Kayseri Antik Kentleri (İç Anadolu Bölgesi)

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Kayseri Antik Kentleri (İç Anadolu Bölgesi)

Kanesh (Kaniş, Kültepe) Antik Kenti

tsX4S.webpKanesh, Kayserinin 21 km. kuzey-doğusunda eski Kayseri-Sivas karayolunun 20. km.sinde yolun 2 km. kuzeyinde; Kayseri-Malatya anayolu üzerindedir.

Kültepe, biri yerlilerin oturduğu höyükten, öteki aşağı şehir veya Asurlu tüccarların yerleştiği Karum alanından oluşmuştur. Höyüğün çapı 500 m., ova seviyesinden yüksekliği 20 m. dir. Tepeyi dört yanından aşağı şehir, Karum çevirmiştir. Karum, üç yönünde düz ova şeklinde görülmekle beraber, doğu yönü ova seviyesinden 1.5-2.5 m. lik bir yüksekliğe sahiptir. Çapı 2 km.yi bulan Karum, höyük ve ortasındaki kalesi sağlam birer sur ile çevrilidir.

Kültepeyi 1881de ilk kez ziyaret eden Th. G. Pinches, ilk kazıyı (1893-1894) yürüten ise Ernst Chantredir. Onu 1906da H. Winckler ve H. Grothenin yine Tepede yürüttükleri kısa süreli kazılar izlemiştir. B. Hrozny 1925de önce Tepe, sonra ilk defa, Karum'da kazmıştır. Karumda açığa çıkardığı 1000 tablet bu yazılı belgelerin esas kaynağının Tepede değil, aşağı şehirde yani Karumda olduğunu göstermiştir.

1948 yılından beri Prof. Dr. Tahsin Özgüç başkanlığındaki heyet tarafından sistemli olarak kazı yapılmaktadır. Kazılarda höyükteki en eski yerleşimin Geç Katolik Çağ (M.Ö.300-2500) olduğu, onu Eski Tunç çağı, Hitit, Frig, Hellenistik ve Roma çağlarının birbirini izlediği ortaya çıkan kalıntı ve buluntulardan anlaşılmıştır. Karum yerleşim alanı ortaya çıkan höyüğün doğu ve güneydoğu eteklerini çevirmektedir. M.Ö. 1950-1650 yıllarında Anadoluda Asurlular önemli ticaret kolonileri ve yerleşim alanları kurmuşlardır.Burada ortaya çıkan Höyük ve Karum'da dinsel ve yönetim yapıları, evler, dükkanlar ve atölyelere ait mimari kalıntılar, günümüzde açık hava müzesi olarak sergilenmektedir.

Anadolu'nun önemli bir ticaret merkezi olan Karum ve Kanişteyapılan kazılar sonunda iki ayrı dönemde yapılmış dört yapı katı ile karşılaşılmıştır. Günümüzden dört bin yıl önce Kuzey Mezopotamya'da yaşayan Asurlu tüccarların Anadoluda kurdukları yaklaşık yüz elli yıl süren bu uluslararası ticaret ilişkileri ortaya çıkan tabletlerden öğrenilmiştir.Böylece Anadolu, Mezopotamyanın eski uygarlığına açılmış, onlardan yazıyı öğrenmiş, kültür seviyesini yükseltmiştir.Karum'un II. ve I. katlarında ele geçen eski Asur dilinde yazılmış çivi yazılı tabletler, Anadolu ile Asur arasında sürdürülen ticaret ilişkileri konusunda ayrıntılı bilgiler vermektedir. Bunlara dayanarak, o dönemde tüccarların birbirlerinden borç alıp verdikleri, faiz işlemlerinin yapıldığı, evlenme ve boşanma gibi detaylı bilgilerin yanı sıra, veraset, esir ticareti, mahkeme kararları ile ilgili yazışmaları içeren bilgiler öğrenilmiştir. Bunların yanı sıra arasında sayıları az da olsa edebi metinlere ve eğitimle ilgili bilgileri içeren tabletlere de rastlanmıştır. Ele geçen bu çivi yazılı tabletler Anadolunun günümüze ulaşan en eski yazılı belgeleridir. Bu tabletlere dayanılarak Kültepe-Kaniş'in Anadoludaki ticaret kolonilerinin merkezi olduğu da ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda Kaniş, bu Krallığın da merkezidir. Kaniş'in I. ve II. katları arkeoloji yönünden önemli olduğu kadar filoloji ve şehircilik bakımından da zengin bilgileri içermektedir. Tahsin Özgüç'ün yapmış olduğu kazılarda bu iki şehrin birbirinden taş döşeli sokaklarla ayrılan büyük mahalleleri olduğu ve bunların planlarının bütünü ortaya çıkmıştır.

