KEKEMELİK
Kekemelik konuşmanın akıcılığı ve ritminin ses sözcüklerinin düzenli bir şekilde ilerlemesini bozan duraklamalar, tekrarlar yada bir heceyi uzatarak söyleme. Çoğu kez bunlara eşlik eden beden hareketleriyle kesintiye uğramasıdır.
Konuşma esnasında konuşmanın düzenli bir şekilde ilerlemesini bozan duraklama, bazı ses ve sözcükleri yineleme ya da bir heceyi uzatarak söyleme ile giden ve bazı kişilerde sosyal ortamlardan kaçınmaya yol açıp, kaygı ve üzüntü konusu olan bir bozukluktur
KEKEMELİK NE ZAMAN BAŞLAR
Kekemelik genelde okul öncesi 2-7 yaş arasında ortaya çıkar ve erkek çocuklarda kız çocuklarına göre 3 katı daha etkindir. Bu çocukların %20 kekemelik devam etmektedir, genellikle giderek şiddetlenir ve ergenlik döneminden sonra devam ediyorsa, yaşam boyu sürecek olan bir bozukluk haline gelmesi muhtemeldir.
Daha yaşlı kekemelik vakalarının daha çok durakladıkları, hava akımlarındaki kesilmelerin , ses tellerine uygulanan basıncın, iletişim kurma korkularının daha yüksek olduğu ve konuşma durumlarından kaçınmanın daha çok görüldüğü saptanmış.
Genel olarak erkek çocukların kızlara göre daha karmaşık düzeyde kekelemelerinin olup, daha çok kekeleyerek, daha az karşılarındakilerle göz göze gelmeye çalıştığı, iletişim kurmaktan kaçındıkları, dolayısıyla tedavilerinin de daha uzun sürdüğü belirlenmiştir.
Bazı vakalarda erişkinliğe geçiş döneminde kaybolmakta, bunun dışında tedavi edilmeyen vakalar omur boyu sürmektedir.
KEKEMELİK NE GİBİ DURUMLARDA SIK GÖRÜLÜR
Dinleyici önünde konuşmak gibi onurlandırmaları geri çevirirler. Telefonla konuşmakta güçlük çekiyorlarsa bu gibi konuşmaları eşlerinden beklerler. Kekemelerin %80i telefon konuşmasının en çok korktukları durum olduğunu bildirmektedirler. Yada bir lokantaya gittiklerinde ısmarladıkları yemek istekleri değil, adını söyleyebildikleridir.
Yabancıların bulunduğu, kalabalık ortamlar, bir otorite konumundaki kişinin karşısında, telefona yanıt vermek, birinden bir şey istemek, beklenmedik bir durumla hazırlıksız bir şekilde karşılaşma gibi hallerde belirginleşmektedir.Korktukları bu gibi durumlardan kaçınmaya çalışırlar. Söyleyemedikleri bir sözcüğün yerine hemen bir eşanlamlısını getirerek cümleyi tamamlamaya çalışırlar. Adları sorulduğunda yanıtlamakta güçlük çekebilirler. Bu nedenle bu isleri yakınlarındakilere bırakırlar. Öğrenciler bu nedenle arka sıralarda oturmaya çalışır, parmak kaldırmaz, konuşmalarda dinleyici olmayı yeğler, yoklamalar alınırken geç yanıt verirler, ya da el kaldırarak kaçınma davranışı gösterirler. Daha çok mimikleriyle yanıt vermeye eğilimlidirler. Yeni bir şey söylemek ya da istemek yerine başkaları ile ayni fikirde olduklarını ya da ayni şeyi istediklerini belirtirler. İstediklerini değil, söylemesi kolay olan şeyleri ısmarlarlar.
Yoldaki bir görevliye, polise adres sormak için durduklarında ilk sesi çıkartmakta güçlük çekebilirler. Bu durumlarda konuşmayı kolaylaştırmak ve o sesi çıkarabilmek için el veya ayağı sallama, ayağı yere vurma, bas ve boyun hareketleri, göz , kas ve dudak hareketleri gibi tikler eslik edebilir.
