Evet, sevgili millet, o gün geldi çattı! Yılın o en "heyecan verici", en "endişe verici", en "acaba annem babam ne diyecek" günü... KARNE GÜNÜ! Sanki bir atom bombası imha timinin kapıyı çalması gibi, o zarfın gelmesiyle içimde bir şeylerin titrediğini hissediyorum.
Dersler mi? Ah o dersler... Sanki kafamın içine bir inşaat kamyonu girmiş, her yer moloz yığını. Matematik, sanki bir bulmaca değil de, hayatımın en büyük kâbusu gibi. "X'i bul, Y'yi bul, Z'yi de buluver!" Sanki X, Y, Z, benimle saklambaç oynuyor, ben de onları hayatımın geri kalanında arayacakmışım gibi hissediyorum. Fen bilgisi desen, evrene bakıp "Ben bu bitki fotosentezini neden öğrenmek zorundayım ki?" diye sorgulayan bir filozof gibiyim. Edebiyat desen, o kadar çok yazar ve şairin ismini aklımda tutmaya çalışırken, kendi adımı unutacağım diye korkuyorum.
Neyse, asıl konumuza gelelim; o meşhur karne zarfı... O zarfın içinde saklanan notlar sanki birer kader mahkumu gibi. Kimi yüzümü güldürüyor, kimi de "Acaba bu notlar anneme babama nasıl açıklanır?" telaşına sokuyor. Sanki karne notlarım birer gizli ajan gibi, babamın suratındaki ifadeleri ele geçiriyorlar. Babamın kaşları "V" şeklinde kalkıyor, gözleri radar gibi notları tarıyor, annemin sesi ise "Bu notlar neyin nesi?" şeklinde bir operasyon çağrısı gibi yükseliyor.
Sonunda o büyük gün, yani tatil günü geldi! Evde bir bayram havası, sanki bir yıl boyunca maden ocağında çalışmışım da emekliliğe ayrılmışım gibi bir rahatlama! Ama o da ne? Tatilin ilk günü, sanki okuldan kaçmış bir suçlu gibi "Ders çalışma" baskını yiyorum. Annem sanki bir öğretmen edasıyla "Tatile girdik diye dersleri bırakmak yok" diyor. Sanki ben bir ders robotuyum, tatil modu falan tanımıyorum.
Hemen odaya kaçıyorum, yatağa kendimi atıyorum ve bütün gün oyun oynuyorum. Sanki bir maraton koşucusuyum, bütün yılın yorgunluğunu atıyorum. Ama o da ne? Annem yine kapıda, bu sefer "Kitap okuma zamanı" diye sesleniyor. Sanki ben bir kitap kurdu olmak zorundayım. Tamam, kitap okuyalım ama o kitaplar da sanki beni birer uyku perisine dönüştürüyor. Sanki sayfaların arasında birer uyku büyüsü var.
Tatilde yapmam gereken bir diğer şey ise bol bol uyumak. Ama sanki yastıklar bana küsmüş, uykum kaçıyor. Sanki yatak bana "Git başka yerde uyu" diyor. Sabahları ise bir horoz gibi erkenden uyanıyorum, sanki okul alarmı çalmış gibi. Sonra kendime "Ben neden tatilde bu kadar erken uyanıyorum ki?" diye soruyorum. Sanırım bedenim okul ritmine alışmış, tatil modu diye bir şey bilmiyor.
Tabii ki, tatil sadece uyumak, oyun oynamak ve kitap okumaktan ibaret değil. Annem sanki bir aşçı gibi, çeşit çeşit yemekler yapıyor. Sanki ben bir Michelin yıldızlı restorandayım. Ama o da ne? Tatil boyunca kilo almaktan korkuyorum. Sanki bir balon gibi şişiyorum.
Bu tatilde öğrendiğim en önemli şey ise tatilin çok hızlı geçtiği... Sanki bir süper hızlı tren gibi, bir anda geçiyor. Daha tatilin başındayken, okulun açılmasına bir hafta kalmış oluyor. Sonra bir bakıyorum, o korkunç çan sesi yine kulaklarımı çınlatıyor.
Sonuç olarak, karne tatili tam bir karmaşa! Bir yandan rahatlama, bir yandan sorumluluk... Bir yandan eğlence, bir yandan "Acaba bir dahaki karne nasıl olacak?" endişesi... Ama ne olursa olsun, tatil tatildir! Bütün bu karmaşaya rağmen, yeni bir maceraya atılmak için enerji depolamak için harika bir fırsat!
Şimdi izninizle, ben gidip karnemi babama teslim edeyim. Umarım notlarım annemi ve babamı çok üzmez... Yoksa tatil bitmeden ders çalışma kampına alınabilirim! Şimdiden hepinize eğlenceli ve bol kahkahalı bir tatil dilerim! Ve unutmayın, notlar sadece birer sayıdan ibaret, asıl önemli olan kendimize iyi bakmak! Hoşça kalın!