Anadolu ve Mezepotamya'nın ayrı dilleri konuşan bu iki ülkesinin temsilcilerinin bu şehirlerde yan yana yaşadıkları da anlaşılmıştır. Sivil halkın yaşadığı ve planları açıkça belli olan evler, arşiv yapıları, atölyeler, depolar, dükkanlar da kazılar sonucu gün ışığına çıkarılmıştır. İki katlı evlerin çoğunda oturma odaları, arşiv ve kiler/depolar bir birinden ayrılmış durumdadır. Her iki şehir de çıkan bir yangın sonucunda yok olmuştur.

Hitit kültürü ve sanatı, eski Babil sanatını temsil eden Asurlularla yerlilerin karışmasından meydana gelmiş bir sanattır. Hitit sanat üslubunun Eski Hitit Krallığı (1650) kurulmadan önce geliştiğini kanıtlayan buluntuların, -damga mühürlerin, kurşun, tunç, fildişi, gümüş kadın ve erkek tanrı heykelciklerinin- sayısı az değildir. Bunlar arasında eski Babil tesirini gösteren heykelciklerin yanı sıra Kuzey Suriyeden ithal edilmiş fayans heykelcikleri de vardır. Bu, uluslararası bir ticaret merkezinde beklenmesi gereken bir özelliktir.

Hitit seramik sanatı, Kültepede teknik ve şekil açısından en yüksek noktasına erişmiştir. Seramiğin bir bölümü günlük işlerde kullanılmaya uygun değildir. Onlar törenlerde ve özel durumlarda kullanılmış olmalıdır.

Kültepe'de topraktan hayvan şeklinde içki kapları ortaya çıkarılmış ve bunların son derece ustalıkla yapıldığı da görülmüştür. Ayakta duran, yatan, diz çökmüş durumda tasvir edilmiş bu içki kaplarının yanında, hayvan başı şeklinde olanları da vardır. Bu kutsal hayvan biçimli kaplar, kıymetli madenlerden yapılmış olanların taklididir. En çok rastlanan ritonlar; aslan, boğa, antilop, kartal biçimli olanlardır. İçine tabletlerin konulduğu pişmiş topraktan, mühür baskılı binlerce zarf bulunmuştur.

Mühür ve baskıları sosyal yapıya uygun olarak çeşitli üsluplardadır. Her iki katta da üslupların gelişimini izlemek ve bunları kronolojik biçimde göstermek mümkündür. Silindir baskıların büyük çoğunluğu ikinci kattadır. Bu çağda Mezopotamya ile kurulan sıkı ilişkiler, Anadoluda da silindir mühür kullanımını yaygınlaştırmıştır. Bu çağ mühürleri;
1. Eski Babil,
2. Eski Asur,
3. Eski Suriye,
4. Eski Anadolu üsluplarına ayrılır.

