Koca Göbekli Oduncu ve Konuşan Ağaç

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Eskiden, dağların tepesine yakın, gür ormanların kalbinde, Bıdık Ahmet adında bir oduncu yaşarmış. Bıdık Ahmet, adının aksine pek de minyon değildi. Kocaman bir göbeği, yanakları kırmızı elmalar gibi, kolları ise kalın ağaç dalları gibiydi. Sabah erkenden kalkar, kocaman baltasını omzuna atar, ormanın yolunu tutardı.

Bıdık Ahmet'in tek amacı, her gün en az bir ağacı devirmekti. Ağaç kesmek onun için hem bir iş hem de bir tür meditasyondu. Ama o gün, her şey farklı olacaktı.

Her zamanki yerine geldiğinde, gözüne kestirdiği bir çam ağacının önünde durdu. Bu çam ağacı, diğerlerine göre daha heybetli, daha yaşlı ve sanki biraz da daha kibirli duruyordu. Bıdık Ahmet baltasını havaya kaldırdı, tam indirecekken, ağaç bir anda öksürdü.

"Hıhım! Genç adam, bir saniye."

Bıdık Ahmet, elindeki baltayı düşürmek üzereydi. Gözleri yuvalarından fırlayarak etrafına baktı. Kimse yoktu. Yoksa?

"Yukarı bak!" diye bir ses geldi. Bıdık Ahmet başını kaldırdı. Gördüğü şey karşısında nutku tutuldu. Ağaç konuşuyordu. Hem de ne konuşmak!

"Sen... sen konuşuyor musun?" diye kekeledi Bıdık Ahmet.

"Elbette konuşuyorum. Sence bu kadar yıldır ne yapıyordum? Sadece rüzgarda sallanıyor muydum?" diye yanıtladı ağaç. Ağacın sesi biraz boğuk ve homurtuluydu.

Bıdık Ahmet hala şaşkınlıkla ağaca bakarken ağaç devam etti: "Ben Büyük Çam Çümbüş, bu ormanın en bilge ağacıyım. Ve senin burada beni kesmek istemene hiç mi hiç memnun olmadım."

Bıdık Ahmet yutkundu. "Ama... ama ben oduncuyum. Ağaç kesmek benim işim."

"İşin buysa git başkasını kes. Ya da dur! Gel anlaşma yapalım." dedi Çümbüş.

Bıdık Ahmet merakla "Anlaşma mı?" diye sordu.

"Evet, anlaşma. Bana her gün bir fıkra anlatacaksın, eğer gülersem beni kesebilirsin. Ama gülemezsem..."

"Gülemezsen ne olur?" diye sordu Bıdık Ahmet heyecanla.

"O zaman sana bir kese dolusu altın vereceğim ve bu ormanın en zengin oduncusu olacaksın," dedi Çümbüş.

Bıdık Ahmet'in gözleri parladı. Fıkra anlatmak onun için çocuk oyuncağıydı. Her gün köy kahvesinde en komik fıkraları anlatan oydu.

"Anlaştık!" dedi Bıdık Ahmet, elini uzatarak. Ağacın gövdesindeki bir çıkıntı sanki bir el gibi ona uzatıldı.

Böylece fıkra günleri başladı. Bıdık Ahmet her sabah ormana gelir, en yeni, en komik fıkralarını Çümbüş'e anlatırdı. Ama Çümbüş, sanki taş gibiydi. Ne güler, ne de dudakları kıpırdardı.

Bıdık Ahmet'in anlatmadığı fıkra kalmamıştı. Bir gün, tamamen umutsuzluğa kapılarak köydeki en yaşlı bilgeye gitti.

"Bilge dede, bir ağaçla anlaşma yaptım ama güldüremiyorum. Ne yapmalıyım?" diye yakındı.

Bilge dede gülümsedi ve Bıdık Ahmet'e bir sır verdi. "Ağaçlar, sadece komik sözlere değil, aynı zamanda beklenmedik hareketlere de gülerler."

