Kınalı Ali'nin Uzun Yolculuğu çocuk masali

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Kınalı Ali, küçük bir köyde yaşayan, kızıla çalan saçları ve yanaklarındaki çilleriyle dikkat çeken sevimli bir çocuktu. Ancak Ali’nin diğer çocuklardan farklı bir özelliği vardı: Merakı! Her şeye sonsuz bir merak duyar, sürekli sorular sorar ve yeni şeyler öğrenmek isterdi.

Köyün yaşlı bilgesi Dede Mustafa, Ali’nin bu merakını çok severdi. Bir gün, Ali Dede Mustafa’ya: “Dede, dünyanın sonu nerede? Ağaçlar neden büyür, kuşlar nasıl uçar?” diye sorular sormaya başlayınca Dede Mustafa gülümsedi ve ona eski bir hikaye anlatmaya karar verdi.

"Ali," dedi Dede Mustafa, "Eskiden, çok uzaklarda, Zümrüt Dağları'nın ardında, sihirli bir bahçe varmış. Bu bahçede, her türlü sorunun cevabını bulabileceğin bir Bilgelik Ağacı bulunurmuş. Ama bu ağaca ulaşmak çok zormuş, çünkü yol uzun ve tehlikelerle doluymuş."

Ali'nin gözleri parladı. "Oraya gitmek istiyorum Dede! Bütün sorularımın cevabını bulmak istiyorum!"

Dede Mustafa, Ali’nin kararlılığını görünce ona bir harita ve küçük bir sırt çantası verdi. "Bu harita seni Zümrüt Dağları'na götürecek. Sırt çantanda ise ihtiyacın olan şeyler var: Biraz ekmek, peynir ve cesaret tohumları. Unutma Ali, en büyük güç cesaretindedir," dedi.

Ertesi sabah erkenden Ali, köyünden ayrıldı. İlk önce, Yılanlı Dere'yi geçmesi gerekiyordu. Dere gerçekten de yılanlarla doluydu ama Ali, Dede Mustafa'nın ona öğrettiği gibi dikkatli ve sabırlı davrandı. Yavaşça yılanları atlatarak derenin karşısına geçti.

Sonraki yolculuğu, Ormanlar Kralı'nın topraklarından geçiyordu. Orman çok karanlık ve sesliydi. Baykuşlar ötüyor, kurtlar uluyordu. Ali korkuya kapılsa da sırt çantasındaki cesaret tohumlarından birini toprağa ekti. Tohum hemen büyüdü ve parlak bir ışık saçan küçük bir ağaç oldu. Ağacın ışığı Ali’ye yol gösterdi ve ormandan güvenle çıkmasını sağladı.

Yol boyunca Ali, birçok canlıyla karşılaştı. Konuşan sincaplar, şarkı söyleyen kelebekler, bilge kaplumbağalar… Her biri ona bir şeyler öğretti. Sincaplar ona ormanda nasıl hayatta kalacağını, kelebekler ona güzelliği, kaplumbağalar ise sabrın önemini anlattı.

Günler geçti, haftalar geçti. Ali, dağlar aşarak, vadilerden geçerek Zümrüt Dağları'na yaklaştı. Dağlar, gerçekten de zümrüt gibi parlıyordu. Ama tırmanış çok zordu. Yüksek ve kayalık yolları aşmak için çok uğraştı. Tam vazgeçecek gibi olunca, aklına Dede Mustafa’nın sözleri geldi: “En büyük güç cesaretindedir.” O da cesaretini topladı ve tırmanmaya devam etti.

Nihayet dağların zirvesine ulaştı. Ve işte karşısında! Sihirli bahçe! Bahçenin ortasında, dalları gökyüzüne uzanan, yaprakları altın gibi parlayan Bilgelik Ağacı duruyordu. Ali, heyecanla ağaca yaklaştı.

Ağacın gövdesine dokundu ve aklındaki bütün soruları sordu. Ağaç cevap vermedi. Ali biraz hayal kırıklığına uğradı. Ama sonra anladı ki, cevaplar ağacın kendisinde değil, kendi içindeydi. Ağaç, sadece ona sorularını düşünmesi için bir fırsat vermişti.

O gün Ali, bütün sorularının cevaplarını kendi kalbinde buldu. Dünyanın sonunun olmadığını, ağaçların tohumlardan büyüdüğünü, kuşların ise kanatları sayesinde uçtuğunu anladı. En önemlisi, merakının ve cesaretinin onu nereye getirdiğini görmüştü.

Ali, köyüne geri döndü. Artık büyümüş ve bilgilenmişti. Dede Mustafa, Ali’yi sevinçle karşıladı. Ali, öğrendiklerini bütün köy halkıyla paylaştı ve onlara da merak etmeyi, cesur olmayı ve hayallerinin peşinden gitmeyi öğretti.

Ve böylece, Kınalı Ali’nin uzun yolculuğu, sadece kendi sorularının cevaplarını bulmasını sağlamakla kalmadı, aynı zamanda bütün köyün ufkunu genişletmesine de yardımcı oldu. O günden sonra Ali, köyünde hem bilgeliğiyle hem de cesaretiyle bilinen biri olarak hatırlanmaya devam etti.
 
Geri
Top