II. kattaki silindir mühür baskılarının çoğu eski Asur üslubundadır. Eski Anadolu üslubu, Mezopotamya düşünce tarzının Anadoluya yerleşmesinden sonra olgunlaşmıştır. Hitit sanatının kaynağını oluşturan bu üslup dini, mitolojik, savaş ve av sahnelerinden oluşur. Mitolojik sahnelerde Mezopotamyalı Anadolulu unsurlar yan yana görülmektedir. I. katında çivi yazılı tabletlerde görülen değişiklikler, mühürlerde de tespit edilmektedir. Bu çağın üslupları II. kattakilerden farklıdır. Ayrıca tabletler de mühürlenmeye başlanmıştır.

Anadolu üslubunu taşıyan mühürler iki türlüdür:
1. Geleneğe bağlı kalanlar.
2. Eski Hitit mühürleri.

Damga şeklindeki eski Hitit mühürlerinin konularını dini sahneler, karışık varlıklar, heraldik kartallar, hayvanlar ve yıldızlı simgeler oluşturmaktadır. Bu çağda Asur ile ticaret bağları çok zayıflamış; yerli özellikler artmış ve yerli krallar güçlenmiştir. Anadolu birliğe doğru gitmektedir. II. Kat M.Ö. 1920-1840; I. katı 1798-1740 yılları arasına tarihlenmiştir. II. ile I. arasında 50-60 yıllık bir boşluk vardır. Kültepe Höyüğünün Roma-Hellenistik, Greco-Pers ve özellikle Tabal ülkesinin bir şehri olarak önemini Geç-Hitit Döneminde de koruduğu anlaşılmıştır. Kalede Kaniş Kralı Varşamanın sarayının kalıntılarına rastlanmıştır. Sarayın büyük bir kısmı tahrip edilmiş olmasına rağmen zemin katın 50 odası ve arşiv vesikalarından bir kısmı açığa çıkarılmıştır. I. katı ile çağdaş olan saray, altındaki II. kat sarayının enkazı üstüne kurulmuştur. Saray eski Babil mimarisine göre yapılmıştır. Tepede bu çağın altındaki Eski Tunç Çağının son ve orta safhaları da incelenmiştir. Kültepenin bu dönemi Sümer, Akad sonrası, Akad çağları ile çağdaştır. Kuzey Suriye ve Mezopotamyadan bölgenin tipik seramiği, altın, mücevherat, Akad sonrasına özgü silindir mühürler ithal edilmiştir. Bunlar Anadolu Mezopotamya ilişkilerinin Asur Ticaret Kolonileri Çağından çok daha önceleri başladığını kanıtlamaktadır.

Kültepede hem Kaniş hem de Karum alanında tespit edilen en geç dönem kalıntıları ve buluntuları Selçuklu dönemine aittir. Selçuklu Sultani II. Keyhüsrev sikkesi (639) Karumda satıh toprağının altında bulunmuştur.Ancak, Kültepe/Kaniş, varlığını ve adini, günümüzden yaklaşık üç asır öncesine kadar korumuştur. Bugünkü Ankara Etnografya Müzesinde korunan Hicri 1027 tarihli 20 nolu Kayseri Mahkeme sicillerinde, adi Karye-I Kiniş olarak kayda geçmiştir.Höyükteki son iki kültür dönemini Roma (1-2 kat) ve Helenistik (3 kat) çağ temsil eder. Kültepe, bu çağlarda Kayserinin gölgesinde kalmış küçük, fakat müstahkem bir şehirdir. Helenistik çağa ait boya nakıslı vazodaki atla arslan avı sahnesi, Anadoluda üniktir.

Kültepe, Geç Roma çağının son safhasında terk edilmiş ve bir daha yerleşim alanı olmamıştır. Roma-Helenistik çağlarında Karumun doğu kesimi mezarlık olarak kullanılmıştır.4.-5. yapı katları Geç-Hitit çağına aittir. Bu dönemde sitadelde inşa edildiği anlaşılan, ortostadlarla süslü büyük binanın Assurlular tarafından tahrib edildiği, tasvirli blokların parçalandığı anlaşılmıştır. Kazılarda, hiyeroglifli stelin, tanrı ve karışık varlık kabartmalarının, arslan heykelinin küçük parçaları atılmış, sonraki duvarlarda yeniden kullanılmış olarak bulundular.

