KARAMAN'IN KOYUNU SONRA ÇIKAR OYUNU
Bu deyimle ilgili çeşitli rivayetler ve hikayeler vardır. Biz burada derleyebildiğimiz hikayeleri anlatacağız.
BİRİNCİ HİKAYE
Karamanoğullarıyla, Osmanlı Devletinin kıyasıya savaşa tutuştuğu yıllarda, Karaman halkı savaşlardan çok çekmiş; ezilmişler, evleri, barkları, malları çok zarar görmüş. O devrin uluları toplanıp, "Bu kardeş kavgasını tatlılığa bağlıyalım" diye kurultay kurmuşlar. Karaman Beyi ile Osmanlı Beyi'ni Konya'ya çağırmışlar, her iki tarafın şikayetini dinlemişler. Sözü tatlıya getirip, her iki beye de, bir daha savaş yapmamaları için yemin ettirmişler.
Karaman Beyi yemin ederken, elini koynunua götürerek: "Bu can burada kaldıkça, Osmanlı'yı kardeş bilip, kılıç çekmeyeceğime söz veriyorum" demiş. Fakat kurultaydan çıkan Karaman Beyi, kaftanının altından bir kuş çıkarıp salıvermiş ve "İşte can çıktı söz bitti" demiş. Karaman Bey'inin koynundan kuş çıkarıp salıvermesinden sonra bu darb-ı mesel halk arasında yayılmıştır.
İKİNCİ HİKAYE
1243 senesi Kösedağ savaşından ve bozgunundan sonra, Selçuklu ordusu çekilmiş, Moğol ordusu yer yer Anadolu'yu istilaya başlamıştı. Moğollar Müslüman olmadıkları için, Müslüman Türklere karşı çok düşmanca hareket ediyorlardı. Kuvvetçe çok üstün durumda bulunuyorlar ve her savaşta galip geliyorlardı. Konya'yı istila ettikten sonra, Kerimüddin Karaman Bey zamanında Karaman'ın üzerine yürüdüler.
Tarih takriben 1258 sıraları idi. Karamanoğlulları telaşa düştüler. Zira Moğollar kendilerine direnen yerlerde halkı kılıçtan geçiriyorlardı.
Ne yapıp yapıp, bu putperest Moğolları yenmek lazımdı. Karamanlılar basit bir harp hilesi düşündüler. Netice de Moğollar'a baskın yapacaklardı. Moğol ordusu Konya üzerinden Karadağ'a doğru ilerliyordu. O tarihte Karadağ ormanla kaplı idi.
Karaman askerleri koyun postuna bürünerek, bir koyun sürüsünün arasına karıştılar. Sürü ile birlikte Moğol ordusuna doğru yaklaşmaya başladılar.
Moğol ordusu, sürüyü gasbetmek, yiyip içmek için bir kaç koyun yakalayıp kestiler, kızarttılar ve içkiyle beraber yemeye başladılar. Tam sızdıkları sırada, koyun postuna bürünen Karaman askerleri üzerlerindeki postları atarak, Moğolların üzerlerine çullandılar. Bir yandan da ormanda gizlenmiş bulunan esas ordu, Moğollara hücum etti. Bütün Moğol ordusu orada yok edildi. Tek tük kaçıp kurtulabilen Moğollar da etrafa bu deyimi yaydılar.
ÜÇÜNCÜ HİKAYE
Karaman kalesi Osmanlı ordusu tarafından sarıldığı zaman, kale içindeki halk, canını ve malını kurtarmak endişesine düşer.
Bu arada, bir sürü sahibi de sürüsünü kurtarmak hazırlığı içindedir. Sürünün, Karaman kalesi'nin dışına açılan karanlık dehlizde yolunu bulabilmesi için, keçilerin boynuzlarına yanan meşaleler takar ve bu suretle dışarıya çıkarlar.
Kaleyi sarmış bulunan Osmanlı askerleri, arka tarafta ellerinde meşaleler bulunan bir ordunun kendilerine saldırmak üzere bulunduğunu sanarak, kuşatmayı kaldırıp, ağırlıklarını bırakarak kaçarlar. Bunun bir sürü olduğunu, iş işten geçlikten sonra anlarlar, ve bu lafı çıkarırlar.
KARADAĞ İLE İLGİLİ EFSANE
Karaman'ın kuzeyindeki Karadağ ve Binbir kilise çeşitli efsanelere konu olmuştur. Kerem, Aslı'yı ararken Karadağ'a uğrar, gelir. Bu sırada büyük bir fırtına çıkar ve yolunu kaybeder. Derinden bir Ahh çekerek sazını eline alır ve şöyle der.
Yanarım sevdadan dumanın tütmez
Sen de benim gibi yanasın dağ hey
Bellerin yol vermez bülbülün ötmez
Üstüne karalar giyesin dağ hey
Fırtınadan sonra KEREM yoluna koyulur. Uzaklaşırken ardına dönüp bakar ki, dağ cayır-cayır yanmaktadır. O günden sonra kara bir dağ olur. Ne gülü kalır ne bülbülü, adına da KARADAĞ denir.
KARAMANOĞULLARI HAKKINDA BİR DESTAN
Gedik Ahmet Paşa'nın Pir Ahmet Bey'i yenerek başta Ermenek olmak üzere bütün Karamanoğlu ülkesini yakıp yıkması üzerine (Aşık Muslu) adında bir halk şairi şunları söylemiştir. (Bazı dörtlükler alınmıştır.)
