Kol Düğmeleriyle Anıların Hatırı

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri

Yağmurlu bir sonbahar akşamıydı. Şehrin kalabalığı, ıslak kaldırımlarda hızla ilerleyen insanlarla doluydu. Herkes bir an önce sıcak evlerine ulaşmak istiyordu. Ancak Eylül, bu telaşın dışında, bir bankta oturmuş, elindeki küçük bir nesneye dalıp gitmişti. Avucunun içinde, parlak gümüş rengiyle ışıldayan bir kol düğmesi duruyordu. Düğmenin üzerinde, zarif bir şekilde işlenmiş bir çiçek motifi vardı. Bu düğme, onun için sadece bir aksesuar değil, geçmişe açılan bir kapıydı.

Eylül, yıllar önce kaybettiği babasının bu düğmelerini her zaman yanında taşırdı. Babası, onun çocukluğunun en büyük kahramanıydı. Uzun kış gecelerinde ona masallar anlatır, eski bir radyodan yayılan şarkıları dinlerlerdi. Babasının ceketinin kollarında hep bu düğmeler parlardı. O düğmeler, onun için babasının varlığının bir simgesiydi. Ancak bir gün, babası ansızın hayatını kaybetmişti. Geriye sadece bu düğmeler kalmıştı.

Eylül, düğmeyi avucunda sımsıkı tutarken, gözlerini yağmura çevirdi. Damlalar, yüzüne hafifçe çarpıyor, sanki onu geçmişe götürmek istiyordu. Birden, bir ses duydu:

"Bu düğmeyi nereden buldunuz?"

Eylül, irkilerek başını kaldırdı. Karşısında, yaşlı bir adam duruyordu. Adamın gözleri, Eylül'ün elindeki düğmeye kilitlenmişti. Yüzünde hem şaşkınlık hem de bir tür hüzün vardı.

"Bu... bu düğme babamın," diye kekeledi Eylül. "Onu kaybettikten sonra geriye kalan tek şey bu düğmelerdi."

Yaşlı adam, yavaşça yanına oturdu. "Bu düğmeler," dedi yumuşak bir sesle, "benim için de çok şey ifade ediyor."

Eylül, şaşkınlıkla adama baktı. "Nasıl yani?"

Adam, derin bir nefes aldı. "Yıllar önce, bu düğmeler benimdi. Onları, çok sevdiğim bir arkadaşıma hediye etmiştim. O arkadaşım, senin baban olmalı."

Eylül'ün kalbi hızla çarpmaya başladı. "Babam mı? Ama... nasıl?"

Adam, gözlerini uzaklara dikti. "Senin baban, benim en eski ve en yakın arkadaşımdı. Üniversite yıllarında tanışmıştık. Hayatın zorluklarını birlikte atlatmıştık. Bu düğmeler, ona bir veda hediyesi olarak vermiştim. Çünkü ben, başka bir şehre taşınmak zorunda kalmıştım. O gün, bu düğmeleri ona verirken, 'Bunlar seni her zaman bana bağlayacak' demiştim."

Eylül, gözyaşlarını tutamadı. "Babam hiç bundan bahsetmedi."

"Belki de bahsetmek istemedi," dedi yaşlı adam. "Çünkü o günler, hem mutlu hem de acı dolu anılarla doluydu. Ama şimdi, bu düğmelerin senin elinde olması, onun seni ne kadar çok sevdiğini gösteriyor. Çünkü o, bu düğmeleri her zaman özenle saklardı."

Eylül, düğmeyi avucunda sımsıkı tuttu. "Babamı özledim," diye fısıldadı.

"Ben de onu özledim," dedi yaşlı adam. "Ama biliyor musun? Bu düğmeler, bize bir şey öğretiyor. Geçmişte kalanlar, asla tamamen kaybolmaz. Onlar, bir şekilde hep bizimle kalır. Tıpkı bu düğmeler gibi."

Yağmur hafiflemişti. İkisi de bir süre sessizce oturdu. Sonra yaşlı adam, cebinden küçük bir kutu çıkardı. Kutuyu Eylül'e uzattı.

"Bunu al," dedi. "İçinde, bu düğmelerin eşi var. Belki senin için bir anlam ifade eder."

Eylül, kutuyu açtı. İçinde, tam da elindekine benzeyen bir düğme daha vardı. İkisi bir araya geldiğinde, tam bir bütün oluşturuyorlardı.

"Teşekkür ederim," dedi Eylül, gözyaşlarıyla birlikte.

Yaşlı adam gülümsedi. "Hayat, bazen bize en beklenmedik anlarda hediyeler verir. Bu düğmeler, senin için bir hatıra olsun. Ve unutma, baban her zaman seninle."

O akşam, Eylül evine döndüğünde, düğmeleri bir araya getirdi. Onları, babasının eski bir fotoğrafının yanına koydu. Artık, babasının ona bıraktığı bu küçük hazineyi her gün görebilecekti.

Ve o günden sonra, her yağmurlu akşamda, Eylül, kol düğmelerine bakarak babasını hatırladı. Çünkü biliyordu ki, bazı bağlar, asla kopmaz. Tıpkı bu düğmeler gibi, her zaman bir arada dururlar.
 
Geri
Top