Bu çağda Kültepe, büyük Tabal ülkesine bağlı prensliklerden birinin merkezi olmalıdır. Şehir M.Ö. 10-8. yüzyıl arasında güçlü varlığını korumuştur. Kültepede Geç-Hitit seramiğinin boya nakışlı ve monokrom örnekleri ile Geç Assur mühürleri ve Frig fibulaları yan-yana bulunmuştur. Kültepenin 6.-10. yapı katları Karumun Ia/b-IV katlarının paralelidir. Adlarını bildiğimiz beş Kaniş Kralı, sitadelde 7. katta inşa edilmiş büyük sarayda oturmuşlardır. Şiddetli bir yangınla tahrip edilmiş olan sarayın, ele geçen bir tabletteki bilgilere göre, Kaniş Kralı Inarin oğlu Warsamaya ait olduğu ve Kanişi zapt eden Kussana Kralları Pithana ile oğlu Anittanin da bu sarayda hüküm sürdükleri anlaşılmıştır.

Tabanı taş döşeli merkezi avluyu çeviren oda ve salonlardan oluşan saray, çağdaşı Eski Babil saraylarından etkilenerek inşa edilmiştir. Bu döneme kadar elde edilen kültür birikimi sonucunda, bu dönemi takip eden zaman içinde, Orta Anadoluda ilk kez merkezi bir otorite tesis edilecek, Anadolunun ilk devleti olan Hitit Devleti kurulacaktır. 7. katın yangın enkazı altındaki 8. kata ait olan Eski saray ve Tepenin güneybatı kesimindeki terasa inşa edilmiş olan uzun koridorlu, önü açık avlulu, geniş teşkilatlı saray da, Karumda II. kati sona erdiren yangından kurtulamamışlardır. Bu saraylar yalnız ikamete tahsis edilmemişlerdir. Onlar ayni zamanda birer depo/ kervansaraydır. Tüccarların Kültepeye dışarıdan getirdikleri mallar doğrudan-doğruya saraya götürülür ve vergi işlemi tamamlana kadar kira karşılığında, orada depo ve muhafaza edilirdi. Onların bu önemli fonksiyonu, yapıların planlarını da etkilemiştir.Kral Anitta Anitta metninde, Kültepeyi zapt ettikten sonra, onu tahkim ettirdiğini, mabetler yaptırdığını bildirmektedir. Onun, Tepenin bati kesiminde, 7 katta, ayni tekniğe ve plana göre inşa ettirdiği mabetlerden ikisi açığa çıkarılmıştır. Bunların yakınında tümüyle tahrip edilmiş iki mabedin izleri de gözlenmiştir. Kutsal alanda, mabetlerin hemen yanında 2 ton ağırlığında islenmemiş obsidenin depo edildiği dikdörtgen planlı (2 küçük odalı, 1 büyük salonlu) bir yapı açığa çıkarıldı. Salonun tabanında, üzerinde é.gal A-ni-ta ru-ba-im, Kral Anittanın sarayı yazılı tunç bir mızrak ucu keşfedildi. Bu mızrak ucu, Kral Anittanin tarihi kişiliğini kanıtlayan ilk orijinal belgedir. Kutsal alandaki bu yapı, mabetlere veya saraya ait resmi bir depo binası olmalıdır.

9-10. katlar Karumdaki çağdaşlarının (Karum: III-IV katlar) görünümündedir. Kültepede Eski Tunç Çagi (ETÇ) III, sonuncusu iki safhalı olan üç ayrı yapı katıyla temsil edilmektedir (11a/b-13). Bu, Ticaret Kolonileri çağını hazırlayan dönemdir. 11b ve 12. katlarda, ortadaki büyük salonu çeviren çok odalı, kerpiç duvarları içten ve dıştan plasterli (yarim sütunlu) büyük binalar açığa çıkarıldı. Çatıyı taşıyan ağaç direklerin tas kaideleri ve çapları 1.5-2 m. arasında değişen büyük ocaklar salonda yerinde keşfedilmiştir.