Çoğu kez kendi adlarını söylemekte güçlük çekerler, bu durumda hecelerle yada kartvizit çıkarırlar. Her tür konuşmaları büyük bir gerilim içindedir. Çoğu kez bunlara eşlik eden beden hareketleriyle tiklerin oluşmasıdır. Böylece kişilerde sosyal ortamlardan kaçınmaya yol açıp kaygı ve üzüntü konusu olan bir bozukluktur.
Sonuçta, bu gibi durumlardan kaçmaya çalışırlar ve genel olarak yüksek zeka düzeyinde oldukları içinde bu kaçınma davranışında oldukça başarılıdırlar.
NELERDEN DOLAYI OLABİLİR?
Bazı ailelerde gerilim düzeylerinin yüksek olması ve ortak bir özellik şeklinde bu gerilimin nefes borusu ve ses tellerine iletilmesi ile ilişkili olabildiği ya da beyindeki konuşma merkezi ile ilişkisi olduğu yönünde düşünceler bulunmaktadır. Anne-babada obsesif-kompulsif kişilik yapısının varlığına da bu bozuklukta işaret edilmiştir. Çocuklukta yaşanan endişe , gerilim ve korkuların da etkilerinin olduğu düşünülmektedir. Bir görüşe göre kişinin çözümleyemediği ve bilinçaltına doğru bastırdığı ruhsal çatışma, korku ya da isteklerinin sonucunda oluşan nevrozların bir görünümü olarak düşünülmüştür. Hastaların % 40-60 kadarında ailelerinde kekemelik öyküsüne rastlanmıştır.
Görüntüleme çalışmalarında beyin kan akımlarında azalmalar ve bölgesel olarak bazı alanlarda akımda düzensizlikler saptanmıştır.
TEDAVİ
Davranış düzenlenimi, nefes alıştırmaları, gevşeme teknikleri, konuşma terapisi (konuşmanın yavaşlatılması,konuşma başlangıcının kolaylaştırılması, ses düzey kontrolü gibi) yapılmalıdır. Bazı vakalarda antidepresan ve anksiyolitik tedavileri faydalı olmaktadır
Kekemelik konuşmanın akıcılığı ve ritminin ses sözcüklerinin düzenli bir şekilde ilerlemesini bozan duraklamalar, tekrarlar yada bir heceyi uzatarak söyleme. Çoğu kez bunlara eşlik eden beden hareketleriyle kesintiye uğramasıdır.
Konuşma esnasında konuşmanın düzenli bir şekilde ilerlemesini bozan duraklama, bazı ses ve sözcükleri yineleme ya da bir heceyi uzatarak söyleme ile giden ve bazı kişilerde sosyal ortamlardan kaçınmaya yol açıp, kaygı ve üzüntü konusu olan bir bozukluktur
KEKEMELİK NE ZAMAN BAŞLAR
Kekemelik genelde okul öncesi 2-7 yaş arasında ortaya çıkar ve erkek çocuklarda kız çocuklarına göre 3 katı daha etkindir. Bu çocukların %20 kekemelik devam etmektedir, genellikle giderek şiddetlenir ve ergenlik döneminden sonra devam ediyorsa, yaşam boyu sürecek olan bir bozukluk haline gelmesi muhtemeldir.
Daha yaşlı kekemelik vakalarının daha çok durakladıkları, hava akımlarındaki kesilmelerin , ses tellerine uygulanan basıncın, iletişim kurma korkularının daha yüksek olduğu ve konuşma durumlarından kaçınmanın daha çok görüldüğü saptanmış.
Genel olarak erkek çocukların kızlara göre daha karmaşık düzeyde kekelemelerinin olup, daha çok kekeleyerek, daha az karşılarındakilerle göz göze gelmeye çalıştığı, iletişim kurmaktan kaçındıkları, dolayısıyla tedavilerinin de daha uzun sürdüğü belirlenmiştir.
Bazı vakalarda erişkinliğe geçiş döneminde kaybolmakta, bunun dışında tedavi edilmeyen vakalar omur boyu sürmektedir.