Gedik Paşa geldi otağ kurdu
Pir Ahmet Paşa'ya sorgu soruldu
Boyunlara kalın zincirler vuruldu
Gedik Paşa etme elden say bizi
Acep iller hep böyle mi bozulur
Kara yazı hep böyle mi yazılır
Kişi sağken mezar mı kazılır,
Gedik Paşa etme elden say bizi
Yeşil bayrak kalelerden söküldü
Çoluk çocuk sokaklara döküldü
Kale yandı ahalisi sürüldü
Gedik Paşa etme elden say bizi
Aşık Muslu yurdun yıkık görünce
Beylerin boynu bükük görünce
Destanın ı gözyaşıyla silince,
Gedik Paşa etme elden say bizi
AYRAN DEDE
Çevrede yaygın olarak anlatılan efsaneye göre, Yavuz Sultan Selim İran Seferine (1514 Çaldıran) giderken Karaman-Ereğli güzergahında yer alan Ayrancı bölgesine geldiğinde, şimdi kazanın yanında ve üzerinde baraj kurulan akarsu ile karşılaşır. Bu akarsu üzerinde değişik aralıklarla 12 köprü vardır. Yavuz Sultan Selim ordunun iki koldan Köprülerden geçmesini emreder. Hilmi DEDE Köprüsünden geçerken komutan askerlerin içmesi için temiz suyu nereden bulabileceğini Hilmi DEDE'YE sormuş, o da evinde karısının yayıkta yaymakta olduğu ayrandan ikram etmek istediğini söyler. Çevrede Sokutaşıolarak adlandırılan oyuk taşın içerisine bir miktar ayran doldurur. Komutan İlahi dede bu kadarcık ayran koca orduya yeter mi? der. Ayrandan bütün askerler içip yinede bitmediğini görünce, Hilmi DEDE'nin sırtını sıvazlayarak Sen Hilmi Dede değil, bilakis Ayran Dede'sin demesi üzerine ilçenin adıda AYRANCI olur.
SAKLA SAMANI GELİR ZAMANI
Ayrancı ilçemizde Selçuklular devrinde yapılmış ATLAS HANI vardır. Yaşlı bir kadın yılların iyi gittiği zamanlarda, saman yaptırmakta ve yaptırdığı samanları da NODA'layarak saklamaktadır. Aradan geçen birkaç yıl sonra büyük bir kuraklık olmuş ve kıtlık baş göstermiş. Böylece yaşlı kadın nodalardaki samanları satarak parasıyla bu ATLAS HANI yaptırmıştır. Bir de tekerlemesi vardır ki kadın şöyle der:
Sakladım sarı samanı
Geldi zamanı
Satın parasıyla
Yaptırdım Atlas Hanı,
İşte han ile ilgili anlatılan bu efsaneye göre Sakla Samanı Gelir Zamanı sözünün kaynağının bu çevre ve ilimiz Karaman olduğunu söyleyebiliriz.
ZİYA EFENDİ EFSANESİ
Çevrede yaygın olarak anlatılan efsaneye göre; Yavuz Sultan Selim İran seferine giderken Karaman-Ereğli güzergahında yer alan Ayrancı bölgesine geldiğinde coşkun şekilde akan ve şimdi üzerine baraj kurulmuş olan dere ile karşılaşır. Bu akarsu üzerinde değişik aralıklarla on iki köprü vardır. Yavuz iki koldan köprülerden geçilmesini ister. Birinci kolun başında kendisi bugün Ziya Efendi Köprüsü adı verilen köprüden geçmek ister.
Yavuz Sultan Selim ordusunun başında köprüye gelince, Ziya Efendi ve adamlarınca karşılanıp, köprüden geçmelerine izin verilmez. Yavuz, Ziya Efendi'ye köprüden geçmek için fazlasıyla para teklif eder. Ziya Efendi kabul etmeyerek Yavuz Sultan Selim'e gözlerini kapatıp, açmasını söyler. Yavuz gözlerini açınca dağların taşların altın olduğunu görür. Ziya Efendi bu işte paranın önemli olmadığını ancak kendisini geçirtmeyeceğini söyleyince, Yavuz da Geçme namert köprüsünden, seller alırsa alsın beni diyerek ordusunu sudan geçirir. Sudan geçerken iki asker boğulur ve iki katır da sırtındaki erzaklarla birlikte suya kapılır kaybolur. Ordunun karşıya geçişi tamamlanınca, Ziya Efendi Yavuz Sultan Selim'in huzuruna çıkar ve ölen askerlerin düşman casusu olduğunu, kaybedilen erzakların da dul ve yetimlerden gönülsüzce alındığını belirterek, Yavuz'a altından yapılmış bir ibrik hediye eder.
Yavuz Çaldıran'a vardığında namaz kılmak için abdest alırken ibriğin üzerindeki yazılar gözüne ilişir. Yazı şöyledir : AKŞAMKİ AŞINI SABAHA BIRAK AŞ OLUR, AKŞAMKİ İŞİNİ SABAHA BIRAKMA, İŞ OLUR. Bunu okuyan Yavuz Sultan Selim orduya hemen saldırı emrini vererek büyük bir zafer kazanır.
Bu tarihi köprünün günümüzdeki hali ise içler acısıdır. Defineciler tarafından yıkılacak derecede harap edilen köprünün yanındaki mezarlık da, başta Ziya Efendi'ye ait olduğu söylenen mezar olmak üzere, büyük ölçüde yağmalanmıştır.