Yangınla tahrip edilmiş bu binalarda, adak olarak bırakılmış, alabaster kadın heykelcikleri bulundu. Bunlar, binaların mabet olarak yorumlanmalarını kolaylaştırmıştır. 13. katta, önemli bölümleri açığa çıkarılan binanın yapı karakteri, üstündekilerden farklı değildir. ETÇ III döneminde yerli monokrom ve polikrom seramigin yanında ithal silindir mühürler, seramik, kıymetli maden-tas objeler, Kültepenin Akad (M.Ö. 2334-2193), Post-Akad-III Ur (M.Ö. 2192-2112) çağlarında bir taraftan Kuzey Suriye-Mezopotamya, diğer taraftan Truva ile siki bağlar içinde olduğunu kanıtlamaktadır.14-17. yapı katları, Orta Anadoluya özgü monokrom seramikle karakterlenen Eski Tunç Çağının orta safhasını (ETÇ II) temsil eder. 18. kat Eski Tunç Çağının ilk safhasının (ETÇ I) son yapı katıdır ve Tepe yüzeyinden 22 m. derinliktedir.
 
Kaisareia, Mazaka (Kayseri) Antik Kenti

MzUyV.webpKapadokya Bölgesinde önemli bir yerleşim alanı olan Kayseri (Kaisareia), M.Ö. 4000 ile M.S. 2000 olmak üzere 6000 yıllık bir tarihe sahiptir. M.Ö. 2000 yıllarında Anadoluya gelen Hititler, Kayseriye 22 km. uzaklıkta bulunan Kayseri Ovasının en büyük şehri ve Anadolunun en büyük höyüklerinden biri olan Kültepe (Kaniş) şehrini kurmuşlardır.

Kültepenin hemen yanında yer alan Karumda (Pazarşehir) yapılan kazılarda bu döneme ait çivi yazısı ile çeşitli yazılı tabletler bulunmuş ve bu tabletlerden Asurlu tüccarlarla Hititli yerliler arasındaki ticari ilişkilere ait bilgiler elde edilmiştir. Kültepe, M.Ö. 4000 yılından Roma devri sonuna kadar devamlı bir yerleşim yeri idi. Ayrıca Kayserinin 68 km. kuzeydoğusunda, dağlık bir bölgede Helenistik ve Roma dönemlerinde uzun süre önemli bir kale olarak kullanılan Kululu adlı bir yerleşim yeri daha kurulmuştur. Kültepe ve Kululu, Tabal Krallığının da önemli şehirlerindendir. M.Ö.XI. ve VII.yüzyıllarda ise bu krallığın merkezi, Erciyesin eteğinde yer alan Kaisareia (Mazaka)dır. Bu bölge, M.Ö. VI. ve V.yüzyıllarda Med ve Perslerin egemenliği altında kalmıştır.

Kapadokya Kırallığı, MÖ. 332 tarihinde Gaziura (Turhal) da I. Ariarathes tarafından kurulmuştur. Kral IV.Ariarathes zamanında Mazaka başkent yapılmış ve bu tarihten itibaren şehirde sikke darp edilmeye başlanmıştır.

M.S. 17 yılında Romanın bir eyaleti olan bu bölgenin yönetimi için Romadan vali gönderilmiştir. Bugünkü Kayseri de, ismini Kaisareiadan almıştır. 395 yılında Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu içerisinde kalan Kaisareia, politik alanda olmasa bile ticaret alanındaki önemini günümüze kadar koruyabilmiştir. Kaisareia, nüfusu 400 bin olan ve saray, kitaplık, misafirhaneler, cüzzam hastanesi, kilise gibi yapıların bulunduğu büyük bir şehir konumundadır.
 
