Kayıp Kitapların Şehri orhan Pamuk çocuk Masali

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE

orhan Pamuk'un edebi tarzından ve temalarından ilham alarak uzun bir çocuk masalı​


Kayıp Kitapların Şehri

Bir zamanlar, İstanbul'un gökyüzüne doğru uzanan minareleri ve daracık sokakları arasında, gizli bir şehir daha vardı. Bu şehir, bildiğimiz İstanbul'a hiç benzemiyordu. Burası, "Kayıp Kitaplar Şehri"ydi. Kimsenin görmediği, sadece rüyalarda fısıldanan bir yerdi.

Bu şehrin kalbinde, devasa bir kütüphane yükselirdi. Rafları gökyüzüne kadar uzanır, her biri dünyanın dört bir yanından gelmiş, unutulmuş kitaplarla doluydu. Bu kitapların sayfalarında, okurlarının gözyaşları, kahkahaları, hayalleri ve sırları saklıydı. Kayıp Kitaplar Şehri'nin sakinleri, hikayelerin bekçileriydi. Onlar, harflerden, cümlelerden ve paragraflardan yaratılmış canlılardı.

Bu şehirde yaşayan en genç bekçi, "Mürekkep" adında meraklı bir çocuktu. Mürekkep, diğer bekçiler gibi sayfalardan doğmamış, sıradan bir çocuk olarak buraya tesadüfen gelmişti. Bir gün, dedesinin eski bir sandığında bulduğu bir anahtar onu bu şehre getirmişti. Mürekkep'in kalbi, hikayelerle dolu bu şehre adım attığı an heyecanla dolmuştu.

Kayıp Kitaplar Şehri'nin en yaşlı bekçisi, bilge "El Yazması"ydı. El Yazması, binlerce yıllık bir hikaye gibiydi. Cildi eski parşömenden, gözleri ise mürekkebin en derin tonlarından yapılmıştı. Mürekkep, El Yazması'nın yanına gelir, ona sorular sorardı.

"El Yazması dede," derdi Mürekkep, "Bu kitaplar neden kayıp? Neden insanlar onları unutmuş?"

El Yazması, derin bir nefes alıp, "İnsanlar, zamanla hikayelerin sihrini unuturlar Mürekkep," derdi. "Kendi hayatlarının telaşına kapılıp, başkalarının dünyasına bakmayı bırakırlar. İşte o zaman kitaplar kaybolur, sayfaları solar, kelimeleri unutulur."

Mürekkep, bu sözlerden çok etkilenirdi. Kayıp kitapları insanlara geri götürmeye karar verdi. Ama bu o kadar kolay değildi. Kayıp Kitaplar Şehri'nden çıkış kapısı, ancak en unutulmuş hikayeyi hatırlayan kişi tarafından açılabilirdi.

Mürekkep, şehrin her köşesini dolaşmaya başladı. Her kitapla konuştu, hikayelerini dinledi. Bazı kitaplar, eski bir aşkın acısını anlatırken, bazıları cesur bir kahramanın maceralarını anlatıyordu. Bir kitap, İstanbul'un kaybolan tramvaylarını özlüyordu, bir diğeri ise eski bir kahvehanenin seslerini arıyordu. Mürekkep, bu hikayeleri kalbine kazıdı.

Bir gün, Mürekkep, kütüphanenin en karanlık köşesinde bir kitap buldu. Kitabın kapağı tozla kaplıydı, sayfaları kararmıştı. Mürekkep, kitabı yavaşça açtı. İçinde, sıradan bir ailenin hikayesi vardı. Bir baba, bir anne ve bir çocuk. Onların gündelik hayatları, küçük sevinçleri ve hüzünleri anlatılıyordu. Hikaye basit gibiydi, ama Mürekkep'i derinden etkiledi. Hikayeyi okurken, dedesinin sandığında bulduğu anahtarın sıcaklığını hissetti.

Mürekkep, bu hikayenin unutulmamasını istedi. En sevdiklerini, arkadaşlarını ve ailesini düşündü. Unutulmaması gereken şeyleri düşündü: Gülüşleri, sesleri, anıları… Bu unutulmuş hikaye, aslında herkesin hikayesiydi.

O an, kütüphanenin en uzak köşesinden bir kapı belirdi. Kapı, parlak bir ışıkla parlıyordu. Mürekkep, elinde unutulmuş kitabı tutarak kapıya doğru yürüdü. Kapıdan geçtiğinde, kendini yeniden dedesinin sandığının yanında buldu. Elindeki kitap, eskisinden daha parlak ve canlıydı.

Mürekkep, kitabı alır almaz, en yakınındaki kütüphaneye koştu. Kitabı, dikkatle raflara yerleştirdi. O günden sonra, insanlar bu kitabı okumaya başladılar. Kitabın sayfalarında, kendi hayatlarından parçalar buldular. Unuttukları küçük ayrıntıları hatırladılar, sevdikleri insanlara daha sıkı sarıldılar.

Mürekkep, Kayıp Kitaplar Şehri'ne geri döndü. El Yazması dede, ona gülümsedi. "Artık, bu şehrin en önemli bekçilerinden birisin," dedi. "Çünkü sen, hikayelerin gücünü anladın. Onların unutulmaması için ne yapman gerektiğini öğrendin."

Mürekkep, o günden sonra da Kayıp Kitaplar Şehri'nde yaşamaya devam etti. Her gün yeni hikayeler keşfetti, onları insanlarla paylaşmaya çalıştı. Çünkü biliyordu ki, hikayeler asla kaybolmazdı. Onları hatırlayan, değerini bilen birileri her zaman var olurdu.

Ve böylece, Kayıp Kitaplar Şehri'nin sırrı, kulaktan kulağa fısıldanmaya devam etti. Kim bilir, belki bir gün siz de, dedenizin sandığında gizli bir anahtar bulur, bu büyülü şehre adım atarsınız. Unutmayın, her hikaye, anlatılmayı bekler. Ve her okur, bir hikayenin bekçisidir.
 
Geri
Top