Bıdık Ahmet o gün ormana gittiğinde bambaşka bir plan yaptı. Önce her zamanki gibi bir fıkra anlattı. Çümbüş tepkisiz kaldı. Sonra Bıdık Ahmet cebinden çıkardığı bir muzu soydu ve ağacın önünde yavaş yavaş yemeye başladı. Ağzını şapırdata şapırdata yedi. Muz kabuğunu da kafasına geçirdi. Ardından yere çömeldi ve bir maymun gibi yürüyerek ağacın etrafında dolaşmaya başladı.

Çümbüş, sonunda dayanamadı. Öyle kahkahalar atmaya başladı ki tüm orman çınladı. Ağacın yaprakları titredi, dalları sallandı.

Bıdık Ahmet, muz kabuğu kafasında, şaşkınlıkla ağaca baktı. "Gülüyorsun!" diye sevinçle bağırdı.

"Gülmek ne kelime! Hayatımda bu kadar komik bir şey görmedim," dedi Çümbüş, kahkahaları kesilmeden.

O günden sonra Bıdık Ahmet, bir kese dolusu altın sahibi oldu ve ormanın en zengin oduncusu oldu. Ama bir daha ağaç kesmeye gitmedi. Onun yerine, her gün ormana gidip, Çümbüş'e yeni komik hareketler yapmaya başladı. Onlar, ormanın en iyi arkadaşları oldular. Ve orman da kahkahalarla çınlamaya devam etti.

İşte böyle, koca göbekli Bıdık Ahmet, konuşan ağacı güldürmeyi başardı ve en zengin oduncu oldu. Belki de hayat bazen, komik olana değil, komiği de görebilene gülüyordur, kim bilir?
 

Koca Göbekli Oduncu, Konuşan Ağaç ve Şarkı Söyleyen Sincaplar


Bıdık Ahmet, zengin ve mutlu bir oduncu olarak yaşamaya başlamıştı. Altın kesesi artık hiç boşalmıyordu. Ama o parayı harcamak yerine, ormanda arkadaşı Büyük Çam Çümbüş’ü ziyaret etmeye devam ediyordu. Her gün, yeni komik hareketler, garip kılıklar ve abuk sabuk hikayelerle Çümbüş’ü güldürmeye çalışıyordu.

Bir gün Bıdık Ahmet, ormana gelirken yanında büyük bir tencere getirdi. Çümbüş merakla sordu: "O tencere neyin nesi, Bıdık?"

Bıdık Ahmet sırıtarak, "Sürpriz! Bugün sana yemek yapacağım. En sevdiğim tarifim: Ağaç Kabuğu Çorbası!" dedi.

Çümbüş, şaşkınlıkla "Ağaç kabuğu çorbası mı? Bu kadar yıldır yaşıyorum böyle bir şey duymadım," dedi.

Bıdık Ahmet, tencereyi ateşe yerleştirdi. Etraftan kuru dallar topladı ve tencerenin içine atmaya başladı. Ardından, cebinden çıkardığı birkaç kozalağı da ekledi. Son olarak, tencereye bir avuç yaprak ve birkaç tane de çam iğnesi attı.

Çümbüş gözlerini kocaman açarak, "Bıdık, sen ciddi misin? Bunu gerçekten yiyecek misin?" diye sordu.

"Tabii ki! Hem lezzetli hem de çok besleyici," dedi Bıdık Ahmet, tencereyi karıştırırken.

Bıdık Ahmet çorbayı biraz kaynattıktan sonra bir kâseye doldurdu ve Çümbüş’e uzattı. Ağaç, bir an için sessiz kaldı, sonra derin bir iç çekti ve dedi ki: "Pekala Bıdık, madem o kadar uğraştın, ben de tadına bakayım bari."

