dayalı endüstri tesisleri kuruldu.

Önemli bir stratejik konumda bulunan Ahıska'da, Evlıya Çelebi'ye göre, 17'inci yüzyılda taş bir kale, kale içinde binyüz kadar toprak ev, pek çok cami, hamam, medrese ve han bulunmaktaydı. Bunlardan Ahmediye Camii, Medrese ve çeşmesi, bir külliye oluşturmaktaydı. 1828'de kale Rusların eline geçti. Şehrin 19'uncu yüzyıl sonunda 30 bin olan nüfusu, 1968'de 18 bindi.

Ahıska Türkleri, İkinci Dünya Savaşı'nda Almanlara yardım ettikleri gerekçesiyle, Stalin'in emriyle sürgün edildi. Diğer sürgünlerin aksine, Ahıska Türkleri, SSCB'nin en ücra köşelerine dağıtıldı. 1950'li yıllardan itibaren, diğer sürgün halkların yurduna dönmesine izin verilirken, Kırım ve Ahıska Türkleri bu haktan mahrum edildi.
 
Geri
Top