KEKEMELİK NE GİBİ DURUMLARDA SIK GÖRÜLÜR
Dinleyici önünde konuşmak gibi onurlandırmaları geri çevirirler. Telefonla konuşmakta güçlük çekiyorlarsa bu gibi konuşmaları eşlerinden beklerler. Kekemelerin %80i telefon konuşmasının en çok korktukları durum olduğunu bildirmektedirler. Yada bir lokantaya gittiklerinde ısmarladıkları yemek istekleri değil, adını söyleyebildikleridir.
Yabancıların bulunduğu, kalabalık ortamlar, bir otorite konumundaki kişinin karşısında, telefona yanıt vermek, birinden bir şey istemek, beklenmedik bir durumla hazırlıksız bir şekilde karşılaşma gibi hallerde belirginleşmektedir.Korktukları bu gibi durumlardan kaçınmaya çalışırlar. Söyleyemedikleri bir sözcüğün yerine hemen bir eşanlamlısını getirerek cümleyi tamamlamaya çalışırlar. Adları sorulduğunda yanıtlamakta güçlük çekebilirler. Bu nedenle bu isleri yakınlarındakilere bırakırlar. Öğrenciler bu nedenle arka sıralarda oturmaya çalışır, parmak kaldırmaz, konuşmalarda dinleyici olmayı yeğler, yoklamalar alınırken geç yanıt verirler, ya da el kaldırarak kaçınma davranışı gösterirler. Daha çok mimikleriyle yanıt vermeye eğilimlidirler. Yeni bir şey söylemek ya da istemek yerine başkaları ile ayni fikirde olduklarını ya da ayni şeyi istediklerini belirtirler. İstediklerini değil, söylemesi kolay olan şeyleri ısmarlarlar.
Yoldaki bir görevliye, polise adres sormak için durduklarında ilk sesi çıkartmakta güçlük çekebilirler. Bu durumlarda konuşmayı kolaylaştırmak ve o sesi çıkarabilmek için el veya ayağı sallama, ayağı yere vurma, bas ve boyun hareketleri, göz , kas ve dudak hareketleri gibi tikler eslik edebilir.
Çoğu kez kendi adlarını söylemekte güçlük çekerler, bu durumda hecelerle yada kartvizit çıkarırlar. Her tür konuşmaları büyük bir gerilim içindedir. Çoğu kez bunlara eşlik eden beden hareketleriyle tiklerin oluşmasıdır. Böylece kişilerde sosyal ortamlardan kaçınmaya yol açıp kaygı ve üzüntü konusu olan bir bozukluktur.
Sonuçta, bu gibi durumlardan kaçmaya çalışırlar ve genel olarak yüksek zeka düzeyinde oldukları içinde bu kaçınma davranışında oldukça başarılıdırlar.
NELERDEN DOLAYI OLABİLİR?
Bazı ailelerde gerilim düzeylerinin yüksek olması ve ortak bir özellik şeklinde bu gerilimin nefes borusu ve ses tellerine iletilmesi ile ilişkili olabildiği ya da beyindeki konuşma merkezi ile ilişkisi olduğu yönünde düşünceler bulunmaktadır. Anne-babada obsesif-kompulsif kişilik yapısının varlığına da bu bozuklukta işaret edilmiştir. Çocuklukta yaşanan endişe , gerilim ve korkuların da etkilerinin olduğu düşünülmektedir. Bir görüşe göre kişinin çözümleyemediği ve bilinçaltına doğru bastırdığı ruhsal çatışma, korku ya da isteklerinin sonucunda oluşan nevrozların bir görünümü olarak düşünülmüştür. Hastaların % 40-60 kadarında ailelerinde kekemelik öyküsüne rastlanmıştır.
Görüntüleme çalışmalarında beyin kan akımlarında azalmalar ve bölgesel olarak bazı alanlarda akımda düzensizlikler saptanmıştır.
TEDAVİ
Davranış düzenlenimi, nefes alıştırmaları, gevşeme teknikleri, konuşma terapisi (konuşmanın yavaşlatılması,konuşma başlangıcının kolaylaştırılması, ses düzey kontrolü gibi) yapılmalıdır. Bazı vakalarda antidepresan ve anksiyolitik tedavileri faydalı olmaktadır