Çümbüş, köklerini biraz yana yatırarak, sanki eline almış gibi kâseyi hafifçe yukarı kaldırdı. Sonra çorbayı "içmeye" başladı. Tabii ki ağaç olduğu için çorba köklerinden aşağı süzüldü. Bıdık Ahmet kahkahalarla gülerken, Çümbüş de hafifçe sallanarak, bu duruma kendi kendine gülüyordu.

O gün, ormanın içinde farklı bir ses daha duyulmaya başladı. Şarkı söyleyen sincaplar! Meğer ormanda yaşayan sincaplar, Bıdık Ahmet ve Çümbüş’ün eğlencelerine katılmak için şarkılar öğrenmişlerdi. Hepsi birden bir ağacın dalına sıralanmış, minik sesleriyle şarkılar söylüyorlardı.

Bir gün, sincaplar öyle bir şarkı söylediler ki, tüm orman durdu. Meğer şarkı, Bıdık Ahmet’in göbeğiyle ilgiliydi. Şarkıda şöyle diyordu:

“Bıdık’ın göbeği var, bir davul gibi kocaman,
O yürürken sallanır, sanki bir yel değirmen.
Üstüne düşersen eğer, zıplaya zıplaya geri gelirsin aman.”

Bıdık Ahmet, önce biraz bozuldu ama sonra o da sincaplarla birlikte gülmeye başladı. Hatta şarkıya eşlik edip, göbeğini sallayarak dans etti. O an, tüm orman bir karnaval yerine dönmüştü.

Ama bir gün, ormana bir gezgin geldi. Bu gezgin, adının Rıfkı olduğunu söyleyen, uzun sakallı, tuhaf giyimli bir adamdı. Rıfkı, ağaçlarla konuşabildiğini iddia ediyor, onlara sırlarını fısıldıyordu.

Rıfkı, Bıdık Ahmet’i gördüğünde, onunla konuşmak istedi. "Hey, oduncu! Duyduğuma göre burada konuşan bir ağaç varmış. Onu ben de görmek istiyorum," dedi.

Bıdık Ahmet, Rıfkı’yı Çümbüş’ün yanına götürdü. Rıfkı, Çümbüş’ün yanına gidip ona fısıldamaya başladı. Ardından geri dönüp Bıdık Ahmet’e dedi ki: “Bu ağaç, benim gibi bir ağaç severmiş. Bize yardım etmek istiyor, bir dilek dilememizi istiyor. İstediğimiz bir şeyi yapacakmış.”

Bıdık Ahmet şaşırdı. "Gerçekten mi? Ne dileyeceğimi bilmiyorum ki..."

Rıfkı, Bıdık Ahmet’e bir göz kırparak, “Ben biliyorum. O zaman, ben senin dileğini dileyeyim.”

Rıfkı, gözlerini kapatıp ellerini havaya kaldırdı ve yüksek sesle bağırdı: “Benim dileğim, bu oduncunun göbeğinin ikiye katlanması ve dans edebilmesi!”

O anda, Bıdık Ahmet’in göbeği gerçekten de ikiye katlandı! Sanki iki tane kocaman davul birleşmiş gibiydi. Ama daha da garibi, göbeği dans etmeye başladı. Sanki kendi başına hareket ediyormuş gibi, sağa sola dönüyor, ritmik hareketler yapıyordu.

Bıdık Ahmet, çığlık atıp yere düştü. Sonra, kahkahalarla gülmeye başladı. Çümbüş ve şarkı söyleyen sincaplar da kahkahalarını tutamadılar. O günden sonra, Bıdık Ahmet, dans eden göbeğiyle meşhur oldu. Hatta köydeki düğünlerde bile dans etmeye başladı. Dans eden göbek, köyün yeni cazibesi olmuştu.

Ve böylece, koca göbekli oduncu Bıdık Ahmet, konuşan ağaç Çümbüş, şarkı söyleyen sincaplar ve dans eden göbek, ormanın en komik sakinleri olarak yaşamaya devam ettiler. Onların maceraları, ormanın derinliklerinde anlatılan bir efsane haline geldi.
 
Geri
Top