Dersler mi? Ah o dersler... Sanki kafamın içine bir inşaat kamyonu girmiş, her yer moloz yığını. Matematik, sanki bir bulmaca değil de, hayatımın en büyük kâbusu gibi. "X'i bul, Y'yi bul, Z'yi de buluver!" Sanki X, Y, Z, benimle saklambaç oynuyor, ben de onları hayatımın geri kalanında arayacakmışım gibi hissediyorum. Fen bilgisi desen, evrene bakıp "Ben bu bitki fotosentezini neden öğrenmek zorundayım ki?" diye sorgulayan bir filozof gibiyim. Edebiyat desen, o kadar çok yazar ve şairin ismini aklımda tutmaya çalışırken, kendi adımı unutacağım diye korkuyorum.
Neyse, asıl konumuza gelelim; o meşhur karne zarfı... O zarfın içinde saklanan notlar sanki birer kader mahkumu gibi. Kimi yüzümü güldürüyor, kimi de "Acaba bu notlar anneme babama nasıl açıklanır?" telaşına sokuyor. Sanki karne notlarım birer gizli ajan gibi, babamın suratındaki ifadeleri ele geçiriyorlar. Babamın kaşları "V" şeklinde kalkıyor, gözleri radar gibi notları tarıyor, annemin sesi ise "Bu notlar neyin nesi?" şeklinde bir operasyon çağrısı gibi yükseliyor.
Sonunda o büyük gün, yani tatil günü geldi! Evde bir bayram havası, sanki bir yıl boyunca maden ocağında çalışmışım da emekliliğe ayrılmışım gibi bir rahatlama! Ama o da ne? Tatilin ilk günü, sanki okuldan kaçmış bir suçlu gibi "Ders çalışma" baskını yiyorum. Annem sanki bir öğretmen edasıyla "Tatile girdik diye dersleri bırakmak yok" diyor. Sanki ben bir ders robotuyum, tatil modu falan tanımıyorum.
Hemen odaya kaçıyorum, yatağa kendimi atıyorum ve bütün gün oyun oynuyorum. Sanki bir maraton koşucusuyum, bütün yılın yorgunluğunu atıyorum. Ama o da ne? Annem yine kapıda, bu sefer "Kitap okuma zamanı" diye sesleniyor. Sanki ben bir kitap kurdu olmak zorundayım. Tamam, kitap okuyalım ama o kitaplar da sanki beni birer uyku perisine dönüştürüyor. Sanki sayfaların arasında birer uyku büyüsü var.
Tatilde yapmam gereken bir diğer şey ise bol bol uyumak. Ama sanki yastıklar bana küsmüş, uykum kaçıyor. Sanki yatak bana "Git başka yerde uyu" diyor. Sabahları ise bir horoz gibi erkenden uyanıyorum, sanki okul alarmı çalmış gibi. Sonra kendime "Ben neden tatilde bu kadar erken uyanıyorum ki?" diye soruyorum. Sanırım bedenim okul ritmine alışmış, tatil modu diye bir şey bilmiyor.
Tabii ki, tatil sadece uyumak, oyun oynamak ve kitap okumaktan ibaret değil. Annem sanki bir aşçı gibi, çeşit çeşit yemekler yapıyor. Sanki ben bir Michelin yıldızlı restorandayım. Ama o da ne? Tatil boyunca kilo almaktan korkuyorum. Sanki bir balon gibi şişiyorum.
Bu tatilde öğrendiğim en önemli şey ise tatilin çok hızlı geçtiği... Sanki bir süper hızlı tren gibi, bir anda geçiyor. Daha tatilin başındayken, okulun açılmasına bir hafta kalmış oluyor. Sonra bir bakıyorum, o korkunç çan sesi yine kulaklarımı çınlatıyor.
Sonuç olarak, karne tatili tam bir karmaşa! Bir yandan rahatlama, bir yandan sorumluluk... Bir yandan eğlence, bir yandan "Acaba bir dahaki karne nasıl olacak?" endişesi... Ama ne olursa olsun, tatil tatildir! Bütün bu karmaşaya rağmen, yeni bir maceraya atılmak için enerji depolamak için harika bir fırsat!
Şimdi izninizle, ben gidip karnemi babama teslim edeyim. Umarım notlarım annemi ve babamı çok üzmez... Yoksa tatil bitmeden ders çalışma kampına alınabilirim! Şimdiden hepinize eğlenceli ve bol kahkahalı bir tatil dilerim! Ve unutmayın, notlar sadece birer sayıdan ibaret, asıl önemli olan kendimize iyi bakmak! Hoşça kalın!