Soğanlı Antik Kenti

Kayseri, Yeşilhisar ilçesi sınırları içinde Ürgüp ün 40km.güneydoğusunda, Derinkuyu yeraltı Şehri nin ise 25km.doğusunda yer almaktadır.

Soğanlı Bölgesi yer sarsıntıları sırasında çökmelere uğramış ve çöken alan doğal etkilerle daha da derinleşerek vadi ve platoları meydana getirmiştir.

İki kısımdan oluşan Soğanlı vadisine Roma Dönemi nden itibaren devamlı olarak yerleşmiştir. Vadi yamaçlarında yer alan kaya konilerini Romalılar mezarlık, Bizanslılar da kilise olarak kullanmışlardır. Kilise freskleri açısından 9. ve 13. yüzyıllara tarihlenmektedir. Soğanlı vadisinde yer alan önemli kiliseler: Karabaş, Yılanlı, Kubbeli ve Azize Barbara ( Tahtalı) Kilisedir.

Karabaş Kilisesi:

D9tcC.webp

Soğanlı köyünün kuzeye uzanan vadisinin sağ dik yamaçlarında yer alır.

Karabaş Kilisenin dışındaki kayalıkta çok sayıda oda mezarlar, geniş tonozlu Şapeller ve kilise görevlilerinin devamlı olarak kullandıkları mekanlar bulunmaktadır. Kilise, tek nefli, apsisli olup beşik tonozludur. Farklı zamanlarda, farklı metotlarla boyanmış olup 11. yüzyıla tarihlenmektedir.

Sahneleri: Deesis, Müjde, Doğum, İsa nın mabede takdimi, Başkalaşım, Havarilerin görevlendirilmesi, İsa çarmıhta, İsa nın cehenneme inişi, İsa nın göğe çıkışı ve Aziz tasvirleri.

Kubbeli Kilise:

Soğanlı köyünden kuzeye uzanan vadinin sol yamacında yer almaktadır. Peribacasının çok iyi bir şekilde işlenmesiyle kubbeler oluşturulmuş, yan yüzler kaplama taş gibi derzli yapılarak işlenmiştir.

Kilise , tonozları, kubbeleri, apsisleri ile ileri bir mimari özellik gösterir. Bazilika tipindeki kilise üç nefli ve üç apsislidir. Kilise 10. yüzyılın başlarına tarihlenmektedir.

Sahneleri: Ana apsiste Peygamberlerin görünümü, yan apsiste Deesis; tonozda Masum çocukların katliamı, Elizabeth in takip edilişi, Müjde, Ziyaret, Elizabeth in bakireliğinin ispatı, Doğum, Üç müneccimin tapınması, Mısır a kaçış, İsa nın mabete takdimi, Zekeriya nın öldürülmesi, Yahya nın çağırılması, Yahya ve İsa, Yahya nın görevlendirilmesi, Vaftiz, İsa ve Zekeriya, Kana düğünü, Şarap mucizesi, İsa ve Samarralı kadın, Kudüs e giriş, İmparatorun kızının iyileştirilmesi ve aziz tasvirleri resmedilmiştir.


Azize Barbara ( Tahtalı ) Kilisesi:

Soğanlı Köyünden batıya uzanan vadinin sonunda yer alır.

Tek nefli, tek apsisli ve beşik tonozludur. Tonoz, kalın bir çıkıntıyla ortadan ikiye bölünmüştür. 10.yüzyılın başlarına tarihlenen Azize Barbara Kilisesi, çok sayıdaki aziz tasvirleri ile dikkati çekmektedir.

Sahneleri: Apsisteki Peygamberlerin görünümü, kuzey duvarında Deesis, tonozda ise Müjde, Ziyaret, Bakireliğin ispatı, Beytüllahime yolculuk, Doğum, İsanın cehenneme inişi, Yedi uyuyanlar ve aziz tasvirleri resmedilmiştir.
 
Geri
Top